Mizah ve Şair Eşref’i Hatırlamak
İnsanların sıkıntıya düştüğü, yolsuzlukların arttığı, hayhuyun ortalığı kapladığı zamanlarda mizah ve hicvin toplumda boy gösterip ortalığı kaplaması beklenirken günümüzde mizah açısından iç açıcı bir durum olduğunu söylemek mümkün değil gibi.
Sözü Şair Eşref’e getirmek istiyorum. Osmanlının son döneminin sivri dilli, pervasız hiciv şairi Eşref, zaman zaman kantarın topuzunu kaçırsa da daima zevkle okunabilecek bir şair. II. Abdülhamid’i kastederek yazdıkları belki de yanlış hedefe atışlardı.
O, aslında şair hassasiyeti ile daha ileriyi, belki de çok sonralarını görmüş, yanılarak zamanındaki şahıslara söz oklarını doğrultmuştu. Şair Eşref, hicivlerini numarasız gözlük diye tanımlar. Bu hicivlerdeki kınama taşları her dönemde bulunabilecek hedeflerini arar, bulur, isabet eder, acıtır. Sözü uzatmadan Eşref’in bazı manzumelerini paylaşmak istiyorum. Kendisi açıkça ilan ediyor. Ben açıkça isim, resim belirlemem, her alçak hicvimden nasibini alsın isterim, der:
Ekseri hicvimle tâyin-i esâmî istemem
Fikr-i mahsûsumca bu halin şudur ki mûcibi
İsterim her bir denîye kâbil-i tatbîk olup
Kullanılsın her biri bir numrosuz gözlük gibi
Eşref’in böyle bir yol izlemesi sanırım yasal takibe takılmamak isim ve resim tayinin şiirin hedefinin daralmasının önüne geçmektir. Çünkü onun hedefi şahıs gibi görünse aslında davranış ve kişiliktir. Bunu zaten kendisi de yukarıda acıkıyor: Bu şiirler her alçak için numarasız gözlük gibi kullanılabilir.
Eşref her ne kadar açıkça isim belirtmese hedefindekiler, kimi, niçin kastettiğini çok iyi bilirler. Bu yüzden hicivleri taşı gediğine koymak isteyenlere her dönemde bol malzeme verebilecek niteliktedir.
İran’da Yangın Var adlı kitabında yer alan kendi resmi için yazdıklarına bakalım:
Hâdisât-ı dehr ile Eşref ağardı saçlar
İhtiyâr oldum gönülde eski şenlik kalmadı
Şol kadar etti felek ta’lîm-i mahviyyet bana
Bak şu tasvir-i fakîrânemde benlik kalmadı
Ey Eşref, zamanın olaylarından saçlarım ağardı. Yaşlandım, gönülde eski şenlik, neşe kalmadı. Felek bana o denli alçak gönüllülüğü öğretti ki, bak şu zavallı, fakir resmimde benlik kalmadı.
Şair, resmine bakarken ironiyi elden bırakmıyor. Resimde yüz çizgileri derinleşmiş, gözleri çukura kaçmış gibi görünür. Eşref bunu fırsat bilerek zamandan yakınıyor. Zaman onu yıpratmış, karşılaştığı birtakım olumsuzluklar onu canından bezdirmiş, gururunu incitmiş, ona tevazuu zorunlu olarak öğretmiştir.
Divan şairleri de zamandan şikâyet ederlerdi ama Eşref buna ince bir mizah eklemeyi ihmal etmiyor. Onun ayırıcı vasfı da bu aslında. Ona tevazuu, mahviyeti öğreten, zamanın yöneticileri, bunlara dalkavukluk eden memur ya da kalem erbabıdır. Bizi bu hükme götüren şairin başka mısralarıdır. Eşref, insanlardan o kadar kötülük görmüştür ki mezarını ziyaret etmelerini bile istemez. Mezar taşımı çalınmasınlar, başka bir şey istemem der:
Kabrimi kimse ziyâret etmesin Allâh için
Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı
Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim
İstemem ben fatiha tek çalmasınlar taşımı
Şairin söylediği bir keramet gibi gerçekleşmiş, bir gün mezar taşı (belki de dilinden rahatsızlık duyan biri tarafından) çalınmış, sonra geri getirilmiş olarak bulunur.
Aşağıdaki kıt’asında Eşref, hicivleriyle şair Hassan’a vekâlet ettiğini, bu sebeple Hz. Peygamber’den şefaat umduğunu söylüyor. Önceleri şiirleriyle Müslümanların aleyhinde mücadele eden Hassan, Müslüman olduktan sonra bu yeteneğini İslamiyet yolunda kullanıp Hz. Peygamber’in şairi olma mevkiine çıkar ve O’nun emriyle müşrikleri hicvetmeye başlar:
Birtakım ehl-i nifâk u küfr ü şirki hicv için
Hasbeten li’llâh Hassâna vekâlet eylerim
Olduğuyçün emrini infâz bundan makasdım
Yâ Resulallâh ümmîd-i şefâat eylerim
Bazı fitneci, bozguncu ve Allah’a ortak koşanları hicvetmek için; Allah rızası için Hassan’a ve-kâlet ederim. Ey Allah’ın Resulü, amacım senin emrini yerine getirmek olduğundan senden şefaat ümit ederim.
Aşağıdaki kıt’a ise umumi bir hastalığımızın söz neşteriyle teşrihidir, ortaya saçılmasıdır. Her ağzını açan papağan gibi, “bizde adam yok” deme kolaylığına kaçar. Üstelik bu kalıplaşmış sakızı daha çok vasıfsız, hiçbir yeteneği olmayan kişiler çiğner. Eşref bu boşboğazları hicvetmesin de ne yapsın!
Pek harâretle çıkışma “bizde âdem yok” diye
Kahvelerde boşboğazlarla ederken hasbıhâl
Hey efendi, bâri sen etme zamandan iştikâ
Nerde sen bir iş bulurdun olmasa kahtü’r-ricâl
Kahvelerde boşboğazlıkla hararetle sohbet ederken bizde adam yok deme! Ey efendi, bari sen zamandan şikâyet etme; eğer adam kıtlığı olmasaydı sen nerede iş bulurdun?
Yukarıdaki dörtlükten, şairin yaşadığı dönemlerde de günümüzdeki gibi, kahvehanelerde işsiz güçsüz insanların oturup dedikodu ettikleri anlaşılıyor. Buralara devam eden ve yakınan bir memur, bir devletli, şairin dikkatini çekmiş olmalı ki, ona sivri dili ile kibarca ders veriyor: “Adam kıtlığı olmasaydı, sen bu makama, mevkie gelemezdin!"
Aşağıdaki manzume ise hürriyet düşmanlarının tasviridir. Her ne kadar şair Abdülhamit dönemine oklarını yöneltiyorsa da her dönemin bu sözün hedefinde olduğu su götürmez bir hakikattir. Fazla söze gerek yok, işte hiciv:
Bize zencîr-i esâret yakışır ziynet için
Vatanın mahvına zîrâ ki bütün diş bileriz
Değil evrâk-ı havâdisde kıraat etmek
Levh-i mahfûzda “hürriyet”i görsek sileriz
Vatanın mahvolmasına diş bilediğimizden bize, süs olarak esaret zinciri yakışır. Biz gazete sayfalarında okumayı değil, “hürriyet” kelimesini levh-i mahfuzda görsek sileriz.
Eşref’in sözleri izah istemeyecek kadar açık değil mi? Şair, devrin yöneticilerini ve yandaşlarını hürriyete diş bileyen bir zümre olarak görüyor ve hicvediyor. Attığı taşlar bugün de yarın da bazılarına isabet etse şaşılmamalı. Bunu şairin ferasetine vermeli...
Mizah, hayatın ağır şartları altında bunalan insanların biraz nefes almaları için gereklidir. Mizahsız bir toplumun sağlıklı olduğunu söylemek fazla iyimserlik olur. Yönetenlerin mizaha, hicve hatta eleştiriye açık ve hoşgörülü olmaları toplum sağlığı bakımından önemlidir.
Mizah yoluyla toplumsal tazyik giderilmezse türlü hastalıklar baş gösterir. İronik tebessümün kimseye zararı olmaz değil mi? Milletçe ferahlamaya, birazcık olsun tebessüme ihtiyaç yok mu?
Mahmut KAPLAN
Yazarİhlâs, "arınmak" ve "saflaşmak" anlamına gelen hulûs kökünden türemiş bir terimdir. İslâmî anlamda, ibâdet ve iyi eylemleri yalnızca Allah için yapmayı ifade eder. İhlâs, kalbi şirk, riyâdan, kötü duy...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Bu zulümler çağını yazacak lisân yokturKüffârı kahredecek bir tek müslüman yokturAğlayarak karşılar cennetler çocuklarıŞükür ki ırmakları arasında kan yokturArşa çıkan âhları işitir elbet AllahSeyrede...
Şair: Ekrem KAFTAN
Allah, bir gizli hazine olan varlığını tanıyacak göz, sevecek gönül; sanat eserlerini takdir edecek bir akıl bulunmasını dilemiş, evreni ve içindeki bütün güzellikleri idrak edebilme melekesiyle don...
Yazar: Mahmut KAPLAN
Fasîh (öl.1111/1699 veya 1112/1700), dîvân şiirimize Mevlevîliğin kazandırdığı değerli bir şairdir. Hat ve inşa vadisinde de önemli yeri olan Fasîh Dîvânı’nda[1] diğer birçok şair gibi Hz. Peygamber (...
Yazar: Mahmut KAPLAN