MİNYATÜR SANATÇISI GÜLÇİN ANMAÇ HANIMEFENDİ İLE RÖPORTAJ
Gülçin Anmaç Özgeçmiş: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyal Antropoloji Bölümünü bitirdi. Kadir Has Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Lisans Programı'nda tezli olarak yüksek lisans eğitimini tamamladı. Üniversite eğitimi sırasında hocası Cahide Keskiner ile tezhip ve minyatür sanatı çalışmalarına başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nu bitirdi. Minyatür çalışmalarına hocası merhum Nusret Çolpan ile devam etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı ile Geleneksel Türk El Sanatları Sanatkarı” onayını, tezhip ve minyatür sanatı dallarında aldı. Yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen yüzden fazla sergiye ve uluslararası sanat festivallerine katıldı, eserleri elliden fazla kitapta basıldı. Minyatür sanatı ile ilgili çeşitli eğitim çalışmalarında, müfredat hazırlıklarında gönüllü olarak çalıştı ve yarışmalarda jüri üyesi oldu. Çeşitli dergi, kitap, berat, broşür, ödül, takı, obje, çini, büyük ebatlı duvar çini pano, animasyon, belgesel projeleri için minyatür çalışmaları ile desen tasarımları yaptı ve bu konulardaki çalışmalarını halen sürdürmektedir. Bahariye Mevlevihanesi Sanat Atölyeleri, Balaban Tekkesi Kültür Evi, Albaraka Sanat Merkezi ile kendi atölyesinde minyatür sanatımızı öğretmeye devam etmektedir. Geleneksel Türk-İslâm sanatları içinde minyatür sanatı deyince ne anlarız? Nakşedilmiş çizgileri, büyülü renkleri, incecik ayrıntılı çizimleri, anlattığı hikayesi ile elyazmalarına renk katan minyatürler, günümüzde zanaat inceliklerini ve sanat felsefesini koruyarak ama daha büyük boyutlarda çalışılıp duvarlara asılan tablolar hâlini almışlardır. Daha önceki kaynaklarımızda minyatür için; nakış resim, tasvir sanatı ve minyatür yapan için; nakkaş, musavvir bu sanatın çalışıldığı mekân için ise nakkaşhane gibi sözcüklere yer verilmiştir. Minyatür kelimesi bize Batı’dan gelmiştir, kırmızı boya olan “minium”dan türetilmiştir. Ortaçağ kitaplarında baş harfler bu renk ile belirleniyordu, zaman içinde Fransızca “miniature” olarak yazma kitaplardaki resimleri ifade etmek için kullanılmıştır. Geleneğimizde, elyazmalarında metni açıklayıcı olarak, kendisine has teknikle yapılmış resim sanatı için kullanılan minyatür sanatı terimi, hikâye veya tarihî olayı bize kendi özellikleriyle bezeyerek görsel olarak anlatır. Minyatür sanatı eskiden, el yazması kitaplarda, kitap içerisinde anlatılan konunun görsel olarak ifade edilmesi için kullanılmıştır. Nakkaşhanede, her konunun uzmanı tarafından çalışıldığı atölyede, ortak üretim olarak yapılmışlardır. Günümüzde ise bireysel olarak tüm aşamalar tek kişi tarafından yapılmakta ve tablo hâlinde duvara asılmaktadır. Aslında bir resim sanatı olan minyatürde, teknik olarak geleneksel sanatların teknikleri kullanılır. Anlatımda ise çok katmanlıdır ve birkaç olay ile zamanı, tek tabloda bir arada anlatabilmeye olanak verir. Günümüzde nüanslı tahrir ve altın gibi eski tekniklerin devam ettiği ve gölgesiz, net renklerin kullanıldığı, kompozisyon kurulum kurallarına dikkat edildiğini düşünürsek, asıl fark kitap içi sanatı olarak atölye üretimi olan minyatürün, bireysel olarak üretilmesi ve tablo hâline gelmesidir diyebiliriz. Türk-İslâm sanatları içinde minyatür sanatının yeri nerededir? Klasik sanatlarımızın temelini ve gelişimini İslâm sanatı etkileri ve felsefesi besler. Bir hikâyeyi resmetmek için figür çizen nakkaş, onun canlı görünür olmasından imtina eder ve derinlik vermeden, ışık gölge etkisi olmadan, cansız gibi görünen figürlerle hikayesini anlatır. Asıl görüntünün her türlü kaydının yapılabildiği bir zamanda, görünenin ötesine ulaşma çabası modern sanatı bile soyutlamaya iter ama İslâm sanatı ile ulaşılan ortak sonuçların felsefesi tamamen farklıdır. Yeni anlamlar için kendini sorgulamaya dönen resim sanatı, formdan ayrılarak tekrar manaya yönelmiştir. Geleneğimizde, sanat ile sanatçısının Allah’ın yaratmasına ortak olma gibi bir amacı bulunmaz ve insan bedeniyle değil us ve tini ile algılanır, bu durum ise soyutlamayı devreye sokar. Minyatür sanatını gerçekleştiren musavvir, yaptığı her çizimde doğayı, canlıları birebir ve aynen kopyalamaktan özellikle imtina edip, gölge ve derinlikten kaçınarak ve belli oranlarda da stilize ederek anlatmak istediğini resmeder. Eski dönem sanatçılarının eserlerinde isim belirtmeme, üretiminden dolayı kendini yüceltmeme ruhaniyeti vardır. Osmanlı Devleti Dönemi’nde en çok kullanıldığı alanlar hangileridir? Nakkaşlar dinsel konulardan şehir tasvirlerine, sosyal yaşamdan yöneticilerin törenlerine, savaş betimlerinden kahramanlık hikayelerine, edebî metinlerden portrelere kadar birçok önemli konuyu ustalıkla işlemişlerdir. Padişah sefere giderken orduya eşlik eden grup içerisinde olayları yazılı kayıt eden ile gördüklerini birebir resmeden nakkaş da dahildir. Hükümdar saraylarında nakkaşhane olması, bu sanatın ilerlemesi açısından önemli bir zemin oluşturmuştur. Nakkaşhanede bir minyatürlü eserin hazırlanması; yazarlar, hattatlar, katipler, nakkaşlar, altın ezenler, tahrir çekenler, cilt ustaları, müzehhibler gibi geniş bir kadroyla yapılan kolektif bir çalışma ortamını doğurmuştur. Bu durum daha kaliteli eserler üretilmesini sağlamış ve saray mirası olarak korunan bu çalışmaların günümüze ulaşmasını sağlamıştır. İsminden en çok bahsedilen sanatkârlar kimlerdir? Osmanlı Dönemi’nde kitap sanatının icra edildiği atölyelere nakkaşhane adı verilmekteydi. Nakkaşlar, Osmanlı sarayı için çalışan sanatçılar ve zanaatkarlar teşkilatı olarak ehl-i hiref içinde yer alıyordu. Osmanlı minyatür sanatının farklı konularda eserler üretmiş çok önemli nakkaşları vardır; Piri Reis, Nakkaş Osman, Nakkaş Hasan, Sinan Bey, Musavvir Hüseyin, Veli Can, Matrakçı Nasuh, Levni, Buhari, Refail ve Kapıdağlı Konstantin gibi. Nakkaşların işledikleri konuları kısaca özetlersek; cülus, muayede, meclis, sarayda ve otağda kabul, hilat verilişi, Topkapı Sarayı, kent tasvirleri, şenlik, spor, av, savaş, cenaze, portre, albümler, günlük hayat, peygamber öyküleri, mitoloji, silsilenameler şeklindedir. Minyatür yaparken genelde hangi tekniği, boyaları, araç ve gereçleri kullanmaktasınız? Geleneksel minyatür sanatında kullandığımız kâğıtlar, asitsiz, doğal boyanmış, ahar ve mühre işlemleri yapılmış kağıtlardır. Boyalarımız guaj, suluboya, tablet boya, mürekkep ve fırçalarımız ise doğal kurt, gelincik, kedi, samur kılından yapılmadır. Çizimde uçlu kalem ve hamur silgi ile aydınger yaygın kullanılır. Altın ise minyatür sanatında yaygın kullanılır. Suluboya tekniklerini minyatür yaparken zaten iyi kullanmamız gerekmektedir. Minyatür çalışırken, konu olarak çalışılacak dönem, mekân veya hikâye tüm özellikleri ile incelenir ve doğru bir şekilde resmedilir. Sonrasında yapılacak eskizler sağlam bir bilginin üzerine yerleştirilir, sayısız çizim, tasarım ise özgünlüğü ve ideal sonucu beraberinde getirir. Minyatürde işlenecek konu, eskiz kağıdına son şekli ile çizilir ve kâğıda geçirilmeye hazır hâle gelir. Minyatürde boyamaya zemin renklerinin vurulması ile başlanır. Eğer zemin olarak altın veya gümüş kullanılacaksa ilk önce bunlar sürülür, zermühre denilen bir cins akik taşı ile üzerinden geçilerek parlatılır. Minyatürde altın ve zemin boyama işleri bittikten sonra tüm unsurlar ince nüanslı tahrir ile çizgi içerisine alınır ve tüm detaylar tek tek işlenmeye başlanır. Burada noktalama ve tarama tekniği ile unsurların ayrıntıları ve renk kontrasları oluşturulur. İnce fırça ile sayısız fırça darbesiyle oluşan yumuşak geçişlerle ve sabırla bu işlem yapılır. Altın boyama teknikleri başlı başına görerek tecrübe edilmesi gereken tekniklerdir. Sizin minyatür sanatıyla yollarınız ne zaman kesişti, kimlerden ders gördünüz? Öncelikle örgün eğitimimden bahsedecek olursam, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümünü bitirdim. Üniversite eğitimim kültür üzerine olunca, yüksek lisansımı kültür varlıklarının korunması üzerine yapmak istedim ve Kadir Has Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Lisans Programı'nda tezli olarak yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Üniversiteden mezun olduktan sonra, özel sektörde uzun seneler çalıştım. Sanat üzerine olan eğitimim ise okurken ve sonrasında çalışırken hep devam etti. Sanat her zaman hayatımda vardı. Çizmek ve boyamak çocukluktan beri tutkum ve yapmaktan dolayı en mutlu olduğum şeydi. Sanat eğitimime, üniversitede okurken Özdemir Altan’dan sanat tarihi, Mahir Güven’den resim ile çizim dersleri alarak başladım. Kısa bir dönem hocam Mehmet Kabaş ile geleneksel kuyumculuk teknikleri üzerine çalışarak, takı tasarımları yaptım. Sonrasında, geleneksel sanatlarımız hakkında bilgi sahibi oldukça çok sevdim. Kendi kültürümüzü ve tarihimizi tekrar okudum ve tanıdım, hafta sonu kurslara giderek ve geceleri minyatür çalışarak devam ettim. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Cahide Keskiner başkanlığında düzenlediği Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nu bitirdim. Daha sonra minyatür çalışmalarımı hocam Nusret Çolpan ile sürdürdüm. Kültür ve Turizm Bakanlığı “Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı ile Geleneksel Türk El Sanatları Sanatkarı” belgesini tezhip ile minyatür sanatlarında aldım. Hocalarım vefat ettikten sonra ise tek başıma sanat çalışmalarıma devam ettim ve çeşitli kurumlarda, atölyemde minyatür sanatımızı öğretmek için ders vermeye başladım. Bu sanatı icra ederken sanatkârın iç dünyasındaki ruh hâlini yansıtması ve özgünlüğü nasıl meydana çıkmaktadır? Benim en uzun zamanımı, bir çalışmaya başlamadan önce ki okumalarım, araştırmalarım alıyor. Özellikle şehir tasvirleri gibi detaylı konularda çalışırken çok inceliyorum veya tarihî bir konu çalışırken dönem giyimini, objeleri ve mekânları öncesinde çok inceliyorum. Yani çalışacağım konu ile ilgili öncesinde ciddi araştırma yaparım. Bir bulut bile çalışacak olsam bulutun her hâline bakarım, şehir çalışacaksam o şehri çok incelerim, bir hikâye resmedeceksem o konuda her şeyi okurum ki, sonrasında bu bilgiler çizgiye dönüşür. Çizim süreci en heyecan veren kısımdır, kaleminizle fikrinizi inşa edersiniz. Boyama ve fırça ile çalışma bölümünde ise daha sakin ve bildiğiniz adımlarla ilerlersiniz. Bir minyatürü çizerken veya yeni bir tasarım yaparken hiç ses olmayan bir ortamda çalışırım. Çünkü içsesime ve zihnim ile kalem arasındaki harekete bu şekilde hâkim olabiliyorum. Çizim bitip boyamaya geçtikten sonra, kalabalık, hareket, ses, müzik içerisinde çalışabilirim. Minyatür sanatının tekniklerine, yani net ve canlı renkli, nüanslı tahrirli, kısıtlı perspektif kullanımlı, kuşbakışı ile karşıdan bakışı merkeze alan, çok katmanlı anlatım dilinin kurallarına uyarım. Zaten minyatür sanatını sevmemim nedeni, birçok hikâyeyi, zaman veya mekânı anlatmama olanak veren bu özellikleri olmuştur. İşlerinizin nasıl özgünleştiğini ise sanat yaparken fark etmiyorsunuz, bunun bir planı yok. Sadece çok çalıştığınız zaman, süreç içerisinde belli çizgiler, renkler ve hikâyeler giderek resminizde daha çok yer almaya başlıyor ve tüm işlerinize bakılınca bu özellikler bir bütünlük oluşturuyor. Bu ancak çok çalışılıp üretince ulaşılabileceğiniz bir durum, yani elinizin zamanla bir meyli oluyor ve bu tüm resimlerinizde fark ediliyor. Usta-çırak ilişkisi içinde mi öğrenilir bu sanat dalı? İslâm sanatlarında eğitim, geleneksel usul ve kaidelere bağlı kalınarak usta-çırak ilişkisi içinde yürütülür. Talebe zaten bilgiyi talep edendir ve bence günümüzde öğrenci hocasını seçmektedir. Çünkü zamanımızda özellikle çok fazla alternatif var ve öğrenci kendi edep ve adabına uygun yere yönelmektedir. Hocanın; görgüsü, bilgisi, bağlı olduğu hocaları, edebi ve sanat adabı bence çok önemli. Bunu bir bütün olarak öğrencilerine aktaracağını düşünürsek, toplumumuz ve kültürümüz adına ayrıca önemli. Nakkaş, usta-çırak ilişkisi ile aktarılan bilgiye sadakatine rağmen, ustasından öğrendiği bilgilerle beraber, zaman içerisinde özgün yaklaşımları ve ifadeleri kullanır. Hocalarım, masanda kendinle kal ve çalışıp üretmeye devam et, kimsenin lafına, sözüne bakma, sen de söyleme diye nasihat ederlerdi. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü dikkatinizi dağıtacak ve olumsuz etkileyebilecek çok olay yaşayabilirsiniz. Zaman içinde sözü dinlenecek insanın az ve dikkate alınacak durumların seyrek olduğunu fark ediyorsunuz. Siz sanatınızsınız ve onu gerçekleştiren kişisiniz, onunla gerçekleşende sizsiniz. Böyle bakınca diğer şeyler çok önemli olmuyor. Tavrınız bu şekilde olursa, öğrencilerinizde aynı konularda özenli oluyorlar. Minyatür sanatına meraklı olan öğrencilere neler tavsiye edersiniz? Bir kere zorluklar yaşayınca bundan korkmayın, önemli olan zorlukları aşacak güçte olmak. Eğer bir destek almıyorsanız, ülkemizde sanat ile günlük hayatı döndürmek zor olabiliyor. Ben bunu, yani ekonomik olarak sabit bir gelirim olmasını, farklı bir iş yaparak sağlayabildim. Gündüz çalıştığım için sanatımı geceleri yaptım, belki daha çok üretebilecekken bundan dolayı daha az ürettim ama bağımsız oldum. Eğer zorluk yaşarsanız moralinizi bozmayın, devam edin ve sanatı, çizmeyi, üretmeyi bırakmayın. Sanat kimsenin dahil olamadığı, sadece size ait olan bir dünya. Benim için sanat; gözümün önünde beliren çizgilerin, fikirlerin ne olursa olsun kâğıda geçme baskısı ve bununla kendi hikâyemi anlatma isteğimdi. Yani yaptığım resmi bir tek ben seyredecek bile olsam, zihnimde gelişen fikrimi kâğıt üzerinde gerçekleştirmek, asıl önemli olandı. Her gerçekleşen resim ile sanat yapma sevgim ve isteğim daha arttı, zor olan yolculuk biraz daha kolay oldu. Kendine, çevresine, sanatına saygılı ve özenli olan, davranışlarında mütevazi, zarif ve düşünceli insanlarla beraber olmak çok önemli. Çevremizin olumlu veya olumsuz olması niye önemlidir derseniz, zamanla bizler çevremizdekilere dönüşürüz. Çok çalışmadan bir yerlere gelinmiyor, zaman planlanmasını öğrenmek ve önceliklerimizi iyi belirlemek gerekiyor. En önemlisi ise, moralinizi yüksek tutmayı öğrenmek ve başarısız olduğunuzda bile yılmadan sebat ederek devam etmek. Sanat yapmak, bireysel bir çaba ve bu yolculuk tek başına yapılıyor. Ama bu sizi korkutmasın, ancak böyle özgün ve kendin olunuyor. Somuncu Baba Dergisi’nde minyatür sanatı eserlerine yer verilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Kendi kültür değerlerimize sahip çıkmak, bilmek, bildiğini bildirmek çok kıymetli gayretler. Bilirsek, bilinçlenirsek severiz ve sahip çıkarız ki sonraki nesillere geçmişimizi korumuş ve geliştirmiş olarak aktarabilelim. Minyatür sanatına yer ve değer verdiğiniz için teşekkür ederim.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
YazarHadis "Mütevâzı giyinmek imandandır.” [1] Somuncu Baba Diyor ki: "Muhabbet elbisesini giyip fakrı kuşanan ve sabra bürünen kimseye, dünyanın süsleri karşısında Allah yeter. İçini takvâ i...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Hocam, İslâm tefekkürüne göre, ilim ve bilim arasında bir farklılık var mıdır?İyi ki böyle bir soru sordunuz. Çoğu insan ilim ve bilim kavramlarını aynı şey zannediyor ve birbirine karıştırıyor....
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
İnsanlar için umut ışığı ol ! Kalplerin soyut, somut ışığı ol ! İnsanlık derin bir uykuya dalmış "Uyanın!" diyen komut ışığı ol ! İyilik-kötülük senin elinde Cennete...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Prof. Dr. Abdullah Kahraman ile Röportaj: Helâller ve HaramlarHelâl deyince biz ne anlıyoruz, sınırları nasıl belirlenmiştir?Helâl Allah’ın kitabında ve Rasûlullah’ın sünnetinde helâl kıldığı veya Kit...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ