MENKABELERLE MUSTAFA TAKÎ EFENDİ
Hicrî üçüncü (Miladi dokuzuncu) asırdan itibaren yazılmaya başlayan hadis kitaplarında yer alan, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabının faziletlerini anlatmak üzere bu kaynaklarda yer verilen başlıklarda göze çarpan “menâkıb” kelimesi, “menkabe” sözcüğünün çoğuludur.[1] Bu sözcük, “övünülecek güzel iş, hareket” manasına gelmektedir.[2] Bu kavram,[3] tasavvuf literatüründe de Hicrî üçüncü asırdan itibaren sûfîlerin sözlerini ve örnek olmak üzere sunulmak istenen faziletli davranışlarını ifade etmek için kullanılmaya başlamıştır. Başlangıçta Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî ve Ebû Hafs el-Haddad gibi tasavvuf tarihi açısından kilometre taşları niteliğinde olan sûfîlere dâir söz ve davranışları içeren nakillerle çeşitli eserlerde yer alan menkabeler, Hicrî beşinci (Miladi on birinci) asırdan itibaren zamanla tarikat pirlerinin söz ve fiillerini içeren bir yapıya bürünmüştür. Menâkıb-nâmeler, Hicrî altıncı (Miladi on ikinci) asırdan itibaren tarikat pirleriyle birlikte tarikatların tanınmış şeyhleri ve sûfîlerini de içine almaya başlamıştır.[4] “Tezkire”, “reşahat”, “makâmât” ve “nefahat” gibi kavramlarla yakın ilişkisi olan menkabe sözcüğü, Türk kültüründe daha çok “kerâmât” ve “vilâyet-nâme” başlıklarıyla karşılık bulmuştur.[5] Menâkıb-nâmelerde asıl amaç, hakkında bilgi verilen kişinin hikmetli sözlerini, faziletlerini ve örnek ahlakî davranışlarını nakletmektir.[6] Bununla birlikte menâkıb-nâmeler, şahısların yaşadıkları dönemlere dair içerdiği bilgiler açısından da önemli kaynaklar arasında yer almışlardır.[7] Mustafa Takî Efendi’nin (Bazı) Menkabeleri Mustafa Takî Efendi, yakın tarihimizde ilmî, siyasî ve manevî kişiliği ile etkili olan önemli isimlerden biridir. O, yetişme süreci, eserleri, mebusluk hayatı, Nakşbendiyye yolunun Hâlidiyye koluna olan intisabı ve bu sahadaki hizmetleriyle dikkat çeken simalarından olmuştur. Takî Efendi’nin hayatı, eserleri, fikirleri, mücadeleleri, resmî hizmetleri ve tasavvufî sahadaki gayretlerine dair birçok çalışma kaleme alınmıştır. Biz bu çalışmada Takî Efendi’nin üstadına hizmeti, manevî vazifenin kendisine verilmesi, keramet ve tasarruflarına dair bazı anlatımları gündeme getirmeyi amaçlıyoruz. Takî Efendi’nin zâhir yönünü ele alan çalışmalara ek olarak, onun manevî yönüne dâir nakledilen bazı menkabelerini aktarmayı hedeflediğimiz bu çalışmayla, onun zâhirî ve bâtınî yönlerinin dengeli bir şekilde ele alınması yönündeki düşüncemizi temellendirme gayesini taşıyoruz. Takî Efendi’nin Tarikata İntisabı ve Şeyhi Vesilesiyle Feyizlere Ulaşmasına Dâir Anlatılar Mustafa Takî Efendi, Nakşî-Hâlidî şeyhlerinden Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi’ye intisap etmiş, çok kısa sürede Hatm-i Hâce okutmak ve taliplere tarikat talim etmek üzere hilafet alarak Sivas’a gönderilmiştir. Hâkî Efendi’nin oğlu Mehmed Bahâeddîn Efendi’nin anlattığına göre, üç gün içerisinde letâif derslerini geçerek hilafete layık görülen Takî Efendi’nin bu hızlı ilerleyişine şaşıranlara Mustafa Hâkî Efendi, “Siz yarı yoldayken Hoca Mustafa Efendi menzile ulaştı.” şeklinde manidâr bir cevap vermiştir.[8] Bu cevabıyla Hâkî Efendi, ilmi ile âmil bir âlim olan Takî Efendi’nin teslimiyetine ve manevî sahadaki kabiliyetine dikkat çekmiştir. Takî Efendi’nin, üstadının vesilesiyle manevî birçok ikrama nâil olduğuna dâir bazı anlatılara da rastlamak mümkündür. Bir menkabeye göre Takî Efendi, üstadı Hâkî Efendi ile birlikte hacca gitmiş ve Medine-i Münevvere’de Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ziyareti esnasında şeyhini vasıta kılmadan manevî feyizlere ulaşma yönünde gayret göstermesine karşın bu konuda bir sonuç elde edememiştir. Bu gayretinin ardından üstadını hatırlamış onu vasıta kılarak manevî feyizlere gark olmuş, bu şekilde feyizlerin sel gibi üzerine aktığına şahit olmuştur. Üstadının, “Hacı Mustafa Efendi, feyizleri vasıtasız buldun mu?” sorusuna, “Hayır efendim, ancak sizi vasıta edince feyzin üzerime aktığına şâhit oldum.” cevabını vermiştir.[9] Bu menkabede de Takî Efendi’nin üstadına teslimiyeti ve onu manevî feyizlere vesile kılması örnekliği üzerinden tâlibin/müridin şeyhine teslimiyeti ve üstadını vâsıta edinmesi konusu işlenmiştir. Takî Efendi’nin Şeyhlik Makamına Geçmesi İle İlgili Nakledilen Menkabeler Mustafa Hâkî Efendi’nin vefatının ardından ihvanı arasında kime intisap edecekleri ve rabıtalarını kime yapacakları konusunda kısa süreli bir ihtilaf yaşanmıştır. Bu süreçte Takî Efendi’nin ve İhramcızâde İsmâîl Hakkı Toprak Efendi’nin daha Mustafa Hâkî Efendi vefat etmeden yaşadığı tecrübelerle Mustafa Hâkî Efendi’nin oğlu Bahâeddin Efendi’nin babasının vefatından sonra gördüğünü söylediği rüyalar ihvana yol göstermiş ve neticede Hâkî Efendi’nin vefatından sonra ihvan Mustafa Takî Efendi’ye intisap etmiştir. Takî Efendi’nin yaşadığı tecrübeye göre, İstanbul’da bulunan Mustafa Hâkî Efendi, vefat etmeden önce, o dönemde Sivas’ta olan Takî Efendi’nin mânâ âleminde ona “Senin elin benim elimdir. İhvana söyle.” buyurmuştur. Takî Efendi, “Bize rabıtamızda bir emir vaki oldu. Memur olmasam söylemeye hayâ ederdim.” diyerek bu tecrübesini paylaşmıştır. Kısa bir süre sonra Hâkî Efendi’nin vefat ettiği haberi Sivas’a ulaşınca Takî Efendi’nin bu tecrübesinin maksadı anlaşılmıştır.[10] İhramcızâde İsmâîl Efendi de buna benzer bir veriyi paylaşarak Hâkî Efendi’nin vefatından sonra Takî Efendi’ye intisabını anlatmıştır. O, Hâkî Efendi’nin vefat haberi Sivas’a ulaşmadan mânâ âleminde Hâkî Efendi’yi sağında, Takî Efendi’yi ise sol tarafında oturur hâlde görmüştür. O, bir süre sonra Tokatlı Hâkî Efendi’nin yerinden kalkarak Sivaslı Takî Efendi’nin yanına gittiğini, oradan da kaybolduğunu müşahede ettiğini söylemiştir. İsmâîl Efendi, Hâkî Efendi’nin vefat haberinin kendilerine ulaştığında yaşadığı bu manevî tecrübeden aldığı ilham ile Takî Efendi’ye intisap etmiş ve o sene açılan seyr ü sülûk sürecinde birçok güzelliğe Takî Efendi vesilesiyle nâil olduğunu belirtmiştir.[11] Bu süreçte Bahâeddin Efendi’nin gördüğü bir rüyada ihvanın Mustafa Takî Efendi’ye yönelmesini sebep olmuştur. Bahâeddin Efendi’nin verdiği bilgiye göre o vefatından sonra babasını rüyasında görmüş, ihvanın rabıtayı ona yapmak istediğini söylemiş, Mustafa Hâkî Efendi de “İstifade olur ama ilerleme olmaz.” şeklinde cevap vermiştir. Bu cevaptan Hâkî Efendi’nin halifelerinden birine yönelmek gerektiği sonucuna çıkaran Bahâeddin Efendi, bu konuyu istişare etmek üzere Menteşeli Hoca olarak tanınan Hüseyin Hoca Efendi’ye ziyarete gitmiştir. Bahâeddin Efendi, Hüseyin Efendi’ye “Bizim şeyhimiz ol.” deyince, Menteşeli Hoca Efendi, “Bu konuda bize verilmiş bir görev yoktur. Ancak Sivaslı Hacı Mustafa Efendi bu işin ehlidir. Hepimizin şeyhi o olacaktır.” deyip Mustafa Hâkî Efendi ile yaşadığı bir olayı nakletmiştir. Buna göre Mustafa Hâkî Efendi bir gün sevenleriyle otururken “Artık görevimiz sona erdi.” buyurmuş, Menteşeli Hoca Efendi de bu cümleden Hâkî Efendi’nin irtihal edeceği sonucunu çıkarmıştır. Bunun üzerine ihvanın önde gelenlerini onun yanında zikretmeye başlamış, Hâkî Efendi, hepsinde bir kusur zikrederek sözü savuşturmaya çalışmıştır. Söz Takî Efendi’ye gelince “İşte bizim yolumuzun ehli odur.” cevabını vermiştir. Bu olaydan sonra Bahâeddin Efendi ile birlikte Takî Efendi’ye intisap taleplerini içeren bir mektup göndermişler, Takî Efendi de intisaplarını kabul ettiğini belirten bir mektupla onlara cevap vermiştir.[12] Hâkî Efendi’nin ihvanının önde gelenlerinden Yenihanlı Hacı Mehmed Efendi, Hâkî Efendi’ye olan aşırı muhabbetinden dolayı Takî Efendi’ye nispet yenilemesi yapamayacağını söylemiş, rüyasında Hâkî Efendi’yi gören Hacı Mehmed Efendi, Hâkî Efendi’nin onu Takî Efendi’ye yönlendirmesi sonucu Takî Efendi’ye intisap etmiştir. İntisaptan sonra tekrar manevî hâller yaşamaya başlayan Hacı Mehmed Efendi, bir müddet sonra Mustafa Hâkî Efendi’yi yine rüyasında görmüş ve “Memnun oldum. Sivaslı Hacı Mustafa Efendi bizim aynımızdır.” şeklindeki hitaplarına muhatap olmuştur.[13] Keramet ve Tasarruflarıyla İlgili Anlatılan Menkabeler Hâkî Efendi’nin oğlu Bahâeddin Efendi’nin anlattığına göre, bir defasında Takî Efendi ona murâkabe dersini tarif etmiş, tariften sonra ihvanın tamamına yaptığı sohbette murakabe dersiyle ilgili Bahâeddin Efendi’nin zihninde kalan soruları cevaplayarak sohbeti gerçekleştirmiştir. Bahâeddin Efendi, bunun, Takî Efendi’nin bir kerameti olduğunu söylemiştir. Yine Bahâeddin Efendi gördüğü bir rüya üzerine Tokat’tan Sivas’a sülûk için geldiğini, Takî Efendi’yi ilk gördüğünde onu Çorumlu Mustafa Efendi suretinde müşâhede ettiğini, sülûkün ikinci gününde babası Mustafa Hâkî Efendi suretinde gördüğünü, teveccüh halinde babasının dirilip geldiğini zannettiğini, dönüp geldiğinde ise Takî Efendi’yi kendi suretinde müşâhede ettiğini söyleyerek onun bir başka kerametini daha zikretmiştir.[14] Bir gün rüyasında Hz. Peygamber (s.a.v.)’i gören Bahâeddin Efendi, durumu Takî Efendi’ye anlatınca Takî Efendi ona “Mustafa Hâkî Efendi’ye, Bahâeddin Efendi’ye burhânınızı gösteriniz, diye ricada bulunmuştum. Elhamdülillah bu rüya ile icabetin gerçekleştiğini anladık.” cevabını vermiştir. Bahâeddin Efendi, Takî Efendi’nin bu cevabı ile zuhuratın onun kanalıyla olduğu sonucuna ulaşmıştır.[15] Sonuç Mustafa Takî Efendi, yakın tarihimizin önemli simalarından biridir. O ilmî, siyasî ve kültürel sahalarda etkin bir şahsiyet olduğu kadar manevî cephesiyle de insanımızın gönlünde özel bir konuma sahiptir. Onun manevî yönünü, hakkında nakledilen menkabelerden daha yakîn bir şekilde gözlemlemek mümkündür. Takî Efendi ile ilgili nakledilen veriler, onun mürşid-i kâmil olarak hizmet edebilmesinin önünü açan ve bir mürşid-i kâmil olarak müridlerini terbiye ederken yaşanan birçok olayı bize ulaştırmaktadır. Takî Efendi’ye dair naklettiğimiz bu menkabeler özelinde sûfîlerin zâhir ve bâtın arasındaki dengeyi gözeterek bir anlam arayışı sevdasında olduklarına şahit olduğumuzu söylemek yerinde olacaktır. Bu menkabelerde, sûfîlerin insanî ilişkiler ve ilim telakkilerinde/bilgi anlayışlarında, sabır, hoşgörü, sevgi, saygı ve fedakârlık gibi güzel ahlak ilkeleriyle olduğu kadar rüya, hâl, keşf, rabıta ve murakabe gibi insanın bâtınî yönünü de dikkate alarak bütüncül bir metot kullandıklarını gördüğümüzü söyleyebiliriz. [1] Ahmet Ateş, “Menâkıp”, Milli Eğitim Bakanlığı İslâm Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1998, c.VII, s.701-702. [2] Ferit Devellioğlu, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 2004, s.615. [3] Arapça olan kelimenin doğru telaffuzu “Menkabe” şeklindedir. Kelime yanlış bir telaffuzla dilimize “Menkıbe” şeklinde geçmiştir. Gülay Karaman, “Mevlânâ’nın Menkıbeleri Üzerine Folklorik Bir İnceleme”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, c.VII, Sayı: III, s.1677-1678. [4] Ahmet Yaşar Ocak, “Evliya Menâkıbnâmeleri”, Türk Edebiyatı Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006, c.I, s.591-603. [5] Haşim Şahin, “Menâkıbnâme”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2004, c.XXIX, s.112-114. [6] Emine Seval Yardım, Menkıbe ve Menâkıbnâmelerle İlgili Eserler İçin Açıklamalı Bir Bibliyografya Denemesi (1928-1998), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1999, s.234-235. [7] Orhan Fuad Köprülü, Tarihi Kaynak Olarak XIV. ve XV. Asırlardaki Bazı Türk Menâkıbnâmeleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, s.1-8; Pehlivan, G., “Dinî Şahsiyetler Hakkında Oluşan Anlatılar”, Millî Folklor, c.XI, Yıl: XXI, Sayı: 83, s.91. [8] Fatih Çınar, Sivas Mebusu Şeyh Hacı Mustafa Takî (Doğruyol), Hayatı, Kişiliği, Eserleri, Tesirleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Yayınlanmamış Lisans Tezi, Ankara 2004, s.28. [9] Mehmed Bahâeddin Efendi, Tasavvuf ve Menâkıp, Hazırlayan: Halil İbrahim Şimşek, Nasihat Yayınları, Ankara 2017, s.258. [10] Mehmed Bahâeddin Efendi, Tasavvuf ve Menâkıp, s.257. [11] Çınar, Sivas Mebusu Şeyh Hacı Mustafa Takî (Doğruyol), Hayatı, Kişiliği, Eserleri, Tesirleri, s.29. [12] Mehmed Bahâeddîn Efendi, Tasavvuf ve Menâkıp, s.259. [13] Mehmed Bahâeddîn Efendi, Tasavvuf ve Menâkıp, s.261. [14] Çınar, Sivas Mebusu Şeyh Hacı Mustafa Takî (Doğruyol), Hayatı, Kişiliği, Eserleri, Tesirleri, s.30. [15] Mehmed Bahâeddîn Efendi, Tasavvuf ve Menâkıp, s.260. Takî Efendi’nin menkabelerini burada zikredilenlerle sınırlamak doğru değildir. Hakkında nakledilen diğer menkabeler için bkz., Çınar, Sivas Mebusu Şeyh Hacı Mustafa Takî (Doğruyol), Hayatı, Kişiliği, Eserleri, Tesirleri, s.30-32, 41-43.
Fatih ÇINAR
Yazarİhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, Sivas ve çevresinde maddî ve mânevî sahadaki hizmetleriyle gönüller fethetmiş bir Hakk dostudur. İsmail Efendi, tevazu ve mahviyyeti, halka hizmeti Hakk’a hizme...
Yazar: Fatih ÇINAR
Sultan II. Abdülhamid’in gütmüş olduğu İslâm Birliği siyasetinin en önemli başarısı; Şam ile Hicaz’ı yani Mekke-Medine’yi birleştiren Hamidiye Hicaz Demiryolu projesi olmuştur. 1901 yılında başlayıp, ...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Şühedânın kanı ile sulanan Bizleri vatansız yaşatma yâ Rab! Biri Kurban, bir diğeri Ramazan Bizleri bayramsız yaşatma yâ Rab! Söz söyletme olsa bile bir îma Korkusundan yan ba...
Şair: Hanifi KARA
Asıl adı Mehmed Vehbi olan ve ismi Erzincan ile özdeşleşen Terzi Baba, mesleği dolayısıyla bu sıfatla anılmıştır. Terzi Baba mesleğinden dolayı “Terzi Ağa”, boyunun uzun olmasından dolayı “Uzun Terz...
Yazar: Fatih ÇINAR