MANEVÎ BİR HASTALIK OLARAK GIYBET
"İslâm'da insan haklarından olan kişilik dokunulmazlığına çok önem verilmiştir. Buna göre bir kimsenin gıyabında¸ gerek onun şahsıyla ilgili maddî manevî kusurlarının gerekse ebeveyni¸ çocukları ve yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet sayılmış ve şiddetle yasaklanmıştır." Mensubu olduğumuz yüce dinimiz İslâm¸ her ne sebep ve hangi şekilde olursa olsun¸ insanların küçümsenmesini¸ ayıplanmasını¸ kusurlarının ortaya çıkarılmasını¸ duyurulmasını istemediği gibi insanın fiillerinin¸ çeşitli şekillerde sağa sola taşınmasını da yasaklanmıştır. Çünkü gıybet¸ bir kimsenin arkasından¸ onun hakkında sevmediği bir şeyi söylemektir. Günümüzde gıybet¸ insanlar arasında çok yaygın hale gelen manevî hastalıklardan biridir. Gıybet kelimesi¸ Arapça bir kelime olup "kötü sözlerle anma" manasında kullanılır. Türkçede ise "dedikodu¸ çekiştirme" kelimeleriyle ifade edilmektedir. Birinin¸ herhangi bir kimsenin arkasından¸ duyduğu zaman hoşuna gitmeyeceği sözler söylemesidir. Gıybet sözle olabileceği gibi yazı¸ im⸠işaretle ve taklit gibi davranışlarla da olabilir. Demek ki gıybet¸ birkaç şekilde yapılır: 1. Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusur ve noksanını söylemekle olur. Mesela; falanca kimse çöpçünün oğludur¸ kibirlidir¸ işinde beceriksizdir demek suretiyle kötülemeyi kastetmek. 2. Göz¸ el ve işaretle gıybet: Bir kimsenin kötülenmesinde bu organları kullanmak. Mesela; el ile kısalığını göstermek¸ topal topal yürümek ve gözünü şaşı etmek. Bir de¸ başkasının kusurunu anlatmak için kendi noksanlarını saymak. 3. Kalp ile gıybet: Gözüyle görmediği¸ kulağıyla duymadığı ve kesin olarak bilmediği bir kimse hakkında kötü zan beslemek. Gıybet Etmenin Çirkinliği Gıybet kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bir âyette: "Biriniz diğerinin arkasından çekiştirmesin (gıybet etmesin).Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O hâlde Allah'tan korkun¸ şüphesiz Allah tevbeyi çok kabul eden¸ çok esirgeyendir."1 şeklinde geçmekte ve Allah¸ kullarının birbirinin gıybetini yapmalarını haram kılmaktadır. Yüce Allah¸ bu âyette¸ gıybet etmenin çirkinliğini belirtmek için¸ onu ölü eti yemeye benzetmiştir. Gerçekten de arada benzerlik vardır. Çünkü ölen kişi¸ etinin yendiğinin farkında olmaz. Gıybet edilen de o anda¸ gıybet edenin söylediklerini bilmez. Ayrıca bu benzetmede insanın şeref ve namusunun¸ eti gibi haram olduğuna işaret de vardır. Ölü eti insana iğrenç gelir. Hele insan ölüsünün etini yemek daha iğrençtir. Ölen insan¸ kendi kardeşi olursa onun etini yemek daha da iğrenç olur. İşte Yüce Allah¸ mümini gıybetten şiddetle sakındırmak için gıybetin¸ ölmüş olan kardeşin etini yemek gibi olduğunu belirtmiştir. Âdeta¸ ölmüş kardeşinizin etini yemekten iğrendiğiniz gibi¸ birinin gıybetini yapmaktan da öyle iğrenin ve bundan uzak durun demektedir. İslâm'da insan haklarından olan kişilik dokunulmazlığına çok önem verilmiştir. Buna göre bir kimsenin gıyabında¸ gerek onun şahsıyla ilgili maddî manevî kusurlarının gerekse ebeveyni¸ çocukları ve yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet sayılmış ve şiddetle yasaklanmıştır. Müslüman Kardeşini Hoşlanmadığı Bir Vasıfla Anmak İnsanların birçoğu¸ gıybet olarak yaptıkları davranışlarını gıybet saymama gibi büyük bir hataya düşmektedirler. Bu kişiler¸ hakkında konuştukları insanların¸ bizzat yaptıkları davranışlarını dile getirdiklerini¸ dolayısıyla bunun da bir gıybet olmadığını iddia etmektedirler. Hâlbuki İslâm'a göre asıl gıybet de zaten budur. Şâyet başkalarının yapmadıkları¸ yaptı şeklinde gösteriliyorsa¸ bunun adı gıybet değil iftiradır. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.)¸ Ashabına: "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sorduğunda¸ Ashab: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v.): "Müslüman kardeşini¸ onun hoşlanmadığı bir vasıf ile anmandır." buyurdu. "Ya söylediğim şey gerçekten kardeşimde var ise ne buyurursunuz?" denilmesi üzerine¸ Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Eğer söylediğin şey gerçekten onda var ise onun gıybetini yapmış olursun. Ama onda yok ise¸ ona bühtan ve iftira etmiş olursun." demiştir.2 Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Gıybet zinadan daha kötüdür." buyurdular. Oradakiler: "Bu¸ nasıl olur Yâ Rasûlallah?" deyince¸ Rasûlullah Efendimiz(s.a.v.): "Adam zina eder¸ sonra tevbe eder¸ Allah da kendisini affeder. Fakat gıybet edilen¸ affedinceye kadar¸ Allah¸ gıybet edeni affetmez."3 buyurarak¸ gıybetin zinadan daha kötü bir günah olduğunu; zina eden kişi¸ tevbe ederse Allah'ın onun tevbesini kabul edebileceğini¸ gıybetin ise kul hakkı ile ilgili olmasından dolayı¸ ancak gıybet ettiği kişinin hakkını helâl etmesi ile Allah'ın o kulunun günahını affedeceğini belirtmektedir. İnsan onurunu zedeleyen¸ toplumda dargınlık ve düşmanlıklara yol açan bir davranış olması nedeniyle gıybet haramdır. Çünkü âyet ve hadislerde gıybeti şiddetli bir şekilde tenkit eden ve yasaklayan ifadeler bulunmaktadır. Bir hadis-i şerif ise gıybet yapanların ahiretteki hâllerini şu ifadelerle ortaya koyar: "Mirac Gecesi'nde¸ bakır tırnakları olan bir topluluğa uğradım. Bunlarla yüzlerini tırmalıyorlardı. Ey Cebrail (a.s.)! Bunlar kim?' diye sordum: Cebrail (a.s.): Bunlar¸ insanların gıybetini yapan¸ ırzlarına dil uzatanlardır." dedi.4 Gıybet Edeni Dinlemek Günaha Ortaklıktır Gıybet etmek günah olduğu gibi yapılan gıybeti dinlemek de günahtır. Çünkü gıybete ortam hazırlayan¸ gıybetin dinlenilmesidir. Bir hadis-i şerifte: "Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır." buyrulmuştur.5Mü'min kardeşi¸ bir yerde çekiştirilirken¸ onun iffet ve namusuna dil uzatılırken¸ bunu duyan kimseye düşen¸ ona mâni olmaktır. Çünkü bir Müslüman'ın kanı ve malı gibi¸ ırz ve namusu da dokunulmazdır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Bir kimse¸ Müslüman kardeşinin ırz ve şerefini çekiştirene karşı¸ onu savunursa Allah Teâlâ kıyamet günü¸ o kimseyi cehennemden korur." buyurmuştur.6 Konuyla ilgili bir başka hadiste ise şöyle buyrulmuştur: "Kim bir mü'mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse¸ Allah da onun için¸ kıyamet günü¸ etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de¸ bir Müslüman'a kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa¸ Allah onu¸ kıyamet günü¸ cehennem köprülerinden birinin üstünde¸ söylediğinin günahından paklanıp çıkıncaya kadar hapseder."7 Bu hadislerden de anlaşıldığına göre mü'min kardeşini savunabilecek durumda olan ve onun hakkında yapılan gıybeti önleme imkânına sahip olan birisi¸ bunu yapmazsa günahı¸ gıybet edenden daha fazladır. Bunun sebebi şudur: Gıybeti dinleyen olmazsa veya gıybet etme önlenirse¸ gıybet eden de bir daha gıybet etmeye cesaret edemez. Ama gıybeti dinlemek¸ ona itirazda bulunmamak¸ insanları bu günaha daha fazla cüretkâr kılmaktadır. Bir zarar doğurma ihtimali yoksa sözlü ya da fiille gıybet edene engel olunması¸ bu mümkün olmazsa¸ En'âm Sûresi 68. âyetinin hükmü uyarınca¸ gıybet edilen meclisin terk edilmesi¸ bu da mümkün değilse gıybete karşı bir hoşnutsuzluk ifadesi için başka şeylerle uğraşılması gerektiğini belirtmişlerdir. Çirkin bir davranışa ve söze şahit olduğumuzda eğer bunun günah olduğunu anlatmak istiyorsak¸ bâtılı tasvir etmeden gıybet eden kişi ya da kişilerin ismini vermeden genel bir ifade kullanmalıyız. Böylece gıybetin çirkinliğini anlatalım derken gıybete düşmüş olmayız. Zira Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hoşlanmadığı bir şeye şahit olduğunda "Bazılarına ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar..."8 diyerek ilgili kişinin adını vermezdi. "Gördüklerimizden bazıları" gibi ifadeler söylendiğinde seni dinleyen¸ kimin olduğunu anlarsa bu da gıybet olur. Çünkü sakıncalı olan¸ gıybeti yapılan şahsın tanıtılmasıdır. Şâyet muhatap¸ bu konuşmalardan kimin kastedildiğini bilmiyorsa gıybet sayılmaz. İmam Gazalî'ye göre gıybet üç çeşittir: Birincisi¸ gıybet edip de¸ ben gıybet etmiyorum¸ onda olanı söylüyorum¸ demektir. İkincisi¸ gıybet edilip yapılan gıybetin¸ gıybet edilen kimseye ulaşmasıdır. Bu¸ kul hakkı ile ilgili bir günahtır. Hakkı çiğnenen kişi ile helâlleşmedikçe yapılan tevbe de tamam olmaz. Üçüncüsü¸ yapılan gıybet¸ gıybeti edilen kişiye ulaşmamıştır. Bu çeşit gıybet ise¸ gıybeti yapan¸ hem kendisine hem de gıybet ettiği kişiye istiğfar ederek tevbe etmekle affolunabilir. Bazı âlimler¸ mutlaka helâlleşmek gereklidir¸ derken¸ bazıları da¸ sadece tevbe ve istiğfar yeterlidir¸ demişlerdir. Dipnot 1. 49/Hucurât¸ 12. 2. Müslim¸ Birr¸ 70; Tirmizî¸ Birr¸ 23; Ebû Davud¸ Edeb¸ 40; Dârimî¸ Rikak¸ 6; Ahmed bin Hanbel¸ Müsned¸ II/230¸ 384¸ 386. 3. Beyhâkî¸ Şuabu'l İman¸ 6740-41-42; Ayrıca bakın: Alauddîn Ali el-Muttakî b. Husamuddîn el-Hindî¸ Kenzu'l-Ummâl¸ 3/1057;Taberanî¸ el-Mucemu'l-Evsat¸ c. 5¸ s. 63¸ Hadis No: 6590. 4. EbûDâvud¸ Edeb¸ 40; Ahmed bin Hanbel¸ Müsned¸ III/224. 5. Aclûnî¸ Keşfü'l-Haf⸠II/280¸ Hadis No:2323; Heysemî¸ Mecmau'z-Zevaid¸ VIII/91;Zebidî Îthâfu's-Sâde¸ IX/306. 6. Tirmizî¸ Birr 20; Ahmed bin Hanbel¸ Müsned¸ VI/449-450. 7. Ebû Davud¸ Edeb¸ 41. 8. Buharî¸ İ'tisam¸ 5; Edeb 72; Ebû Davud¸ Edeb¸6; Müslim¸ Fedâil 127.
Mehmet DERE
Yazar"İnsanla diğer insanlar arasındaki zulüm¸ geniş bir anlam alanına sahiptir. Zaten zulüm denince ilk olarak insanların birbirlerine karşı olan hareketlerindeki yanlış¸ kötü ve zarar...
Yazar: Mehmet DERE
"Hz. Âişe (r.anhâ) de komşuluğun her taraftan kırk evlik mesafe olduğunu ve bunlar arasında komşuluk hukukunun olacağını söylemiştir."Sözlüklerde komşu¸ aynı konutta¸ mahallede&...
Yazar: Mehmet DERE
Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ