MAHMÛD ENCÎR FAĞNEVÎ (K.S.)
Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE - Prof. Dr. H. İbrahim ŞİMŞEK Buhara’nın üç fersah/takriben 21 km. kuzeyindeki Vabkeni ilçesinin (şimdiki adı Vabkent) Encîrfağne köyünde (Bu köy şimdi Encirbağ adıyla anılmaktadır) doğdu.1 Babasının adı Emir Yahya’dır. Peygamber neslinden geldiği nakledilir. Encîrfağnî’de doğup büyüyen Hâce Mahmûd, sonradan Vabkenî’ye taşınıp orada ikamet etti. Dülgerlik/inşaat ustalığı ve sıvacılık yaparak geçimini sağlayan Mahmûd Encîrfağnevî, elinde dülgerlik âletleri, taş ve toprağı karıştırmakla meşgul olmuştur. Köyünden ötürü Encîrfağnevî olarak anıldığı gibi, bazı kaynaklarda “encer/encir” kelimesinin lakabı olduğu da belirtilmektedir. “Encer” kelimesi gemi demiri demektir. Tarikatı şeriat esaslarıyla demirleyen bir mürşid olduğu için kendisine bu lakabın verilmiş olabileceği beyan edilmektedir. Ârif Rivgerî’ye intisap ederek seyr ü sülûkünü tamamladı ve onun halifesi oldu. Artık bina inşa etmek yerine gönül inşa etmeye koyuldu. Vabkeni mescidinde yıllarca halkı irşad etti, müridler yetiştirdi. Kaynaklarda Seyyid Ömer ve Mevlânâ Necmeddîn Hâcib isminde iki oğlunun ismi geçer. Mahmûd Encîrfağnevî’nin vefat tarihi her ne kadar bazı kaynaklarda 715/1315 ve 717/1317 olarak verilse de yerinde bir tespitle Harîrîzade, onun 685/1286 tarihinde vefat ettiğini belirtmektedir. Kabri Buhara’nın Vabkent ilçesinin Encirbağ köyündedir. Kabri yanında bir mescit ile su kuyusu bulunmakta ve bu suyun şifalı olduğuna inanılmaktadır. Mahmûd Encîrfağnevî’nin iki halifesi vardır. Birincisi Emîr Hord Vâbkenî olup asıl adı Hüseyin’dir. Ağabeyi Emîr Hasan/Mır Kelân da Encîrfağnevî’nin müridleri arasında idi. Emir Hord Vâbkenî 719/1319 senesinde vefat ederken geride Hâce Ali Ergandânî adında bir halife bırakmıştır. Kendisinin bazı söz ve menkıbeleri, müellifi bilinmeyen Makâmât-ı Seyyid Emir-i Hord-i Vâbkenevîadlı eserde toplanmıştır. Bu esere göre Buhara ve civarına hâkim olan Padişah Cûne, Emîr Hord Vâbkenî’ye mürid olup, ikâmet ettiği Kâbil’den Buhara’daki şeyhine her sene hediyeler göndermekte imiş. Eserden, Emir Hord’un Iraklı ve Harizmli müridlerinin de olduğu anlaşılmaktadır. Bu eserin bir nüshası Taşkent’teki Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (no: 7065, vr. Ib-15b). İkinci halifesi ise Ali Râmîtenî’dir. Hâcegân tarikatını Nakşbendîyye’ye bağlayan ana kol bu zât ile devam etmiştir. Mahmûd Encîrfağnevî, orta boylu, güleç yüzlü, çekme burunlu, genişçe ağızlıydı. Teni beyaz, sakalı siyahtı. Beyaz sarık sarardı. Musa (a.s.) meşrebinde ve kerameti zâhir bir kâmil velîydi. Esası hafî zikir olan yolun usûlünü hâl ve cezbe galebesiyle, mürşidinin işaret ve müsaadesiyle cehrî yapmıştı. Dolayısıyla Encîrfağnevî, Hâcegân tarikatında cehrî zikri ilk başlatan kişidir. Onun hafî zikri bırakıp cehrî zikre yöneldiği Buhara’da duyulunca Abdulhâlik Gucdevânî’nin halifelerinden Evliyâ Kebîr, Encîrfağnevî’nin yanına gidip Hâcegân tarikatının prensiplerinde cehrî zikrin bulunmadığını, bu işe niçin başladığını sorar. Encîrfağnevî de, şeyhi Ârif Rivgerî’nin ölüm döşeğinde iken kendisine dil ile zikir yapmaya izin verdiğini söyler. Evliyâ Kebîr, “Gerçek âriflere göre dil kalptir.” diyerek cehrî zikri bırakması için ısrar etmesine rağmen, Encîrfağnevî bu usûlü bırakmaz. Bu hadise ile birlikte Hâcegân tarikatının bu iki kolu arasında başlayan usûl farklılığı Bahâeddîn Nakşbend’e kadar devam etmiştir. Mahmûd Encîrfağnevî zikir ve gönül ehli bir kimse olmakla birlikte ilim meclislerini sever ve zaman zaman oraları ziyaret ederdi. Yine bir gün Şemseddin Halvânî ve Şeyh Hâfizuddin gibi âlimlerin bulunduğu ilim meclisine vardı. Şemseddin Halvânî, Şeyh Hâfizuddin’e dedi ki: “Mahmûd Encîrfağnevî’ye sor bakalım, tarikatlarının esası hafî zikir olduğu halde, cehrî zikri hangi niyetle yapıyorlar?” Buhara’nın önde gelen âlimlerinden Hâfizuddin KebîrBuharî de Encîrfağnevî’ye hangi niyetle cehrî zikir yaptığını sorunca ondan şu cevabı aldı: “Uyuyanlar uyansın, gafiller kendine gelip hakikat yoluna yönelsin, istikamet ile şeriat ve tarikata girsinler, bütün hayırların anahtarı ve mutlulukların aslı olan hakikî tevbeye ve Hakk’a yönelmeye rağbet etsinler diye cehrî zikir yapıyoruz.” Hâfizuddin bu cevabı beğenip “Sizin niyetiniz doğrudur ve bu iş size helâldir.” dedi. Çünkü değişen ve değiştirilen bir şey yoktu ortada. Temel anane yolundadır. Bu tecelli onlarda bir hâlet ve bir hikmet gereğidir. Gizli zikir yolundan aldıkları zikri şimdi açıktan dağıtmaya memur olmuşlardır. Şeyh Hâfizuddin bir başka gün Encîrfağnevî’yecehrî zikrin kimlere caiz olup kimlere caiz olmadığını, gerçek bir zikir ile sahtesinin nasıl ayrılacağını sorar. Encîrfağnevî şu cevabı verdi: “Cehrî zikir ancak, dili yalan ve gıybetten, boğazı haram ve şüpheli şeylerden arınmış, kalbi riya ve gösterişten, gönlü de Hak’tan başkasına yönelmekten temizlenmiş olan kişi için caizdir.” Anlatıldığına göre Gucdevânî’nin halifelerinden Evliya-yı Kebir Buharî’nin talebesi olan Şeyh Dehkan Kılletî hastalanmıştı. Mahmûd Encîrfağnevî, onun ziyaretine vardı. Şifa dileklerinde bulunduktan sonra huzurundan ayrıldı. Encîrfağnevî çıktıktan sonra Şeyh Dehkan şöyle dua etti: “Allahım, ölümüm yaklaştı. Ölümüm sırasında velî kullarından birini bana gönder de bana yardım etsin, işimi kolaylaştırsın.” Şeyh Dehkan duasını tamamlar tamamlamaz Mahmûd Encîrfağnevî tekrar içeri girdi ve “Ölünceye kadar sana hizmete geldim.” dedi ve vefatına kadar yanından ayrılmadı. Müridlerden biri Hızır (a.s.)’ı görüp ona: “Bu zamanda, istikamet üzere olan ve kendisine iktidâ edilebilecek bir ârif var mıdır?” diye sorar. Hızır (a.s.) ona: “Senin söylediğin sıfatları taşıyan Mahmûd Encîrfağnevî’dir.” der. Ali Râmîtenî’nin müridlerinden biri Hızır (a.s.) ile karşılaşıp konuşan bu dervişin bizzat Ali Râmîtenî olduğunu söyler. Ancak Hızır’ı görmek iddiasında bulunmamak için kendi adını vermekten sakınmıştır. Mahmûd Encîrfağnevî’nin kerametleri zâhirdi. Bir gün halifesi Ali Râmîtenî ihvana zikir yaptırırken başucundan geçen beyaz bir kuşun gagasından aynen şu lafızlar duyulur: “Ey Ali! Mert ol! Yapıştığın eteği sımsıkı tut! Mürşidine bağlan! Ahdini bozma!” Zikir halkasında bulunan müridleri şaşkına çeviren ve kuşun ağzından dökülen bu cümlelerin ardından Ali Râmîtenî dedi ki: “Bu şeyhimiz Mahmûd Encîrfağnevî’nin sesidir. Bizi uyarıyor ve âgâhlığa çağırıyor.” Encîrfağnevî’nin beyaz büyük bir kuş şeklinde havada uçtuğu ve halifesi Ali Râmîtenî ile konuştuğu anlatılmaktadır. Kuş şekline girme motifine Türk velîlerine ait menkıbeler arasında da sıkça rastlanır. Hakîm Tirmîzî’nin naklettiği bir hadiste belirtildiği gibi evliyanın bir kısmı İbrahim (a.s.), bir kısmı Musa (a.s.), bir kısmı İsa (a.s.), bir kısmı da Muhammed(s.a.v.) Hazretleri’nin fıtrat ve meşrebinde olur. Tabakat kitaplarının ifadesine göre, Mahmûd Encîrfağnevî de mânâ ayağı Musa (a.s.)’da olan, onun fıtrat ve meşrebinde bulunan bir velîdir.
Halil İbrahim ŞİMŞEK
YazarProf. Dr. Kadir ÖZKÖSE - Prof. Dr. H. İbrahim ŞİMŞEK Tam ismi Mevlânâ Yakub b. Osman b. Mahmud b. Muhammed b. Mahmud el-Gaznevî olan Yakub-ı Çerhî (k.s.), Afganistan’ın Kâbil ve Gazne şehirleri ar...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Bu makâlemizde İslâm itikâdında azîmet ve ruhsat üzerinde duracağız. Gerek fıkıhta ve gerekse itikatta azîmet ve ruhsat meselesinin dayandırıldığı naklî delillerden birisi şöyledir: “Kalbi imanla d...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE - Prof. Dr. H. İbrahim ŞİMŞEK Alâeddîn Attâr (k.s.)’ın tam adı Muhammed b. Muhammed el-Buhârî el-Harezmî el-Attâr’dır. Nesebinin 8 H. (14 M.) yüzyıl başlarında vefat eden Ha...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Tam adı Ebu’l-Baha Ziyaüddin Halid b. Ahmed eş-Şehrezurî olmakla birlikte Bağdat’ta medfun olduğu için Halid el-Bağdâdî diye meşhurdur. Halid el-Bağdadî (k.s.), 1193/1779’da Irak’ın kuzeyindeki Süleym...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK