LEYLA KİMİN MECNUNUDUR?
"İyi de gül kime âşıktır¸ ya mum? Mecnun
Leylâ'ya âşık¸ ya Leylâ?... Bu sefer üzerinde
duracağımız gazel bütün bu soruları sormakta
ve bunlar üzerinde yeniden düşünülmesini
istemektedir."
Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi eserlerinde Kur'ân âyetleri kadar¸ kâinattaki âfâkî âyetlere de yer vermiş¸ onlara da dikkat çekmiştir. Zira varlığın tümünde Yüce Allah'ın kudretinin tecellileri ortaya çıkmakta¸ her şey lisân-ı hâl ile O'nun kulu olduğunu haykırmaktadır. Hulûsî Efendi¸ etrafında olup bitenlere ibret nazarıyla bakmış ve görünenin ötesinde var olan hakikate ulaşmak istemiştir.
Baş gözüyle görülebilenler vardır¸ bir de onların arkasında saklı olan... Bunu sorgulamak¸ herkesin baktığından fazlasını görebilmektir önemli olan.
Bülbülün güle olan aşkı dillere destandır ya da kelebeğin mumun ateşinde yanma arzusu. Mecnun'un Leyla'ya âşık olduğunu herkes bilir ya da nehirlerin denize ulaşmak için çırpınıp durduğunu. İyi de gül kime âşıktır¸ ya mum? Mecnun Leyla'ya âşık¸ ya Leyla?... Bu gazel tüm bu soruları sormakta ve bunlar üzerinde yeniden düşünülmesini istemektedir:
1. Gül bülbülü nâlân eden gül neden çâk-i pîrehen
Bülbül gül için nâle-zen gül kim için açmış dehen
Bülbülü inleten gül iken¸ gülün gömleğini yırtması da neden? Bülbül gül için inleyip durmakta. Peki¸ gülün yapraklarını açıp da beklediği kim?
Bülbülün güle olan aşkı Divan edebiyatının temel konularından birisidir. Buna göre bülbül güle olan aşkıyla yanıp tutuşmakta gül ise ona yüz vermemektedir. Buraya kadar her şey açıktır da gülün kime âşık olduğu üzerinde durulmamıştır. Gül öyle bir sevgiliye âşıktır ki onun için yakasını yırtmış; yapraklarını açmıştır. Gülün bir ağız misali açılmış hâli hep o sevgili içindir.
2. Pervâne şeme cân verir şemin visâline erer
Şemin yâ kimdir yârı kim yâr yüzüne oldu rûşen
Pervane/gece kelebeği mum için can vererek vuslata erer. Peki¸ mumun yüzünü aydınlatan sevgilisi kimdir?
Pervane ve şemin hikâyesi tasavvufî hakikatlerin remizlerle anlatıldığı edebî klasiklerdendir. Sevgilisi uğruna ve vuslat adına pervane/gece kelebeği¸ canından vazgeçer ve mumun yakıcı alevinde yâre kavuşmanın hazzına erer. Peki¸ pervanenin uğruna ateşlere yandığı¸ kendisini feda ettiği mumum bir sevgilisi yok mudur? Onun yüz aydınlığı olan bu yâr kimdir diye sorulmaz mı?
3. Mecnûn gezer sahrâları Leylâ visâlin yâd ile
Leylâ kimin Mecnûn'udur dâim çeker derd ü mihen
Mecnun Leyla'ya kavuşma ümidiyle çölleri gezer durur. Dert ve acılar çeken Leyla kimin Mecnunudur peki?
Mecnun Leyla'ya âşıktır. Çöllerde onu aramakta¸ onu sayıklamaktadır. Bilinen hikâyedir bu
Mecnun'un hatırından bir an olsun çıkaramadığı Leyla¸ gerçekte kime âşıktır acaba? Leyla'yı dert ve elemlere boğan¸ aklını başından alan¸ Mecnun mudur¸ başka biri mi
4. Sular yüzün yere koyup çağlar akar deryâ deyü
Deryâ neden cûşa gelir inler dem-â-dem derdden
Sular yüzünü yerlere kor ve deryaya kavuşma iştiyakıyla çağıl çağıl akar. Peki¸ deryayı dertler içerisinde inleterek coşturan da ne?
Fuzûlî¸ Su Kasidesi'nde;
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daştan daşa urup gezer âvâre su
"Su sevgilinin ayağının toprağına erişeyim diye ömürler boyunca başını taştan taşa vurup avare gezer durur." demektedir. Hulûsî Efendi de Fuzûlî'nin bu beytinde olduğu gibi teşhis sanatını kullanmış ve suyun¸ yüzünü yerlere koyup "derya" diye diye özlem içerisinde sevgilisine kavuşmak istediğini belirtmiştir. Peki¸ dert dalgalarıyla denizin cûşa gelmesi¸ kabarıp dalgalanmasının nedeni nedir?
5. Kimdir dehânı söyleten kimdir kulağı dinleten
Kimdir görünen kim gören ortada bunca sen ü ben
Ağza söz söyleten kimdir¸ kulağa sözü dinleten? Görünen kim¸ gören kim; ortalıkta dolaşan ben ve sen de kim?
Söz söyleyen dil¸ bize ait zâhiren¸ duyan kulaklar bizim. Bizim gözlerimiz görüyor ve yürüyen ayaklar bizim. Peki¸ gerçekte tüm bunlara bu gücü¸ bu kabiliyeti veren kim?
Etrafımıza baktığımızda sayısız varlıkla karşılaşırız. Gerçek varlık kim¸ gerçekten var olan kim?
6. Kimdir bunca nâz eyleyen kim ana niyâz eyleyen
Kim sözü kim sâz eyleyen kim söyleyen bunca sühan
Bunca naz eden kim¸ O'na niyaz eden kim? Kelimeleri dizen¸ bunca söz söyleyen de kim?
Yalvaran ve yalvarılan kim? Kelimeleri bir âhenk içerisinde dizen¸ bir enstrüman gibi bunları çalan kim? Dizilen bu sözleri söyleyen kim?
7. Fısk u fücûr zühd ü salâh kahr u helâk lutf u felâh
Mâdem andan fevz ü necâh n'ider yâ fısk-ı Ehrimen
Günah işleyerek hak yoldan çıkma¸ ya da dünyaya değer vermeyerek faziletli olma
Harap olup mahvolma ya da iyilik yaparak selâmet bulma
Madem kurtuluş ve başarı O'ndandır¸ şeytanın isyan edişi¸ doğru yoldan saptırmak istemesi insana zarar verebilir mi?
Dünyadaki bütün insanlar bir araya gelseler de bir işin olması için çalışsalar¸ Cenâb-ı Hak istemedikçe o şey gerçekleşmeyecektir. Kezâ bir şeyin olmaması için tüm varlıklar bir araya gelseler¸ Yüce Allah o şeyin olmasını murâd ettiği vakit kimse onun önüne geçemeyecektir. Kişinin hidâyete kavuşması ya da dalâlette kalması da aynen böyledir. Kurtuluşa eriştirecek olan da O'dur¸ başarıya ulaştıracak olan da O. Başkaları istemese de.
8. Hüsnüyle hayrân etmeğe aşkıyla nâlân etmeğe
Vaslıyla handân etmeğe oldur görünen hem gören
Güzelliğine hayran bırakan
Aşkıyla inleten¸ vuslatıyla güldüren¸ gören ve görünen hep O
O'nun güzelliğidir âşığı hayran bırakan. Yapacak şey¸ söyleyecek söz bırakmayan O'nun güzelliği. Aşkıyla ağlatan¸ vuslatıyla düğün yaptıran O. Gören de O¸ görülen de. Cümle varlık hep O'nun eseri¸ O'nun en güzel isimlerinin ve sıfatlarının tecellileri.
9. Hulûsî yâr mihnet sever yâr yârı bî-illet sever
Her hâline hayret sever yâr ol ana koy mâ vü men
Ey Hulûsî¸ sevgili mihnet sever. Sevgili sevgilisini sebepsiz sever. Sevgili¸ her yaptığı karşısında hayrete düşülmesini sever. "Ne ve kim" demeyi / boş sözleri bırak da O'na yâr ol!
Sevgilinin özelliği dert ve elem çektirmek¸ acılar yaşatmaktır. Âşık ise tüm bunlara katlanan¸ dahası bunlar için şükredendir. Gerçek âşık sevmek için bir neden aramaz. Lütfuyla da sevilir O¸ kahrıyla da. Ne yaparsa yapsın¸ hikmet vardır her yaptığında. Âşığa düşen ise "İnandık ve itaat ettik." demektir. Gerisi boştur¸ lâf ü güzâftır.
Abdülmecit İSLAMOĞLU
YazarHer ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK