LÂLELİ KÜLLİYESİ’NDEKİ “NAKŞ-I KADEM-İ SAÂDET”
Sultan III. Mustafa devrinde yapılan büyük imar faaliyetleri programında inşa edilen Lâleli Külliyesi 1760-1764 yılları arsında Sultan III. Mustafa tarafından yaptırılmıştır. Eldeki kaynaklara göre semt Lâleli adı ile tanınmakta olup burada vaktiyle yer alan bir çeşmenin, Lâleli Çeşme, adı ile anılmaktadır. Bundan dolayı da külliye “Lâleli” adı ile tanınmıştır. Cami, çarşı, imaret, türbe, sebil, medrese ve muvakkithaneden oluşan külliyede medrese hariç diğer birimler günümüze kadar gelmiştir. Dergimizin bu sayısında konuyla ilgili bir yazı kaleme alan M. Nihat Malkoç şu bilgileri aktarmaktadır: “Mütevazı bir hayat yaşayan Lâleli Baba 18. yüzyılda, III. Mustafa döneminde İstanbul’da yaşamış Allah dostlarından biridir. Çok önemli kerametlerinin olduğu rivayet edilir. Lâleli Baba’nın, bugünkü Lâleli Camii’nin olduğu yerde küçük bir ayakkabı tamir dükkânı vardır. Hoşgörülü bir insan olan Lâleli Baba burada ayakkabı tamir ederek rızkını çıkarmaktadır. Bu Allah dostu güzel giyinmesiyle ve güzel konuşmasıyla tanınır ve bilinir. Kendi ismini taşıyan caminin önünde oturur, gelene ‘Hoş geldin.’, gidene ‘Güle güle.’ dermiş.” Laleli Camii’ni önemli kılan en mühim husus ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek ayak izinin külliye içerisindeki III. Mustafa Han Türbesi’nde bulunmasıdır. Kadem-i şerif; kaş veya tuğla zemin üzerinde bulunan ve “Nakş-ı Kadem-i Saâdet” de denilen ayak izidir. Bazı peygamberlerin mucizeleri arasına sert zemine ayak izlerinin çıktığı rivayeti de katıldığı ve dünyanın çeşitli yerlerinde bunun örneklerine rastlanıldığı bilinmektedir. Kadem-i şeriflerin en önemlisi Kudüs’te Kubbetü’s-Sahra’daki kaya üzerinde olanıdır; bu izin Mirac’dan kaldığı bilinir. Ahmed Teymur Paşa, Hz. Peygamber (s.a.v)’e izafe edilen kendisinin bildiği diğer ayak izleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Ona göre sayıları yedi olan bu kadem-i şeriflerin dördü Mısır’da, ötekiler Kudüs, İstanbul ve Tâif’tedir. Osmanlı sultanları diğer mukaddes emanetler gibi kadem-i şeriflere de büyük bir hürmet göstermişlerdir. Örneğin, I. Abdülhamid, Şam yakınlarındaki Kadem köyünde içinde bir kadem-i şerif saklanan mescidin bânisi Şeyh Seyyid Muhammed Ziyâd’dan kadem-i şerifi İstanbul’a getirmesini istemiş ve onu başı üstünde taşıyarak getiren şeyh, padişahtan büyük saygı gördüğü gibi Sadrazam Halil Hamid Paşa tarafından da kendisi için Samatya’da (Davutpaşa İskelesi) Kadem-i Şerif adıyla bir tekke yaptırılmıştır (bu kadem-i şerif halen I. Abdülhamid’in türbesindedir). Topkapı Sarayı Hırka-i Saâdet Dairesi’nde dördü taş, ikisi tuğla olmak üzere altı adet kadem-i şerif korunmaktadır. Başka bir kadem-i şerif ise Laleli Camii’nin yanındaki III. Mustafa Han Türbesi’nde bulunuyor. Sevgili Peygamberimiz’in aziz hatırasına saygı gösteren bir milletin evlatları olarak; tarihî hakikatleri öğrenip, geçmişimizle iftihar ederken, aziz vatan toprakları için her türlü fedakârlıktan kaçınmayacağız. Bayrağımızın gölgesinde ecdadın yadigârlarına her daim sahip çıkacağımızı belirtir, aynı duygulara ortak olan bütün okuyucularımızı muhabbetle selamlarım. The Footprint of our Beloved Prophet in the Laleli Social Complex The Laleli Complex was built between 1760 and 1764 by Mustafa III (1757-1774). The word “Lale”, in Turkish, is a tulip. The name Laleli, which the complex shares with its neighborhood, is thought to refer to the Laleli Fountain, which is mentioned in 18th century sources. The complex consists of a mosque (cami), stores, soup-kitchen (imaret), tombs (türbe), sabil, madrasa (medrese), fountain (çesme) and a room for the timekeeper of the mosque (muvakkithane). Apart from the madrasa, all the other parts of the complex still remain today. What makes Laleli Mosque prominent today is the footprint of our Beloved Prophet Muhammad (pbuh), which is inside the Tomb of the Ottoman Sultan Mustafa III. The footprint of our Beloved Prophet (pbuh) is named as “Naksh-i Kadem-i Saadet”.
Bekir AYDOĞAN
YazarSözlüklerde bir sanat dalı olarak tezhip; “altınlamak” olarak geçmektedir. Bu sanatla iştigal edenlere müzehhib/müzehhibe adı verilmektedir. Bu tezyinî sanatımız icra edilirken, desenler ve motiflerle...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Yüce Osmanlı Devleti’nin 10. padişahı olan Kanûnî Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim’in 1520’de vefatı üzerine, tahta çıkmıştır. Kısa zamanda güçlü bir iktidar kurarak, sağlam ve dürüst bir id...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Orta Çağ Dönemi’ndeki el yazması eserlerin bölüm başlıklarında belirgin bir şekilde kırmızı renkle işlenen resim sanatı miniatura/küçük resim anlamında ifade bulmuştur. İslâm sanatı olarak minyatür g...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Sultan IV. Murad, Kâtip Çelebi’nin anlattığına göre; uzun boylu, geniş omuzları olan, vücudu münasip ve gösterişlidir. Saçları siyah, sakalı siyah ve gür, gözleri inci siyahı gibi parlaktır. İki kaşın...
Yazar: Bekir AYDOĞAN