KUR'AN'A GÖRE İNSAN PSİKOLOJİSİNDE GÜÇLÜ VE ZAYIF YÖNLER
Kur’ân’a göre Allah¸ insana önce şekil vermiş¸ sonra kendi ruhundan üflemiştir.
Kur’ân’a göre Allah¸ insana önce şekil vermiş¸ sonra kendi ruhundan üflemiştir1. Bu yönüyle Rabbânî yapısı olan insan¸ hayat¸ bilinç ve duyarlık sahibi bir varlıktır. Nitekim Gazâlî¸ insanın doğası itibarıyla ilâhî kaynaklı olduğuna işaretle¸ Hıristiyanlıktaki¸ Hz. Âdem’in dünyaya düşmesiyle¸ işlemiş olduğu günahın bütün insanları kapsadığı ve her doğan bireyin günahkâr doğduğu düşüncesine karşı¸ dünyaya düşüşün bir ceza değil¸ tecrübe vesilesi olduğunu belirtir. Ona göre¸ insan doğası¸ kaynağı itibarıyla gerçekte yeryüzüne ait değil¸ bu dünyaya yabancıdır. Gazâlî¸ birçok sûfî gibi¸ bu dünyayı bir konaklama yeri olarak görür. Ona göre insan bu dünyaya¸ toprak ve su biçiminde Allah’ın eserlerinin bilgisini elde etmek amacıyla inmiştir. Bu nedenle insan ruhu kaynağına¸ yani yüce âleme dönmeye çalışır2. Yine bir hadiste “Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı”3 denilir. İbnü’l-Arabî¸ bu hadisin Hz. Âdem’in ve aynı zamanda diğer insanların Allah’ın sahip olduğu bütün sıfatlara sahip oluşunu anlattığını söyler.4
İnsandaki söz konusu Rabbânî niteliğin¸ sınırlı¸ bizzat yaratıcının
insana kodladığı¸ aynı zamanda sorumluluk gerektiren bir durum olduğu görülmektedir.
Bu¸ en üst kâmil olma noktasında bile¸ ilahlık noktasına taşınabilecek
bir şey değildir5. Nitekim Kur’ân’a baktığımızda bu
sınırlı Rabbânî niteliğe karşın insan âciz¸ zayıf ve
hayat süresince karşılaşması muhtemel sayısız güçlüklerin üstesinden
gelme konusunda zorlanan bir varlıktır.6 Bu durumda insanın Rabbânî niteliğinden
kasıt¸ Allah’ın sınırsız güç ve niteliklerinin ancak sınırlı
bir numunesi oluğunun anlaşılmasıdır. İnsan her hâlükârda
Allah’tan ayrı bir varlıktır. Allah’la buluşma yahut yakınlaşma¸
bu Rabbânî özün açılımı ve yaşanmasıyla mümkündür.
Bu temel donanımına karşın insan¸ çeşitli psikolojik¸ psiko-fizyolojik
ve sosyal etkenler sonucu¸ özgür iradesiyle ve içsel faktörlerin
etkisiyle¸ yapısındaki olumsuz yönelmeyi etkin kılabilir. Kur’ân
bu etkinleşme sürecinde iç-benliğinin insana etkide bulunma
şekli olan “vesvese”den söz eder.7 Gazâlî¸ “vesvese” denilen
olayın¸ insanı olumsuz davranışlar yapmaya yönlendiren duygu ve düşüncelerin
tümü olduğunu söyler. Ona göre bu duygu ve düşüncelerdeki
yapılanma¸ dış etkilerle harekete geçer. Bunları harekete geçiren
insan ruhundaki kaynakların¸ gazap ve şehvet (saldırganlık ve cinsellik)
güdüsü olduğunu belirtir.8
Konuyla ilgili bir âyet¸ Yûsuf Peygamber’e ait sözleri
içermektedir. “…Rabbimin acıyıp esirgediği kimseler hâriç¸
insanın kendi iç benliği (nefsi) de onu kötülüğe sürükleyebilir..”9
Geri planda¸ Yûsuf Peygamber’in yaşadığı bir olay söz
konusudur. O¸ hizmetinde bulunduğu Mısırlı bir adamın karısı tarafından zinâya
zorlanmıştır. Her ne kadar¸ kadına karşı durarak bu eylemin gerçekleşmesini
engellemişse de¸ Kur’ân¸ iç benliğinin onu eylemi
gerçekleştirme konusunda güdülediğini yansıtmış ve
bunu şu şekilde ifade etmiştir: “...(Yûsuf:)
Ey Rabbim… Sen onların oyunlarını tuzaklarını benden uzak tutmazsan¸ ben
o zaman onların ayartmalarına kapılır (içimde oluşan arzu ve özlemle
onlara meyleder) ve (doğru nedir¸ eğri nedir) seçemeyen şaşkın
kimselerden olurum.”10
Muhammed Esed¸ Yûsuf Peygamber’in “sen onların oyunlarını-tuzaklarını
benden uzak tutmazsan” ifadesinin¸ yaratılıştan gelen bir zayıflığı¸
yahut olumsuz yönelimi yenmesini bilmiş bir kimsenin alçak
gönüllülüğünü yansıttığını söyler ve “Yusuf
Peygamber¸ bu erdemli davranışını¸ iyi bir insanın yapması gereken şekilde
kendisine değil¸ Rabbinin yardım ve desteğine bağlamaktadır.” der11
Kur’ân¸ bu yönelimleri etkin kılma sürecinde¸ belli ilkeler çerçevesinde
yaşayan insanlar için¸ olumsuz davranışlara yönelmenin
gerçekleşme imkânı bulamayacağını belirtir: “Haydi¸
şimdi onlardan gücün ün yettiğini sesinle ayart; atlarınla
ve adamlarınla onların üzerine yüklen ve (böylece) onların¸ mallarıyla çocuklarıyla
(ilgili olarak işleyecekleri günahlara) ortak ol; onlara va’dlerde
bulun; çünkü (onlar bilmezler ki) şeytanın va’d
ettiği her şey sadece akıl çelmek içindir. (Bununla birlikte
yine de) bil ki¸ (Bana güven bağlayan) kullarım üzerinde senin etkin
olmayacaktır; çünkü kimse Rab bin kadar güvene lâyık
değildir”12
Bu âyetlerdeki içeriği açıklayıcı nitelikteki bir hadis
de şu şekildedir: “Hz. Muhammed: ‘Hiç kimse
yoktur ki¸ onun bir şeytanı olmasın’¸ buyurunca¸ ashâbı sorarlar ‘Ey
Allah’ın Rasulu! Senin de şeytanın var mıdır?’ Hz. Muhammed
cevâben şöyle der: ‘Ben de dâhilim. Ancak Cenâb-ı
Hak bana yardım ederek şeytanı bana mağlûp etti ve böylece
benim şeytanım teslim oldu. Bu yüzden o¸ hayırdan başkasını
bana emretmiyor.”13
İç-benliğinin vesveseleri etkili olmayan insan¸ iç dünyasında
olumsuz bir yönelim ihtiyacı hissetmeyen kâmil bir insandır. Bu insanlarda “şeytan” denilen
ve Kur’ân açısından olumsuz kabul edilen davranışlara
güdüleyici etken14¸ pasiftir. Kur’ân’a göre
şeytanın temel tutumu¸ Allah anıldığında sinmek¸ O unutulduğu zamanlarda
hemen devreye girerek sinsice düşünceleri bulandırmaktır.15
İlgili âyet ve hadisleri değerlendiren Gazâlî şöyle
der: “Ne zaman ki hevânın istekleriyle dünyanın zikri kalbe
galebe çalarsa¸ şeksiz ve şüphesiz şeytan bir
imkân bulur ve vesveseye başlar. Ne zaman ki kalp Allah’ın
zikrine dönerse¸ şeytan oradan göç eder ve onun için
imkân kapısı oldukça daralır.”16
İnsanların olumsuz davranışlara güdülenmesine gelince¸ “şeytan”¸
bu süreçte aktif rol alan en etkili unsur olarak gözükmektedir.
Kur’ân’a göre insanların olumsuz davranışlara yönelmesi¸
insanın “nefs” isimli “iç-benin” olumsuz güdülenmelere
yönlendirilmesi ile gerçekleşir.17 Kur’ân’da
belirtilen diğer pek çok etken varsa da¸ bunlar temelde belirleyici değil¸
destekleyici araçlardır. Bunlar¸ pek çoğu somut olarak bilinen
ve her biri¸ yine şeytanın aracılığı yahut önderliği ile etkinleşen
dünya malı¸ evlat vb. daha başka etkenlerdir. Nitekim bu araçlara
kalbinde çok fazla yer ayırmayan kimseler¸ şeytanın müdahalesi
karşısında güçlü olabilirler. Âyette şeytana
hitâben¸ “Benim kullarım üzerinde senin sultan yoktur.”18
denilir. Burada kastın¸ nefsini şeytanın yönlendirmesine açık
tutmayan kimseler olduğu ifade edilir.19 Bu kimselerin dışındakiler¸
Kur’ân da “hevâsını (arzu ve özlemlerini) ilâh
edinen kimseler” olarak nitelenmektedirler.20 Hevâyı ilâh edinme
şeklindeki bu yaşantı biçimi¸ fıtratın gerçekleşememesi
durumunda yaşanması muhtemel bir süreç olabileceği gibi¸
fıtratındaki güzelliği yakalayabildiği halde¸ iman ve İslâm hakikatini
kavrayamayan kimseler de¸ yer yer hevâlarının esiri olmaktan kurtulamayabilirler.
Dipnot
1- 15/Hicr¸ 28-29 ; (32/Secde¸ 7-9.
2- Gazâlî¸ İhyâu Ulûmi’d-Dîn¸ (terc. Ahmet
Serdaroğlu)¸ c.III¸ s. 516-523; Claudia Reid Upper¸ “Gazâlî’nin
İnsanın Doğası Hakkındaki Düşünceleri”¸ İş Hayatında
İslam İnsanı¸ Müsiad Araştırma Raporları-9¸ İstanbul¸ 1994¸ s.
85.
3- Müslim¸ Sahîh¸ Birr¸ 115.
4- İbnü’l-Arabî Fusûsü’l-hikem¸ Beyrut¸ 1980¸
s. 48-49.
5- Ali Akpınar¸ “Allah’ın Ahlakı İle Ahlaklanmak” ¸ Tasavvuf
Dergisi¸ Yıl¸ 2¸ sayı¸ 6¸ 2001¸ s. 72.
6- 4/Nis⸠28; Beled¸ 90/4.
7- 50/Kâf¸ 16.
8- Gazâlî¸ a. g. e.¸ s. 59-61.
9- 12/Yûsuf¸ 53.
10- 12/Yûsuf¸ 33.
11- Muhammed Esed¸ Kur’ân Mesajı¸ (çev. Cahit Koytak¸ Ahmet
Ertürk)¸ İstanbul¸ 2000¸ s. 469.
12- 17/İsra¸ 64-65. Ayrıca bkz. 12/Yusuf¸ 33¸ 7/Araf¸ 20¸ 17/İsra¸ 65¸ 16/Nahl¸
99.
13- Müslim¸ Sahîh¸ Münâfikûn¸ 70; Gazali¸ a. g. e.¸
s. 65.
14- Bakara¸ 2/268; A’râf¸ 200-201.
15- Elmalılı Hamdi Yazır¸ Hak Dini Kur’an Dili¸ (Sadeleştirenler:
İsmail Karaçam¸ Emin Işık¸ Nusrettin Bolelli¸ Abdullah Yücel¸
Nedim Yılmaz)¸ C. X¸ İstanbul¸ trs.¸ s. 189-191.
16- Gazâlî¸ a. g. e.¸ s. 62.
17- 7/A’râf¸ 200 201; Bakara¸ 2/268.
18- Geniş Bilgi İçin bkz. Gazâlî¸ a. g. e.¸ s. 71.
19- Şinasi Gündüz¸ Din ve İnanç Sözlüğü¸
Ankara¸ 1998¸ s. 353.
20- 17/İsr⸠65.
Mustafa Doğan KARACOŞKUN
YazarÖfke¸ engellenme¸ incinme¸ tehdit vb. karşısında ortaya çıkan kızgınlık veya saldırganlık tepkisidir.1Öfke¸ engellenme¸ incinme¸ tehdit vb. karşısında ortaya çıkan kızgınlık veya saldırganlık tepkisi...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ