KUR'AN IŞIĞINDA İNSANIN FITRATI VE DAVRANIŞ YÖNELİMLERİ
Kur'an'a göre insan¸ ruh ve bedenden meydana gelmiş olup yaşantı ve davranışlarıyla işlev gören bir varlıktır.
Kur'an'a göre insan¸ ruh ve bedenden meydana gelmiş olup yaşantı ve davranışlarıyla işlev gören bir varlıktır. Bu yapısı ile insan¸ tek tek özellikler kümesi olmayıp¸ bütünlük içinde yaratılmıştır.2 Davranışları¸ ihtiyaç¸ arzu ve motivasyonlarına bağlı olarak¸ öğrenme yetenekleri aracılığı ile ortaya çıkar.3 Kavramlaştırma ve kavramlar arasında ilişki kurabilme yetisine sahip bir varlık olarak insan¸4 öğrenerek davranış geliştirir. Öğrenme ise; taklit¸ deneme-yanılma ve düşünme etkinliklerini gerçekleştirmekle işlevsellik kazanır. Bu süreçte¸ sosyal çevre faktörü etkili olduğu kadar¸ yaratılıştan gelen¸ özü itibarıyla her insanda aynı olsa da¸ sonradan bozulabilmesi imkân dahilinde olan5fıtrat6 da etkilidir. Bu konuda Kur'an¸ genelde insanın yeti ve yönelimlerinin¸ yapı itibarıyla olumlu ve olumsuz yönelmeye açık¸ işlevsel olma yönünden kendisi için öngörülen davranış biçimlerini gerçekleştirmeye dönük¸ sürekli ve potansiyel bir hazır oluş halinde olduğunu ifade eder.7 "İnsan benliğini düşün ve onun nasıl (yaradılış) amacına uygun şekillendirildiğini ve nasıl ahlaki zaaflarla olduğu kadar Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını !..."¸8 "Böylece sen¸ batıl olan her şeyden uzaklaşarak¸ yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah'ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran!"9; " Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu göstermedik mi? "10
Ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Kur'an insandan¸ kendisini erdemli olmaya götürecek olumlu davranışlar sergilemek suretiyle¸ yaratılıştan gelen temel yönelimlere uygun davranmasını beklemektedir. " Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu göstermedik mi? " ayetini açıklayan ünlü müfessir Elmalılı Hamdi Yazır¸ insan doğasının her iki yönelime de aynı derecede elverişli olduğunu¸ birisinin diğerine üstünlüğünün sonradan olan sebeplerle geliştiğini söyler ve ayetle ilgili açıklamalarına şu ifadelerle devam eder:
"Bakara Suresi'nde geçtiği üzere Adem'in günahı şeytanın aldatmasına kanmasındandır. Şu halde nefs-i emmarenin kötülüğü emretmesi¸ ya hayırlı ve faydalı olacağı zannıyla bir cahilliğin veya kötü terbiye ve alışkanlık ile fıtrattan sapmamın neticesidir. Demek ki insanın çok zalim ve çok cahil olması da¸ olgunlaşması ve ilerlemesi de genel olarak mutlak surette yaratılışın bir gereği değil¸ sonradan oluşan sebep ve illetler dolayısıyladır. Onun içindir ki insan¸ terbiyesine ve kişinin iyiliğine ve kötülüğüne göre ahlakını güzel1eştirebilir veya bozabilir.
İnsan hayra da şerre de istidatlı olarak ikisine de sonradan olan sebep ve illetle yürür ve hangisini hedef edinirse ona gider. Nefiş emmare yani kötülüğü emredici de olur¸ mutmainne yani iyilikle kötülüğü ayırt edip temizlenerek kişiyi Allah'a yaklaştırıcı da olur."11
Kur'an'da fıtratı işlevsel kılabilmesi için insan¸ öncelikle kendini ve çevresini anlamaya yönlendirilmektedir.12 Böylece¸ Kur'an'ın¸ kendi öz benliğine yabancılaşmamış ve öz varlığını koruyabilmiş insanı oluşturmayı hedeflediği görülmektedir.13 Kendisi ve çevresini anlama çabası içinde olmayan insanlar¸ olumsuz davranışlara yönelmekten kendilerini alıkoyamazlar; çünkü bu kimseler kendi benliklerine yabancılaşmışlardır.14 Artık kendilerini gerçekleştirmeleri ve fıtrî olarak taşıdıkları içsel zenginlik¸ derinlik ve olumlu davranışlar yapmaya götürücü yaratılışlarını işlevsel kılma noktasından uzaklaşmış olurlar. Kur'an'da bu tip kimseler¸ kalbi katılaşmış yahut mühürlenmiş olarak ifade edilirler.15 Kalplerin mühürlenmesi ifadesi psikolojik açıdan şu şekilde açıklanabilir. Birey¸ sürekli yapılagelen ve alışkanlık haline gelmiş davranışları normal bulur ve tersi davranışları yapma ihtimali¸ diğerine oranla azalma gösterebilir. Hem olumlu¸ hem de olumsuz diye nitelenebilecek davranışlar için geçerli olabilen bu işleyişe göre¸ sürekli olumsuz davranışlar yapan kimselerin olumlu davranışlar yapma ihtimalleri azalacaktır. Bu durumda olumsuz davranışlara yönelmek büyük oranda ihtimal dairesindedir. Kur'an'ın insandan yapmasını istediği olumlu davranışların¸ temelde fıtratta olanı gerçekleştirme şeklinde olmasına karşın; söz konusu süreçte¸ insanın ortaya koyduğu davranışlar¸ fıtratta olanın bile gerisinde gerçekleşir. Bu fıtratta olanın zihinsel anlamda Allah'ın varlığı¸ İslam'ın hak din olduğu v.b. noktasına yönelmesi ise¸ bir yerde bu sürecin katkısıyla söz konusu olur. Nitekim Kur'an'da bu içsel yaşantı yani fıtratı gerçekleştirme söz konusu olmadığında¸ Kur'an'ın öngördüğü iman esaslarına inanmanın gerçek anlamda olamayacağı belirtilir.
Görüldüğü gibi ayette¸ insanın kendi yaratılışındaki temel yönelimleri geliştirip katmadığı takdirde¸ dış dünyadan alınacak uyarımlarla¸ kendisi ve kendi dışındaki dünya ile ilgili hakikatin algısından yoksun kalacağı açıkça ifade edilmektedir. Bu nedenle¸ fıtratın potansiyel niteliği gerçekleşmeden doğrudan ibadetler yaparak mümin olmak¸ bilinçli ve derinlikli bir dini yaşantının gerçekleşmesini zorlaştıracaktır. Her ne kadar dinî yaşantının oluşmasında dış çevreden gelecek uyaranlar son derece önemli ise de¸ bu uyaranların¸ hem içsel potansiyeli işlevsel kılabilecek ve ona paralel bir içerikte olması¸ hem de içselleşebilmesi açısından kendini ve çevreyi anlama sürecinde katkı sağlaması gerekir. O halde yapılması gereken şey¸ salt olumsuz davranışlardan kaçınmak değil¸ aynı zamanda ve hatta daha önce¸ bu eylemin içsel geri planını yani fıtratın asil özünü yaşayabilmektir.
2 İsmail Çalışkan¸ "Kur'an'a Göre Dinin Hitap Alanı"¸ EKEV Akademi Dergisi¸ C. 1¸ sayı¸ 3¸ Kasım 1998¸ s. 113 v.d.
3 Bakara¸ 2/31; Rahman¸ 55/3-4.
4 Mevlüt Erten¸ "Kurana Yaklaşımda Bilgi-Yorum İlişkisi"¸ EKEV Akademi Dergisi¸ Yıl¸ 6¸ sayı¸ 10¸ 2002¸ s. 27.
5 Haşr¸ 19; Rum¸ 30/30.
6 Kelime anlamıyla daha çok yaratılış¸ tiynet¸ doğa ve huy gibi anlamlara gelen fıtrat kelimesi(bkz. İbn Manzur¸ Lisanü'l-Arab¸ "ftr" md.; Ragıb el-Isfahani¸ el-Müfredat¸ "ftr" mad.)¸ Kur'an'da çoğunlukla yaratma anlamıyla kullanılır.(Bkz. Sadık Kılıç¸ Fıtratın Dirilişi¸ İstanbul¸ 1991¸ s. 13.) Kimi İslâm alimlerince yansız bir durum olarak da açıklanan fıtrat terimine¸ kimi İslâm alimleri¸ özellikle fıtrat hadisi olarak isimlendirilen "Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Ancak anne ve babası onu Yahudi¸ Hıristiyan veya putperest yaparlar " hadisinden hareketle İslâm'ı kabul etmeye uygunluk anlamını verirler(Bkz. Hülya Alper¸ İmanın Psikolojik Yapısı¸ İstanbul¸ 2002¸ s. 167-172). Bir din psikoloğu olan Hökelekli de terimi¸ "dini kabiliyet" anlamında ele almıştır. O¸ fıtrat hadisinden hareketle¸ çocuğun doğduğu anda¸ kendisinde hazır ve sınırları belirlenmiş bir din ya da Allah inancı olmamasına rağmen¸ bu konuda doğal bir eğilim içinde olduğunu belirtir. (Bkz. Hayati Hökelekli¸ Din Psikolojisi¸ Ankara¸ 1993¸ s. 124-126). O halde en genel anlamıyla fıtrat¸ "insanın özgün yaratılışı" ( Bkz. Kılıç¸ a.g.e.¸ s. 13) ve bu özgünlüğün "iyiye ve temiz olan şeylere daha yatkın olması"dır( Muhittin Okumuşlar¸ Fıtrattan Dine¸ Konya¸ 2002¸ s. 35). Ayrıca konuyla ilgili olarak bkz. En'am 6/79; Yusuf¸ 12/101; İbrahim¸ 14/10; Fatr¸ 35/1; Zümer¸ 39/46; Şura 42/11.
7 Hayati Hökelekli¸ Din Psikolojisi¸ Ankara¸ 1993¸ s. 124-125.
8 Şemş 91/7-8-9-10.
9 Rum¸ 30/30.
10 Beled¸ 90/10.
11 Elmalılı M. Hamdi Yazır¸ Hak Dini Kur'an Dili¸ (Sadeleştirenler: İsmail Karaçam¸ Emin Işık¸ Nusrettin Bolelli¸ Abdullah Yücel¸ Nedim Yılmaz)C.¸ IX¸ İstanbul¸ trs.¸ s. 225-226.
12 Bkz. Bakara¸ 2/73; Bakara¸ 2/164; Bakara¸ 242; Ra'd¸ 13/ 4; Hac¸ 22/46; Müminun¸ 23/80; Ankebut¸ 29/63; Mümin¸ 40/67.
13 Sadık Kılıç¸ Yabancılaşma¸ Rahmet Yay.¸ İstanbul¸ trs.¸ s.110.
14 Muhammed Ecmel¸ "Sufi Ruh Bilimi"¸ Sufi Psikolojisi¸ (Editör: Kemal Sayar)¸ İstanbul¸ 2000¸ s. 84.
15 Bkz. Bakara¸ 2/7; En'am¸ 6/46; Casiye¸ 45/23; Şura¸ 42/24.
Mustafa Doğan KARACOŞKUN
YazarKur’ân’a göre Allah¸ insana önce şekil vermiş¸ sonra kendi ruhundan üflemiştir.Kur’ân’a göre Allah¸ insana önce şekil vermiş¸ sonra kendi ruhundan üflemiştir1. Bu yönüyle Rabbâ...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Hoşgörü¸ kişinin benimsemediği bir düşünce ve davranışı da anlayışla karşılayarak¸ ona hoş bakabilmesidir. Her insan¸ başkalarından hoşgörü ve saygı bekler. Hoşgörülü ve mutlu bir hayat sürebilmek içi...
Yazar: Mustafa Doğan KARACOŞKUN