“KUR’AN” HATÂDAN KORUNMUŞTUR
Kur’an-ı Kerim, hem lafzı hem de mânâsı itibariyle mûcize bir kitaptır. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in diğer mûcizeleri zamanı ile kayıtlı iken Kur’an mûcizesi ise asırlara meydan okuyan bir mûcizedir. Bu anlamda insanların benzerini getirmekten âciz kaldıkları bir kitaptır. “Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.”1
Kur’an-ı Kerim hatâdan korunmuş ve Rabb’imizin güvencesi altındadır. “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”2 “Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.”3
Kitabımız Kur’an’da zerre kadar bir tutarsızlık bulmak mümkün değildir: “Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.”4
Bir âlim ne kadar dikkatli olsa da kitaplarında ve yazılarında beşer gereği hatâ yapabilir. Nitekim İmam Şâfiî’nin önde gelen talebelerinden olan Ebû İbrâhim İsmail b. Yahyâ b. İsmail el-Müzenî el-Mısrî’nin şu aktarımı mânidârdır: “er-Risâle adlı kitabını Şâfiî’ye seksen defa okudum. Her defasında mutlaka bir hatâ buldu ve şöyle dedi: ‘Hey gidi hey! Allah, kendi kitabından başka sahîh bir kitap olmasını kabul etmemiştir.”5
Kur’an’da her konuda Allah’ın mesajları anlaşılacak şekilde verilmiş ve açıklanmıştır. “Muhakkak ki biz, bu Kur’an’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.”6
Kur’an, Müslümanın her anını kapsamalı her zaman okumalıdır. Kur’an, Müslümanın masasının üzerinde, cebinde, çantasında olmalıdır ki, imkân bulduğu her anı değerlendirebilsin. En fazla okumamız ve düşkünlük derecesinde olmamız gereken kitap Kur’an’dır. Hatta bu anlamda Allah Rasûlü, hadisle daha fazla meşgûl olanları da uyarmış ve bu sıranın bozulmasını uygun görmemiştir. Mâlik b. Ubâde’den aktarılmaktadır: O, Rasûlullah’ın şöyle söylediğini naklediyor: “Kur’an öğrenmeniz sizin için daha çok gereklidir. Oysa siz büyük bir iştahla benden hadis nakletmeyi istiyorsunuz. Buna rağmen kim benden iyice belleyerek bir hadis öğrenmişse onu rivâyet etmesinde bir sakınca yoktur. Fakat kim ki bana bir yalan iftira ederse, yani benim adıma hadis uydurursa cehennemde yerini hazırlasın.”7
En Hayırlınız
Allah Rasûlü,
“Sizin hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” buyurdu.
8 Kur’an-ı Kerim öyle bir kitaptır ki, her harfine on sevap vardır. “
Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben ‘elif lâm mîm’ bir harftir demiyorum; bilakis ‘elif’ bir harftir, ‘lâm’ bir harftir, ‘mîm’ de harftir.”
9 Kur’an’ın her zaman ve yerde savaşta, barışta, otururken, gezerken vb. okunması gerekir. “
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabb’imiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”
10 Abdullah b. Muğaffel, Allah Rasûlü’nü Mekke fethinde devesinin üzerinde Fetih Sûresi’ni okurken gördüğünü bildirmektedir.
11 Fakat şunun da unutulmaması gerekir ki, Kur’an sadece okunsun sevap kazanılsın diye değil; okunsun, anlaşılsın ve hayata tatbîk edilsin diye gelmiştir. Mehmet Akif Ersoy bunu şöyle dillendirmektedir:
Ya açar Nazm-ı
Celî
l’in bakarız yaprağına
Yâhud
üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele
Kur’â
n şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fala bakmak için
Kur’an’ı her gün okumalı ve anlamları üzerinde düşünmeliyiz. Hayatımızın merkezinde Yüce Kitabımız olmalıdır. Kur’an okumaya düşkün olunmalı, hatta bu konuda da sahâbî örnek alınmalıdır. Abdullah b. Amr b. Âs rivâyet etti, “(Dedi ki): ‘Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur’an okuyordum. Hz. Peygamber (s.a.v.) bana: ‘
Ben, senin bütün sene oruç tuttuğunu ve her gece Kur’an okuduğunu haber almadım mı sanıyorsun?’ dedi. Ben: ‘Hay hay yâ Nebiyyallah (Muhakkak haber almışsındır.) Ammâ ben bununla hayırdan başka bir şey murâd etmedim.’ dedim. Rasûlullah
‘Şüphesiz ki her aydan üç gün oruç tutman sana kâfîdir.’ buyurdu. Ben, ‘Yâ Nebiyyallah! Ben, bundan daha fazlasına takat getiririm.’ dedim. Efendimiz,
‘Fakat zevcenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücûdunun da senin üzerinde hakkı vardır. Binâenaleyh sen Dâvûd’un orucunu tut. Çünkü o insanların en ziyâde ibadet edeniydi.’ buyurdu. Ben, ‘Yâ Nebiyyallah, Dâvûd orucu nedir?’ diye sordum. Rasûlullah
‘Dâvûd bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Bir de her ay Kur’an’ı hatim et.’ buyurdu. Ben, ‘Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.’ dedim.
‘O halde Kur’ân’ı her yirmi günde bir kere hatmeyle.’ buyurdu. ‘Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim.’ dedim.
‘Öyle ise onu her on günde bir hatim et.’ buyurdu. ‘Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim.’ dedim.
‘O halde onu her hafta hatim et. Ama bundan öteye de geçme. Çünkü zevcenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücûdunun dahi senin üzerinde hakkı vardır.’ buyurdular. Abdullah demiş ki: ‘Ben (ibâdet isteğinde) şiddet gösterdim, bana da şiddet gösterildi. Peygamber (s.a.v.) bana,
‘Sen bilmezsin, belki ömrün uzun olur.’ dedi. Neticede Allah Rasûlü’nün dediğine geldim. İhtiyarlayınca da ‘Keşke Rasûlullah’ın gösterdiği ruhsatı kabul etseydim.’ diye hayıflandım.”
12
Meleklerin Dinlediği Bir Okuyuş
Kur’an okunduğu zaman sahâbenin okuyuşu gibi okumak lazım, yani öyle bir Kur’an okumalıyız ki, melekler dahi dinlemeye gelsin. “Useyd b. Hudayr, bir gece Bakara Sûresi’ni okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur’an’ı okuyorken birden at şahlandı. Useyd sustu. O susunca at da sâkinleşti. Useyd tekrar okumağa başladı. At yine şahlandı. Useyd sustu, at da sâkinleşti. Bundan sonra Useyd bir daha okumağa başladı, at yine şahlandı. Useyd de artık vazgeçti. Useyd’in oğlu Yahyâ ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmasından endişe ederek, çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birtakım şeylerin parlamakta olduğunu gördü de, nihâyet onu göremez oldu. Sabah olduğunda Useyd, Rasûlüllah’a bunu anlattı. Allah Rasûlü ona,
‘Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu!’ dedi. Useyd, ‘Yâ Rasûlallah, atın Yahyâ’yı çiğnemesinden endişelendim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. Başımı kaldırıp çocuğa gittim. Başımı göğe doğru kaldırdığımda, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birçok şeylerin parlamakta olduklarını gördüm. Artık bu beyaz gölge tabakası içindeki ışıklı parlak cisimler manz3umesi göğe doğru çekilip çıktı. Nihâyet onu görmez oldum.’ dedi. Allah Rasûlü,
‘Bilir misin onlar nedir?’ buyurdu. Useyd, ‘Hayır.’ dedi. Allah Rasûlü,
‘Onlar meleklerdi, senin Kur’an okuyuş sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerlerdi. İnsanlar da onlara bakarlardı. Onlar insanların gözünden gizlenemezlerdi.’ buyurdu.”
13
Allah Rasûlü bazı sahâbîlerin Kur’an okumalarını beğenirdi. Bunlardan biri de Ebû Mûse’l-Eş’arî’dir. Bir gün Allah Rasûlü onun Kur’an okumasını dinledi ve
“Ona, Dâvûd peygambere verilen nağmelerden bir nağme (güzel ses) verilmiştir.” dedi.
14
Dipnot
1. 17/İsrâ, 88.
2. 15/Hicr, 9.
3. 41/Fussılet, 41-42.
4. 4/Nisâ, 82.
5. İbn Âbidîn, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdülazîz Âbidîn ed-Dımaşkî el-Hanefî, Reddü’l-Muhtâr alâ ed-Dürri’l-Muhtâr, 2. Basım, I-VI, Dârü’l-Fikr, Beyrut, 1412/1992, I, 27
6. 17/İsrâ, 88.
7. Buhârî, Târîhu’l-Kebîr, VII, 301,302; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 296; Râmehürmüzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâî, s. 172; Ebû Zür’a, Târîhu Ebî Zür’a ed-Dimaşkî, s. 268, 269.
8. Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an, 21/5027, 5028.
9. Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’an, 16/2910.
10. 3/Âl-i İmrân, 191.
11. Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an, 24/5034; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 237/794.
12. Müslim, Savm, 182/1159.
13. Buhârî, Fedâilu’l-Kur’an, 15, hadis no: 5018.
14. Buhârî,Fedâilü’l-Kur’an, 31; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 236; Nesâî, İftitâh, 83; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 176.