KÜLTÜRLER ARASI EĞİTİM NEDİR?
Kültürler arası eğitimi¸ farklı kültür ve inançlara sahip insanların karşılıklı olarak birbirlerini tanıyıp¸ bir arada nasıl daha problemsiz yaşayabileceklerini araştırıp¸ çözüm önerileri getiren yeni bir ilim dalı olarak tarif edebiliriz.
Kültürler arası eğitimi¸ farklı kültür ve inançlara sahip insanların karşılıklı olarak birbirlerini tanıyıp¸ bir arada nasıl daha problemsiz yaşayabileceklerini araştırıp¸ çözüm önerileri getiren yeni bir ilim dalı olarak tarif edebiliriz. Kültürler arası eğitimin kültürleri birbirine tanıtıcı özelliği vardır. Böyle bir eğitimin hedefi ise bireylerin çok kültürlü ortamda uyum içinde yaşayabilmelerini sağlamaktır. Kültürler arası eğitimin ilgi alanları¸ hoşgörü¸ dayanışma ve evrensel değerlerdir.1
A.F. Oğuzkan kültürler arası eğitimi şöyle tarif etmektedir: “Kültürler
arası eğitim¸ kültürel bakımdan var olan veya olabilecek gerginlikleri¸ ön
yargıları azaltmak¸ bir ülkede ya da bir bölgede yaşayan değişik
insan topluluklarının ortak yaşama tam olarak katılmalarını sağlamak
amacıyla düzenlenen eğitim şeklidir” veya “okulda öğrencilerin
din ve soy ayrımı gözetilmeksizin birlikte yaşama¸ çalışma
ve oynama yönlerinden dolaysız yaşantılar kazanmasına önem veren
eğitim yaklaşımıdır.”2
Din Eğitiminin bir alt disiplini ya da disiplinler üstü bir etkinlik
olarak kabul edebileceğimiz kültürler arası eğitimde¸ konunun sadece
teorik olarak sunulmasından ziyade¸ öğrenciler bizzat yaşayarak
ve katılarak öğrenirler. Bütün derslerin bu tür eğitimi
destekleyeceği ve branşlar arasındaki bağın iyi kurulması gerektiği
açıktır.
Kültürler arası eğitim¸ karşılaştırmalı eğitim süreçleri
ile desteklenip çözümlenebilecek¸ düşünce ve
sosyal alandaki deneyimlerin çoğulcu ve karmaşık şeklidir¸
biçiminde de tarif edilmektedir. Böyle bir eğitimin ön koşulunun
başkasının düşüncesine saygı duymak ve desteklemek olduğu
belirtilirken¸ kültürlerin eşitliği¸ eş değerliliği¸
hoş görü¸ çoğunluğun ve azınlığın birbirlerini anlamaya
hazır olmaları üzerine inşa edilecek karşılıklı bir süreç olduğu
vurgulanmaktadır3
İçe kapanma¸ düşmanlıklar geliştirme dönemi artık
kapanmıştır. Tanıma¸ anlaşma¸ saygı¸ problemlere ortak çözümler
arama dünyada geçerli olmaya başlamıştır. Gelişen
teknoloji¸ çok amaçlı ve çok kültürlü toplum
yapısı¸ insanların¸ kültürlerin birbirlerini tanımalarını zorunlu hale
getirmiştir.
İlişkide bulunduğumuz insanlarla anlaşabilmek¸ onları anlayabilmek¸
davranışlarına yön veren değerleri iyi tanımakla mümkündür.
Bu ise¸ insanın karşısındakinin dini¸ ahlak ve kültürü hakkında
bilgili olması ile mümkündür. Bunun için kültürler
arası eğitime ihtiyaç vardır. Kültürler arası eğitimde öncelikle
herkesin kendi kültürünü ve dinini öğrenmesi esastır. Çünkü kendi
dinini bilmeyen ve ona saygı duymayan birisi¸ başkalarının dinini ve bundan
kaynaklanan davranışlarını anlamada güçlük çekecektir.4
Kültürler arası eğitim belki de en çok Türkiye’yi
ilgilendirmektedir. Bunun iki önemli sebebi ya da cephesi vardır:
a- Türkiye’nin yurtdışına çok işçi gönderen
bir ülke olması ve bunların çocuklarının eğitimi nedeniyle Müslüman-Türklerin
diğer din mensuplarıyla tanışmasını sağlamak.
b- Türkiye’nin kendi içinde de gruplaşma ve cemaatleşmelerin çoğalması
ve aralarındaki uçurumun¸ hoşgörüsüzlüğün
gitgide artması nedeniyle Müslüman-Türklerin iç bünyelerindeki
alt kültürlerin ve grupların birbirlerini tanımalarını sağlamak.5
Dünya’da¸ özellikle Avrupa’da iç ve dış göçler
neticesinde bütün milletler için bir kültür karşılaşması
ve inanç farklılığı ortaya çıkmıştır. Bu çok dinli
ve çok kültürlü yaşam yeni şartları ve yeni
ihtiyaçları ortaya çıkarmıştır. Öyle ki bugün
Almanya nüfusunun %8.6 sını yabancılar oluşturmakta¸ Türkler
(.1 ile bu nüfusun en büyük grubunu temsil etmektedirler.6 İlk
ve orta öğrenim çağındaki Türk çocuklarının sayısı
750.000 olarak telaffuz edilmektedir. Bunlar bazı eyalet okullarında ciddi çoğunluk
oluşturmaktadırlar. Mesela Berlin’de yaşayan 170.000 Türk
vatandaşının ilk ve orta öğrenimde okuyan 32.000 çocuğu
vardır. Bu rakam Kuzey Ren Westfalya’da (NRW) 180.000’e ulaşmaktadır.
Yüksek öğrenimde 22.000 Türk çocuğu okumaktadır ve 100.000
civarında vatandaşımız Alman tabiiyetine geçmiştir.7
Yabancı nüfusun çoğalması bir “yabancılar eğitimi” problemini
ortaya çıkarmış¸ birçok ülke yabancılar eğitimi için
ciddi çalışmalar yapmaya ve çözüm yolları aramaya
başlamışlardır. Nitekim Almanya’nın Kuzey Ren Westfalya (NRW)
eyaletinde Soest şehrinde 1980 yılında bir enstitü kurulmuş¸
bu enstitü İslâm Din Dersleri için program geliştirme
ve ders kitabı hazırlama çalışmalarını halen devam ettirmektedir.8
Türkiye’nin halen 26 ülkede 3.305.303 vatandaşı bulunmaktadır.
Bunların okul çağındaki çocuklarının sayısı bir milyona yaklaşmıştır.
Bu insanlara kendi kültürlerini öğretmek¸ kimliklerini koruyup
geliştirmeleri açısından önemli olduğu gibi¸ içinde
yaşadıkları toplumun kültürel değerlerini tanıyıp saygı duymalarını
ve mutlu yaşamalarını sağlamak için eğitsel adımlar atmak zorunludur.
Yukarıdaki rakamlar kültürler arası eğitimin ülkemiz açısından
ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayrıca aşağıdaki sebepler bu önemi daha da artırmaktadır:
1- Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü konumunda
bulunması¸
2- Anadolu’da tarih sürecinde oluşan çok kültürlü toplum
modellerinin bulunması¸
3- Batı Trakya¸ Balkanlar¸ Kıbrıs ve komşu ülkelerdeki Osmanlı mirası¸
4- Yurtdışına yapılan insan gücü ihracı¸
5- GAP’tan dolayı Türkiye’ye Doğu Avrupa ve Asya ile Afrika’nın
fakir ülkelerinden gelecek insan gücü¸
6- Türk Cumhuriyetleri ile yürütülen yoğun ilişkiler¸
7- Türkiye’nin Gümrük Birliğine girmesi ve Avrupa Birliğine üye
olmak için yoğun çaba harcaması.9
Kültürler arası eğitimin ülkemiz açısından diğer bir önemli
yanı da şudur: Ülkemizde aynı dine inanmalarına rağmen mezhep¸ tarikat
ayrılıkları giderek artmakta¸ dini cemaatler arasında¸ dindar ve dindar olmayanlar
arasında gitgide uçurumlar büyümektedir. Aslında tarih boyunca
bu mücadele sürmüş¸ her ekol veya mezhep diğerlerini tekfir
edecek kadar ileri gidebilmiştir.10 Öyle ki¸ Avrupa’da yoğun
olarak ve az da olsa Türkiye’de camiler dahi ayrılmaya başlamıştır.
Bunlar¸ aynı kültürün alt bölümlerini oluşturmalarına
rağmen kendi aralarında çekişmeye sebep olabilecek farklılıklara
sahiptirler.
Bu grupların birbirini tanıması¸ anlaması ve aynı hedefe gitmekte olduklarını
fark etmeleri için de kültürler arası eğitim gereklidir. Herkes
kendi inancını¸ kültürünü¸ ananesini devam ettirecek ama
karşısındakine saygı göstererek¸ birliği bozmayarak. Son günlerde
yaşadığımız olaylar birbirimizi tanıma ve anlamada ne kadar geride olduğumuzu
gösteriyor. Kültürler arası eğitim genellikle “Dinler arası
Diyalog” ve “Dinler arası Eğitim” kavramları ile birlikte
zikredilmektedir. Dinler arası diyalog çok geniş bir konudur ve
makalemizin sınırlarına sığmaz. Ayrı bir inceleme konusu olan diyalog hakkında
kısa bir kaynakça ile yetinmek istiyorum.11
Dipnotlar
1- Bkz.Mustafa Önder¸ Prof.Dr. Beyza Bilgin ve Din Eğitiminde Yeni Yöntem Çalışmaları¸
AÜSBE¸ Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi¸ Ankara¸ 1997 s.51–72
2- A.Ferhan Oğuzkan¸ Eğitim Terimleri Sözlüğü¸ (3.Baskı)¸ Ankara
1993¸ s.92
3- Bkz. Hasan Coşkun¸ Eğitim Teknolojisi Açısından Kültürle
arası Eğitim¸ Ankara 1996¸ s.4–9
4- Cemal Tosun¸ “Türkiye de Din Eğitimi ve Öğretimine Genel
bir Bakış”¸ Tartışılan Değerler Açısından Türkiye¸
Ankara 1996¸ s.98
5- Ünver Günay¸”Türklerin Dini Tarihinde ve Kültüründe Çoğulculuk
ve Hoşgörü”¸EÜİF Dergisi¸ S.10¸s.49–68
6- U.Spuler- Stegemann¸ Muslime in Deutschland¸ Freiburg 1998¸ s.41–47
7- Bkz. Der Spiegel¸ 26.10.1998¸ s.44¸ Frankfurter Allgemeine Zeitung¸ 8 Şubat
1999¸ Mustafa Önder¸ “Almanya daki Türk Çocuklarına Yönelik
Din Dersi Tartışmaları–1”¸ Somuncu Baba Dergisi¸ S.23¸ s.30–31
8- “Landesinstitut für Schule und Weiterbildung” (Okul ve Meslek
içi Eyalet Eğitim Enstitüsü) adındaki ve Klaus Gebauer başkanlığındaki
bu kuruluş Türkiye’den de ilahiyatçılar çağırarak
bir program hazırlamış ve bunu yayınlamıştır. Bkz. Religiöse
Unterweisung für Schüler İslamischen Glaubenş Komisyon¸ Landesinstitut
für Schule und weiterbildung¸ Soest 1986¸ s.10-11¸ Klaus Gebauer¸ “Religiöse
Unterweisung und Religionsunterricht für Schülerinnen und Schüler
İslamischer glaubens in den Schulen des Landes Nordrhein-Westfalen”¸ Bildungsdiskussion
in der Türkei und Deutschland¸ Ankara 1998¸ s.43-51¸ Klaus Gebauer¸ “Müslüman Öğrencilerin
Alman Okullarındaki Dini Eğitimi”¸ Din Öğretimi ve Din Hizmetleri
Semineri¸ Ankara 1991¸ s.75-88.
9- Hasan Coşkun¸ A.g.e¸ s.33
10- Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.Süleyman Uludağ¸ İslam Düşüncesinin
Yapısı¸ İstanbul 1994
11- Bu konuda şu eserlere bkz. Hans Küng¸ Karl-Josef Kuschel¸ Evrensel
Bir Ahlaka Doğru¸ Ter: N.Yaşar Aşıkoğlu¸ C.Tosun¸ R.Doğan¸ Gün
yay.¸ Ankara 1995¸ A.İsra Güngör¸ Vatikan Misyon ve Diyalog¸ Töre
yay.¸ Ankara 1997¸ Maurice Borrmanş Müslümanlarla Hristiyanlar Arasında
Diyaloga Yönelişler¸ Çev: E.Mehmet Ümit¸ Der¸yay.¸ İstanbul
1988¸ W.M.Watt¸ Modern Dünya’da İslâm Vahyi¸ Ter: Mehmet S.
Aydın¸ Hülbe yay.¸ Ankara 1982¸ İsmail R.Faruki¸ İbrahimi Dinlerin Diyaloğu¸ Çev:M.Karaşahan¸
İstanbul 1993¸ Beyza Bilgin¸ “İslâmı Yeniden Anlamak ve Anlatmak”¸
AÜİF Dergisi¸ 75.yıl özel sayısı¸ Bilgin¸ “ Mezhepler ve Dinlerarası
Eğitim ve İşbirliği” AÜİF Dergisi C.XXXIX¸ Bilgin¸ “Avrupa’ya
Bir Ruh Vermek”¸ AÜİF Dergisi C.XXXVIII¸ Bilgin¸ Karanlığı Işık
Yapmak-1¸ Gün yay.¸ Ankara 1999¸ Abdurrahman Küçük¸ “Dinlerarası
Diyalog Üzerine Bazı Düşünceler”¸ Din Öğretimi
Dergisi¸ S.27¸ Mustafa Önder¸ Prof. Beyza Bilgin ve Din Eğitiminde Yeni
Yöntem Çalışmaları¸ Basılmamış Yüksek Lisans Tezi¸
AÜSBE¸ Ankara 1997¸ W.M.Watt¸ Müslüman-Hristiyan Diyalogu¸ Ter:
Fuat Aydın¸ Birey Yay.¸ İstanbul 2000
Mustafa ÖNDER
YazarSultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
"Peygamberimiz Veda Hutbesinde insan hakları ve insanlık onuruna özel bir vurgu yapmıştır. "Ey insanlar! Hayatınız¸ mallarınız¸ haysiyet ve şerefleriniz¸ Rabbinizle buluşacağınız güne kadar¸ bu ye...
Yazar: Mustafa ÖNDER
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE