KUDÜS İSLÂM’INDIR
Kudüs şehri, üç ilâhî dinde de önemli bir yere sahip ve kutsal sayılan bir şehirdir. Bu şehirde bulunan Mescid-i Aksâ, Müslümanların ilk kıblesi, en kutsal sayılan üç mescidden biridir. Buranın ve çevresinin mübarek kılındığına dair Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”1 Yine Kur’an’da “güzel bir yurt”2 ve “mukaddes toprak” diye tarif edilen yerler de âyette bahsedilen Mescid-i Aksâ’nın içinde bulunduğu öncelikle Kudüs’tür.
Allah Rasûlü’nün, Mescid-i Harâm’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ’ya gece götürülmesi şeklinde gerçekleştirilen İsrâ ve ardından Mirac mucizelerinde Mescid-i Aksâ’ya gitmiş olması Müslümanlar için bu şehrin önemini arttırmıştır. Mirac’ta beş vakit namazın farz kılınmasından sonra iki veya üç yıl, Medine’de de on altı veya on yedi ay Müslümanlar Mescid-i Aksâ’ya doğru namaz kılmışlardır.
Kudüs, Hz. İbrahim’den itibaren pek çok peygamberin yaşadığı, mukaddes olarak da tanımlanan bir bölgede bulunması, Hz. Süleyman’ın inşa ettiği Beytü’l-Makdis’i barındırması, İsrâiloğulları’nın ve onlara gönderilen peygamberlerin mücadelelerine mekân olması açısından semavî dinler geleneğinde önemli bir yere sahip olmuştur.3
Mahzûn Mescid-i Aksâ
Mescid-i Aksâ, Müslümanlar için sembol yerlerdendir. Burasını elinde tutan dünyanın sacayaklarından birisini elinde tutmuş olur. Burası yeryüzünde Allah için kurulan ikinci
4 ve insanların ziyaret için yolculuk yapabilecekleri mescidlerden biridir:
”(İbadet için) sadece şu üç mescide yolculuk yapılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ.”5 Ayrıca Allah Rasûlü, Müslümanların Mescid- i Aksâ’yı ziyaret etmeleri için teşvik etmiştir.
“Mescid-i Aksâ’ya gidin ve orada namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.”6
Mescid-i Aksâ’yı barındıran bu mübarek şehir Kudüs, Müslümanların eline Allah Rasûlü’nün vefatından kısa bir zaman sonra Hz. Ömer (r.a.) döneminde; Osmanlı Devleti’ne ise Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabık’ta Memluklerle yapılan savaşla geçmiştir. Dolayısıyla bu şehir miladi 638 yılından 1917 yılına kadar Müslümanların elinde kaldı. 1917 yılından itibaren dünyanın vurdumduymazlığı sayesinde durum içinden çıkılmaz hale geldi. Aslında bunu çıkılmaz hale getiren Müslüman ülkelerin birçoğunun ekonomik bağımsızlığını elde edememeleri ve bir türlü birlik beraberliğini sağlayamamalarıdır. Hakikatte kâfirler güçlü değildirler. Onların gücü bizim bir araya gelemememizden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar kendi güçlerinin kıymetini bilip kâfirlere karşı dik duruş sergileyip kardeşlik bilinciyle hareket edebilseler bu dâhi yeter.
Bizler Rabb’imizin istediği şekilde Müslümanlar olursak yirmi Müslüman iki yüz kâfire; yüz Müslüman da bin kâfire bedeldir:
“… Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler.”7
Rabb’imiz biz Müslümanlardaki zafiyeti ve sabırsızlığı görünce yani belki karşısında istediği Müslüman olmayınca bu sefer yüz Müslümanın iki yüz kâfire galip geçeceğini bildirmektedir:
“Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) iki yüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle (onlardan) iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.”8
Müslümanlardaki zaaf daha fazla olunca iki milyara yaklaşan nüfuslarıyla beş on milyon kâfirle baş edemez hale geldiler. Müslümanların güçsüzlüğünü gören dünya âdeta leş kargaları gibi üzerlerine üşüştü.
Tarihî tecrübelerimiz göstermiştir ki, küfür, tek millettir. Onların dinine girmediğimiz sürece onlar bizden razı olmazlar ve bizi düşman olarak görmeye devem ederler. Gerçek anlamda sadece Müslümanlar dostumuzdur.
“Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır.”9 Dünya, bugün Müslümanların yok olması için birlik olmuş durumdadır. Çünkü bilirler ki, Müslümanlar, tuzakların farkına vardıklarında oyunları bozulacak ve masada ben de varım diyecektir. Müslümanların masada olması istenmemektedir. Çünkü Müslümanlar akıllarını başlarına toplarlarsa şu anda onların işgal ettikleri/etmek istedikleri Kudüs ve Mescid-i Aksâ gibi yerlerle ilgili haklarını da alacaklarını bilirler.
Allah, kâfirlerin kalbine korku salmıştır. Onlar ancak, güçlü silahlarla, çelik yeleklerle, muhkem kalelerin arkasına saklanarak elinde sapandan başka silahı olmayan on dört on beş yaşında çocuklara karşı koyabilirler.
“Onlar müstahkem şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın, hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.”10
Sonuç olarak, “Kudüs İslâm’ındır!” ve bu mübarek şehri bir oldubitti ile kaybetmek istemiyorsak kardeşliğimizi daha fazla güçlendirerek, sesimizi en gür bir şekilde yükselterek haykırmalıyız.
Dipnot
Yard. Doç. Dr. Mustafa KARABACAK
1. 17/İsrâ, 1.
2. 10/Yunus, 93.
3. Ebü’l-Ferecİbnü’l-Cevzî,Fedâilu’l- Kuds, thk. Cebrâil Süleyman Cebbûr, 2. Basım, Beyrut, 1400/1980, s. 67-147.
4. Buhârî, Enbiyâ, 40; Müslim, Mesâcid, 1, 2.
5. Buhârî, Mescidü Mekke, 1, 6, Savm, 67, Sayd, 26; Müslim, Hac, 415, 511, 512.
6. EbûDâvûd, Salât, 14.
7. 8/Enfâl, 65.
8. 8/Enfâl, 66.
9. 2/Bakara, 120.
10. 59/Haşr, 14.