KOŞTURAN ATLARA YEMİN OLSUN!
Hayat düstûrumuzda geçen hayvanlardan biri de atlardır. Kur’ân âyetlerinde at anlamına gelen çeşitli kelimeler “el-Hayl” 5, “el-Âdiyât” 1, “es-Sâfinâtü’l-Ciyâd” 1 olmak üzere toplamda 7 yerde geçmektedir. Arap dilinde böbürlenen bir yürüyüş sergilediği için, ya da binicisine izzet kazandırdığı için ata hayl, aslanın avının üzerine atılması gibi ileriye atılıp mesafeleri katettiği için ferâs denmiştir.1 Bu âyetlerde atların insanlara sevdirildiği, süslü gösterildiği belirtilmiştir. Ayrıca Âdiyât Sûresi’nde savaşta koşturan atlara yemin edilerek, bu hayvanların öteden beri savaşta kullanıldığına dikkat çekilmiştir.
At, çok eski çağlardan itibaren evcilleştirilerek insanların hizmetinde kullanılmıştır. Bu hayvandan, yük taşımacılığında ve savaşta aktif olarak yararlanıldığı gibi, etinden, sütünden, derisinden, kılından da istifade edilmiş ve at önemli bir ticaret emtiası olmuştur. Dilimizde çok farklı isimlerle anılan (at, tay, kısrak, aygır, beygir, kulun, doru…) ve ortalama 30 yıl kadar ömrü olan bu hayvanın kültürümüzde ayrı bir yeri olmuştur. “At, Türk‘ün kanadıdır.”, “Türk, çadırda doğar, at üstünde ölür.”, “Sabah kalk atanı gör, atandan sonra atını gör.”, “Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.” gibi pek çok atasözü de atın kültürdeki yerini gösterir.
Bu kısa girişten sonra konuyla ilgili âyetlerimizi okuyalım:
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı/soylu/salma atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.”2
“O, sizin için atları, katırları ve merkepleri binek ve süs hayvanı olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri de yaratır.”3
“Ona bir akşamüstü, çalımlı, cins koşu atları sunulmuştu. Süleyman: ‘Doğrusu ben bu hayrı/atları/iyi malları, Rabbimi anmayı sağladıkları, için severim.’ demişti. Koşup, toz perdesi arkasında kayboldukları zaman: ‘Artık yeter, onları bana geri getirin.’ dedi. Bacaklarını ve boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.”4
Dünya ve dünyalıklar, hayatın devamının bir gereği olarak insana sevimli gösterilmiştir. İnsanlar bunlara düşkündür, bunlara tutkuludur ve bunlarla sınanmaktadır. At da bu sevimli şeylerdendir. İnsan, bunlara olan sevgide nerede duracağını bilirse, bunları Yüce Allah’ın dininin hizmetinde kullanırsa ve gerektiğinde bunlardan vazgeçebilirse kazanır, aksi takdirde kaybeder. İnsan, bu dünyalıklar sayesinde Rabb’in rızâsını ve cennetini kazanabileceği gibi, bunlar sebebiyle Rabb’in gazabına uğrayıp cehennemlik olabilir. Onun için son âyette atlar için, “hayır” kelimesi kullanılmıştır. Çünkü atlarda pek çok hayır ve faydalar vardır.
Savaşta Atlar
“Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.”5
“Onların mallarından, Allah’ın peygamberine verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve sürdünüz; fakat Allah peygamberlerine, dilediği kimselere karşı üstünlük verir. Allah her şeye Kadir’dir.”6
Bu âyetlerde atın savaş için kullanıldığına vurgu yapılmıştır. Geçmişte günlük hayatın ve savaş meydanlarının vazgeçilmezi olan at, bugün de kısmen de olsa güvenlik amaçlı olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bir Kur’ân, sûresine isim olan Âdiyât, “savaş meydanlarında koşturan atlar” anlamına gelmekte ve sûrenin ilk âyetlerinde şöyle geçmektedir:
“And olsun koştukça koşanlara… And olsun kıvılcımlar saçanlara… Sabah sabah akına çıkanlara… Ve tozu dumana katanlara… Düşman topluluğunun içine dalanlara ki… İnsan gerçekten Rabb’ine karşı pek nankördür.”7
Yüce Allah, bu sûrede o dönemin önemli silahlarından biri olan ve Allah yolunda savaşan mücâhidleri taşıyan savaş atlarına yemin ediyor. Düne kadar atlar büyük önem arzederken bugün, onların yerini, yeni silahlar ve savaş teknikleri almıştır. Uçaklar, bombalar, füzeler ve diğer çağdaş silahlar gibi. Nitekim Rabb’imiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Onlara karşı gücünüz yettiğince her türlü kuvvetten hazırlayın…”8 Yüce Allah, kuvvetin kapısını açık bırakmıştır. Dolayısıyla Müslümanlara gereken, çağın gerektirdiği tüm teknik donanımla silahlanmaları ve düşmana karşı hazır olmalarıdır.
Bir diğer görüşe göre bu âyetlerle Arafat’tan Müzdelife’ye, oradan da Mina’ya koşup inen hacıların bineklerine yemin edilmiştir. Buna göre âyetlerin anlamı şöyle olur: “Hac/ibadet yolunda koşturulan bineklere and olsun. Hacıların müzdelifede yaktıkları ateşlere ve o ateşlerden etrafa saçılan kıvılcımlara and olsun. Sabahleyin Müzdelife’den hareket edip Mina’ya akanlara and olsun. O vadide toz kaldıranlara and olsun. Cem’a yani Müzdelife’ye dalanlara and olsun…” Dün bu ibadetlerde önemli görevler ifa eden bineklerin yerine bugün çeşitli ulaşım araçları almıştır. Elbette mü’minler, bu araçlardan istifade edecekler ve nimetleri meşru ölçüler içerisinde kullanıp, onları bahşeden Yüce Allah’a şükredeceklerdir.
Üçüncü bir görüşe göre ise, Allah yolunda gazilerin koşturdukları hayvanlara yemin edilmiştir. Âyetlerin henüz savaş farz kılınmayan Mekke’de indiği düşünüldüğünde, Yüce Rabb’imiz ilerde kendi yolunda at koşturan mücâhidlerin olacağını önceden haber vermiş ve onların önemine dikkat çekmiştir. Sonuçta yemin cümleleri aynı amaca yöneliktirler. Amaç muhâtapları korkutup heyecanlandırarak uyarmak ve söylenecek gerçeklere onların dikkatlerini çekmektir.
Yüce Allah boş duranlara değil, koşturanlara yemin ediyor. Ama hayırda koşturmak önemlidir, şerde koşturmak değil. Allah yolunda olan her vuruş, her koşuş değerlidir. Bu yüzden mü’min boş duran değil, hayırlı işlerde koşturan olmaya gayret etmelidir. Unutulmasın ki hayvanlar bile hayırda koşturmakla Kur’ân’da anılmaya değer olmuştur. Ya insan hayırda koşturursa o dünya ve âhirette ne büyük pâyeler kazanacaktır!
Âdiyât kelimesinin bir sûreye isim olması, üzerine yemin edilmesi ve nitelikleriyle sûrenin ilk beş âyetinde yer alması atların/savaş araçlarının önemini anlatması bakımından dikkat çekicidir. Yüce Rabb’imiz, nefes nefese koşan ve koşarken ayaklarından etrafa kıvılcımlar saçan, sabah baskınlarında tozu dumana katan savaş atlarına/bugünkü tabirle savaş araçlarına yemin ediyor. Mü’minler, kendi güvenlikleri için, düşman saldırılarından emin olmak için, hak dini insanlığa ulaştırmanın önündeki engelleri (fitne) kaldırmak için gerektiğinde savaşa hazır olmalı, zamanın gerektirdiği bütün hazırlıkları yapmalıdırlar. Bu ille de savaşmak için değildir. Düşmana korku salmak, onların müminlere saldırmalarını ve onların hayırlı işlerini engellemelerini önlemek için caydırıcı bir unsur olacaktır.
Sünnet ve Fıkıhta Atlar
“Kıyâmete kadar atların alnında hayır vardır.”9 buyuran Peygamberimiz (s.a.v.)’in de atları vardı, hatta bir ara onların sayısı on dokuzu bulmuştu.
10
Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ve Mâlikîlerden gelen bir görüşe göre at etinin yenmesi mubahtır. Hanefîlerin tercih edilen görüşüne göre tenzîhen mekruh, İmâm-ı Âzam’a göre tahrîmen mekruh, İmam Malik’e göre ise binek, savaş ve süs hayvanı olduğu için haramdır. Atın içtiği su ve artığı, sütü temizdir. Ticârî olmayan atlar için zekât yoktur. Ticârî olan atların zekâtı kırkta bir oranındadır.
11
Öyleyse tarihimizde ve hayatımızda yer alan nimetleri fark edelim, onların kıymetini bilelim, onları bizim hizmetimize sunan Rabb’imize şükredelim. Yahya Kemal’in dizeleriyle yazımıza son verelim:
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle.
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla.
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Dipnot
* Prof. Dr. Ali AKPINAR
1. Kurtubî, el-Câmi’, 3/Âlu Imrân 14.
2. 3/Âlu Imrân 14.
3. 16/Nahl, 8.
4. 38/Sâd, 31-33.
5. 8/Enfâl, 60.
6. 59/Haşr, 6.
7. 100/Âdiyât, 1-6.
8. 8/Enfâl, 60.
9. Buhârî, Menâkıb 28; Nesâî, Hayl 6.
10. DİA, At, IV, 26-32.
11. DİA, At, IV, 32.