KIYAFETİMİZ MODAYA MI ALLAH’IN EMRİNE Mİ UYGUN?
Moda, değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik olarak tanımlanır. Yani tanımdan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, modada ihtiyaç değil; değişiklik ve süslenme asıldır. Sahip olunan kıyafetin iç görünümü ve kalitesinden daha çok dış görünüm ve renk önemlidir. Modaya göre ihtiyacın olmadığı halde kıyafet alma zorunluluğu vardır. Aynı zamanda belki her mevsimde yeni kıyafet alınmak zorundadır. Bu anlamda moda, israfı tetiklemektedir. Yine modada asıl olan örtünme değil; süslenme, başkasına güzel görünme iken; İslâm’da ise asıl olan örtünmedir. İsraf etmek ve başkasına hava atmak İslâm’da yasaklanmıştır. Bu anlamda modadaki gaye ile İslâm’daki örtünme amacı tamamen birbirine zıttır. İslâm’da örtünmenin belirli kuralları vardır ve ancak bunlar yapıldığı zaman Allah’ın emrine uygun örtünme gerçekleşmiş olur. İnanan insan için örtünmek bir zorunluluktur. Bu anlamda insan kendisine göre örtünmenin sınırlarını belirleyemez. Belirleme yetkisi Allahu Teâlâ’dadır ve dinin temel kaynağında bu durum açıkça belirtilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de kadının örtünmesi ve dışarıdaki kıyafetiyle ilgili iki ayrı düzenleme vardır. Kadınların örtünmesi ile ilgili âyet şudur: “Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zînetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mü’min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zînetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”1 Bu âyet örtünmenin nasıl olması gerektiğini ve kişinin mahremlerini belirlemektedir. Âyette geçen“Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. ”ifadesine iki farklı yorum getirilmiştir. “Kur’an’da başörtüsünün yakayı/göğsü kapatacak biçimde bağlanması emrinin anlamına yönelik iki açıklama vardır. Bunlardan birine göre o dönemde Arap kadınları başlarını örtüyorlar, fakat başörtüsünün uçlarını sırtlarına doğru attıkları ve gömleklerinin yakaları da açık olduğundan boyun ve gerdanları görünebiliyordu. Başörtüsünün göğsü de kapatacak şekilde bağlanmasının önerilmesi, giyilen gömleğin yakasının göğsü tam örtmemesinin sakıncasını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Diğer bir açıklamaya göre bunun sebebi, kadınların saçlarının yanında küpelerinin ve boyunlarının örtülmesinin de amaçlanmış olmasıdır. Sonuç bakımından bu iki açıklama arasında önemli bir fark yoktur. Âyette geçen ‘hıfz-ı fürûc’ ifadesi, bazılarınca iffeti korumak veya zinadan kaçınmak şeklinde yorumlansa da yaygın kanaate göre Kur’an’da geçtiği diğer yerlerden farklı olarak burada ‘mahrem yerlerinin örtülmesi’ anlamındadır. Aslında bunlardan ilki tesettürün uzak, ikincisi yakın amacı kapsamında değerlendirilebilir.”2 Kadınların dışarıdaki giysilerinin nasıl olması gerektiğini ise şu âyet belirlemektedir: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”3 Âyete göre, ergenlik yaşına ulaşmış her kadın bu emirlerin muhatabıdır ve bu şekilde davranmak mü’min kadınlara farzdır. Bu âyetlerdeki emirler bağlayıcıdır ki şu âyette çok yaşlı kadınlara dışarı çıkarlarken biraz esnek davranılmıştır: “Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, zînetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin (bazı) elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah işitendir, bilendir.”4 Müslüman bir hanımın yabancılara hangi uzuvlarını gösterebileceğini bizzat Allah Rasûlü tarif etmektedir: Hz. Aişe’den rivayet edildiğine göre Esma, binti Ebî Bekir (bir gün) üzerinde ince (bir elbise) ile Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelmişti. (Hz. Peygamber) ondan yüzünü çevirdi “Ey Esma! (şurası) muhakkak ki, kadın ergenlik çağına erişince on(un vücudun)dan şundan ve şundan başkasının görünmesi uygun olmaz.” dedi ve (kendi) yüzü ile elini işaret etti.5 Örtünmede Bazı Ayrıntılar Örtünme kuralı böyle olmakla birlikte Allah Rasûlü toplumda bazı yanlış anlamaları da önlemek için ayrıca bazı ölçüler de getirmiştir. Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardır. (Biri) Yanlarında sığırkuyrukları gibi kamçılar bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) Giyinmiş çıplak sallanarak yürümeyi öğreten kırıtkan, başları Horasan develerinin eğilmiş hörgüçleri gibi bir takım kadınlar! Bunlar cennete giremeyecek, onun kokusunu da duyamayacaklardır. Hâlbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır.”6 Kadınların saçlarını gösterecek şekilde süs olsun diye güzelliği tamamlayıcı aksesuar olarak ince başörtüsü takınmaları veya başörtüsünü boyunları üzerine koymaları uygun değildir. Alkame b. Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder: “Abdurrahman’ın kızı Hafsa’nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Âişe’nin huzuruna girdi. Hz. Âişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.”7 Tesettürle ilgili İslâm genel kurallar belirlemiş fakat bunun mahiyetini kültüre bırakmıştır. İslâm âlimlerinin genel kanaatine göre dinin örtünme ile ilgili emrettiği bir kıyafet şekli yoktur. Söz konusu kıyafet zamana ve mekâna bağlı olarak örf ve âdete göre değişiklikler gösterir ve çok defa farklı isimlerle anılır. Asılolan mahrem yerlerini örtecek, dikkat çekmeyecek ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde geniş olmasıdır. Bu anlamda modada olduğu gibi kıyafetin şekli ve rengi de önemli değildir. Örtünmede Hikmetler Şüphesiz Rabbimizin emrettiğinde birçok hikmetler vardır. Hakikatte Müslüman olarak hikmeti ne olursa olsun o emri alır ve sorgulamaksızın kabul eder ve hayatımıza uygularız. Çünkü Rabb’imiz iyi olanı emreder kötü olanı yasaklar. Bununla birlikte örtünmenin birçok hikmetleri olabilir. Bunlardan birkaçı şöyledir: a. Örtünme Fıtrîdir Örtünme, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. “Böylece (şeytan) onları (Âdem ile Havva’yı) hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar…”8 Bu âyete göre Hz. Âdem ile Havva ilk insan olmaları nedeniyle örtünmenin fıtrî olduğu kadar insanî bir eylem olduğu da anlaşılmaktadır.Örtünmede insanın cinsiyetinin değil; kişiliğinin ön plana çıkarılmadır. Dolayısıylacinsiyeti öncelemek yerine; kişiliği yani bilgi ve beceriyi öncelemek daha önemlidir. b. Takvalı Olmak Örtünmede belki de en önemli hikmet edep yerlerini koruyarak kişinin kötülüğe düşmesine engel olmaktır.“Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.”9 Elbise nasıl vücudun ayıp yerlerini, kusurlarını örter ve insanları soğuktan ve sıcaktan korursa; takva da kalbin kusurlarını örter. Elbise nasıl insanı güzel gösterirse ona bir estetik verirse, takva da insanı güzel gösterir ve ona bir ahlak güzelliği verir. Rabbimiz özellikle peygamberin hanımları şahsında bütün mü’min kadınlarından “açılıp saçılarak dışarıya çıkmalarının uygun olmadığını, kendilerine yakışanı yapmalarını” istemektedir: “Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin. Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”10 c. Sıcaktan ve Soğuktan Korunmak Örtünmenin bir hikmeti de insanları soğuktan ve sıcaktan korumaktır. “Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde, kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi. Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, Müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.”11 Diğer canlılarda kendilerini sıcaktan ve soğuktan korumak için başka etkenler varken insan bundan mahrumdur ve elbiseye muhtaçtır. Elbise sayesinde soğuktan, sıcaktan ve birçok hastalıklardan korunur ve yine elbise sayesinde temiz bir insan olmuş oluruz. d. Güzel Görünmek Elbise, insanoğlunu birçok etkenlerden koruduğu gibi aynı zamanda ona güzel bir görünüm ve estetik verir. “Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık…”12 Rabb’imiz, Müslümanlardan her mescide gidişlerinde güzel elbiselerini giymelerini ve her konuda olduğu gibi bu konuda da israfa kaçılmamasını istemektedir. “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. De ki: ‘Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde mü’minlerindir.’ İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.”13 Kimsenin Mazereti Kalmamıştır Yıllarca kamu kurumlarında, okullarda, üniversitelerde başörtüsüyle ilgili sıkıntılar yaşandı. O sıkıntılı günler bir daha gelmesin diye hem dua etmek hem de çalışmak gerekmektedir. Rabb’imiz bize daha önce hayal dahi edemeyeceğimiz şekilde bu anlamda büyük lütuflarda bulundu. Dolayısıyla bunun kıymetini bilmek gerekir. Kılık kıyafet konusunda sıkıntı olduğu yıllarda bazıları tesettüre girmek için birçok mazeretler ileri sürerlerdi. Artık kimsenin yanında bir mazereti kalmadı. “İnandım ve dinimi yaşamak istiyorum.” diyen her hanımefendi tesettüre girmek zorundadır. İslâmî duyarlılığı olanlar çocuklarını bu konuda teşvik etmelidirler. Nasıl çocuklarımızın ibadetinden, ahlakından sorumlu isek aynı şekilde onların tesettürlü olup olmamasından da sorumluyuz. “Şimdilik serbest bırakalım da ilerde (evlenince vb.) tesettüre bürünür.” dememek gerekir. Çünkü atalarımız “Ağaç yaşken eğilir.” demişler. Ayrıca onlar, ebeveynleri olarak bizlerin sorumluluğundadır ve Allah bizi onlardan dolayı hesaba çekecektir. “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”14 “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur. İnsanlara hükmeden emîr bir çobandır; o sürüsünden sorumludur. Kişi ailesi fertlerine çobandır. O da onlardan sorumludur. Kadın kocasının evine ve çocuklarına çobandır; o da onlardan sorumludur. Köle, sahibinin malına çobandır; o da ondan sorumludur. Dikkat! Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden sorumludur.”15 Sonuç olarak; Kur’an, kadın ve erkeğe belirli kimselere karşı belirli ölçülerde, tesettür yükümlülüğü getirmiştir. İslâm’ın kıyafet sahasında getirdiği nizamın içinde kadının örtünmesi özel bir yer işgal eder. Örtünme emri kadın ve erkek ilişkisinin cinsiyet üzerinden değil, şahsiyet üzerinden gerçekleşmesi içindir. Dipnot Dr. Mustafa KARABACAK1. 24/Nûr, 31. 2 Apaydın, H. Yunus, “Tesettür”, DİA, XL, 538-543. 3. 33/Ahzâb, 59. 4. 24/Nûr, 60. 5. EbûDâvûd, Libâs, 31/4104. 6. Müslim, Libâs, 125/2128. 7. İmam Mâlik, Muvatta, Libas, 4/3383; ayrıca İbnMâce, Tahâret, 132/654. 8. 7/A’raf, 22. 9. 7/A’raf, 26-27. 10. 33/Ahzâb, 32-33. 11. 16/Nahl, 80-81. 12. 7/A’raf, 26. 13. 7/A’raf, 31-32. 14. 66/Tahrim, 6. 15. Buhârî, Cuma, 11/893, Nikâh, 81/5188, 90/5200, Ahkâm, 1/7138; Müslim, İmâre, 20/1829.
Mustafa KARABACAK
YazarÂlemlere rahmet ve bütün insanlığı müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Allah Rasûlü aynı zamanda peygamberlik halkasının da sonuncusudur. Peygamberler gönderildiği kavimlerin içlerinden çıkmışlar...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Cahiliye Dönemi müşrikleri mühim işlerine “Lat adına!”, “Uzza adına!” ve “Menat adına!” diyerek başlarlarken Hıristiyanlar “Baba-oğul ve kutsal ruh adına!” diyerek başlarlardı. Hanif dinine mensup ola...
Yazar: Aydın BAŞAR
Yaratıkların en güzeli ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insanoğlu peygamberler aracılığıyla gönderilen ilâhî buyruklara uyduğu müddetçe izzet sahibidir. İnsanoğlu izzetini zaman zaman taçlandıra...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Kur’an-ı Kerim, Allah tarafından Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen bir şekilde Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e indirilen, mushaflarda yazılan, tevâtürle nakledilen, okunmasıyla ...
Yazar: Mustafa KARABACAK