KİEV İZLENİMLERİ - II
Kiev İzlenimlerinin ilk bölümünde Ukrayna tarihine ve bölge üzerindeki Türk hakimiyetine değinmiştik ve Kiev gezimiz bir giriş yapmıştık. İkinci bölümde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz.
Kiev İzlenimlerinin ilk bölümünde Ukrayna tarihine ve bölge üzerindeki Türk hakimiyetine değinmiştik ve Kiev gezimiz bir giriş yapmıştık. İkinci bölümde kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz.
Kreschatyk Caddesinde yürürken sağda devasa bir yapı olan Basarabkaya Pazarı görülebilir. İçerisinde meyve¸ sebze¸ balık¸ et vesaire yiyecek ve içecek malzemelerinin satıldığı büyük bir pazaryeri hakkında Pirogov köyüne giderken bize rehberlik eden Ukraynalı bir diğer arkadaşım İvan¸ Ukraynaca “bas” kelimesinin olumsuzluğu (yok anlamında) bildirdiğini¸ buradan yola çıkarak da şaka yollu burada hiç Arab’ın olmadığından bahsetti. Halbuki arkadaşım burasının isminin ticaret için mal getiren Basarabyalı (1) (Moldovalı) köylülerden kaynaklandığını bilmiyordu.
Kreschatyk Caddesin’den yine şehrin en önemli ve buluşmalar için en popüler mekanlarından birisi olan Bağımsızlık Meydanı (Maydan Nezalezhnosty)’na ulaşırsınız. 1989 yılında Ukrayna Kominist Partisi’nin devrilmesine neden olan yüzlerce üniversite öğrencisinin açlık greviyle birlikte Rusya’dan bağımsızlığını isteyen Ukrayna Bağımsızlık Hareketi bu meydanda başlamıştır. Hafta sonları taşıt trafiğine kapatılan bu geniş caddede ve meydanın ortasında çoluk çocuk özgürce dolaşan Kievlileri görebilirsiniz. Meydanda muhtelif ebatlarda fıskiyeli¸ fıskiyesiz havuzlar yer almaktadır. Cadde üzerinde yürürken hemen sağda Türk oturuşu ile oturmuş olan atı arkasında ve mızrağı dikili¸ eğri kılıcı ve elinde koprazıyla şalvarlı kazak heykelinin hemen yanındaki ressamlara kısa süre içerisinde portrenizi yaptırabilirsiniz. Hemen ileride Kiev’in kurucularına ait heykeller ile tam merkezde yer alan ve Ukrayna’nın Bağımsızlığı’nın 10 yıldönümü münasebetiyle yapılmış olan 50 metre yüksekliğinde ve üzerinde 12 metrelik boyuyla elinde ağaç dalı olan bir genç kız heykeli bulunmaktadır. Burası özellikle hafta sonraları Kievlilerin en önemli uğrak yerlerindendir.
Taras Şevşenko parkından ilerlediğinizde hemen solda ilk olarak XI. yy’da inşa edilmiş olan ve daha sonra yenilenerek günümüze kadar gelebilen Aya Sofya Katedrali’ne ulaşılmaktadır. Katedrale girerken ayrı¸ çan kulesine çıkarken de ayrı ücret ödemek zorundasınız. Bu katedralde halen XI. yüzyıldan kalma mozaikler ve freskler bulunmaktadır. Çan kulesinden göreceğiniz Kiev manzarasına vereceğiniz bu para değecektir. Aya Sofya Meydanında hemen solda Prenses Olga’nın heykeli hemen karşıda ise Boğdan Helminitski’nin at üzerindeki heykeli tıpkı Osmanlı sultanları gibi durmaktadır. Birkaç yüz metre arkasında ise altın sarısı kubbeleri ve mavili beyazlı duvarlarıyla Mihaylovsky Katedrali arz-ı endam etmektedir. Ziyaret ettiğimiz gün bu katedralin önü¸ gelin arabası olarak tahsis edilen üzerlerinde birbirine geçmiş iki yüzüğün olduğu limuzinlerle gelen çiftlerle ve maşeri kalabalıkla ana baba gününü andırıyordu.
Buradan hemen soldan devam eden yol Andrewsky sokağına çıkmaktadır. Burası Kievlilerin ve buraya gelen ziyaretçilerin sıklıkla uğradığı bir mekandır. Sokağın sağ tarafında bütün haşmetiyle XVIII. yy eseri Aya Andrewsky Katedrali boy göstermektedir. Biz içeriye girdiğimizde yine bir çift¸ papaz huzurunda evliliğe ilk adımlarını atıyorlardı. Gördüğüm kadarıyla bizde olduğu gibi Kievliler de düğünlerini özellikle yaz aylarında yapmaktalar. Zira Kiev’de kaldığım bu birkaç gün içerisinde çok sayıda Kievlinin evliliğine şahit oldum.
Hemen solda aşağıya Podol semtine kadar uzanan sağlı sollu tezgahlarda ise Kiev hatırası hümünde hediyelik eşyalar satılmaktaydı. Matruşkalar¸ mahalli kıyafetleri içerisinde oyuncak bebekler¸ diğer süs eşyaları ile özellikle Kiev ve Ukrayna tanıtım kitapçıkları buradan temin edilebilir. Aşağıya doğru inilince tarihi Podol’a varılmaktadır. Burada meydan da atı üzerinde¸ Türk tarzı yay ve okluğu ile sağ kolunu havaya kaldırmış halde ve elinde buluvasıyla(2) Hatman Sagaydachny bütün haşmetiyle durmaktadır.
Bugünkü Kiev şehri her ne kadar Dinyeper’in karşı kıyısına da taşmış ve ulaşım köprüler sayesinde yapılıyor olsa da¸ aslında eski Kiev¸ üst şehir ve alt şehirden oluşmaktadır. Üst şehir yönetim merkezi iken¸ alt şehir halkın yaşadığı kısmı oluşturmaktadır. Halkın yaşadığı¸ ticaretini yaptığı¸ hayatını sürdürdüğü bu semte Podol denilmekteydi. Kiev rehberlerinde Dinyeper’in hemen yanı başında kurulmuş olan bu semtin geçmişi XV. yüzyıla dayandırılıyor olsa da¸ semtin geçmişinin Kiev’in kuruluşuna kadar uzandığını iddia eden araştırmacılarda bulunmaktadır.(3) Kiev’de¸ birçoğu günümüze kadar gelebilmiş olan pek çok eski yapı¸ kilise¸ anıt¸ sokak ve meydan bu semtte bulunmaktadır. En eski yapıların başında 1632 yılında kurulmuş olan Kievo-Mogilyanskaya Akademisi gelmektedir. Buradan mezun olanlar arasında Lomonosov¸ Skovoroda¸ Miloradovitch gibi dünyaca ünlü yazarlar bulunmaktadır. Podol semti nehir limanı¸ eski pazarları¸ balıkçılar çarşısı¸ meydanları¸ Kiev’e has mimariyi taşıyan evleri ve dar sokaklarıyla Kiev’de görülmesi gereken yerlerden biridir.
Şehrin detaylarını ancak yürüyerek gezerken fark edebiliyorsunuz. Dinyeper nehri kıyısı yakınlarında büyük ağaçlarla kaplı parklar arasında dolaşırken Petrovskaya Yolu üzerinden demirden bir yaya köprüsünden karşı tarafa geçtik. Burasının sevgililerin pek iltifat ettiği bir yer olduğu hemen anlaşılmaktaydı. Bu arada köprünün demir parmaklıklara çok sayıda çaputun ve kilidin bağlandığını¸ isimlerin yazılı olduğunu fark ettim.(4) Köprünün çevresindeki ağaçlar da rengarenk çaputlarla doluydu. Bu arada rehberim köprüden geçerken tutmuş olduğun bir dileğin gerçekleşeceğine inanıldığından bahsetti. Köprünün hemen ilerisinde de meşhur Dinamo Kiev stadyumu gözükmekteydi.
Prof. Dr. Seyfettin Erşahin’in Orta Asya Türkî Cumhuriyetlerini ele aldığımız derslerimizde hocamız¸ Rusların Müslümanlar arasında aslında İslâm dinine de muğayir olan bir takım adet ve gelenekleri kaldırmaya çalıştıklarını; fakat bu batıl itikatlarla bile İslâm dininin bölge halkı üzerinde etkinliğini devam ettirdiğini söylemişti. Burada gezerken birden bunlar aklıma geldi. Zira Sovyet hakimiyetine Orta Asya Türk Cumhuriyetlerden çok daha önce girmiş olan Ukrayna’da bile bu derece batıl itikatların var olması Rusların inançları yok etme noktasındaki teşebbüslerinin her ne kadar büyük tahribatları olsa da akim kaldığının açık bir deliliydi.
Yeri gelmişken aktarmak istiyorum. Ukrayna’ya gitmeden önce daha önce burada bulunmuş birisinin gündelik yaşam ve örf adetlere dair kaydettiği notlara internetten ulaşmıştım. Bu notlarda misafirliğe giderken yanınızda mutlaka hediye götürmenizin hoş olacağı¸ bir demet çiçekte¸ çiçek sayısı olarak 1¸ 3¸ 5¸ 7 gibi tek rakamların tercih edilmesi¸ tokalaşırken eldivenin çıkarılması¸ kapıda iseniz eşik üzerinde el uzatılmaması¸ (5) eve girerken ayakkabıların çıkarılması¸ misafirlikte ikram edilenlerin reddedilmemesi¸ iş görüşmelerine resmi kıyafetle gidilmesi¸ kilisede beylerin şapkalarını çıkartması¸ hanımlarında başlarını örtmesi gerektiği vurgulanmıştı. Özellikle eşikte tokalaşmayı arkadaşım ve rehberim üzerinde tecrübe etmek istemiştim. Arkadaşım sabah geldiğinde hususi olarak kapının beri tarafında durdum ve ona kapıyı açtım. Zaten hemen de çıkacaktık. Bu arada “hoş geldiniz” diyerek elimi uzattım. Elini uzatacak oldu. Fakat bir anda durumu fark ederek elini hızla çekti. Ben de ne olduğunu sorduğumda¸ kendilerinin kapı eşiğinde tokalaşmadıklarını ifade etti.
Pazar günü¸ İryna Hanım ve yine Suriye’den tanıdığım bir diğer arkadaşım İvan’la Kiev’in güneyindeki varoşlarda Goloseyevsky ormanı yanında bulunan Pirogov Açık Hava Müzesi (Köyü)’ne gittik. 150 hektarlık alan üzerinde 300 civarında orijinal yapının bulunduğu bu açık hava müzesinde Ukrayna’nın Polisya¸ Podolya¸ Poltava eyaletleri ile Slobodyan ve Orta Dinyeper bölgelerinin ve Karpatlar’ın XVI. yy’dan XX.yy’ın başlarına kadar olan etnoğrafik ve tarihi özelliklerini yansıtan eserleri teşhir edilmekteydi. Ağırlıklı olarak ahşap malzemeden yapılmış¸ kiliseler¸ yel değirmenleri¸ evler¸ arı kovanları alabildiğine yeşil alan üzerinde serpiştirilmişti. Burası hafta sonunu doğayla iç içe bir mekanda değerlendirmek isteyen Kievliler ve turistler için bulunmaz bir mesire yeriydi. Tabii olarak bütün bu güzellikleri yürüyerek gezmeniz gerekmektedir. Bir tarafta ellerinde kılıçları¸ yay ve oklarıyla talim yapan hafif zırhlar giymiş¸ miğferli insanlar¸ diğer taraftan ellerinde çekiçleriyle körük ateşinde demir döven demirciler size bir anda ortaçağ köyüne gittiğiniz izlenimini vermekteydi. Ben elime bir Kazak kılıcı aldım ve arkadaşım İvan’la bir güzel talim yaptık. Köy evlerinin çatıları yoğun kar yağışına karşı oldukça dik yapılmış. Evlerin içlerine girdiğinizde Anadolu’daki herhangi bir köy evine girdiğiniz hissine kapılmamak elde değil. Ocaklık¸ sergiler¸ pencerelerdeki işlemeler¸ kullanılan kap kacaklar¸ güz işlerindeki alet ve edevatı ve at arabalarının hemen hepsinin benzerini bizim köylerimizde görmek mümkündür. Hemen her evde mahalli kıyafetleriyle bir kadın ya da erkek bulunmaktadır. Özellikle yaşlı kadınlar kendilerinin fotoğraflarının çekilmesine izin vermiyorlar ve objektiflere karşı hemen arkalarını dönüyorlardı. Piragov köyü gezisi hemen hemen bizim yarım günden fazla vaktimizi almıştı. Köyün çıkışında Ukrayna Kazaklarına ait müzik albümleri aldıktan sonra iki arkadaşımla birlikte oradan Kiev şehir merkezine geçtik.
Bir hafta boyunca ne yiyip ne içtik isterseniz biraz da bunlardan bahsedelim. Arkadaşım Kiev’de İtalyan¸ Çin lokantalarıyla üç tane de Türk lokantasının bulunduğunu söylemişti. Tabii bu arada Mc Donald’s’ın da burada şubelerinin olduğunu ileriki günlerde şehri gezerken görmüştüm. Arkadaşım şehre geldiğim günün akşamı bir Türk lokantasında bana yemek ikram etti. Ertesi günü sabahı ise Ukraynalıların Milinzi(6) dedikleri içinde peynir olan krep yedim. Diğer günler ise ricam üzerine mahalli Ukrayna yemeklerinin yapıldığı bir lokantaya gittik. İlk önce borşç(7) denilen bir çeşit sebze çorbasını içtik. Tabii olarak domuz etinin olmadığı yemekleri tercih ettim ve arkadaşım da bu konuda bana yardımcı oldu. Gezi boyunca ağırlıklı olarak tavuk etinin kullanıldığı yemekleri yedik. Ukraynalıların damak tatları bizden çok da farklı değil¸ bazı yemeklerin görüntüleri değişik olsa da –ki bazılarının görüntüleri aynı- tatlarından hiç de yabancılık çekmiyorsunuz. Ben yemedim; fakat Kyiv Rehberi’nde Ukraynalıların hem domates hem de dolma biberlerini doldurup¸ dolma yaptıkları zikredilmektedir. Resimlerinden bizimkilerden çok da farklı olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca içli köfte¸ lahana dolması¸ balık kızartma¸ içi mantarlı krep (milinzi) ve başka yemekler de tadılabilir.
Şehir merkezinde nerdeyse bir litre suyun fiyatı votka fiyatı kadardı desem belki de abartmış olmam. Hatta sanki suyu sadece ben içiyordum. İkindiye doğru Ukraynalılar¸ kadın erkek ellerinde şişeleriyle¸ park¸ bahçe ve meydanlara akın ediyorlar ve banklar üzerinde votka içmeye başlıyorlardı. Bu durum geç vakitlere kadar sürüyordu. Şehir merkezinde bir iki yerde büyük market görmüştüm. Buralarda yiyecek ve içecek malzemeleri Ukraynalıların magazin dedikleri ve satıcılarının büyük kısmını kadınların oluşturduğu küçük bakkallardan kısmen daha ucuzdu.
Yukarıda daha önce zikrettiğim gibi buraya gelmeden önce ben sadece Ukrayna’nın güneyinde Osmanlı ve Kırım Hanlığından kaynaklanan bir Türk nüfuzunun olduğunu düşünüyordum. Başkent Kiev¸ her ne kadar daha kuzeyde olsa da en azından bir zamanlar buraya da damgamızı vurduğumuz anlaşılmaktadır. Zira Kiev’de kaldığım bir haftalık zaman zarfında rehberimle olan diyaloglarımda ve gezilerimde tespit edip kaydını tuttuğum ve aşağıda zikredeceğim bazı kelimeler bunu en güzel şekilde izah etmektedir. Arpuz (karpuz)¸ Kavun¸ Kestane¸ Dyadiko (dayı)¸ Titka- (yenge)¸ Did (dede)¸ Çolovik (Çoluk anlamında (Çoluk çocuk derken)¸ Sın (Mavi)¸ Kayık¸ (kayık)¸ Dim (ev) bizdeki dam gibi)¸ İzyüm (üzüm)¸ Adjıka (acıka¸ çemen anlamında)¸ Çıka- Mesela babaçıka (Babacık –babacığım küçültme anlamında¸ Mehmetçik gibi)¸ Bahçe (bahçe anlamında); Chobit¸ Choboty (çabut); Cherevyk (Çarık); Kumis (Kımız)¸(8) Kilim (Halıya kilim diyorlar)¸ Bolat (Molad¸ demir anlamında)¸ Bolt (Boltik¸ Rusça) balta anlamında¸ yine topor (teber) kelimesi de kullanılmaktadır. Lak lak (leylek)¸ Karga¸ (aynı anlamda)¸ Havkaya (havlamak)¸ Vye: ulumak¸ mesela vıyaklamak gibi)¸ Soboka (köpek)¸ Pulluk (pulluk)¸ Vişne¸ Kiraz¸ Ayva¸ Eşek¸ Luk (Ukraynalıklar yaya¸ luk diyorlar¸ ok’a ise sitilga demektedirler.)¸ Bandora (Kopraz);(9) gördüğüm kadarıyla ud ve kanunun birleşiminden meydana gelmiş tek kişinin çaldığı bir musiki aleti¸ bazı kimseler büyük kilise önlerinde ve Piragov köyünde yol kenarlarında durarak ellerindeki bu musiki aletiyle hem çalıp hem bir şeyler okuyorlardı. İşin ilginç tarafı ise beş farklı kişiden dinlediğim melodilerin hepsi de nihavend eserlerden oluşmaktaydı. Meydan (Maydan Nezalezhnosty)¸ Matruşka (Farsça tıraş fiilinden türemiş olup¸ tıraşlanmış anlamında kullanılma ihtimali büyüktür. Zira bu hediyeliklerin yapımında muhtemelen bir tıraşlanma söz konusudur.)¸ Babişka¸ Rusça ve Ukraynaca’da nine anlamında Kıpçak dilinde Abuşka¸ Abışka kullanımı yaşlı¸ ihtiyar anlamına gelmektedir.(10)
Sözlerime son verirken¸ yeni aldıkları ve yeni mobilyalarla henüz tefriş ettikleri dairede beni misafir eden ve bir hafta boyunca sabahtan akşama kadar Kiev’in aktarmaya çalıştığım güzelliklerini yaşamama fırsat veren ve gezi boyunca bana rehberlik yapan İryna Krasniuk’a ve arkadaşım İvan’a buradan teşekkürlerimi sunuyorum.
Dipnotlar:
1 Rasonyi bugünkü Romanya topraklarında Kıpçak/Kumanların önemli rollerinin olduğunu belirttikten sonra 1330’da Basaraba isminde bir Rumen prensinin (aslında Kuman) ortaya çıktığını ve askerî siyasî sahalarda oldukça başarılar kazandığını bu şahsın Rumenlerin ilk hükümdar sülalesinin kurucusu olduğunu kaydetmektedir. Bkz. Türk Devletlerinin Batıdaki Varisleri¸ 44.
2 Bu kelime bulov olarak bir çeşit silah¸ topuz olarak Codex Cumanicus’ta zikredilmektedir. Bkz. K. Grönbech¸ Kuman Lehçesi Sözlüğü¸ (Çev. Kemal Aytaç)¸ Ankara 1992¸ s. 41.
3 Brutzkus daha ilk kurulduğundan beri Kiev şehrinin üst ve alt kısımlarının varlığına dikkat çekmektedir. Bkz. J. Brutzkuş “Eski Kiev’in Türk Hazar Menşei”¸ IV/3 (1946)¸ s. 343-358.
4 İlber Ortaylı Eski Dünya Seyahatnâmesi isimli kitabının “Kırım: Ecdat Toprağı” başlığı altında bölgeden sürülen Tatarlar sonrasında buraya nakledilen Rusların¸ bir kısım Tatar örfünü devam ettirdiklerini beyanla şöyle söylemektedir: “Memleketteki bütün coğrafya isimleri değiştirilmiştir. Ama çok trajikomik bir örneğe rastladım. Daha evvel Bezbağla adını taşıyan ve köydeki çok uzun bir çınara adak için bağlanan çaputlardan oluşan folkların¸ o yerin ahalisi sürülüp yerine Ruslar geldikten sonra da ananenin yaşadığını gördük. Köyün adı yine Bezbağla olarak kalmıştır ve gençler yavukluları için yine o olu çınarın tepesine kadar tırmanıp çaput bağlıyorlardı. Hatta bir delikanlının yavuklusunu ne kadar sevdiğini göstermesi için bileklerine çaputları bağlayarak en tepeye kadar tırmandığını gördüm. Bazı adetler zaman ve mekan tanımaz¸ devam eder.” Aşina Kitaplar¸ İstanbul 2007¸ s. 20. Bu mealde Yaşar Kalafat¸ Dağıstan Halk İnanışlarını anlatırken ziyaret yerindeki ağaçların¸ bağlanmış adak çaputlarından görülmediğini belirtmektedir. Bkz. Kırım-Kuzey Kafkasya¸ Sosyal Antropoloji Araştırmaları¸ Rusya-Ukrayna Dizisi¸ Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları¸ Ankara 1999¸ s. 121.
5 Yaşar Kalafat¸ Balkar/Malkar Türklerinin halk inanışlarını anlatırken¸ onların eşiğe (basagan) basan insanın rızkının kesileceğine inandıklarını¸ eşiğe basılmamasına özen gösterdiklerini ifade etmektedir. Kalafat¸ Kafkasya’daki Çerkezlerin de eşikte durup selamlaşıp vedalaşmadıklarını; ya evin içine girildiğini ya da dışarı çıkıldığını belirtmektedir. Bkz. Age¸ 198¸ 209. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde eşikle ilgili bir kısım inanışlar bulunmaktadır. Kendi köyümdeki inanışa göre ise eşiğe oturanın iftiraya uğrayacağı yönündedir.
6 Geredelilerin cizleme dedikleri krep¸ peynirsiz olarak yapılmaktadır. Ukraynalılar ise bunun içine ağırlıklı olarak reçel ve peynir koymaktadırlar.
7 Bu sebze çorbasının¸ ekseriyetle ana malzemesini pancar kökleri oluşturmaktadır ve bu bitki de çorbaya kuvvetli kırmızı bir renk vermektedir. Bu sebze çorbasına domateş fasulye¸ lahana¸ havuç¸ patates ve soğan gibi diğer sebze malzemeleri ile tavuk¸ inek vs. et ilave edilmektedir.
8 Laszlo Rasonyi Kıpçak/Kuman dilinde diğer Türk lehçelerinin z- sesine karşılık s- sesinin harfini bulunduğunu belirtmektedir. Türk Devletinin Batıdaki Varisleri ve İlk Müslüman Türkler¸ s. 43. Bkz. Aynı şekilde Güneydoğu Kazakistan’da bulunan Taraz şehrinin (Bkz. Mustafa Kalkan¸ Kırgızlar ve Kazaklar¸ Selenge Yayınları¸ İstanbul 2006¸ s. 131) Ukraynalı hümanist şair ve ressam Taras Şevşenko (1814-1861)’da olduğu gibi bu gibi isimlere mülhem olmuş olabileceği düşünülebilir.
9 İbrahim Kafesoğlu¸ Asya Hunlarından beri bütün Türkler arasında en çok tanınan bu basit; fakat tatlı sesli sazın¸ “kobuz” adıyla Uygur metinlerinde geçtiğini belirtmekte ve Türklerin bulunduğu her yerde mevcut olan kopuzun atalarımızla birlikte Mısır¸ Suriye¸ Balkanlar¸ Macaristan¸ Çekoslavakya¸ Polonya¸ Rusya¸ Ukrayna ve Almanya’ya girdiğini ve buralarda koboz¸ kuboş kobzo¸ kopus ve başka adlarla çok sevilen sazlardan birisi olduğunu zikretmektedir. “Türkler”¸ İA¸ (Eskişehir 1997)¸ XII-2¸ 258.
10 K. Grönbech¸ Kuman Lehçesi Sözlüğü¸ s. 1. Türkçe’nin Slav dillerine ve Macarca’ya etkisi üzerine ve Türkçe’den bu dillere intikal etmiş bir kısım kelimeler için bkz. Osman Karatay¸ “Türk-Slav İlişkilerinin Başlangıç Dönemleri Üzerine”¸ Türkler¸ (Ed. Hasan Celal Güzel¸ Kemal Çiçek¸ Salim Koca¸ c. III¸ s. 536-546; Rishat Saifutdinov¸ “Macar Dilinde Bulunan Osmanlı Öncesi Türkçe Kelimeler”¸ Türkler¸ (Ed. Hasan Celal Güzel¸ Kemal Çiçek¸ Salim Koca)¸ III¸ s. 678-683.
Fatih ERKOÇOĞLU
Yazar"Bakî Mezarlığı¸ Mekke'deki Cennetü'l-Muallâ gibi İslâm tarihi ve kültürü bakımından önemli mezarlıklar arasındadır. Mezarlığın önemi başta Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eş ve çocuk...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Şehre dış surlardaki kapıdan girdim. Yürüyerek ribâtın bulunduğu yere ulaştım. Ribâtın çevresinde çok sayıda ay yıldızlı Tunus bayrağı yer almaktaydı. Hemen yapının önündeki caddenin arkasında beyaz k...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU
Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK