KÄ°EV Ä°ZLENÄ°MLERÄ° - I
2007 yazı 2-9 Agustos tarihleri arasında tarihi kayıtlarımızda "Deşt-i Kıpçak" olarak adlandırılan Ukrayna'da bulundum. Biletimi fiyatlarının uygunluğu nedeniyle Motor Sich havayolu firmasından almıştım. Esenboğa'dan havalanan pervaneli uçağımızın¸ bir otobüs yolcusu
Kiev Ä°zlenimleri1
2007 yazı 2-9 Agustos tarihleri arasında tarihi kayıtlarımızda “DeÅŸt-i Kıpçak” olarak adlandırılan Ukrayna’da bulundum. Biletimi fiyatlarının uygunluÄŸu nedeniyle Motor Sich havayolu firmasından almıştım. EsenboÄŸa’dan havalanan pervaneli uçağımızın¸ bir otobüs yolcusu kadar yolcusu vardı. Üç saatlik bir yolculuk sonrasında Kiev’in2 Borispol Havalimanı’na indim. Benim için rahat bir yolculuk olmuÅŸtu.
Gezimize geçmeden önce Ukrayna ile ilgili kısaca genel bilgiler verelim. Ukrayna’nın BaÅŸkenti: Kiev; Yüzölçümü: 603¸700 km2; Nüfusu: 47¸732¸079; En Büyük Åžehirleri: Kiev (2¸5 milyon)¸ Odessa¸ Harkov¸ Donetsk¸ Dnipropetrovsk; Telefon Kodu: 380; KomÅŸuları: Polonya¸ Moldova¸ Beyaz Rusya¸ Çek Cumhuriyeti¸ Macaristan¸ Slovakya¸ Rusya; Okuma-Yazma Oranı: •Â¸6; Etnik Gruplar: Ukraynalı w¸8¸ Rus ¸3; Moldovyalı %0.5; Kırım Tatarı %0.5; DiÄŸer %3¸9. Resmi Dil: Ukraynaca ve bunun yanında Rusça yoÄŸun olarak konuÅŸulmaktadır; Para birimi: Grivna; Din: ‰ OrtodokÅŸ %4 Katolik¸ %2 Yahudi¸ % DiÄŸer. Ä°dari Yapı: 24 Eyalet 1 Özerk Cumhuriyet (Kırım).
Ukrayna¸ 24 AÄŸustos 1991 yılında SSCB’nin dağılması sonrasında birçok devlet gibi bağımsızlığını kazanmış yeni bir devlettir. BilindiÄŸi üzere bir dönem Osmanlılar da Ukrayna’nın bir kısmında hakimiyetlerini kurmuÅŸlardır. Mesela tarih kitaplarımızda zikredilen Hotin seferi¸ 3 Kamaniç4 ve Çehrin5 kaleleri¸ birçok meÅŸhur yetiÅŸtiren Akkirman6 ve halen Ukrayna’ya baÄŸlı bir özerk cumhuriyet olan Kırım7 bu ülke toprakları içerisinde yer almaktadır. Gitmeden önce yaptığım bazı araÅŸtırmalarda özellikle ülkenin güneyinde baskın bir Türk nüfuzunun olduÄŸunu tespit etmiÅŸtim. Yukarıda zikrettiÄŸimiz bu kaleler uzun süre Osmanlı hakimiyetinde kalmış¸ hatta bir dönem Ukrayna tarihinin en ünlü hatmanlarından8 Ukrayna-Kazak Devletini kuran BoÄŸdan Hmelnitski (1648-1657)¸ Osmanlı hakimiyetine girmiÅŸtir.9
Kırım ise Rus ve onlara bağlı Kazak askerlerin saldırıları sonrasında elimizden çıkmıştır. Artık bölgenin yegane hakimi Çarlık Rusyası olmuş ve bu devletin önderliğinde Panslavizm10 hareketi etkisini bölgede göstermeye başlamıştır.
Osmanlı imparatorluÄŸu hakimiyetinde olması dolayısıyla uzun yıllar Ukrayna’nın güneyinde bir Türk nüfuzu söz konusu olmuÅŸtur. Ukrayna¸ Osmanlı imparatorluÄŸuna baÄŸlı Kırım hanlarının köle ve ganimet devÅŸirme mekanıydı. Zira bu ülke toprakları kuzey-batıda Polonya¸ kuzey-doÄŸuda Rusya¸ güneyde ise Osmanlı’ya baÄŸlı Kırım hanları tarafından sürekli sıkıştırılmaktaydı. Bölgede yaÅŸayan insanlar¸ ganimet olarak alınarak önce Kırım oradan da Ä°stanbul’a gönderilip esir pazarlarında satılmaktaydı. Bu pazarlarda satılan bir genç kız daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın hasekisi olan Roksalan yeni ismiyle “Hürrem Sultan”’dır. Hürrem Sultan’ın hayat hikâyesini akıcı bir dille her ne kadar biraz tarafgir de olsa Ukraynalı yazar Pavlo Arhipoviç Zahrebelniy’in “Rohatin’den Payitaht’a Bir Talih Hikayesi¸ Hürrem Sultan”11 isimli romanından okuyabilirsiniz. Genelde Avrupalı seyyahların hareme bakışı bellidir. Bu yazarın düşünceleri en azından daha az tarafsız hatta daha insaflı sayılabilir kanaatindeyiz.
Kanuni’nin biricik aÅŸkı Hürrem Sultan’ı bir tarafa bırakalım ve biz Ukrayna’ya yeniden dönelim. Peki buradaki Türk nüfuzu sadece Osmanlı hakimiyetinden mi kaynaklanmaktaydı? Bunun evveliyatı olabilir miydi?
Aslında bölgede ilk olarak Hunlar¸ Ogur kavimleri¸ Avarlar¸ Sabirler ve sınırları kısmen Kırım yarımadasına kadar uzanan Göktürkler’i12 görmekteyiz. Akabinde ise Kafkaslar ve çevresini ellerinde tutan Göktürk devletinden ayrılarak oluÅŸmuÅŸ olan Hazar Devletinin (630-1000’li yıllar) hakimiyeti Kiev’e kadar uzanmış ve burasını Kozar denilen onlara baÄŸlı bir topluluk yönetmiÅŸtir.13 Julius Brutzkus’a göre ise Kiev ÅŸehrini Hazarlar kurmuÅŸtur.14
Müteakiben bölgede Peçenekler15 ve Uzlar (OÄŸuz-Tork)16 görülmüştür. Özellikle bu iki topluluk Kievliler tarafından kuzeyde Polonya’ya güneyde ise yoÄŸun bir nüfusla gelen Kıpçaklar karşısında istihdam edilmiÅŸlerdir.17
Yukarıda giriÅŸte zikrettiÄŸimiz DeÅŸt-i Kıpçak18 tabiri Müslüman coÄŸrafyacıların X. ve XI. yüzyıllarda bu bölgeyi tanımlamak amacıyla kullandıkları bir tabirdir. DeÅŸt¸ Fars dilinde bozkır anlamına gelmektedir. Kıpçaklar diÄŸer isimleriyle Kumanlar19 tarihte bu bölgede yaÅŸayan çok önemli bir Türk topluluÄŸudur. Bunların Ruslarla ciddi mücadelelerde bulundukları bilinmektedir. Daha sonra bunların bir kısmı Kafkasları aÅŸarak Gürcülerle beraber yaÅŸamaya devam etmiÅŸlerdir.20 Anadolu’ya Kafkaslar yolu ile gelen Kıpçakların çoÄŸunluÄŸu ise DoÄŸu Karadeniz ve DoÄŸu Anadolu’nun çeÅŸitli bölgelerine yerleÅŸmiÅŸlerdir.21
Ä°slam coÄŸrafyasının bütününü etkileyen MoÄŸol saldırılarından nasibini DeÅŸt-i Kıpçak’ta almıştır. MoÄŸol ordularının karşısında yenilgiye uÄŸrayan Kıpçakların bir kısmı Macaristan’a yerleÅŸmiÅŸlerdir. Batu Han’ın orduları 1239-1240 yıllarında Karadeniz’in kuzey bozkırlarını ve Kırım yarımadasını tamamıyla ele geçirmiÅŸ ve burada yaÅŸayan Kıpçakların çoÄŸunu esir almıştır.22 Bölgede yaÅŸayan Kıpçaklar¸ kendilerini bir zaman sonra Mısır Memlük (köle) askerleri olarak Mısır ve Suriye’de önemli görevlerde bulunmuÅŸlardır. DeÅŸt-i Kıpçak’tan devÅŸirilen23 gençlerden birisi olan BaybarÅŸ bir MoÄŸol ordusunu 1260 yılında Ayn Câlut mevkiinde imha ederek Mısır’ı MoÄŸol istilasından korumuÅŸtur.24 XIV ve XV. yüzyıllara gelindiÄŸinde bu coÄŸrafyada Kazak25 denilen topluluklar yaÅŸamakta ve bunlar bazen Osmanlı bazen de Rusların hizmetinde yer almaktadırlar. 26
Ukrayna’nın baÅŸkenti olan Kiev ÅŸehri¸ Celal Nuri’nin de ifade ettiÄŸi üzere¸ Küçük Rusya’nın merkezi olarak algılana gelmiÅŸtir. 27 Ukrayna tanıtım kitapçıklarında ise Kiev’in Rus ÅŸehirlerinin anası olduÄŸu belirtilmektedir.28
Bu kısa tarih bilgisinden sonra biz gezimize dönelim. 2 AÄŸustos’ta¸ Suriye’den tanıdığım ve kendisi de bir Ukraynalı olan arkadaşım Ä°ryna Krasniuk¸ beni Borispol havaalanında karşıladı ve gezi boyunca bana rehberlik etti. Suriye’de birlikte Arapça eÄŸitimi gördüğümüz Ä°ryna Hanım’la gezi süresince ortak lisanımız olan Arapça ile anlaÅŸtık.
3 AÄŸustos sabahı rehberimle birlikte kaldığım yerden az bir yürüyüşle ÅŸehrin üç ayrı metro hattından Arsenalna istikametine gidenine bindik. Buradan yürüyerek yeÅŸilin içerisinde Kyiv-Pechersk Lavra’ya girdik. GiriÅŸte soldan bu bina kompleksi içerisinde yer alan binalardan birisinde Ukrayna tiyatro¸ müzik ve sinema sanatları müzesine ücreti mukabilinde ziyaret ettik. Her girdiÄŸiniz binaya ayrı ücret ödemek zorunda kalıyorsunuz ve genelini orta yaÅŸlı hanımların oluÅŸturduÄŸu görevliler sizin fotoÄŸraf çekmenize de izin vermiyorlar. Müzenin hemen her bölümünde¸ daha doÄŸrusu her odasında bir Ukraynalı hanım görev yapmaktadır. Müzenin ilginç olan kısmı ise üst kattaki müzik aletlerinden oluÅŸan bölümüdür. Arkadaşın bandora (kopraz) dediÄŸi aletlerin muhtelif çeÅŸitlerinin burada görmek fırsatını bulduk; fakat maalesef fotoÄŸraflarını çekmemize izin vermediler. Buradan çıkışta güzel sanatlar öğrencisi olduÄŸunu anladığımız bir genç Ukraynalı bayan oturmuÅŸ ve bu kompleks içerisinde yer alan yüksek çan kulesinin resmini çiziyordu. Tabii ki bu manzara kaçmazdı ve ben de arkadaşımın izin alması sonrasında genç ressamın eseriyle birlikte fotoÄŸrafını çektim.
Kyiv-Pechersk Larva¸ Rus ve Ukrayna’nın en eski Ortodoks kilisesidir. Bu kilise¸ rahip Lubeck’li Antoniy tarafından 1051 yıllarında kurulmuÅŸtur. Kiev’e manastır yaÅŸamına yaymak için gelmiÅŸ olan bu rahip¸ Dinyeper29 nehrinin kıyısında bir maÄŸarada yaÅŸamaya baÅŸlamıştır. Zamanla burada toplanan keÅŸiÅŸler ilk olarak maÄŸaralarda yaÅŸamışlar ve ibadetlerini buralarda ifa etmiÅŸlerdir. Daha sonra da yüzeydeki yapılar inÅŸa edilmiÅŸtir. Yüzyıllar boyunca burası zamanla çok sayıda keÅŸiÅŸi ve hac için gelen çok sayıda kalabalığı cezb etmiÅŸtir. Kyiv-Pechersk Larva gayet güzel dekore edilmiş¸ taÅŸtan yapılmış kiliseler¸ hücreler¸ çan kuleleri ve diÄŸer yapılardan meydana gelmektedir. Muhtelif yerleri gezdikten sonra rehberim¸ bu binaların altında yer alan hücrelere (maÄŸaralar) girip girmek istemediÄŸimi sordu. Ben de memnuniyetle girmek istediÄŸimi belirttim. KeÅŸiÅŸler burada uzlete çekilmiÅŸler¸ ibadetlerini yapmışlar; öldüklerinde ise kendi hücrelerine defnedilmiÅŸlerdir. Önceki grubun çıkmasını bekledikten sonra biz de bir grup halinde dehlizlere girdik. Ellerimizde mumlar yanmış halde dar koridorlardan yürümeye baÅŸladık. Her ne kadar içerisi aydınlatılmış ise de hem mum kokusu hem de ışığın loÅŸluÄŸuyla ağır ağır tünellerde yürüyorduk. SaÄŸda solda keÅŸiÅŸlerin cam içerisinde üstleri bezlerle örtülü tabutları vardı. Bir tanesinin kolu ve eli gözüküyordu. O zaman arkadaşıma bunların mumyalanıp mumyalanmadığını sordum. Fakat arkadaşım bu konuda bilgi sahibi deÄŸildi. Zira bu azizlerin cesetleri gördüğüm kadarıyla mumyalıydı. Halbuki Rus geleneÄŸinde mumyalamadan ziyade ölülerin yakıldığını biliyordum. ÖrneÄŸin Ä°bn Fazlan (11 Safer 309/21 Haziran 921’de yolculuÄŸa baÅŸlamıştır) Seyahatnâme’sinde uzun uzadıya anlattığı bir Rus büyüğünün cenaze merasiminde Rusların¸ o kiÅŸiyi elbiseleriyle birlikte kabire koyduklarını ve üzerini bir tavanla örttüklerini¸ daha sonra da ölünün oradan çıkartılıp bir cariyesiyle birlikte bir tekneye konulup nehirde yakıldığını zikretmektedir.30
XIV. Türk Tarih Kongresinde (9-13 Eylül 2002) dinlemiÅŸ olduÄŸum bir tebliÄŸden31 Türklerin de her ne kadar eski Mısırlılar kadar olmasa da ölülerini mumyaladıklarını biliyordum. TebliÄŸci özellikle Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubâd’ın¸ cenazesinin mumyalandığını Ä°brahim Hakkı Konyalı’nın ÅŸahitliÄŸinde yer vermiÅŸti. Ayrıca Kosova’da ÅŸehit edilen Murad Hudâvendigar ve Zigetvar’da vefat eden Kanuni Sultan Süleyman’a kadar çok önemli kimselerini iç organlarının oraya defnedilip naaÅŸlarının nakledildiÄŸi de bilinmektedir.32
Ä°bn Fazlan’ın yolculuÄŸa baÅŸladığı tarihten Kiev’deki bu kilisenin kurulduÄŸu 1051 tarihine kadar geçen sürenin kısalığı ve 1055’lerde Kıpçakların buraya geldikleri33 (ki daha önce Peçenekler ve Uzların bölgeye geldiklerini zikretmiÅŸtik) hesaba katılacak olursa özellikle bu bölgede onların geliÅŸleriyle birlikte ciddi anlamda bir Türk nüfuzunun oluÅŸtuÄŸu anlaşılmaktadır. Her ne kadar Kıpçakların mumyalama yapıp yapmadıkları hakkında elimizde bir bilgi yer almamakla34 birlikte yukarıda zikrettiklerimizden Türkler’de en azından çok önemli ÅŸahsiyetlerin mumyalandığını bilmekteyiz.
Türkî Cumhuriyetlere giden hocalarımızın anlattığı izlenimlerden de anlaşıldığı üzere Rusların iÅŸgal ettikleri bölgeleri çok güzel imar ettikleri¸ Kiev örneÄŸinden açıkça anlaşılmaktadır. Kiev’de gördüğüm kadarıyla Ruslar ÅŸehirlerini inÅŸa ederken hem yaÅŸam alanlarını en ince ayrıntılarına kadar planlamışlar ve hem de ÅŸehirleri birer müze ÅŸehir gibi tasarlamışlardır. Dinyeper’in ikiye böldüğü ÅŸehirde aÄŸaçlıklardan oluÅŸan oldukça geniÅŸ park alanları¸ geniÅŸ yollar¸ binaların özellikle ön cephelerinin süslemeleri ilk etapta göze çarpmaktadır. Kaldığım daireden gördüğüm ve burada çalışan Türkler’den iÅŸittiÄŸim kadarıyla her ne kadar daireler küçük de olsa¸ binalarda estetik kaygıların güdüldüğü aÅŸikar. Binalar genelde tuÄŸladan inÅŸa edilmiş¸ aralarından neredeyse bir kamyonun geçebileceÄŸi kadar geniÅŸ kemerlerden arka kısma geçiÅŸ mümkün. Binaların arka kısımları daha sade yapılmış¸ hem park yeri hem de çocuk parkı gibi deÄŸerlendirilmektedir. Hemen her yerde bir sokakta¸ bir bina giriÅŸinde veyahut meydanlarda Rus veya Ukraynalı bir ünlünün heykeliyle karşılaÅŸabiliyorsunuz.
Bizim Özi dediÄŸimiz Dinyeper nehri ülkeyi neredeyse ikiye bölmekte ve Ukrayna topraklarına daha verimli kılmaktadır. Özellikle nehrin iki kıyısı da yeÅŸillik içindedir. Nehirde bir tekne gezisi yaptık. Teknemiz güneye akıntı yönüne doÄŸru giderken ilk olarak aÄŸaçlar arasında elinde büyük haçı ve peleriniyle ayakta duran Prens Vladimir’in heykeli¸ daha ileri de kıyının sağında ÅŸehrin kurucuları olduÄŸuna inanılan¸ bir kayık üzerinde Kiy¸ Shchek¸ Khoriv ve kız kardeÅŸleri Lybid’in heykelleri ve KardeÅŸlik Anıtı görülmektedir. Ayrıca altın sarısı kubbeleriyle Kyiv-Pechersk Lavra’a yeÅŸillikler arasında size göz kırpmaktadır. Daha ileride ise tam 108 metre boyunda kollarını kaldırmış vaziyette saÄŸ elinde 12 ton ağırlığındaki kılıcı ve sol elinde ise eski SSCB’yi sembolize eden kalkanı ile Rodina Mat (Anavatan) heykeli yeÅŸillikler arasında bütün heybetiyle durmaktadır. Bu heykelin olduÄŸu yerde 20 hektar alan üzerine Nazi iÅŸgaline karşı yapılan savunmaya ithaf edilmiÅŸ olan Büyük Vatansever SavaÅŸ Tarihi Müzesi (1941-1945) bulunmaktadır.
Kaldığım yer Taras ÅževÅŸenko Ãœniversitesi’ne çok yakın olduÄŸundan yürüyerek hem metro duraklarına hem de ÅŸehrin merkezi sayılabilecek Kreschatyk Caddesi’ne sadece on dakikada ulaÅŸabiliyordum. Bu cadde üzerinde bulunan saÄŸlı sollu Rus ÅŸehirciliÄŸinin güzel örnekleri olabilecek güzel dekore edilmiÅŸ rengarenk tuÄŸlalardan yapılmış yüksek binalar¸ teraslı bahçeler¸ ana caddeye büyük kemerlerle baÄŸlantılı sokaklar ve aÄŸaçlı yollar gezenleri büyülemektedir.
Kısaca vermiş olduğumuz bu bilgilerle ve bir sonraki sayıda kaldığımız yerden devam etmek kaydıyla Kiev İzlenimlerinin birinci bölümünü burada bitiriyoruz.
1 27 Temmuz 1912 yılında Kiev’e giden Celal Nuri (Ä°leri¸ 1877-1939) ÅŸehir hakkında ÅŸunları söylemektedir: “Küçük Rusya’nın Merkezi¸ bütün Rusyalıların Kuds-i Åžerifi olan bu yarım milyon nüfusluk ÅŸehr-i dil-nişînde (gönlün oturduÄŸu ÅŸehirde) Rusluk olanca letâfetiyle¸ olanca mahsusâtıyla görünür. Manzarası şâhânedir. Dinyeper Nehri pek güzeldir. Aya Sofya¸ Aya Vasili¸ Aya Andreya ve sair kiliseler emsâli ancak Moskova ve Petersburg’da görülebilen bedâi-i asâr-ı dîniyyedendir.” Åžimal Hatıraları¸ Matba’a-ı Ä°ctihâd¸ Ä°stanbul 1330/1912¸ s. 119¸ 120.
2 BaÅŸkentin adı Türkçe’de her ne kadar Kiev olarak okunsa da Ukraynalılar Kyiv olarak telaffuz etmekteler ve ısrarla da Kiev telaffuzunu düzeltmektedirler.
3 Bkz. Bu ÅŸehre (kale) karşı yapılan seferler ve özellikle Sultan II. Osman’ın Hotin seferi ile ilgili olarak bkz. Dariusz Koloziejczyk¸ “Hotin”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1998)¸ c. XVIII¸ s. 253¸ 254.
4 Bugün Ukrayna’nın Podolya bölgesinde bulunan tarihî bir kale ÅŸehri. GeniÅŸ bilgi için bkz. Dariusz Koloziejczyk¸ “Kamaniçe”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 2001)¸ c. XXIV¸ s. 274¸ 275.
5 1678 yılında Merzifonlu Kara Mustafa PaÅŸa’nın gerçekleÅŸtirdiÄŸi ve Çehrin Kalesi’nin alınmasıyla sonuçlanan sefer için bkz. Abdülkadir Özcan¸ “Çehrin Seferi”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1993)¸ c. VIII¸ s. 249-251.
6 Akkirman Akkale anlamına gelmektedir. Mustafa L. Bilge¸ “Akkirman”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1989¸ c. II¸ s. 269¸ 270; A. Halûk Dursun¸ Nil’den Tuna’ya Osmanlı Yazıları I¸ Ötüken¸ Ä°stanbul 2006¸ s. 173. Ebû’l-Fidâ kitabında bu kaleyi Akça Kirman olarak zikretmektedir. Bkz. ‘Ä°mâdüddîn Ä°smail b. Muhammed b. Ömer (732/1331)¸ Takvîmu’l Buldân¸ Paris 1840¸ s. 213. BrutzkuÅŸ Batu Han tarafından tahrip edildikten sonra Kiev yeniden inÅŸa edilince Tatarların bu ÅŸehre Man (yüksek) ve Kermen (kale) olarak iki kelimden müteÅŸekkil Mankerman ya da Menkermen dediklerini belirtmektedir. Ayrıca kerim kökünden kermen (kale)¸ kermencik (kalecik)¸ keremli (kale) ÅŸekillerinin çıktığını ve yalnızca Tatarlar için deÄŸil diÄŸer Türk lehçeleri için de bunun karakteristik olduÄŸunu ve aynı kökü Kırım ÅŸehri Kremnoi ile Rusça Kreml’de de fark etmenin mümkün olduÄŸuna iÅŸaret etmektedir. J. BrutzkuÅŸ “Eski Kiev’in Türk Hazar MenÅŸei”¸ (Çev. Halil Ä°nalcık-Ä°kbal Berk)¸ Ankara Ãœniversitesi Dil Tarih CoÄŸrafya Fakültesi Dergisi¸ IV/3 (1946)¸ s. 350. Akkirman hakkında geniÅŸ bilgi için bkz. Mustafa L. Bilge¸ “Akkirman”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1989¸ c. II¸ s. 269¸ 270. Burada Akkirmanlı meÅŸhurlar içerisinde Hikmet Atik’in¸ Divân’ını çalıştığı Nakşî Ali Akkirmânî’yi zikretmeden geçemeyeceÄŸim. Bkz. Nakşî Ali Akkirmânî Divânı¸ Buruciye Yayınları¸ Sivas 2007.
7 Kırım hakkında geniÅŸ bilgi için bkz. DÄ°A¸ “Kırım”¸ DÄ°A¸ c. XXV¸ s. 447-450; Halil Ä°nalcık¸ “Kırım Hanlığı (1441-1783)”¸ DÄ°A¸ c. XXV¸ s. 450-458; Hakan Kırımlı¸ “Rus Ä°daresi Dönemi”¸ DÄ°A¸ c. XXV¸ s. 458-465.
8 Bu unvan Eski Türk topluluklarında ve özelikle Lehistan ve Ukrayna Kazakları arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ferhad Nagıyev¸ Hatman hakkında ÅŸunları söylemektedir: “Kelimeye ilk defa yazılı olarak Orhun âbidelerinde rastlanır. Bilge KaÄŸan kitabesinde¸ cülûs törenine katılmak üzere kuzeyden gelen heyetin başı olarak zikredilen Taman Tarkan bazı tarihçilere göre kiÅŸi adı deÄŸil iki ünvandan oluÅŸan bir terkiptir. Bunlardan birincisi “taman” veya “ataman” ünvanı olup Türkçe “ata” sözüne mübalaÄŸa eki olan “man” ın ilavesiyle yapılmıştır. Daha sonra MoÄŸolca’ya geçen kelime “baÅŸbuÄŸ” anlamında kullanılmış¸ Slavca’da “hatman (hetman)”¸ Çekce’de “hetjman” ÅŸeklini almıştır…” “Hatman”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1997)¸ c. XVI¸ s. 484¸ 485.
9 Ferhad Nagıyev¸ agm¸ XVI¸ 484. Osmanlı-Ukrayna iliÅŸkileri için geniÅŸ olarak bkz. Mücteba Ä°lgürel¸ “Osmanlı-Ukrayna Münasebetlerinin BaÅŸlaması”¸ Belleten¸ LX¸ (Nisan 1996)¸ Sayı 227¸ s. 155-164.
10 1659 tarihinde Rus çarı Aleksey Michayloviç’in hizmetine giren Hırvat asıllı Katolik din adamı Yuriy Krijaniç (1618-1683?) “Rusya’nın Siyaseti’ ne dair yazdığı eserinde siyâsî ve kültür Panslavizmini açık bir ÅŸekilde formüle etmiÅŸtir. Krijaniç¸ Machiavellist esasa dayandırdığı bu eserinde Rus Çarlarının devlet idaresinde özellikle hangi prensiplere riayet etmeleri gerektiÄŸini vurgulamaktadır. Slav kavimleri olan Ruslar¸ Lehler¸ Çekler¸ Hırvatlar¸ Sırplar¸ Bulgarlar’dan bahisle bunlardan sadece Rusların bir devleti olduÄŸunu diÄŸerlerinin ise yabancıların boyunduruÄŸu altında olduÄŸunu belirtmekte ve Moskova Çarı’nın müstakil bir devletin yagâne hükümdarı olması nedeniyle terkedilmiÅŸ Slav kavimlerini korumak ve bunları birleÅŸtirmek vazifesi de onundu. Panslavizmin bütün Slav kavimleri ve özellikle Ruslar arasında zemin kazanırken Lehlilerin bu hareketin dışında kaldıkları görülmektedir. Zira Lehliler nazarında “Slavcılık” (Panslavizm)¸ RuslaÅŸtırma (Panrussizm) siyasetine varacağından bu da Rusların¸ Lehistan üzerindeki hakimiyetini ve baskısının devamını saÄŸlayacaktı. 1830’da Lehlilerin Rus tahakkümüne karşı ayaklanmaları ÅŸiddetle bastırılınca¸ bu durum Lehlerin¸ Ruslara olan nefretlerini ve düşmanlıklarını artırmıştı. Böylece Ortodoks Ruslarla¸ Katolik Lehlilerin anlaÅŸma imkanı ortadan kalkmıştır. Bu düşmanlık kendisini farklı boyutlarda göstermeye baÅŸlamıştır. Leh yazarlardan Duchinsky yazdığı eserinde Rusların¸ Turanî asıldan olduklarını (yani Tatarlarla çok karıştıklarını) iddia etmiÅŸ ve kendilerini yersiz olarak “Rus” diye isimlendirdiklerini asıl Slav’ların Lehler ve Ukraynalıların olduklarını ispata gayret etmiÅŸtir. (Akdes Nimet Kurat¸ “Panslavizm”¸ AÃœDTCF Dergisi¸ (Eylül 1953)¸ c. XI¸ Sayı 2¸ 3¸ 4¸ s. 245¸ 251¸ 257) Aslında Panslavizm¸ Ortodoks dini yapılanma içerisinde bir RuslaÅŸtırma olarak algılanmıştır. Zira Ortodoks Ukrayna’nın da her ne kadar Ruslarla aynı kökten geldikleri söylense de aslında birbirinden tamamen farklı iki millet oldukları da vurgulanmaktadır. Bkz. Murat Adji¸ Kaybolan Millet¸ (DeÅŸt-i Kıpçak Medeniyeti)¸ (Çev. Zeynep BaÄŸlan Özer)¸ Atatürk Kültür Merkezi BaÅŸkanlığı Yayınları¸ Ankara 2001¸ s. 49. Lehistan’a uygulanan RuslaÅŸtırma hareketi kendisini Ukrayna’da da göstermiÅŸtir. Ukraynalı alimlerden Kuliş¸ 1857 yılında Ukrayna dilinin gramerini çıkarttığında¸ Rusçadan ayrılan ve fonetik esaslara göre düzenlenen Ukrayna imlası ortaya çıkınca¸ Rus ve Ukrayna dillerinin ayrılıkları tespit erilmiÅŸ oldu. Her ne kadar Ruslar ilk etapta fazla ses çıkarmasalar da bu arada Ukrayna’da milli uyanış hareketi baÅŸlamıştır. Fakat 1863 Leh ayaklanması sonrasında Ukrayna milli hareketi¸ Rus hükümeti tarafından yasaklanmış¸ mekteplerde ve kiliselerde Ukraynaca yazılmış olan kitapların okunmasına izin verilmemiÅŸtir. 1876’da çıkarılan ikinci bir kanunla da Ukraynaca yazılmış olan her cins malzemenin kullanılması ve dışarıdan getirilmesi yasaklanmıştır. Böylece Ukrayna’nın tamamen RuslaÅŸtırılması programı yürürlüğe konulmuÅŸtur. 1905 Rus ihtilali¸ Çarlık rejimini sarsmış ve Rus hakimiyetindeki milletlerin harekete geçmelerine imkan vermiÅŸtir. Bu ihtilal özellikle millî hisleri¸ ÅŸuurları ve kültürleri kuvvetli kavimlerin¸ en az millî muhtariyet olmak üzere¸ bir takım taleplerine yol açmıştır. Bu bakımdan ilk önce Finler ve daha sonra da Lehliler ve Ukraynalıların faaliyetleri özellikle göze çarpmaktadır. Akdes Nimet Kurat¸ “Panslavizm”¸ AÃœDTCFD¸ XI¸ 258¸ 259¸ 273.
11 (Çev. Ömer Dermenci)¸ Ufuk Yayınları¸ Ä°stanbul 2006. Ayrıca Hürrem Sultan’ı hayat hikayesi için bkz. Cahit Baltacı¸ “Hürrem Sultan”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1998)¸ c. XVIII¸ 498-500.
12 Laszlo Rasonyi¸ Türk Devletlerinin Batıdaki Varisleri Ve Ä°lk Müslüman Türkler¸ Yayına Hazırlayanlar: S. K. SeferoÄŸlu-Adnan MüderrisoÄŸlu)¸ Türk Kültürünü AraÅŸtırma Enstitüsü¸ Ankara 1983¸ s. 16-18. Bkz. Ahmet TaÅŸağıl¸ “Hazarlar”¸ DÄ°A¸ (Ä°stanbul 1998)¸ c. XVII¸ s. 116¸ 117.
13 Yücel Öztürk¸ Özü’den Tuna’ya Kazaklar 1¸ Yeditepe Yayınları¸ Ä°stanbul 2004¸ s. 134.
14 Bkz. BrutzkuÅŸ agm¸ 343-358. Ä°sminin Slavlardan önce bölgeyi hakimiyeti altında tutan Hazar Türkleri zamanında konulduÄŸu ve Kuyu-Ev’den geldiÄŸi öne sürülmektedir. Bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kiev. Ä°slâm coÄŸrafyacılarında ÅŸehrin adı Kûyâbâ (Kuyu-oba ?) olarak geçmektedir. el-Ä°stahrî¸ Ä°bn Ä°shak Ä°brahim b. Muhammed el-Fârisî el-Kerhî (346/957)¸ Kitâbu Mesâliki’l Memâlik¸ Leiden 1927¸ 226; Ä°bn Havkâl¸ Ebû’l-Kâsım en-Nasîbî (350/961)¸ Kitâbu Sureti’l-Arz¸ I-II¸ Leiden 1938¸ 397.
15 Bkz. Akdes Nimet Kurat¸ “Peçeneklere Dair AraÅŸtırmalar I”¸ Türkiyat Mecmuası¸ (1935)¸ V¸ 101-140. Ayrıca bkz. A. N. Kurat¸ IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri¸ Ankara 2002¸ s. 44-64.
16 Akdes Nimet Kurat¸ Türk Kavimleri ve Devletleri¸ 65-68. Bugün Ukrayna’nın batısında Macaristan ve Slovakya sınırında yer alan eyaletin ismi Uzgrad’dır.
17 Akdes Nimet Kurat¸ Türk Kavimleri ve Devletleri¸ 77.
18A Persian Geography (372/982)¸ Hudûdu’l-A’lem¸ (The Regions of the World)¸ (Çeviri ve izah. V. Minorsky)¸ Londra 1937¸ s. 75¸ 83¸ 99¸ 101. Ä°bn Batûta da DeÅŸt-i Kıfçak olarak zikretmektedir. Bkz. Ebû Abdullah Muhammed et-Tancî (1304-1368)¸ er-Rihle¸ (Thk. Muhammed Abdülmün’im el-‘Uryân)¸ Beyrut 1992¸ s. 328. R.R.A. “Kıpçak”¸ Ä°A¸ (Ä°stanbul 1997)¸ c. VI¸ s. 713.
19 Kıpçakların menÅŸei üzerinde çok fazla tartışılmış ise de bunların bir Türk kavmi olduÄŸu kesindir. Kıpçaklara Ruslar “Polovtsi”¸ Bizanslılar “Kuman”¸ Macarlar “Kun¸ Kuman¸ Palo甸 Almanlar “Falon ve Falb”¸ Ermeniler “ChardeÅŸ” demiÅŸlerdir. Latin kaynaklarında da Bizanslılardan alınmış ÅŸekliyle Kuman adı geçmektedir. Türkçe’deki Kuman ise Bizanslılardan alınmıştır. Bkz. Kurat¸ Türk Kavimleri¸ 70; Gökbel¸ 28¸ 29¸ 30.
20 Kıpçakların Kafkasların güneyine doÄŸru inmeleri Kıpçak-Gürcü yakınlaÅŸmasıyla Gürcü Kralı David II (1088-1125)’nin krallığında olmuÅŸtur. GeniÅŸ bilgi için bkz. Ahmet Gökbel¸ Kıpçak Türkleri¸ 132¸ 133.
21 Ahmet Gökbel¸ Kıpçak Türkleri¸ İstanbul 2000¸ 161.
22 Kurat¸ Türk Kavimleri¸ 96¸ 97.
23 Kâzım YaÅŸar Kopraman¸ Mısır Memlükleri Tarihi¸ Sultan al-Malik al-Mu’ayyad Åžeyh al-Mahmûdî Devri¸ (1412-1421)¸ Ankara 1989¸ s. 3; Ahmet Gökbel¸ 134¸ 135.
24 Akdes Nimet Kurat¸ Türk Kavimleri ve Devletleri¸ 99; Ahmet Gökbel¸ age¸ 107¸ 108.
25 Kazak kelimesi¸ kazakların menÅŸei ve ilk devirleri hakkında bakınız. Yücel Öztürk¸ Özü’den Tuna’ya Kazaklar 1¸ 59-173.
26 Bkz. Yücel Öztürk¸ age¸ 187-434.
27 Celal Nuri İleri¸ Şimâl Hatıraları¸ 119.
28 Touring Kyiv¸ Kyiv 2003¸ s. 8.
29 Rusya Federasyonu ile Ukrayna topraklarının bir kısmını sulayan bir nehir. Volga ve Tuna’dan sonra Avrupa'nın üçüncü uzun nehridir. 2200 km uzunluÄŸundaki bu nehir¸ Valday DaÄŸları yaylasının güneyinden doÄŸar¸ Smolensk’e ulaşır¸ Beyaz Rusya’ya girer¸ bu cumhuriyetin doÄŸu kısmından geçerek Ukrayna'ya ulaşır. Soldan Desna Irmağı ile birleÅŸen nehir¸ Kiev’e geçer. Daha sonra Dinyeper Yaylasını bir eÄŸri çizerek dolaşır ve kıyı dilinin kısmen kapattığı bir haliç meydana getirerek Odessa’nın doÄŸusundan Karadeniz’e dökülür. http://tr.wikipedia.org/wiki/Dinyeper. Osmanlı bu nehre Özi demektedir. Bkz. A. Halûk Dursun¸ s. 172.
30 Ä°bn Fazlan¸ Seyahatnâme¸ (Haz. Ramazan ÅžeÅŸen)¸ Ä°stanbul 1995¸ s. 73-75. Ayrıca bkz. el-Ä°stahrî¸ Mesâliku’l-Memâlik¸ 226; Ä°bn Havkâl¸ Kitâbu Sûreti’l-Arz¸ 397; Ramazan ÅžeÅŸen¸ Ä°slâm CoÄŸrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ãœlkeleri¸ Ankara 2001¸ s. 162.
31 Slaytlar eşliğinde anlatılan bu tebliğin metnine daha sonra yayınlanan kongre kitabında ne var ki rastlayamadım.
32 Ä°skit Türklerinde ölülerin mumyalandığı arkeolojik malzemelerden tespit edilmiÅŸtir. Bkz. Abdulhaluk M. Çay-Ä°lhami Durmuş¸ “Ä°skitler”¸ Türkler¸ (Ed. Hasan Celal Güzel)¸ I¸ 585. Ayrıca Amasya Müzesi’ndeki yer alan 7 adet Ä°lhanlılar döneminden kalma mumya da bu konuda önemlidir. Amasya emirliÄŸi yapan Ä°zzettin Pervane ve ailesine ait olan bu mumyalar iç organları çıkarılmadan tahnitlenmiÅŸtir.Bkz.Prof.Dr.Ä°.HamitHancı¸http://www.medicine.ankara.edu.tr/internal_medical/forensic_medicine/tk25.html. Ahmet Gökbel Türklerdeki bu mumyalama olayının ölüm ve defin tarihleri arasındaki uzun zaman farkı sebebiyle cesedi güvenle muhafazanın ötesinde bir dinî anlamın olup olmadığı hususunda kesin bir bilginin bulunmadığını söylemektedir. Kıpçak Türkleri¸ 260.
33 Kurat¸ Türk Kavimleri ve Devletleri¸ 77; Ahmet Gökbel¸ Kıpçak Türkleri¸ 48. Kıpçaklar 1090’lardan itibaren de Rus topraklarında geniÅŸ çaplı akınlara baÅŸlamışlardır. Özellikle 1090 ile 1110 yılları arası Kıpçakların en kudretli dönemlerini oluÅŸturmaktadır. Bkz. Kurat¸ Türk Kavimleri¸ 77-79; Gökbel¸ age¸ 48¸ 49. Bu dönemde Hrıstiyanlığı benimsemiÅŸ hatta rahip olmuÅŸ olana Türklerin varlığı da söz konusudur. Kiev’de Saint Sophia Katedralinde 1974 yılında bulunan XI. yüzyıla ait ve sekiz Türkçe kelimeyi veya cümleciÄŸi ihtiva eden 153 numaralı Türk-Slavca grafitte (doÄŸal karbon) Hrıstiyan dini anlam taşırken iletinin ana fikrini oluÅŸturan Slavca ve Türkçe unsurların dağılımı kayda deÄŸerdir. Bu metinde dil OÄŸuz Türkçesidir ve Kiev knezlerine hizmet eden ve de Hristiyan olan Karkalpakların üst düzey bir yetkilisiyle ilgilidir. Omeljan Pritsak’a göre bu üst düzey yetkili Vsevolod Yaroslaviç’in (1078-1093) hizmetindedir ve rahip olarak bu hizmeti sürdürmüştür. Zira bu katedralin duvarında isminin olmasını bundan kaynaklanmaktadır. Bkz. “Türk-Slav Ortak YaÅŸamı¸ GüneydoÄŸu Avrupanın Türk Göçebeleri”¸ Türkler¸ (Ed. Hasan Celal Güzel¸ Kemal Çiçek¸ Salim Koca)¸ c. III¸ s. 516.
34 Gökbel meÅŸhur seyyah Rubrouck ve Fransız Kralı IX. Louis’in tarihini yazan Joinville’nin 1251-1252’de tanıklıklarıyla Kıpçak definlerinin nasıl olduÄŸunu bize aktarmaktadır. Fakat burada Kıpçakların mumyalama yapıp yapmadıkları hakkında bir bilgi yer almamaktadır. Bkz. Kıpçak Türkleri¸ 261¸262.
Fatih ERKOÇOĞLU
YazarYavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
"Tunus¸ M.Ö. 216 yılında 30 bin asker ve 30 fi lle birlikte¸ çok zor ÅŸartlar altında bugünkü Ä°spanya'dan yola çıkarak¸ Fransa'yı geçip Alpleri aÅŸarak Roma'yı sıkış...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU
"Dünyanın hiç şüphesiz önemli gezginlerinden birisi olan Ä°bn Battûta'nın¸ seyâhatnâmelere yeni bir anlayış ve uslüp getirdiÄŸi ifade edilmektedir. Onun notlarında¸ ülke ve beldeler...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU