KESİNTİSİZ CİHAD
- Hadis
"Allahu Teâlâ'nın günahları neyle yok edeceğini, dereceleri neyle yükselteceğini sizlere haber vereyim mi? Zahmetine rağmen abdesti tam almak, mescide çok adım atmak, namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte hak yolunda dâimî cihad budur." [1]
Somuncu Baba Diyor ki
“Aleyhisselâm, kalbî ve rûhî yüce makamlara ulaşmanın zâhirî ve bâtınî tam temizliğe bağlı olduğu hususunda sâlikin dikkatini çekmiştir. Sanki Aleyhisselâm muhibbin gönlüne işaret ederek buyuruyor ki: ‘Bedenini şer’î temizlikle pisliklerden temizle. Nefsini, sorumlulukların güçlüğüne katlanmaya zorla. Kalbini de başka şeylere takılmaktan kaynaklanan kirlenmişlikten temizle. İhlaslı bir şekilde, vakitlerine dikkat ederek namazlarına devam et. İbâdet yoluna koş ki, Allahu Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduklarından olasın:
‘Ey iman edenler! Sabredin; (Düşman karşısında) sebât gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz."[2]
Hadisin Yorumu
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu güzel hadislerinde Müslümanın gündelik hayatını tanzim ederken bir husûsu her zaman önde tutması gerektiğine dikkat çekmektedir. Ayrıca Rasûlüllah’ın buyruklarının önemli kısmının aynı meseleden bahsediyor olması konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu da namazdır. Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v.), namazın zaten edâ edileceği gerçeğinden hareketle, burada bir başka şeyden bahsetmektedir. O da namazların cemâatle edâ edilmesi. Allah Rasûlü’nün bu konu üzerinde bu derece durmasında hiç şüphe yok ki pek çok hikmet bulunmaktadır. Bunlardan biri de cemâatin mü’minin imanını korumaya yardım etmesidir.
Abdestin Hakkının Verilmesi
Abdest, namaz ibâdetini yerine getirebilmenin temel şartıdır. Abdest alınmadan namaz kılınamaz. Kabul olması için de farzlarının yerine getirilmesi gerekmektedir. Lakin Allah Rasûlü bu hadislerinde bir başka şey talep etmektedir. O da abdestin hakkıyla alınması. Dolayısıyla namazda nasıl erkâna dikkat etmek gerekiyorsa, abdestte de aynı düşünceye sahip olmak ve hakkını vererek güzelce almak gerekir. Özellikle zaman sıkışık olmadığında alelacele değil de yavaş yavaş, her âzânın hakkını vererek dört dörtlük almak gerekir. Zira abdest insanın kalbini namaza hazır ettiğinden dolayı bu hazırlığı güzel yapmak ve abdest bitince kendini namaza hazır hissetmek en güzelidir.
Mescide Giderken Çok Adım Atmak
Bu hadisten anladığımıza göre, Allah Rasûlü abdest alındıktan sonra insanın doğrudan camiye gitmesini tavsiye etmektedir. Çünkü abdest ile namazın arasını bir şeyi bölmemesini arzulamaktadır. Bu sebeple mü’minin camiye gideceği zaman abdestini çok önceden almaması, ezan ile abdesti arasında kısa bir zaman dilimi olması güzel olur. Elbette bunu ayarlarken evinin veya işyerinin camiye uzaklığını hesap edecektir. Dolayısıyla asıl olan, abdest ile namaz arasına dünyevî işleri doldurup abdest ile kuşanılan mânevî hazırlığı zâyî etmemek gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde insanın mescide giderken attığı her adımda makamının bir derece yükseltildiğini ve diğer adımında da bir günahının silindiğini belirtir.
[3] Dolayısıyla abdestle başladığı ibâdet sürecine doğrudan camiye yola çıkarak devam eder. Attığı adımlar onun için mükâfâta dönüşür. Bir başka hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.),
“Camiye girinceye kadar bu böyle devam eder. Mescide girdiğinde ise namazı beklediği müddetçe namazda sayılır.” diye buyurur.
[4] Kezâ kazanılan sevâba dikkat çekerek,
“İsterseniz adımları küçük, isterseniz büyük atın.” diye beyan eder.
[5] Böylece “Sevâbı çok almak istiyorsanız büyük adımlar atmayın.” demek ister. Bir diğer hadiste de,
“Kişinin evi camiye ne kadar uzaksa sevâbı o kadar fazla olur.” diye belirtir.
[6] Bu durum bize namaza giderken ibâdete odaklanmayı, zihni dünyevî meselelerle meşgûl etmemek gerektiğini gösterir. Hatta giderken dilini ve kalbini zikrullah ve tefekkür ile meşgûl etmesi en güzelidir. Haramlara bakınmaktan da olabildiğince kaçınmaya gayret etmek icap eder.
İslâm âlimleri, bu hadisteki mânevî mükâfâttan fazla istifâde etmek için evleri camiye yakın olanların yollarını bir nebze uzatmalarını tavsiye etmişlerdir. Bu aynı zamanda bize zorunluluk yoksa camiye vâsıta ile değil de yaya olarak gitmenin daha güzel olduğunu göstermektedir. Lakin bazı zamanlar özellikle büyük şehirlerde oturanların selâtin camilere gitmek istemeleri durumunda araçla gitmek zorunluluk arz eder. Böylesi durumlarda inşallah niyetlerin karşılığı alınır.
Camiye Gidip Diğer İbâdeti Beklemenin Cihad Olmasındaki Hikmet
Hiç şüphe yok ki Allah yolunda canını ortaya koyarak gerçekleştirilen muhârebe en büyük cihaddır. Esasında hak yolunda sarf edilen bütün gayretler cihad olmakla birlikte din ve vatan için girişilen silahlı mücâdeleye denk bir amel olmaz. Çünkü bu cihad dinin yaşanmasını, vatanın ve namusun korunmasını güvence altına alır ve insan bu uğurda canını ortaya koyar. Bu yüzdendir ki gerek Rabb’imiz ve gerekse Rasûlü cihadın bu çeşidine çok özel bir önem vermişlerdir.
Ele aldığımız hadiste camiye gitmenin namazı kılıp diğer namazı beklemenin de cihad olarak değerlendirilmesine gelince, insanın Rabb’iyle bağını güçlü tutması cihadın bir çeşididir. Çünkü şeytanın ve nefsin isteklerinden korunması ve kendisini dünyanın fenâlıklarından uzaklaştırarak ibâdete yönelmesi onu Allah yolunda yapar. Ayrıca unutmamak gerekir ki, Allah ile irtibâtı kesilen bir kimsenin Allah yolunda silahlı cihada gitmesi zordur. Dolayısıyla ikisi birbirine bağlıdır. Günümüzde insanların dinî değerlerden uzaklaşması ve kendi geleneğinden kopmasında camiden bağının kopmasının ne kadar büyük etkisi olduğunu hepimiz görmekteyiz. Bu sebeple ibâdet bir anlamda cihadın köküdür, onu besleyen damardır.
Beden ve Ruh Temizliği
İslâm insanı her hâliyle güzelleştirmek ister. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in musluklardan suyun akmadığı bir dönemde tuvalet temizliğine çok fazla dikkat çekmesi ve bunun nasıl yapılması gerektiğini bile öğretmesi bu açıdan çok mühimdir. Bunun yanında cünüp olunması durumunda gusül abdesti alınması da maddî temizliğe bakan yönü olan bir husustur. Dolayısıyla İslâm kulun normal hayatında ve ibâdet öncesinde necâset dediğimiz pisliklerden arınmış olmasını ister. İbâdet yapmak istediğinde kirli bir halde yaratanın huzûruna durmasını istemez. Rabb’in şanına yakışır bir şekilde temizlik hususunda gerekli ihtimamı şart koşar. Çünkü makam sahibi bir zatın huzûruna girerken üstüne başına çeki düzen verip görünümünü güzelleştiren insandan Allah’ın huzûrunda divana duracağında daha fazlasını yapmasını ister. Elbette âlemlerin yaratıcısı bunu fazlasıyla hak etmektedir. Bu sebepledir ki, insanların başkalarının görmesinden rahatsız olacağı kıyâfetlerle Rabb’in huzûruna durması edeben hoş karşılanmaz. Çünkü ibâdet bir ciddiyet ve saygı gerektirir. İnsan buna başlamadan önce görünümüyle de görevi edâ etmeye hazır olmalıdır. Bununla birlikte çalıştığı ortam itibarıyla iş elbiseleriyle huzûra durmak elbette anlayışla karşılanır. Yeter ki Rabb’ine karşı görevini yerine getirsin.
Tahâret ve üst baş temizliği yanında ibâdet öncesi gerekli olan bir temizlenme daha vardır. İşte o da abdesttir. Dikkat edilirse yüce dinimiz insanın ibâdete başlamadan dış görünüşü itibarıyla tam olarak hazırlanmasını temin etmektedir. Lakin bununla da yetinmemekte, kulun içini de temiz tutmasını istemektedir. Bunun için de abdest sonrası eviyle namaz arasındaki zaman diliminde ve namazda sadece Allah’a yönelmesini, gönlünü dünyanın meşgalelerinden temizlemesini istemektedir. Ahlâka ve ibâdetlere dair diğer âyet ve hadislere baktığımızda gönül temizliğinin, ihlâsın ve riyâdan uzak kalmanın her zaman öncelendiğini ve kulluğun Allah için yapılmasının öğretilmeye çalışıldığını görürüz. Bu da bize gösteriyor ki, İslâm, hem dışı hem de kalbi temiz insan istemektedir. Böyle olmayan kimselerin ise Allah katında fazla değeri yoktur.
Kalp Temizliğinin Yolu
Hiç şüphe yok ki, gönül temizliğini gerçekleştirecek olan araçlar pek çoktur. Bu sâdece namazla gerçekleşecek bir husus değildir. Esasında namazın ne ifade ettiğini düşünen insana istikâmet üzere olmak için namaz yeterlidir, ancak bunun hakkını her zaman vermek mümkün olmayabilir. Bundan dolayı Kur’an ve Sevgili Peygamberimiz gönül güzelliğini gerçekleştirecek başka hususlara da dikkat çeker. İnsanın hasetten, gıybetten, kul hakkı yemekten, fesat düşünmekten, dünya hırsından, tamahtan, başkalarının hatâlarını aramaktan ve benzeri kötü huylardan uzak kalmasını isterler. Bununla yetinmez ve kulun farz ibâdetler yanında kalbini süsleyecek diğer ibâdetlere de önem vermesini talep ederler. Oruç ve zekât yanında nâfile namazlara devam edilmesini, dilin ve yüreğin zikrullah ile meşgûl olmasını tembihlerler. Çünkü kalp Allah’tan ve onu anmaktan uzak kaldığı zaman onu meşgûl edecek o kadar kötülük vardır ki, insanın nefsinin ve şeytanın peşine takılıp gitmesi an meselesidir. Bu da bize caminin, güzel Müslümanlarla birlikte olmanın ne kadar mühim olduğunu göstermektedir.
[1] Nesâî, 143.
[2] 3/Âl-i İmrân, 200.
[3] Buhârî, 477.
[4] İbn Mâce, 281.
[5] Ebû Dâvûd, 563.
[6] Ebû Dâvûd, 556.