KARŞILIKSIZ İYİLİK YAPMAK KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİK ERDEMDİR
Hz. Mûsâ (a.s)’nın kendisine uyduğu yol arkadaşı bilge insan Hz. Hızır ile yolculuklarında dikkat çeken üçüncü olay da şudur:
Gemiden indikten sonra Hz. Mûsâ ile Hz. Hızır’ın yolları, bir yerleşim merkezine düşer. Yolcular acıkmıştır, köylülerden yiyecek bir şeyler isterler, ancak köylüler misafirlerini ağırlamak istemezler. İki arkadaş orada yıkılmak üzere olan bir duvar görürler, Hz. Hızır, o duvarı düzeltip yıkılmaktan kurtarır. Yaptığı hiçbir şeye itiraz etmeyeceğine söz veren Hz. Mûsâ, yine dayanamaz ve kendilerini misafir etmek istemeyen bir kavmin yıkılmak üzere olan duvarlarını karşılıksız onarmasına itiraz eder. Hz. Mûsâ’nın bu itirazı, yollarının ayrılmasına neden olur. Olay Kur’ân’da şöyle açıklanır:
“Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler, Mûsâ’nın arkadaşı onu doğrultuverdi; Mûsâ: ‘Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin.’ dedi. O söyle söyledi: ‘İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım.”1
Ayrılmadan önce Hz. Hızır, duvarı karşılıksız düzelteme gerekçesini şöyle açıklar:
“Duvar, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabb’in onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabb’inden bir rahmet olarak hazînelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur.”2 Âyetteki açıklamaya göre, yıkılmak üzere olan duvar şehirde iki yetim çocuğa aittir. Duvarın altında bir hazîne saklıdır. Şâyet duvar yıkılacak olursa, hazîne ortaya çıkacak, ahâlî hazîneyi talan edecek. Duvarın sağlamlaştırılmasıyla, çocuklar büyüyüp kendi hazînelerine sahip çıkacakları zamana kadar hazîne koruma altına alınmış oldu. Bu olay Hz. Mûsâ’nın itiraz ettiği üçüncü olaydır ve Hz. Hızır ile yollarının ayrılmasına sebep olur.
Çıkarabileceğimiz Dersler
Kıssanın bu bölümünden çıkarabileceğimiz dersler özetle şöyledir:
İhtiyaç halinde başkalarından yiyecek istemek câizdir. Nitekim iki arkadaş, köylülerden yiyecek bir şeyler istemişlerdir.
Asıl olan iyilikleri karşılık beklemeden yapmaktır. Yüce Allah’ın rızâsı da buradadır.
Yapılan bir işe karşılık ücret alınabilir. Bunun için Hz. Mûsâ, neden duvarı tamir etmesi karşılığında ücret almadığını sorar.
İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik ise er kişinin işidir. Önemli olan kötülük yapana iyilik yapabilmektir. Karşılıksız yapılan iyiliklerin Allah katında karşılığı çok büyüktür. Hz. Hızır da bunu yapmıştır. Kendilerini ağırlamak istemeyenlerin yıkılmak üzere olan duvarlarını karşılık beklemeden düzeltmiştir. Zira kötülük yapanlara misliyle karşılık verilirse, onların seviyesine düşülmüş olur. Oysa gidişata kötüler değil, iyiler yön vermelidir.
Her söylem ve her eyleminde sayısız hikmet olan Yüce Allah ile irtibatlı olanların yaptıkları her işte bir hikmet vardır. Kullara düşen, Yüce Rab’den gelen her şeye rızâ göstermek ve olanlardaki hikmetleri kavramaya çalışmaktır.
Nisyân ile ma’lûl olan insan merak sâiki ile de dolu bir varlıktır. Unutmak mazur görülmesi gereken bir durumdur, unutmasından dolayı insan kınanmaz. Hz. Mûsâ’nın şahsında bu insânî özellikler tezâhür etmiştir. O, verdiği sözü unutmuş, ilk etapta hikmetini bilemediği olayların sebebini merakla sormuştur.
Toplumun en zayıf kesimi olan yetimlerin haklarını korumak ecri büyük bir güzel ameldir. Pek çok âyette, yetim haklarını koruma üzerinde durulmuş, yetimlere yardım etmenin gereğine vurgu yapılmış, mü’minler yetim malını yemekten şiddetle sakındırılmıştır. Kıssamızda da Hz. Hızır, yetimlerin haklarını koruma adına tedbir almış ve onların ilerde kullanacakları hazînelerini koruması için duvarı karşılıksız onarmıştır. Yetimlere riâyet ilâhî bir yasadır… Yüce Allah, Hızır’ı yetimlere hizmet ettirdi. Yetimlere hizmet, sâlihlerin yoludur…
Anne babanın, geride kalan çocuklarına miras bırakması meşrûdur. Önemli olan helâlinden kazanıp kazancın zekâtını/hayrını vermek ve geride kalanları muhtaç bırakmamaktır. Âyette hazîne bırakan babanın, sâlih bir kişi olduğu belirtilerek bu işin sâlihlerin yaptığı iş olduğuna işaret edilmiştir.
Duvarın altında yatan hazînedeki levhada şu beş hikmetli sözün yazılı olduğu da söylenmiştir:
“Kadere inandığı halde sıkıntılardan dolayı kederlenen kimseye şaşılır! Rızıkların herkese taksim edildiğine inandığı halde rızık talebi için yorulan kimseye şaşılır! Ölüme inandığı halde sevinen kimseye şaşılır! Hesaba inandığı halde gaflet içerisinde olana şaşılır! Dünyanın sonlu olduğunu bildiği halde ona bağlanan kimseye şaşılır!”
3
“Kimseye Gülme ve Kimseyi Kınama…”
Hz. Mûsâ, kıssada üç şeye itiraz edince, bunlara karşılık Hızır şunları söyledi: “Ey Mûsâ, bir zamanlar annen seni tabuta koyup Nil deryâsına atınca Rabb’in seni boğulmaktan nasıl korumuştu. Şimdi ne diye geminin batmasından endişe edersin? Bir zamanlar sen, Kıptî’nin ölümüne sebep olmuşken; şimdi çocuğu öldürdüğüm için beni niçin kınarsın? Bir zamanlar sen aç susuz bir halde Meyden ilinde, Şuayb’ın kızlarına ait koyunları karşılıksız sulamışken; şimdi benim Allah’ın emri ile şu yetimlere ait duvarı karşılıksız onarmama niçin itiraz edersin?”
4
Hz. Hızır, Hz. Mûsâ’dan ayrılacağı zaman ona şu tavsiyelerde bulundu: “Ey Mûsâ, hiç kimse ile inatlaşma… Kimseye gülme ve kimseyi kınama… Hatâların için ağla… Bugünün işini yarına bırakma, çünkü yarına çıkacağın kesin değildir! İlmi, sadece başkalarına anlatmak için değil, amel etmek için talep et…”
5
Kıssadaki yıkılmak üzere olan duvarın tamirinde duvar,
şerîat ve ümmete; iki yetim, kalp ve akıla; duvarın bulunduğu şehir, bedene; duvarın altındaki hazîne, iman ve irf
âna işarettir. Bu konudaki işârî yorumun özeti de şöyledir:
“Hızır sırla Mûsâ’yı rûh, aralarında belirledikleri anlaşma üzere yolculuk ederken, sır nurla bakıp daha işin başında şerîat duvarının yıkılmak üzere olduğunu gördü, hemen onu şerîatın gereklerini yerine getirmekle doğrulttu. Bir takım fiziksel engeller nedeniyle bunu göremeyen hasta ruh, buna itiraz etti. Sır, ona cevâben şöyle dedi: ‘Ey ruh, bu şerîat binâsını doğrultmanın gizli sırrı şudur: ‘Bu duvar, Medîne bedeninde bulunan ve akıl-kalp denen iki yetime aittir. Bunların babaları ruhlar âleminde sâlih bir kimse idi… Bu şerîat duvarının altında bunların iman ve irfân hazînesi gizlidir. Bunlar ise daha küçük olup zarar ve menfaatlerini bilmezler. Rabb’in diledi ki şerîat duvarı yıkılmasın ki imanları yıkıntı altında kalmasın ve fitneci şeytan onları etkilemesin de onlar olgunluk çağına erince, Rabb’in rahmetiyle iman ve irfânlarına kavuşup mutlu olsunlar…’ Şu iyi bilinmelidir ki nurlu şerîat duvarının imâret ve ikâmesi, seviyesi ne olursa olsun herkes için bir farîza ve görevdir…”
6 En doğrusunu Yüce Allah bilir!
Dipnot
* Prof. Dr. Ali AKPINAR
1. 18/Kehf, 77-78
2. 18/Kehf, 82.
3. Bkz. Şemseddin Sivâsî, Nakd-i Hâtır, v, 185b-186a.
4. Bkz. Şemseddin Sivâsî, Nakd-i Hâtır, v, 192a-b.
5. Bkz. Şemseddin Sivâsî, Nakd-i Hâtır, v, 193b.
6. Bkz. Şemseddin Sivâsî, Nakd-i Hâtır, v, 188b-189b.