KARLOFÇA’YA DAİR MASALLAR VE GERÇEKLER
Osmanlı ordusunun 1683 yılındaki İkinci Viyana Kuşatması’nda, beklenmedik şekilde ağır yenilgiye uğraması, Haçlı âleminde tarifsiz bir sevinç ve heyecan meydana getirdi. Aslında Avrupa, büyük bir faciaya sürüklenmekten kıl payı kurtulmuştu. Zira onlara göre Merzifonlu Mustafa Paşa sadece Viyana’yı değil bütün Avrupa’yı elinden kaçırmıştı. İkinci Viyana Kuşatması Osmanlı tarihinde, Hilal-Haç ilişkilerinde önemli bir kırılma noktasıdır. Kalıcı ve uzun vadeli mühim sonuçlar doğurdu. Şimdiye kadar bu çapta bir mağlubiyete maruz kalmayan Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki ilerleyişi durdu, geri çekilme başladı. Karlofça’ya Giden Süreç Papa XI. İnnocentius, Osmanlı ordusunun Viyana'dan geri püskürtülmesi üzerine yeniden harekete geçerek, bu sefer Osmanlıların önce Macaristan, ardından tüm Avrupa ve Balkanlardan atılması için büyük bir gayret içerisine girdi. Lehistan Kralı Jan Sobieski’nin kuşatma sonrasında sarf ettiği “Türkleri Avrupa’dan atmanın vakti geldi.” gibi sözleri, Viyana’da temelleri atılmış kutsal ittifak fikrinin daha da güçlenmesi için papayı hareketlendirmeye yetti. Sobieski ve Avusturya İmparatoru Birinci Leopold’ün, İtalya’daki elçileri ile Papa’nın temsilcilerinin çabaları sonucunda 5 Mart 1684’te Venedik de ittifaka dâhil edildi. Kutsal İttifakı teşkil eden bu üç Avrupa devleti, 1684 yılında üç koldan taarruza geçtiler. Viyana bozgunundan cesaret alan Kutsal İttifak Devletleri ile Osmanlı arasında 16 yıl süren savaşlar dizisi, tarihe “Kutsal İttifak Savaşları” ismiyle geçti. Bu savaşlarda Osmanlı, “Felaket Seneleri” olarak anılacak kadar üst üste büyük bozgunlar yaşadı. Bozgunlar silsilesinin son iki halkası, Sultan İkinci Mustafa zamanındaki 1691 Salankamen ve 1697 Zenta yenilgileridir. Viyana ile başlayıp Zenta ile zirve yapan süreç, maalesef Karlofça ile noktalandı. Karlofça ile de Osmanlı Devleti’nin Haçlı dünyası karşısındaki çözülüş ve gerilemesi daha da hız kazandı. Zafer mi Hezimet mi? 26 Ocak 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlı’nın, Batı karşısında ilk kez ağır toprak kaybına uğradığı doğrudur. Ancak Karlofça, bir felaket olduğu kadar, devletin toparlanması ve zaman kazanması noktasında önemli bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Felaket senelerinde Osmanlı’nın içerisine düştüğü vahim durum dikkate alındığında, Kutsal İttifak Devletlerine karşı Zenta Bozgunu akabinde Karlofça’yı imzalamayıp da savaşa devam etseydi, devletin başına daha büyük felaketlerin geleceği ve daha ağır bir antlaşmayla karşılaşacağı muhakkaktı. Bu anlamda Karlofça, ehven-i şerdir ve Osmanlı’nın arka arkaya maruz kaldığı yenilgilere göre aslında “diplomatik zafer”dir. Bunu şöyle izah edebiliriz: Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, zamanın en kabiliyetli ve mahir diplomatı, (1702’de sadrazamlığa kadar yükselen) Reisülküttab Rami Mehmed Efendi’yi baş murahhas tayin etmişti. Rami Mehmed Efendi ve Divan-ı Hümayun tercümanı İskerletzade Aleksandr Mavrokordato, 1200 kişilik bir heyetle, kendilerine en az 8 ay yetecek zahireyle birlikte Karlofça’ya gönderilmişlerdi. Osmanlı açısından düşman son derece kuvvetli, savunulacak dava oldukça çetindi. Osmanlı heyetinin sırtında “tarihin kurşun yükü”, karşılarında burnu havada kutsal ittifak diplomatları, önlerinde ise işgal edilmiş Osmanlı topraklarının hazin haritası vardı. Osmanlı temsilcileri, Rami Mehmed Paşa başkanlığında müzakere masasına oturdukları zaman, ağır askeri yenilgilerden çıkmış olmalarına ve ittifak devletlerinin savaşı yeniden başlatma tehditlerine rağmen, haysiyetli bir duruş sergileyip, aşırı itaatkâr ve aciz bir tutum içerisine girmediler. Osmanlı heyetinde, Avrupalı devletlere karşı süklüm püklüm, yalvar yakar olma havası hâkim olmayıp, aksine devletin izzetini koruma ve işgale uğramış toprakları geri alma inanç ve gayreti daha baskındı. Rami Paşa’nın Dehası Rami Mehmed Paşa tuttuğu günlüğünde, Osmanlı’nın yenik taraf psikolojisi ve ezilmişliği ile değil, bilakis hâlâ kendine güvenen büyük ve muzaffer devlet psikolojisiyle oturduğunu şu yürekli sözlerle ifade etmişti: “Avn-i Hak/Hakk’ın yardımı ile Devlet-i Aliyye’nin kudretini siz de biliyorsunuz. Kuvvetimizi her geçen gün karada ve denizde artırıyoruz. İttifakınıza aldanmayın. Çünkü kendi kuvvetine güvenmek, iânetle (başkasının yardımıyla) kuvvetlenmekten daha mühimdir. Rami Paşa’nın barışın akdi esnasındaki ehliyet ve uyanıklığı, görüşülen meseleleri süratle kavrayıp büyük bir vukufla, ustalıklı diplomatik manevralarla ortaya koyması ve yabancı murahhaslar üzerindeki hâkimiyeti, antlaşmanın kesilmesine meydan vermeden barışın sağlanmasında hatırı sayılır bir rol oynadı. Osmanlı diplomatlarının, meseleleri kesin usullere ve belirli şartlara bağlı kalmak yerine esnekliğe dayanarak müzakere etmeleri, Osmanlı’yı görüşmeler sırasında avantajlı hale getirdi ve daha fazla kayba ve tavize imza atmasını engelledi. Müzakereler esnasında birbirine düşen müttefik heyetlerin açıklarından ve aralarındaki çıkar çatışmalarından faydalanmasını bilen Osmanlı heyetini görüşmelerde avantajlı kılan üç mühim koz vardı: 1. Farklı çıkar ve beklentileri olan müttefikler ortak bir ilkede birleşemiyor ve birinin işine gelen karar öbürünün aleyhine dönebiliyordu. 2. Avusturya heyetinin acelesi vardı, Fransa ile savaş eli kulağındaydı. 3. Umduğunu henüz elde edemeyen Rus heyeti, kongrenin daha ileri bir tarihte yapılmasını istiyordu. Mağlupların ‘Diplomatik’ Zaferi Müzakereler, bazı Batı devletlerinin başkentlerinde, Osmanlı temsilcilerinin kurnazlığı, diplomatik atakları ve “Hıristiyan murahhasları aldattıkları” şeklinde değerlendirilmişti. Öyle ki bu durum, Venedik temsilcisi Ruzzini tarafından “Türk entrikası” olarak adlandırılmıştı. Karlofça’da Osmanlı ile Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya ile olan müzakereler, tam 4 ay devam ederek 36 celse sürdü. Sert ve çetin geçen görüşmeler sonucunda Rusya hariç 3 devletle 25’er yıl süreyle antlaşma akdedildi. Antlaşma sonunda dost düşman gördü ki, Osmanlı heyetindekiler, devletin çıkarlarına ve şerefine, kendi deyişleriyle “ırz ve namusuna” halel getirmeden, bu karmaşık işin içinden sıyrılmayı bilmiş, ehil diplomatlar olduklarını ispatlamışlardır. Sonuçta kutsal ittifak heyetleri, diz çöktürdüklerini zannettikleri Osmanlı’dan, tahmin ettiklerinden daha az toprak koparabilmişlerdir. Yani Karlofça’da baskın çıkan ve kısmen galip gelen taraf daha ziyade Osmanlı olmuştur. Kaynakça: Râşid Mehmed Efendi, Tarihi Râşid, C.2, İstanbul 1282; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Haz: A. Özcan, Ankara 1995; Mustafa Naîmâ Efendi, Naîmâ Tarihi, C.1, İstanbul 1280; Rami Mehmed Paşa, Karlofça Sulhnamesi; Behçeti-al Seyyid İbrahim, Silsiletü'l-Âsafiyy fi Devleti'l-Hakaniyeti'l-Osmanniyye, Köprülü Ktp., 9435 II. K. 212, 180b; Fındıklı Mehmed Ağa, Nusretnâme-I, Haz: İ. Parmaksızoğlu, İstanbul 1962; Ahmed Taib Efendi, Hadikatül Vüzera, İstanbul 1271; Ahmed Reşid, Haritalı ve Resimli Mükemmel Tarihi Osmani, C.2, İstanbul 1327; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1988, C.4/I; Rifa’at Ali Abou-El-Haj, The Reisülküttab and Ottoman Diplomacy at Karlowitz, Princeton Üniversitesi, 1963; Alan Palmer, Osmanlı İmparatorluğu Son Üç Yüz Yıl Bir Çöküşün Yeni Tarihi, İstanbul 1992; Monika Molnar, “Karlofça Antlaşması'ndan Sonra Osmanlı-Habsburg Sınırı (1699-1701)” Türkler Ansiklopedisi/Osmanlı, C.1, Ankara 2002; Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, C.2, İstanbul 1994; Ali Canib Yöntem’in Tebliği, IV. Türk Tarihi Kongresi, TTK Yayınları, Ankara 1952; Bekir Sıtkı Baykal, “Râmî Mehmed Paşa” İslam Ansiklopedisi, C.9; İsmail Çolak, Bitmeyen Hesaplaşma: Hilal ile Haç’ın Dünü Bugünü, 4. Baskı, Nesil Yayınları, İstanbul 2014.
İsmail ÇOLAK
YazarBeyit: Ey yârânlar kılın duâ düşdüm ben yârımdan cüdâ Kavuşdursun bizi Hudâ vâhasretâ vâfirkatâ[1] (Ey dostlarım, sevdiklerim. Eyvahlar olsun, ben yârimden ayrı d...
Yazar: Resul KESENCELİ
Osmanlı’nın çevre ve sokak temizliğine, insan ve toplum sağlığını korumaya verdiği önemi ispatlayan yüzlerce belge göstermek mümkündür. Bu anlamda, daha Fatih Dönemi’nden başlayarak mikroplar ve salgı...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Milli Mücadele’yi destekleyen İstanbul’daki tekkelerden biri de Eyüp sırtlarındaki Hatuniye Tekkesi’dir. Bu tekkenin kahraman şeyhinin ismi, Saadeddin Ceylan Efendi idi. Hatuniye Tekkesi, işgal devlet...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Siyonistlerin, Osmanlı’yı inkıraza uğratma ve Filistin’de Siyon devletini inşâ etme projesinin hayata geçmesi açısından patlak veren Birinci Dünya Harbi, en elverişli ortam ve altın bir fırsat mesabes...
Yazar: İsmail ÇOLAK