Karanlık
İnsanların hayatında bazı zamanlar vardır ki, asla unutulmaz. Bu, bazen tarifsiz bir mutluluk; bazen hüzünlü bir an; bazen de korkulu bir zaman dilimi olarak çıkar karşımıza… Ve bizde derin izler bırakır. İşte şimdi o anlardan birini yaşıyorum. Yarıyıl tatilinden bir hafta önceydi. Akşam yemeğini yemiştik. Annemle sofrayı topladıktan sonra oturma odasında kardeşim Kerem’le oyun oynuyordum. O sırada mutfakta bulaşıkları yıkayan annem, bana çöpleri atmamı söyledi. Kardeşimle oynadığım için isteksiz bir şekilde annemin yanına gittim ve çöpleri atmak üzere sokağa çıktım. Başıboş rüzgârların kol gezdiği sokakta kimsecikler yoktu. Yaralı bir kurt gibi uluyan rüzgâr, önüne kattığı birkaç poşeti oradan oraya sürüklüyor; iki ev ötedeki ihtiyar sokak lambası ise yanıp yanıp sönüyordu. Karşılaştığım bu manzara karşısında içim ürpermişti. Sanki birileri beni takip ediyormuş hissiyle arkama bakarak, hızlı adımlarla çöp kutusuna doğru ilerledim. Ürpertiler içinde elimdeki poşeti çöp kutusuna atacakken çöp kutusunun içinden bir şey, korkunç bir sesle, kapkaranlık bir heyula gibi üzerime doğru fırladı. Korkunun da etkisiyle istemsiz bir hareketle bu dehşet verici gölgeye vurdum. Yüreğim ağzıma gelmişti. Elim ayağım zangır zangır titreyerek baktığımda, simsiyah bir kedi yere uzanmış yatıyordu. Bu durumu görünce içimdeki korku, yerini derin bir üzüntüye bıraktı. Akşamın karanlığında, istemeyerek de olsa bir canlıya vurmuştum. İçimden pişmanlık duysam da şimdi duygusallığın sırası değildi. Yerde baygın yatan zavallı kediyi kucağıma alarak eve götürdüm. Annem ve babamın da yardımıyla ona odunlukta kalacak bir yer ayarladım ve yanına yiyecek bir şeyler koydum. Sabah kalkar kalkmaz odunluğa koştum. İçeriye girdiğimde kedicik iyileşmiş, odanın içinde dolaşıyordu. Onun iyi olduğunu görmek beni çok mutlu etmişti. Bu sevincimi paylaşmak için hemen arkadaşlarıma haber verdim. Birer ikişer yanımıza geldiler. Onlara dün gece olan biten her şeyi anlattım. Hepsi de heyecanla dinledi. Epey bir muhabbetten sonra sıra, kediciğe ad bulmaya gelmişti. Orada bulunan arkadaşlardan “Boncuk”, “Tekir” gibi isim önerileri gelse de en güzel ismi Sami Anıl bulmuştu: “Karanlık…” O günden sonra Karanlık ile oynamak en güzel eğlencemizdi. Bu, simsiyah; yumuşacık, uzun tüyleri olan sevimli kedi bize iyice alışmış, en yakın arkadaşımız olmuştu. Günler su gibi akıp geçti. Tam da ona bağlandığımız bir anda Karanlık, ortalıktan kayboldu. Her yerde aramamıza rağmen onu bir türlü bulamadık. Artık umudumuzu kesmişken Karanlık, yanında üç yavrusuyla çıkageldi. Bu mini mini yavrulardan birisi tıpkı kendisi gibi simsiyah, birisi gri, diğeri ise zeytunî renkteydi. Karanlık’ın döndüğü gün sanki mahallede bayram ilan edildi. Herkes Karanlık’ı ve onun tatlı yavrularını görmek ve sevmek için bize geliyordu. Geçen zaman içinde o zayıf yavrular annelerinin sevgisi ve bizim desteğimizle gelişti, toparlandı. Her şey çok güzel gidiyordu. Tâ ki bu güne kadar… Bugün mahallemizden geçen hızlı bir araç Karanlık’ı tepeledi, hem de gözümüzün önünde. Hemen koşup ilk müdahaleyi yaptık fakat durumu ağır görünüyordu. Acı çektiği her hâlinden belli olan Karanlık, sanki “Beni yavrularıma götürün.” der gibi gözlerimizin içine bakıyordu. Bir karton kutunun içine koyup onu yavrularına götürdük. Yerde hareketsiz yatarken hafifçe başını kaldırdı, yanına yaklaşan yavrularını okşadı ve son bir kez yaladı. Bu, bir annenin yavrularına son vedasıydı. Evet, bu çok acı verici ve iç burkucu bir sahneydi. Biz de, her canlının yaşayacağı en acı gerçekle karşı karşıya olmanın hüznünü yaşıyorduk, fakat geride kalanlar için hayat devam ediyordu. Karanlık gitmişti ama geride bize bıraktığı dünyalar tatlısı üç yavrusu vardı. Biz de bu güzel yavrulara sımsıkı sarıldık ve onlara çok iyi bakacağımıza kendi kendimize söz verdik. Sana söz olsun Karanlık, yavrularına gözümüz gibi bakacağız. And olsun!
Hakan YILDIRIM
YazarÖğretmenimizin verdiği ödevi bir an önce yapmak için sabırsızlanıyordum. Koşa koşa eve geldim. Anneme selam verip sarıldıktan sonra üzerimi değiştirmek için odama geçtim. “Kızım yemeğini getiriyorum, ...
Yazar: Mine TAŞDEMİR
Sevgili arkadaşlar; Osmanlı Devleti’ni Osman Gazi kurdu, fakat onu teşkilâtlandıran ve büyük bir devlet haline getiren oğlu Orhan Gazi oldu. Orhan Gazi; 1281 yılında Söğüt’te dünyaya geldi. Yumuşak h...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Bir kuşun kanadından kopan tüy gibi süzülerek, usul usul iniyordu yeryüzüne kar… Birbirini rahatsız etmeden, tüm zarifliğiyle, bir şiir gibi yağıyordu. Bense odamın penceresinin aralıklarından sızan s...
Yazar: Hakan YILDIRIM
Çok zengin ve çok kudretli bir padişah amansız bir hastalığa yakalandı. Doktorlar ne kadar araştırsalar da onun hastalığının bir çaresini bulamadılar. Yurtdışından yabancı doktorlar geldi, uzun zaman ...
Yazar: Kasım DEMİR