Kar Yağıyor Sokaklarına Şehrin
Şehrin sokaklarına kar yağıyor… İnce ince. Sanki narin bir dokunuş. Sanki bir okşayış. Sanki bir buse. Şehri bunca kirliliğinden arındırıyor kar. Beyaz… Eskiler beyaz, şeriat rengidir derler. Şeriat, yani hukuk, yani düzen, yani dirlik… Şehir düzene giriyor, dirliğe eriyor. Bazıları da masumiyetin rengi der, beyaza. Masumiyet ve safiyetin rengi… Masumiyet biraz da hukukla ilgili değil midir? Safiyet de öyle… Saf ve temiz kalmak. Masum olmak. Masum doğuyor insan hayata. Masum, saf ve beyaz. Sonra… Sonra yapıp etmeleri, düşünmeleri, tasavvurları ve hayalleriyle bazen tozlanıyor. Masumiyet kayboluyor. Safiyet bozuluyor. Yaratan, yeniden arındırmak için insanı, elçiler gönderiyor; uyarıcılar, gerçek öğretmenler. Vahyi bilgi kar gibi, temizliyor, saflaştırıyor, dirlik ve düzene kavuşturuyor insanı. Kar yağıyor, Kur’an okuyorum köşemde… İşte şuracıkta. Bir kar tanesi gibi düşüveriyor gönül şehrimin kalbine ilâhî hitap: “Eğer düşünürseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbi’dir.” Kar yağıyor… Orada bir doğum evinde bir yavru dünya hanının kapısından giriyor. Masumiyet, safiyet ve arınmışlık doluyor hanın içi. O yüzden kucağına aldığın çocuk, sana bütün dertleri unutturur. Sanki endişelerin tükenir. Sanki huzura erersin, şöyle omzuna yasladığın yavrucağın kokusuyla. Gül kokar, beyaz kokar çocuk. Dinlendirir, dinginleştirir. Hayat bahşeder. Şehrin sokaklarına yağan kar, hayat kaynağı. Yeni bir hayata açılan kapı. Örtecek tarlaları, bağları, bostanları. Sonra bahar sultanı gelecek, karın sakladığı hazineyi açıverecek. Kar beyazdır… Kar teslimiyet. Kar yağıyor inceden inceden ve ben oturmuşum penceremin önüne yağan karı seyrederken bir başka hayale dalmışım. Bir gün gelecek, bilemediğim bir anda, bilemediğim bir zamanda, nefes nimeti tükenecek. Evet, sayılı şeyler tükenir ve tükenecek. Tükenecek ömür… Gel, emrine uyacağız. Bir telaş alacak evi, ocağı. Fakat işi bilen dostlarım “Hak emri!” deyip teselli edecek hane halkını ve bir işe koyulacaklar. Aklayıp paklayıp, dua ve niyazlarla son kostümümüzü giydirecekler. Bu son kostüm dikişsizdir… Dikiş, sanki bu dünyadaki algılarımız, ön kabullerimiz, şartlanmışlıklarımız, hayallerimiz, tasalarımız, endişelerimiz… Onlarsız giyeceğiz kefeni. Her şey burada kalacak. Kar yağıyor, ben doğumu ve ölümü birlikte düşünüyorum. Şehri, insanı ve kendi âcizliğimi… Sıradanlığımızı ve kirlenen aklımızı. Tekrar dönüyorum çalışma masamın başına ve kaldığım yerden okuyorum Şuarâ Sûresi’nden… Kar, sadece şehrin sokaklarına değil, gönül şehrimin sokaklarına da yağıyor. Şükrediyorum… * Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ
Bilal KEMİKLİ
YazarKalp ama daha yaygın kullanılışı ile gönül, bir mutasavvıf şairin dünyasında çok özge, çok özel bir yer tutar. Bilir ve görür ki insan et, kemik ve kandan değil gönülden ibarettir. Yahut kısaca söylem...
Yazar: Mustafa ÖZÇELİK
Dinimiz İslâm; insanın yaratılışında fıtrî olarak var olan hayâ duygusunu, Cenâb-ı Allah’ın istemiş olduğu doğrultuda mü’min şahsiyetiyle bütünleşmiş bir karakter olarak görmek ister. İnanan insan bu ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Genç arkadaşlarımın ve bazı öğrencilerimin “yazma” ve “okuma” kavramları etrafında sordukları bazı sorulara “genç arkadaşıma not” başlığıyla 10 maddede cevap vermeye çalışacağım. Önce şunu söyleyeyim:...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Bereketli bir gün... Güya çalışacak, yapılacak işleri tamamlayacağım. Fakat evvela e-postalarıma ve mesajlarıma bakmam lazım. Beklediğim mektuplar var, geldi mi? Onları görmeliyim evvela... Bu niye...
Yazar: Bilal KEMİKLİ