KAPİTALİST SİSTEME ALTERNATİF: İSLÂMÎ FİNANS
İnsanı emir ve yasaklarının muhâtabı kılan Allah onu iyiye ve kötüye meyilli olarak yaratmıştır. Dünyanın imtihan yeri, insanın da imtihana giren varlık olması bunu gerektirir. Dünya, yer altı ve yer üstü kaynakları ile insanın emrine verilmiş, insan da Allah’ın emrine tâbi kılınmıştır. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in de ifade ettiği gibi, dünya hayatı insan için âhirete giden bir yolculuktur. Bu yolculuk boyunca insanın ihtiyaç duyduğu her şey Yüce Allah tarafından ona bahşedilmiştir. Ancak sayısız nimetlerle donatılan dünyadan yararlanmak için insanın da çaba ve gayret göstermesi gerekir. Her istediğinin ayağına gelmesi şeklinde bir hayat dünyada yoktur. Bu ayrı bir imkân ve nimet olup mü’minlere cennet hayatı olarak Yüce Allah tarafından va’d edilmektedir. O ebedî cenneti ve nimeti kazanmak için bu fânî dünyaya gelmek, burada Allah’ın talimatlarına uygun olarak bir hayat yaşamak gerekmektedir. Bir imtihan dünyası olan bu hayatta insan her bakımdan sınanmaktadır. Başka bir ifade ile Yüce Allah insana hangi imkânı vermişse onunla mutlaka insanı da imtihana tabi tutmuştur. Buna göre sağlık, nimet, zenginlik, makam, çoluk-çocuk, mal-mülk gibi insanoğlunun varlık olarak kabul ettiği ve elde etmek için peşinden koştuğu her şey aslında onun imtihan vesîlesidir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Mallarınız ve çocuklarının ancak bir imtihan vesîlesidir, Allah katında ise büyük mükâfat vardır.”1 Bu nimetlerden her biri ile ilgili olan imtihanı kazanmanın ayrı bir yolu ve yöntemi vardır. Tarih boyunca insanların imtihanı kaybettiği hususlardan biri mal ile olan imtihandır. Bunun için Hz. Ömer’in: “Darlıkla sınandık kazandık, varlıkla sınandık kaybettik.” dediği nakledilir. Bunun için İslâm mü’minleri varlıklı olmaya teşvik eder. Hz. Peygamber (s.a.v.), güçlü mü’minin zayıf mü’minden daha hayırlı olduğunu ifade eder. Ancak bu varlık gücünü elde ederken ve ele geçirdikten sonra bununla imtihan süreci başlamaktadır. Bunun için Allah ve Rasûlü, malın hedef olmadığını, olmaması gerektiğini sürekli hatırlatır. Elde edilen malın sadece kazanana ait olmadığı, zengin olmanın da Allah’ın bir lütfu olduğu sürekli vurgulanır. Böylece helal yoldan ve temiz niyetlerle elde edilen mal, iyi mü’min olmaya ve müstakim bir hayat yaşamaya vesîle kılındığı ölçüde imtihan başarılı geçer. Şayet mal putlaştırılır, insanın sadece kendi yetenekleri ile elde ettiği ve sadece kendisine aitmiş gibi görülürse o zaman zihniyet değiştiği için kişi imtihanda kaybetmeye başlar. Mal, helal yoldan elde edilir. Bunun için kazanma aşamasında hiç kimseye haksızlık yapılmamalı, mal elde edildikten sonra da başkasını ezme ve hor görme vasıtası olarak görülmemelidir. Maldan yoksulun hakkı verilerek toplumda mâlî denge ve paylaşım sağlanmalıdır. Geçmişte olduğu gibi bugün de insanların her gün meşgul olduğu şey maldır. Bunun için “ekonomi” denilen bir bilim oluşmuştur. Aslında Allah’ın kâinata koyduğu dengeye göre var olan nimetlerin her canlıya yetmesi gerekir. Fakat paylaşımdaki dengesizlik kaynak kıtlığına yol açmıştır. Bunun için ekonomi sistemlerinden biri olan kapitalizm ekonomiyi, “kıt kaynakların sonsuz ihtiyaçları nasıl karşılayacağını öğreten ilim” diye tanımlamıştır. Bir anlamda kaynakları âdil bir şekilde bölüşmeyerek ve israf ederek kıt hale getirenler bunu insanlara yetirmenin yollarını aramaya başlamışlardır. Aslında yine zenginlere bol kaynak aktarıldığı için kıt kaynaklar dar gelirliler arasında paylaştırılmaktadır. Dünya uzun zamandan beri çok ciddî ekonomik krizler yaşamaktadır. Etrafımızdaki savaş ve terörün en önemli sebeplerinden biri de budur. Bugün dünya, hem kapitalist sistemin kendisi hem de ekonomik ve sosyal hayat üzerinde tehlikeli sonuçları sebebiyle küresel ekonomik bir kriz yaşanmaktadır. İslâm dünyası ise süreklilik arzeden tehlikeli krizler yaşamaktadır. Bunların başında, halklarının çoğunda yoksulluk, yer altı ve yer üstü doğal servetlerini idare etmekten âciz olma gelmektedir. Yatırım, kalkınma, gelişim ve kalkınma için gerekli olan programı Müslümanlar bağımsız olarak yapamamaktadırlar. Bu da onların sömürülmesine yol açmaktadır. Pratik tecrübeler göstermektedir ki, sadece doğal servetleri ve ham maddeleri bir araya getirmek önemli değildir. Esas önemlisi onları artırabilmek ve kârlı yatırıma dönüştürebilmektir. Mesela, Japonya II. Dünya Savaşı’ndan bütün güçleri tükenmiş olarak çıkmıştı, alt yapısı ve sanayisi yerle bir olmuş vaziyette idi. Petrolü, istediği kadar madenleri ve yeterli ham maddesi yoktu. Yeniden başladı. Sırf halkının aklına, başarılı ekonomik politikalara ve hedeflerini gerçekleştirecek stratejilere dayandı. Bunun sonucunda bugün sanayi ve ticaret alanında medeniyet seviyesine ulaştı. Hâlbuki Japon tecrübesinden önce bizim İslâmî tecrübemiz vardır. Tarihte bu tecrübe, Müslüman halkları karanlıklardan aydınlığa çıkarabilmiş, onları zillet, fakirlik ve geri kalmışlıktan kurtarıp izzet, refah ve ilerlemeye kavuşturabilmiştir. İnsaflı kimselerin de itiraf ettiği gibi, bu ilk tecrübenin kurduğu medeniyetin, çağdaş medeniyetin bütün alanlarında etkisi vardır. İşte buradan, ilim, sistem, teori ve pratik olarak iktisadına yönelmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Zira kalkınma, medeniyet ve uygun ekonomik stratejiler ortaya koyma konusunda iktisadın önemi vardır. Allah, toplumun ayakta durması, hareket etmesi ve kalkınması için malı sebep kılmıştır. Mal ile doğrudan alakası olan da iktisat ilmidir. Doğru ve başarılı bir yatırım için de iktisat bilmek gerekir.2 Allah’ın nimetlerinden yararlanma ve onları insanlar arasında paylaştırma yolunda İslâm ekonomisi dışında kapitalizm ve komünizm gibi sistemler ortaya çıkmıştır. Her biri insana mutluluk ve adalet va’d eden bu sistemler var olan dengeleri alt üst etmişlerdir. Bunun için de kısa sürede ya çökmüş veya zulümle ayakta durmaya devam etmektedirler. Bugün insanlık bu sömürü ve zulüm sistemlerine karşı yeni bir finans sistemine ihtiyaç duymaktadır. Bu yeni alternatif sistemin ancak İslâmî finans sistemi olduğunda artık hiç kimsenin şüphesi yoktur. Bunu bu gün sadece Müslümanlar değil, aklı başında ve insaflı Batılı ekonomistler ve hatta Vatikan söylemektedir. Meselâ Vatikan’da haftalık yayınlanan dergilerden biri şu görüşlere yer vermiştir: “Biz inanıyoruz ki, İslâm’ın mâlî sistemi, Batılı mâlî sistemin kurallarını yeniden oluşturma konusunda katkı sağlayabilecek güçtedir. Biz, mâlî krizle karşı karşıya geleceğimizi görüyoruz. Bu, akışkanlığın kıt olması ile sınırlı olmayıp bizzat sistemin kendisine güvenin yıkılması şeklinde bir krizle cebelleşmektedir.” “Küresel bankacılık sistemi, ahlâkî değerlerin bir kere daha itinâ merkezine döndürülmesine imkân verecek araçlara ihtiyaç duymaktadır. Bunlar akışkanlığı güçlendirecek araçlardır. Aynı şekilde bu araçlar, başarısızlığı sâbit olan kapitalist sistemin saygın bir modelini yeniden yapmaya imkân sağlayacaklardır.”3 Sonuç olarak, insanlığın kurtuluşu ve umudu olmak üzere yaratılan Müslümanlar ve İslâm medeniyeti uzun zamandır bu görevini yerine getirememektedir. Onun iktidardan düşmesi de insanlığa çok acılar çektirmiştir. İnsanın kendi eliyle ve hevâsına göre oluşturduğu bütün sistemler çökmüştür. O zaman Allah’ın insanların mutluluğu için sunduğu mal ve finans yasalarına dönmek gerekmektedir. Bunun için de İslâmî ekonomi ve finansa yeniden dönmek ve onu insanlığın kurtuluşu için bir alternatif haline getirmek bütün Müslümanların görevidir.
Abdullah KAHRAMAN
YazarDinimiz ve dinî kültürümüz bize bazı kelimeler ve kavramlar hediye etmiş ve öğretmiştir. Bu kavramlar vâsıtasıyla biz zihniyet oluşturur, tavrımızı belirler ve kimlik oluştururuz. Bu kavramlardan biri...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Her şey yok iken Yüce Allah var idi. Bu âlem ve cümle eşya yokluk denizinde yokluk elbisesi giymişken Rahman’ın kutlu eli onları eşsiz kudretiyle varlık denizinde izhar etti. Ancak eşyanın bu zuhuru, ...
Yazar: Mürsel GÜNDOĞDU
Dünyayı yaratan ve eşsiz nimetlerle donatan Yüce Allah, onu insanın emrine vermiştir. Bu nimetlere karşılık olarak insandan istediği, yaratıcısını tanıyıp ona iman ve kulluk yapmasıdır. Allah insanı y...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
İslâm, âile hayatı kurmayı teşvik eder. Âileyi oluşturacak karı-kocanın birbirine denk olmasını ister. Denkliği, âile kurmanın ve huzurun temel şartlarından kabul eder. Ancak yuvanın huzurla devam edi...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN