KADININ HAYIZ GÖRMESİ HZ. HAVVÂ’NIN İŞLEDİĞİ GÜNAHIN BİR SONUCU MU?
İslâm âlimleri sahih, doğru, isrâiliyâttan ve hurâfeden uzak bilgiyi elde etmek için çok büyük gayretler göstermişlerdir. Çoğu kere böyle bilgileri ya kitaplarına hiç almamış veya tenkit etmek ve aslı olmadığını göstermek için nakletmişlerdir. Bütün bu özenli tutuma rağmen yine de tefsir, hadis, tasavvuf ve hatta fıkıh kitaplarımıza bile bazı hurâfe ve isrâiliyât kaynaklı bilgiler girebilmiştir. Bu bilgilerden biri de kadınların hayız görmesinin Hz. Havvâ’nın işlediği bir günahın sonucu olduğu şeklindeki hurâfedir. Buna göre hayız görmek, Allah’ın kadınlara bir belâsı olarak sunulmaktadır. Gûyâ Hz. Havvâ, Allah’ın yeme dediği yasak ağaçtan yeyip Allah’a isyân ettiğinden Allah onu cezâlandırmış ve onun sebebiyle de kıyâmete kadar bütün kadınlar cezâ almıştır. Bilindiği üzere kadın ve erkek arasındaki biyolojik farkların en önemlilerinden biri, hayız meselesidir. Erkekler asla hayız görmezken, kadın için hayız görmemek istisnâî bir durumdur. Hayız hastalık kanı değil, bir genç kızın bülûğa, yani ergenliğe ulaştığını gösteren bir alâmettir. Buna göre hayız görmemek kadın için bir hastalık ve kusur sayılır. Kadınlar en erken dokuz yaşında hayız görebilir.1 Hayzın en az süresi, üç gün üç gece, en çoğu ise on gün on gecedir. Hayız halinde akan kan kımızı, kara, sarı, yeşil, bulanık, toprak rengi olabilir. Hayız günlerinde hangisi aksa hayız kanıdır. Muharrem Efendi, bazı fıkıh kitaplarında zikredilen2 ancak güvenilir olmayan hatta İslâm’a sonradan sokulan ve Kur’ân’a ve sahih sünnete aykırı olan bir rivâyete dayanarak kadınların hayız görmesinin ilk ortaya çıkış sebebini şöyle zikreder: “Hz. Havvâ’nın buğday ağacından yemesi üzerine rahmi günah eserinden bu emre itâatsizliği yadırgayıp kan boşaldı. Anamızın cürmünün eseri kıyâmete kadar kızlarından gitmedi.”3 Hayzın kadının başına belâ olmasını Hz. Havvâ’nın ilk günahına bağlayan ve bu ifadeye yer veren bazı fıkıh kitapları bunu şu şekilde ele alırlar: “Hayzın ilk ortaya çıkış sebebi şudur: Denildiğine göre, Havvâ anamız buğday ağacını kırıp katık yaptığında Yüce Allah ona şöyle dedi: ‘Sen o ağacı kanattığın gibi ben de seni kanatacağım’. Böylece onu ve kıyâmete kadar gelecek olan kızlarını hayza mübtelâ kıldı (hayzı onların başına bele etti).”4 Bazı fıkıh kitaplarında ise daha kısa bir bilgi verilerek şöyle denilmiştir: “Hayzın sebebi, Hz. Havvâ’nın ağaçtan yemesi sebebiyle Allah tarafından imtihan edilmesi (hayzın başına belâ edilmesi)dir.”5 Sahih hadis kaynaklarına baktığımız zaman şunu görürüz: Sahîh-i Buhârî’de yer alan bir rivâyette hayzın, Allah’ın Âdem’in kızlarına bir yazgısı olduğu ifade edilir.6 Buhârî, bu rivâyetten önce şu âyeti zikreder: “Sana kadınların ay halinden sorarlar. De ki, o bir ezâdır/eziyet verici bir durumdur. Ay halindeki kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikten sonra Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşabilirsiniz. Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.”7 Bundan sonra da hayzın nasıl başladığını sorar ve bahse konu şu rivâyete yer verir: Allah Resulü’nün ifadesine göre o şöyle demiştir: “Bu (hayız), Allah’ın Âdem kızlarına yazdığı bir şeydir.” Bazıları demiştir ki, hayız ilk defa İsrailoğullarına gönderildi (onların kadınlarında görüldü).”8 Buhârî bu rivâyeti nakleder. Ancak bu rivâyette aslâ kadınların ilki olan Hz. Havvâ’nın günahından bahsedilmez. Her ne kadar, onun ikinci ifadesinde, hayız konusunda İsrailoğullarının günahkârlığına işaret varsa da, yine de hayızla işlenen günah arasında açık bir ilişki kurulmamıştır. Bu sebeple İbn Âbidîn’in de ifade ettiği gibi, Buhârî İsrailoğulları ile ilgili olan rivâyeti reddetmiştir. Bunun için de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Hz. Âişe tarafından nakledilen ve hayzın Âdem’in kızlarına Allah’ın bir yazgısı olduğunu ifade eden rivâyeti tercih etmiştir.9 Bu rivâyetten hareketle hayzın kadının aslî yaratılışından kaynaklandığına ve onların iyiliği için yaratılan bir şey olduğuna dair yorumlar yapılır.10 Meselâ Hâkim’in naklettiği bir rivâyette de hayız görmenin ilk defa Hz. Havvâ’nın yeryüzüne inmesiyle başladığı anlatılır. Yani cennette olmayan bu durumun yeryüzüne indikten sonra başladığı ifade edilir. Ancak bu rivâyette de aslâ hayzın yeryüzüne inmenin bir sebebi veya kadının cennetten kovulmasının bir cezâsı olduğundan bahsedilmez. Buhârî’de yer alan ve hayzın Allah’ın Hz. Âdem’in kızlarına yazdığı bir şey olduğuna dair olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in açıklamasını incelediğimiz zaman şunu görmekteyiz: Hz. Peygamber (s.a.v.) bu ifadeyi durup dururken söylememiştir, aksine hadisin bir söyleniş (vürûd) sebebi vardır. Buna göre o bu ifadeyi, hac esnâsında âdet gördüğü için tavaf gibi bazı hac fiillerini yapamayacağı için üzülen ve üzüntüsünden ağlayan Hz. Âişe’yi tesellî etmek için kullanmıştır.11 Zaten üzüntülü olan birisini, başına gelen bu olumsuz durumun, yaptığı bir kötülükten kaynaklandığını söyleyerek tesellî etmek, değil Hz. Peygamber (s.a.v.) gibi açıklamaları fesâhat, belâğat, zerâfet ve merhamet dolu bir insana hiç yakışmaz. Hatta asgarî merhamet ve nezâket taşıyan hiç kimseye yakışmaz. Dolayısıyla bazı fıkıh kitaplarında yer alan ve hayzın kadınlara Hz. Havvâ’nın günahından dolayı Allah’ın bir cezâsı olduğu şeklindeki ifadenin hadis temeli yoktur. İslâmî anlayıştan tamamen uzak olan bu bilgi ve kurgu ve bu rivâyet, Hristiyanlıktaki “ilk günah” anlayışını çağrıştırmaktadır. Bu anlayışa göre dünyaya gelen her çocuk Âdem Baba’nın cennetten kovulmasına sebep olan ilk günahla doğar. Yani “ilk günah” da denen “aslî günah” anlayışına göre, ilk günah, Hz. Âdem’in suçuyla başlamış ve bütün soyuna bulaşmıştır. Buna göre her doğan insan, babası Âdem’in günahının mîrâsından dolayı günahkâr olarak doğar. Tanrı, kendi niteliğine sahip olan oğlu Îsâ’yı insanları bu suçtan, yani aslî günahtan kurtarmak için yeryüzüne göndermiştir. Kıyâmet gününde de insanları diriltmek ve ilâhî bağışa kavuşturmak için yeryüzüne yeniden inecektir, ruh da bu yüzden ölümsüzdür. Yine insanın aslî günahından arınması için insanın kutsal kabul edilen suyla yıkanma zorunluluğu vardır ki, buna vaftiz denilir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, aslî günah inanç ve anlayışının, Hz. Îsâ’nın tebliğ ettiği tevhîd akîdesinde olmadığı kesindir. Buna rağmen, Pavlus tarafından Hıristiyanlığa sokulmuştur. Bu inanç, insanın temiz fıtratını, Hz. Âdem’in şahsî ve küçük hatâsını tüm insanlara bulaştıran ve Hz. Îsâ’nın ülûhiyetine ve vaftiz törenine dayanak yapılan bâtıl bir anlayıştır.12 Bu anlayış İslâmî anlayışa tamamen zıttır. Çünkü Yüce Kitabımız Kur’ân’a göre “kimse kimsenin günahını yüklenmez.”13 Dolayısıyla rivâyet bu âyete ve “Her çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar.”14 gibi sahih hadislere aykırıdır. İslâm’a sokulan hurâfelerden biridir.
Abdullah KAHRAMAN
Yazarİnsanı bir erkek ve kadın olarak iki ayrı cins şeklinde yaratan yüce Allah, fıtraten insanları evlenerek nesli devam ettirecek şekilde yaratmış ve meşrû sınırlar içerisinde bunların evlenmelerini teşv...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Ebû Hanîfe’nin açtığı fıkıh çığırından ve kurduğu fıkıh okulundan pek çok âlim ve hukukçu yetişmiştir. Bunlardan biri de, İmam Serahsî’dir. Esas adı, Ebû Bekr Muhammed b. Ebû Sehl Ahmed’dir. “Şemsü’l-...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Dinimiz ve dinî kültürümüz bize bazı kelimeler ve kavramlar hediye etmiş ve öğretmiştir. Bu kavramlar vâsıtasıyla biz zihniyet oluşturur, tavrımızı belirler ve kimlik oluştururuz. Bu kavramlardan biri...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Bugün Müslümanlar olarak en çok muzdarip olduğumuz hususlardan biri de gençlerimizi değerlerimize göre eğitmeyi başaramamamızdır. Bu ne demek? Şu demek: Bizler bir takım değerlerin sahibiyiz, bunları ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN