İYİ ÖĞRETMEN OLMANIN YOLU MERAK VE SEVGİDEN GEÇER
"Öğretmenler öğretmenliğin kıymetini bilsinler. Öğretmenliği bir sevgi bağı içinde yapsınlar. Mesleki bir maişet kaynağı olarak görmesinler. Öğretmen omuzunu talebenin yükselmesi için uzatan ona destek veren kişidir. Öğretmenlik hizmet alan değil¸ hizmet veren bir meslektir. Diplomamı alayım ve beni bir yere tayin etsinler maaşımı alayım' diyenler bir ilmi sevdirmek yerine nefret ettirmeye kadar bile götürebilirler işi. Bir gelir kaynağı olarak öğretmenlik seçilmemelidir. Yani¸ bir geliri olsun da öğretmenlikten olsun anlayışı yanlıştır."
"Öğretmenler öğretmenliğin kıymetini bilsinler. Öğretmenliği bir sevgi bağı içinde yapsınlar. Mesleki bir maişet kaynağı olarak görmesinler. Öğretmen omuzunu talebenin yükselmesi için uzatan ona destek veren kişidir. Öğretmenlik hizmet alan değil¸ hizmet veren bir meslektir. Diplomamı alayım ve beni bir yere tayin etsinler maaşımı alayım' diyenler bir ilmi sevdirmek yerine nefret ettirmeye kadar bile götürebilirler işi. Bir gelir kaynağı olarak öğretmenlik seçilmemelidir. Yani¸ bir geliri olsun da öğretmenlikten olsun anlayışı yanlıştır."
Öğretmenlik sizde neyi çağrıştırıyor?
Öğretmenlik menşei itibariyle ilahî bir yapıya sahiptir. Allah kâinatı yarattıktan sonra yarattıklarına öğretti. Âdem Peygamber henüz cennetteyken orada da ona ilahî vahiy yoluyla birçok şeyler öğretti. Âdem Peygamber dünya hayatına başladıktan sonra yine öğretme ve öğrenme aktivitesi devam etti. Daha sonra Âdem Peygamber de kendi çocuklarına ve ahfadına öğretti. Bütün peygamber de daha sonra öğretmeye devam ettiler. Gayet tabi¸ dinî esasları ve sosyal hayatın gerekliliklerini aynı anda öğrettiler. Hayatın bütününde hep bir öğrenme ve öğretme aktivitesi vardır.
Meslek öğreten peygamberler de oldu değil mi?
Tabi¸ pek çok peygamberin mesleği de vardır aynı zamanda. Çobanlık¸ terzilik¸ demircilik ve daha başka birçok meslek. Hatta devlet başkanlığı bile var içinde. Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v) "Ben muallim olarak gönderildim" buyuruyor. Muallim¸ "öğreten" demek. Osmanlı'da öğretmene muallim denirdi. Aslında bu kelime Peygamber Efendimize halef olarak öğretmenlik yapan anlamı ihtiva ediyor. Çok ilahî bir maksat ve yapı vardır¸ muallimliğin içinde.
Öğretmenin metodu nasıl olmalı?
Eskiden mutlak manada öğretmene kayıtsız şartsız itaat vardı. Şimdi biraz değişti. Peygamber Efendimiz döneminde de bazı meseleler tartışılmıştır. Ancak öğrenme maksadıyla tabi. Efendimiz soru sormayı yasaklamamıştır. Bugün de öğrenmede aktif katılıma geçilmiştir. Sadece dinlemek¸ öğrenmek için yeterli değildir. Bilginin nakledilmesi çok önemlidir.
Bilginin kayda geçirilmesi de önemli değil mi?
Kur'an-ı Kerim' de kalem üzerine yemin vardır. "İnsanlara bilmediklerini kalem ile öğrettik" denilir. Kalemle bilgi kayda geçirilmiş oluyor. Bu tabi sessiz bir öğrenme oluyor. Bir yandan yazıyla kitaptan nakledilmesi diğer yandan öğretmenin ağzıyla nakledilmesi ile ikisinin birbirini tamamlaması sağlanıyor. Bugünkü eğitim de bunu uyguluyor.
Sizin eğitim hayatınız nasıl başladı?
Ben çok küçük yaşta ağlaya sızlaya anaokuluna gönderildim. İstanbul Aksaray'da oturuyorduk o zamanlar.
Prof. Dr. Salih TUĞ Kimdir?
1930 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğreniminin ardından¸ 1954 yılında Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Akabinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde doktora çalışmalarına başladı. Hukuk tarihi üzerine doktora tezini verdi. Böylece akademik kariyeri başlamış oldu. Ardından doçent ve sonra da profesör oldu. Bu esnada çeşitli araştırmaları ve yayınları oldu . Edebiyat Fakültesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü bünyesinde çalışırken 1982 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne tayin oldu ve dekan olarak 12 yıl bu vazifeyi yürüttü.
Yusuf Paşa Anaokulu'na gittim. Sonra ilk mektep¸ Aksaray İlkokulu¸ Yenikapı Ortaokulu ve Pertevniyal Lisesi' ni bitirdim. Oradan da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezuniyet nasip oldu. Bu arada ne kadar aklımız idrakimiz varsa o nispette ilmi almaya çalıştık.
Çok önemli davranış biçimleri de öğrendik öğretmenlerimizden. Öğretmenlerin öğrencileri kemale ulaştırmaya çalışan bir fonksiyonu da vardır. Örnek davranış çok önemlidir. Bilgi elbette olacak¸ ancak örnek davranış olmazsa çok kötü bir tablo çıkıyor ortaya. İyi insan olma¸ kâmil insan olma yönüne doğru götürmelidir öğrencilerini. Dünyanın her yerinde kötü örnek olanlar da var. Bu çok tehlikeli. Ben öğrencilik hayatımda çok pozitif örnekler transfer ettim. Hepsinin çok hakkı var üzerimde.. Öğrencilerime de hocalarımdan öğrendiğim iyi davranışları anlatmaya çalıştım hep.
Unutamadığınız hocalarınız kimlerdir?
Yabancı dil ve tarih hocalarımı hatırlarım. Bunlar iyi şeyler öğrettiler. Hukuk Fakültesi'nde hukukun ilmini öğreten hocalarım oldu¸ kanun şârihi değil hukuk ilminin¸ fesefesinin ne olduğunu bana öğrettiler. Bakış açısı kazandırdılar. Yani şunu söylemek istiyorum; anayasa vardır ama bu anayasanın dayandığı tarihi unsurlar vardır¸ bunu öğrettiler bana. Ebul Âlâ Mardin¸ Hıfzı Veldet Velidedeoğlu¸ Sıddık Sami Onar gibi hocalarıma medyunu şükranım. Sonra Zeki Velidi Togan'dan aldığım bilgiler vardır¸ bugün hâlâ yaşayan Fuat Sezgin'den aldığım taraflar vardır; İslâm Hukuku'nun yapısı ile ilgili. Edebiyat Fakültesi'nin misafir hocalarından Muhammet Hamidullah Hoca vardır. Daha birçok ismini sayamadığım hocalarım var. Hepsi çok değerli ve önemlidir benim için.
Öğretmen Sadece Öğretmenlik Yapmalıdır
Sizin öğretmenlik hayatınızdan çok idarecilik hayatınız oldu değil mi?
Çalışma projelerim vardı. O projeleri idarecilikle birlikte yürütemezdim¸ buna imkan yoktu. Dolayısıyla yürümedi. İdarecilikte tutuldum. Bence ilim adamı sadece ilim adamı olmalıdır. Hem idareci¸ hem ilim adamı¸ hem ticaret adamı¸ hem de siyasetçi olamaz bir adam. İlim başka bir alan kabul etmiyor. Elbette o da bir haktır¸ herkes istediği alanda çalışabilir ancak fazla dağılınca eski müktesebatı bir alana sıkıştırmış oluyorlar¸ araştırma yapamıyorlar. Bir doçent¸ bir profesör bildiklerini nakletmek durumundayken siyasete geçiyor¸ dolayısıyla iyi bir seçim yapamıyor bence.
İyi bir akademisyen olmak için gerekli olan nedir?
Bakınız¸ bütün dünyada iyi akademisyenler de vardır¸ vasat akademisyenler de vardır¸ kötü akademisyenler de vardır¸ verimsiz demek istiyorum kötü derken. Mesela 1930'larda yetişmiş ve dünyada teoremleriyle ün kazanmış bir matematikçimiz vardır; Cahit Arf. Bir televizyon programında tanıştım kendisiyle¸ diyordu ki; "İyi bir öğretmen¸ iyi bir akademisyen olabilmek için tek şart vardır; merak ve sevgi
Merak ve sevgisi olmayan sadece öğretir¸ ilmi ilerletemez
" Kendi konusunda meraklı olacak¸ yarım gün değil¸ tam gün çalışacak. Yaşam biçimi haline getirecek öğretmenliği. Yeni öğrenim alanları açacak kendisine ve yaptığı işe sevgi duyacak. Nobel mükâfatı alanların hayatlarına dikkat ederseniz 24 saatini bu işe veren insanlar olduğunu görürsünüz. İslâm Dünyası'nda ilk kez Nobel'i alan teorik fizik âlimi vardı; Abdüsselam
Türkiye'ye gelmişti sağlığında Allah rahmet eylesin. Kendisine bir toplantıda şu sual soruldu: "Nobel genellikle Yahudilere verilir¸ sizce bu doğru mu?" "Hayır" dedi¸ "Bu layık olana verilir¸ belki Yahudilerin başarısı daha çok olabilir. Ancak onların hayatlarına bakın hep aynı noktaya vurmuşlardır¸ hiç dağılmadan kendi alanlarında çalışmışlardır" dedi.
Türkiye'de yok mu böyle kimseler? Var¸ Allah'a şükür. Fakat sayılarının artması lazım. Dünyada hepsi böyle mi? Hayır.
Öğretmenlik Maaş Kaygısıyla Yapılmamalı
Öğretmenlik nasıl icra edilmeli?
Öncelikle öğretmenlik¸ yani muallimlik bir peygamber mesleğidir. Yaratılmışların en şereflisi olabilmesi için eğitim ve öğrenimden geçmesi lazım insanın. Öğretmenler öğretmenliğin kıymetini bilsinler. Öğretmenliği bir sevgi bağı içinde yapsınlar. Mesleki bir maişet kaynağı olarak görmesinler. Öğretmen omuzunu talebenin yükselmesi için uzatan ona destek veren kişidir.
Öğretmenlik hizmet alan değil¸ hizmet veren bir meslektir. Talebenin kahrını çekmek mecburiyetindedir. "Diplomamı alayım ve beni bir yere tayin etsinler maaşımı alayım" diyenler bir ilmi sevdirmek yerine nefret ettirmeye kadar bile götürebilirler işi. Bir gelir kaynağı olarak öğretmenlik seçilmemelidir. Yani¸ bir geliri olsun da öğretmenlikten olsun anlayışı yanlıştır.
Eğitim kaç yaşında başlar?
İnsan doğduğu andan itibaren öğrenmeye başlıyor. Bazı psikologlar annesinin karnında bile öğretimin başladığını söylüyorlar. Öğretmen öğrenci ilişkisi içinde ana önde gelir. Baba arkadan gelir¸ sonra diğer akrabalar buna dâhil olur. Aile içinde başlar eğitim. Bilebildiğim kadarıyla Japonya'da okul öncesi eğitim yüzde doksandır. Almanya'da ve diğer Avrupa ülkelerinde de bu oranda. Bizde yüzde onbeş. Çok düşük. Anaokulunda disiplin verilir¸ bilgi o kadar önemli değildir. Bir husus daha var¸ sekiz on yaşında ise çocukların bedeni hareketlerini geliştirmesi lazım. Bu yüzden sportif hareketler mutlaka yaptırılmalıdır. Bu vesileyle bütün öğretmenlerimzi ve değerli okuyucularımız gönülden selamlarım...
İbrahim YARIŞ
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Yazar/ Çizer: Emily Gravett Çevirmen: Sima Özkan Yıldırım Sayfa Sayısı: 36 Yaş Aralığı: 4-6 Yayınevi/Yılı: Beta Kids Yayınları/2016 İşlenen Konular: Çevre bilinci, doğal hayat, temizlik ve düzeni...
Yazar: Tuğba Karataş AYDAN
Evlilik ve Aile Uzmanı Saliha Erdim: “Evlilikte Erkeğin Liderliği Çok Normaldir” Sizce evlenirken nelere dikkat edilmeli?Bana bir gün bir delikanlı mesaj gönderdi. Dedi ki; Saliha Abla biraz sonra bir...
Yazar: İbrahim YARIŞ
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE