İSTİKÂMET ÜZERE YAŞAMAK
“Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki, onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır.”1
Bu âyetin indiriliş sebebiyle ilgili olarak şöyle bir rivâyet vardır. Sahâbeden Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’den rivâyet edilmiştir: “Hz. Peygamber (s.a.v.), bizim için yere bir çizgi çizdi. “Bu, Allah’ın yoludur.” buyurdu. Sonra bu çizginin sağına iki, soluna da iki paralel çizgi daha çizdi. “Bunlar şeytanın her birinin başına oturduğu yollardır, ona çağırır.” dedi. Sonra şu âyeti okudu:2 “Bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyunuz; başka yollara uymayınız ki, onlar sizi Allah’ın yolundan ayırır.”3
İstikâmet; her türlü aşırılıktan uzak orta yol, itidal, adâlet, Allah’a itâat ve Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetine tam bağlılıktır. Bizim istikâmeti; itikat, ibadet ve davranışlarımızda göstermemiz gerekmektedir.
Mü’min olmak kolaydır, ama imanı muhâfaza etmek zordur. Bunun için bir rivâyette Hz. Peygamber (s.a.v.): “Öyle zaman gelecek ki, kişi, mü’min olarak sabahlayacak, kâfir olarak akşamlayacak; mü’min olarak akşamlayıp, kâfir olarak sabahlayacak.” buyurmuşlardır.4 Onun için bizler günde kıldığımız beş vakit namazımızın her rek’atında, “Bizi dosdoğru yola ilet”,5 “Hidâyetinde sâbit kıl!” diye duâ ediyoruz. Ankebût Suresi’nin ilk âyetlerinde Yüce Rabb’imiz şöyle buyurur: “İnsanlar denenmeden (yalnız) iman ettik deyivermekle bırakılıvereceklerini mi sanıyorlar? And olsun onlardan öncekileri denedik. Elbette Allah, doğru söyleyenleri de yalan söyleyenleri de bilir.”6
İstikâmet, Söylediği Sözün Arkasında Durmaktır
Meselâ bir Müslüman düşünelim. Ellerini kaldırıyor, Yüce Allah’tan, “Rabb’im! eğer ben tüccar olursam, helal ve haramı, emeğin hakkını gözeteceğim.” diye duâ ediyor. Rabb’imiz duâsını kabul edip ticaretle deneyince; para kaybı, açgözlülük, çok para kazanma hırsı, mala olan aşırı tamah yüzünden sadâkati unutuyor ve yalancı konumuna düşüyor.
Bir başka Müslüman, “Eğer kamuda Yüce Allah bana bir yöneticilik verirse; adaletten, hakkâniyet ve eşitlikten ayrılmayacağım.” şeklinde iddialı sözler söylüyor. Cenâb-ı Hak, onu adâlet dağıtma merciine getirince, verdiği sözü unutuyor, zulme, haksızlığa, adam kayırma, iltimas gibi ahlâk dışı işlere tevessül ediyor. Bunlarla da kalmayıp kamu gücünü kendi kişisel çıkarlarına âlet ediyor. Böylece doğruluk ve dürüstlükten ayrılmakla istikâmetten sapıyor.
İstikâmet, Sözle Eylemin Uyuşmasıdır
Yine bir aile reisi bilge bir baba düşünelim. Dışarıda başkalarına mutlu aile, huzurlu toplum adına; merhamet, şefkat, adalet gibi insânî duygu ve değerlerden bahsediyor. Ama kendi ailesine gelince, evinin içine dönünce, ikiyüzlülük yapıyor. Eşine ve çocuklarına karşı her türlü fizikî, psikolojik şiddet uygulamaktan geri durmuyor. İşte bu, istikâmet üzere olamamaktır.
İstikâmet, her yerde ve herkese karşı dürüst davranmaktır.
İtikat, ibadet ve ahlâkta istikâmet konusunda Cenâb-ı Hak bizlere örnek oluşturmak için önümüze “model şahsiyet ve güzel davranışlar” koymuştur. Bu konuda duâ etmemiz ve istikâmet üzere yaşamamızın adresleri gösterilmiştir:
“Bizi doğru yola ilet. Kendine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.”7
Acaba istikâmet üzere yaşayan ve nimetleri hak edenler kimlerdir?
“Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itâat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebîler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.”8
Kur’an-ı Kerim’de itikat ve amelde istikâmet sahibi olanlar övülmüştür:
“Mü’minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü yerine getirdiler. Onlardan bir kısmı adağını yerine getirdi, (Canını verdi). Kimi de (Allah için canını vermeyi) beklemektedir. (Özlerini ve sözlerini) hiç değiştirmediler.”9 İşte istikâmet üzere olan bu şehitler hakkında Yüce Rabb’imiz şu müjdeli haberi vermektedir:
“
Rabb’imiz Allah’tır.’ dedikten sonra dosdoğru olanların üzerine melekler iner ve ‘Korkmayın, üzülmeyin ve size vadolunan cennette sevinin.’ (derler). Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Orada canınızın çektiği her şey sizin için vardır. İstediğiniz her şey vardır. Gafûr ve Rahîm (Allah)’ın bir ikrâmı olarak (verilecektir).”10
İstikâmet Sahibi Olmamız Gerekir
İstikâmet, itikatta vasatîliktir, yani “orta yol”u gözetmektir. Bunu en güzel şekilde Êhl-i Sünnet ve’l-Cemâat zihniyeti temsil etmektedir. İtikadımıza göre, “Ben Müslümanım.” diyen ehl-i kıble tekfîr edilemez. “Ben Müslümanım.” diyen bir kimseye, “Sen Müslüman değilsin.” deme hakkı yoktur. Sahâbeyi hayırla anarız. İsrâ ve Mirac haktır. Peygamberlerin mûcizeleri ve Allah’ın velî kullarının kerâmetleri haktır. Bir kimse büyük günah işlediğinden dolayı dinden çıkmaz. Amel, imandan bir parça değildir; ancak imanın muhâfazası için iman-amel bütünlüğü şarttır. Mûcize ile desteklenmiş olan peygamberler din ve dünya konusunda muhtaç olduğumuz bilgileri bize öğretmişlerdir. İslâm dünyasının mezhep ve etnik çatışmalara sürüklendiği bu zamanda bizi ateş çemberinin kenarından çekip çıkaracak olan Ehl-i Sünnet’in sağduyuya dayalı kuşatıcı ve mûtedil sesine kulak vermektir.
Öte yandan ibadetlerde de istikâmet sahibi olmamız gerekir. Bu konuda aşırılıklardan ve gevşekliklerden uzak durmalıyız. İşlerin en hayırlısının ortası olduğu unutulmamalıdır. Bizim için itidale tutunmak, kurtuluş simidi gibidir. Hz. Peygamber (s.a.v.), ibadetlerde aşırı gidenleri uyarmıştır:
“Ben hem oruç tutarım, hem yerim. Geceleri ibadet ederim, hem de uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.”11
Netice olarak, İslâm itikat, ibadet ve ahlâkta istikâmet sahibi olmamızı ister. Bu konuda bizim için her konuda olduğu gibi istikâmet konusunda da örnek şahsiyet, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. O, yaşantısıyla el-Müstakîm’dir. İnsanları dosdoğru yol olan İslâm’ın yoluna çağırmış ve bu konuda kendisi de örnek oluşturmuştur. Geçmişte sahâbe, tâbiîn, tebe-i tâbiîn, şühedâ, sulehâ, ulemâ, şuarâ istikâmet mücâdelesi vermiştir. Tabakât kitapları onların yaşanan hikâyeleriyle doludur. Hepimiz, merhum Necip Fazıl’ın haykırdığı gibi, “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” şekline haykırarak topluma gidecekleri istikâmeti göstermeliyiz.
Yüce Allah, bizleri istikâmetten ayırmasın. Bu ümmeti; gazaba uğramış, sapkın, bâtıl ve yanlış yollara düşenlerden eylemesin!..
Dipnot
* Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ
1. 6/En’âm, 153.
2. Bkz. Dârimî, Sünen, Mukaddime, 23.
3. 6/En’âm, 153.
4. Bkz. Ebû Davud, Fiten, 2; Tirmizî, Fiten, 33.
5. 1/Fâtiha, 6.
6. 29/Ankebât, 2-3.
7. 1/Fâtiha, 6-7.
8. 4/Nisâ, 69.
9. 33/Ahzâb, 23.
10. 41/Fussilet, 30-32.
11. Buhârî, Nikâh, 1.