İSTANBUL SEMT ÖYKÜLERİ
Kitabın adı: İstanbul Semt Öyküleri
Yazar: Sara Gürbüz Özeren
Yayınevi: Genç Damla
Yayın yeri ve yılı: İstanbul/2020
Sayfa sayısı: 173
Yaş aralığı: 14
İşlenen konular: İstanbul’un semtleri ve bu semtlere verilen isimlerin hikâyeleri.
Fransa İmparatoru Napolyon Bonabart’ın (1769-1821); “Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu.” şeklinde bir sözü olduğu söylenir. Bu söz kimden sâdır olursa olsun, el-hak doğrudur. Tarihte iki büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, coğrafî konumu, tabiî güzellikleri ile de dünyanın en nadide şehirlerinden biridir. Her şeyden öte İstanbul, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in övgüsüne mazhar olmuş bir şehirdir. Şairlere, yazarlara ilham kaynağı olmuş; her karış toprağı tarih kokan müstesna bir beldedir İstanbul. O şairlerden birinin, Necip Fazıl Kısakürek’in “Canım İstanbul” şiirinden birkaç mısraı zikretmeden geçemeyeceğim:
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Gelelim Sara Gürbüz Özeren’in “İstanbul Semt Öyküleri” adını verdiği çalışmasına. Yazar, bu kitabında 49 başlık altında okurlarını adım adım İstanbul seyahatine çıkarıyor. İstanbul’un semtleri/yerleşim yerleri hakkında bilmediğimiz ne de fazla şey varmış diyorsunuz bu kitabın sayfalarını çevirirken. Semtlere verilen isimlerin maceraları kuru bir anlatımın ötesinde sunuluyor okuyucuya. Tarih sahneleri ve tarih kişileri, sosyal ve siyasal olaylar edebî teknikler kullanılarak anlatılıyor. Bu durum kitaptaki metinleri çok rahat okumamızı sağlıyor.
“İstanbul Semt Öyküleri” 149. sayfada anlatılan “Caddebostan’ın Garip Öyküsü” adlı yazıyı kısaca anlatalım: Bugün Bağdat Caddesi üzerinde yer alan semtin asıl adı Cadı Bostanı imiş. Burası eskiden çok ıssızmış. Bostanlar, çayırlar ve buraları kendilerine mesken tutmuş hırsızların, eşkıyaların mekânıymış Cadı Bostanı. Buradan geçmek her babayiğidin harcı değilmiş. Lakin burada halkın adını “şaşkın” koyduğu bir bakkal varmış. Bu şaşkın bakkal elindeki bütün sermayesini üç beş evin bulunduğu bu semtteki küçük bakkalına yatırmış. İnsanlar da onun niye böyle bir şey yaptığına akıl erdiremiyormuş. Gelin görün ki ayine-i devran neler gösterir neler... II. Abdülhamit devri paşalarından Cemal Paşa, kimsenin dönüp bakmadığı Cadı Bostanı’nı çok ucuz bir fiyata alır ve buraya çifte havuzlu bir köşk yaptırır. İşte o günden sonra Cadı Bostanı’nın kaderi değişir. Bizim şaşkın bakkala ne mi olur? Dilerseniz Şaşkınbakkal’ın akıbetini ve kitaptaki daha pek çok hikâyeyi sizlere bırakalım. İyi okumalar…