İslâm’ın Kubbesi Semerkant
Taşkent, Semerkant arası 305 km ve yollar gayet bakımlı. Fakat azamî hız sınırının 60 km olması ve birkaç kilometrede bir koyulan radar kameraları yol süresini biraz uzattı. Semerkant’a vardığımızda tarihî Registan Meydanı’ndan geçip Emir Timur’un kabrine yürüme mesâfesinde evden bozma bir aparta yerleştik.
Özellikle Registan Meydanı’nda birçok yabancı turist, baştan sona tarih olan bir şehrin havasını teneffüs ediyordu. Şehirdeki kerpiçten yapılmış geniş avlulu ve geniş kapılı evler, birkaç ailenin birlikte konakladığı iskân kültürünün, henüz bozulmadığını göstermekteydi.
Timur’un Tüzûkât-ı Tîmûrî adlı hâtıratında kaydedilen nakillerden anlaşıldığına göre kendisi, Nakşbendiyye Tarîkatı’nın mühim sîmâlarından Emir Külal’e müntesiptir. Kaderin cilvesine bakınız ki Ankara Savaşı’nda mağlup ettiği Yıldırım Bâyezîd Han ise Emir Sultan’ın mürididir. İki Emir’in müridi birbirlerine düşmüş ve Türk-İslâm tarihinin seyrini bütünüyle değiştirecek bir savaşa kalkışmışlardır.
Zira Yıldırım Bâyezîd yönünü Batı’ya, Timur ise Çin topraklarına dönseydi Türkler dünyanın tamamına hükmedebilecek ve bugün farklı bir tarihten söz edilebilecekti. Fakat son günlerde Kassam Tugayları sözcüsü Ebû Ubeyde’den sıklıkla işittiğimiz gibi “Allah işinde galiptir.” Hikmet-i Hüda böyle tecelli etmiş ve Yıldırım Bâyezîd esir edilip de Timur’un huzuruna çıkarıldığında Timur, dünyanın geçiciliğini ve yaptıkları savaşın anlamsızlığını zımnen ifade eden şu cümleyi söylemekten kendini alamamıştı: “Koca dünya kala kala bir kör ile bir topala kaldı!” Öyle ya Yıldırım Bâyezîd, kör; Timur ise topaldı.
Emir Timur, dünyanın hangi coğrafyasından ve tarihin hangi zaman aralığından baktığınıza göre değerlendirilebilecek bir şahsiyettir. Bu kadarını söylemekle yetinip yargılamayı, konunun uzmanı olan tarihçilere bırakalım. Fakat husûsen ifade etmek gerekir ki ashâbın en son vefat edenlerinden Kusem İbn Abbas’ın türbesini yaptıran, torunu Uluğ Bey’in dünya çapında bir astronom olabilecek şekilde yetişmesini sağlayan ve kendisini hocası Aziz Nur Seyyid Bereke’nin ayakucuna defnettiren de Timur’un ta kendisidir. Bütün bunlar bizi türbenin başında bir Fâtiha okumaya iten sebeplerdir.
Buhârâ ve Semerkant, İslâm kültür ve medeniyetinin önemli merkezlerinden. Aslında bir Fars şairin şiirinde İslâm’ın Kubbesi, Buhârâ kentine sıfat olarak takdim edilmiştir: Buhârâ kubbetül’l-İslâm medinest / Semerkand saykal-i rûy-i zeminest.
Fakat bizim gönlümüz Semerkant şehrinin bu yakıştırmaya daha münâsip olduğunu söylemektedir. Zira Semerkant, biri doğa bilimlerine dayanan, diğeri de İslâmî ilimlere dayanan iki gerekçeyle İslâm’ın Kubbesi yakıştırmasını hak etmektedir.
Doğa bilimlerine dayanan somut gerekçe şudur ki astronomi bilimine damga vuran Uluğ Bey, Semerkant’ta medresesini ve gözlemevini kurmuş, gök bilimine dair araştırmalar yapmış, İslâm bilim tarihinin Batı’ya müspet tesirinin[1] en nadide örneğini sergilemiştir.
Yaklaşık 600 yıl önce Uluğ Bey’in yaptırdığı gözlemevindeki araştırmalara göre bir günün zamansal dilimi, bugünün verilerine göre tespit edilenden yalnızca 52 saniye eksiktir. Gözlemevi yarıçapı 40 metre olan bir dâirenin, sekizde biri kadar olup merdiveni andırmakta, tepeden güneş ışığının vuracağı bir dehlizle açısal-zamansal hesaplamalar yapmaktadır.
Rus Arkeolog Vjatkin tarafından 1908’de bulunmuştur ve bugün Uluğ Bey’in diğer eserlerinin de sergilendiği bir müzeye dönüştürülmüştür. Uluğ Bey’in matematik ve astronomideki derinliği, gök biliminde bir ekol oluşturacak düzeydedir.[2] Müslümanların gök bilimine sundukları harika katkılardan dolayı İslâm’ın Kubbesi, Semerkant’tır.
İslâmî ilimlere dayanan gerekçe ise dinimizin Kur’ân-ı Kerim’den sonraki en muteber kaynağı olan Sahihu’l-Buhârî adlı hadis kitabımızın müellifi İmam Buhârî, Semerkant’ta medfundur. Bugün kabri etrafında îmâr faaliyetleri devam etmekte ve bir Hadis Medresesi inşâ edilmektedir.
Kubbe nasıl yeryüzünün himâyesini ifâde ediyorsa, hadisler de âyetleri mânevî tahriften koruyan kubbeler olarak mütalaa edilmelidir. Zira Kur’ân-ı Kerim’in fert ve toplum hayatını yöneten bir metne dönüşmesi, Peygamber Efendimiz’in, söz, fiil ve takrirlerini toplayan eserlerle mümkün olabilmiştir.
Hâkezâ ehl-i sünnet itikadının iki imamından biri; Mâtürîdiyye Mezhebinin kurucusu, müfessir ve fakih Ebû Mansûr Muhammed Mahmûd el-Mâtürîdî, Semerkant’ta medfundur. Bu iki zatın, İslâm ilim tarihindeki yadsınamaz yeri ve öneminden dolayı İslâm’ın Kubbesi sıfatını, Semerkant şehrine vermek daha münasiptir diye düşünmekteyiz.
İtikadda mezhep imamımız olan Türk asıllı İmam Mâtürîdî, bugün Çâkerdîze Mezarlığında medfundur. Siyab şehrindeki bu bölge ve mezarlık, Sovyetler tarafından iskâna açılmış ve talan edilmiştir.[3] Rivayete göre bu bölgede yaklaşık 40.000 âlim ve evliyanın mezarı bulunmaktadır.
2000 yılında İmam Mâtürîdî Türbesi, dönemin Cumhurbaşkanı tarafından yapılmış ve Çâkerdîze Mezarlığında medfun bulunanların isimleri sembolik taşlara kaydedilmiştir. Bu taşlar, mezarlıkta medfun zatların adını taşımakta ve türbenin etrafında bulunmaktadır. Mâtûridî Türbesi’nin gün batımındaki ihtişamı, zihnimize kazınan unutulmaz fotoğraflardandı.
Bir seher vaktinde ziyaret ettiğimiz Kusem İbn Abbas (r.a.), Peygamber Efendimiz’in amcasının oğludur. Görevlinin anahtarı bize uzatıp türbenin açılış vazifesini tevdî etmesi, seyahatimizin en unutulmaz anlarındandır. Şaşkınlık ve heyecanla kapıyı açarken, bahtiyarlığımızı tarif edecek bir kelime yoktu. Zira Hz. Hüseyin’in sütkardeşi de olan Kusem İbn Abbas (r.a.), Risalet-penah Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın âlem-i cemâle irtihalinde mühim vazifeler üstlenmiştir.
Peygamber Efendimiz’in mübarek bedeninin yıkanması, kefenlenmesi ve mezara indirilmesinde yer almış; kabr-i mübarekeden en son çıkan o olmuştur. Dolayısıyla Rasûl-i Ekrem’e en son dokunan kişi olarak tanınmaktadır.[4] Bugün Semerkantlılar olarak Şâh-ı Zinde olarak adlandırılan ve 12. yüzyılda inşa edilen bu yapılar topluluğunun mânevî kalbinde Kusem İbn Abbas’ın türbesi yer almaktadır. Zira Şâh-ı Zinde / Yaşayan Sultan isimlendirmesinden de anlaşılacağı üzere Özbekler için bu türbe, mânevî yaşam merkezi ve istifade menbaıdır. Kusem İbn Abbas’ın (ra) türbesi, Emir Timur tarafından İslâm’ın beş şartından ilhamla beş katlı olarak yaptırılmıştır. Ruha zindelik veren sanat ve estetik harikası, Şâh-ı Zinde…
[1] İslam âlimlerinin, bilim tarihine katkıları için bk. Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri (İstanbul: Timaş, 2018).
[2] Uluğ Bey’in astronom kimliğine dair detaylı bilgi için bk. Emine Sonnur Özcan, “Astronom-Hükümdar Uluğ Bey ve Bilim Şehri SEMERKAND”, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi, (Nisan 2017), 86.
[3] Detaylı bilgi için bk. Şükrü Özen, “Mâtürîdî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Erişim: 17.11.2023).
[4] Detaylı bilgi için bk. Abdulhalık Bakır, “Kusem İbn Abbas”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Erişim: 17.11.2023).
Hamit DEMİR
YazarSiyahîlerin beldesi anlamına gelen kadim bir ülke Sudan. Tarihin bir döneminde Kızıldeniz’den Atlas Okyanusu’na kadar uzanırmış sınırları. Beyaz Nil ve Mavi Nil’in Hartum’da birleşmesi ile Büyük Nil o...
Yazar: Hamit DEMİR
Asıl adı İbrahim, lakabı Tâceddin olan Ahmedî, 14. yüzyıl Anadolu’sunda yaşamış şairlerden birisidir. Anadolu’nun 14. yüzyılda doğudan ve batıdan maruz kaldığı Moğol ve Haçlı taarruzları, döneme dair ...
Yazar: Hamit DEMİR
16.yüzyıl dîvân şairlerinden Yahya Bey, Arnavut asıllı olup doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. Geldiği bölgenin taşlık yapısından dolayı Taşlıcalı lakabını almıştır. Acemi Oğlanlar Ocağı’nda askerî...
Yazar: Hamit DEMİR
16. yüzyıl dîvân şairlerinden Balıkesirli Zâtî, II. Bayezid, II. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından takdir ve taltif edilmiş bir şairdir. Şiirlerinde rindâne meşrebi ön plana çıkan Zâtî, tezki...
Yazar: Hamit DEMİR