İSLÂMÎ TERMİNOLOJİDE TEVEKKÜL KAVRAMINA BİR YAKLAŞIM
"Tasavvufî terminolojide tevekkül¸ kulun¸ Allah'ın iradesine mutlak surette teslim olması¸ Allah'ı kendine vekil kılması ve bu vekile tam olarak itimat etmesi¸ güvenmesidir." İslâm'ın üzerinde önemle durduğu kavramlardan biri olan tevekkül; sözlükte güvenmek¸ dayanmak¸ vekil kılmak¸ işi başkasına havale etmek anlamına gelmekte olup; İslâmî terminolojide¸ meşrû bir işte hedefe/başarıya ulaşabilmek için gerekli olan maddî ve manevî sebeplerin hepsine başvurduktan/gerekli çabayı sarf ettikten sonra Allah'a dayanmak¸ güvenmek¸ işin sonucunu Allah'a bırakmak anlamına gelir. Tasavvufî terminolojide ise tevekkül¸ kulun¸ Allah'ın iradesine mutlak surette teslim olması¸ Allah'ı kendine vekil kılması ve bu vekile tam olarak itimat etmesi¸ güvenmesidir. Kur'an-ı Kerim'de tevekkülle ilgili olarak; mü'minlerin Allah'a tevekkül etmeleri/O'na güvenip dayanmaları gerektiği1¸ Allah'ın ne güzel vekil/tevekkül edilen olduğu2¸ şeytanın tevekkül sahibi mü'minlere hiçbir etkisinin olmadığı3¸ cennet nimetlerinin tevekkül sahibi mü'minler için olduğu4 bildirilmiştir. Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere yalnız Allah'a tevekkül edilmesini emreden ayetler¸ aynı zamanda Allah'ın dışındakilere tevekkül etmeyi¸ güvenip dayanmayı ve onlardan yardım istemeyi de yasaklamaktadır. Bu nedenle mü'min kişi¸ Allah'tan başkasına güvenip tevekkül edemez. Allah'a tevekkül; Allah'ın; çalışanın¸ gayret sarf edenin emeklerini boşa çıkarmayacağına¸ yardım edeceğine¸ sevabını/mükâfatını tam olarak vereceğine¸ duaları kabul edeceğine¸ âdil olduğuna¸ bütün olup bitenlerin Allah'ın sonsuz ilmi ve sınırsız mutlak iradesiyle gerçekleştiğine inanıp güvenmektir. Tarihî süreç içinde tevekkül¸ Kur'an'daki anlamını zamanla kaybederek en fazla istismara uğrayan kavram olmuş¸ zamanla tembellik¸ atâlet¸ kişinin kendi sorumluluğunu Allah'ın üzerine yıkması¸ tembelliğini meşrûlaştırması¸ üzerine düşen vazifeyi yapmaması şeklinde bir anlam erozyonuna uğramıştır. Oysaki Kur'an ve hadislerde tevekkül¸ insanın herhangi bir konuda kendi üzerine düşeni yapması¸ sebeplere yapışması¸ gerekli çaba ve gayreti ortaya koyup Allah'ı vekil kılması¸ O'na güvenip dayanmasıdır. Yani tevekkül¸ hiçbir zaman tembelliğin¸ atâletin¸ uyuşukluk ve hareketsizliğin anlamı olmamalıdır. Bu bağlamda tevekkül¸ bir işi başarmamız için gerekli olan çaba ve gayreti sarf edip üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemiz¸ neticeyi ise güvendiğimiz¸ dayandığımız¸ vekil kıldığımız Allah'tan beklemektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine sorulan; "Devemi bağlayıp da mı Allah'a tevekkül edeyim¸ bırakıp da mı tevekkül edeyim?" sorusuna¸ "Deveni bağlayıp Allah'a öyle tevekkül et."5 diyerek cevap vermiştir. İslâm¸ dünya ile ahiret arasında denge kuran bir dindir. Bu denge insanın ahiret adına dünyayı¸ dünya adına da ahireti ihmal etmesine engel olur. İnsanın hem dünyayı hem de ahireti kazanması için çalışması gerekir¸ zira dünya ve ahiret dengesi ancak çalışmakla¸ gayret sarf etmekle kurulmuş olur. Yalnız şu var ki¸ İslâm'da esas önemli olan -bir anlamda da ebedî olan- ahiret âlemidir. Ama ebedî olan ahiret hayatının kazanılması bu dünyada mümkündür; başka bir ifadeyle ebedî olan ahiretin ihyası bu dünyada mümkündür. Bu bağlamda mü'min insanın tevekkül anlayışında çalışıp/gayret edip hem dünyayı imar etme hem de ahireti kazanma isteği vardır. Kur'an-ı Kerim'de: "İnsan için ancak çalıştığı vardır."6 buyrularak çalışmanın¸ emek sarf etmenin önemine vurgu yapılmıştır. Kaza ve kadere güvenip de çalışmayı bırakmak¸ "Rızkım varsa beni bulur." deyip tembel tembel oturmak¸ bir işi başarmak için gerekli tedbirleri almamak doğru olmadığı gibi; sebeplere sarılmayı¸ çareler araştırmayı¸ gayret sarf etmeyi tevekküle engel saymak da uygun değildir. "Çalışmak bizden¸ vermek Allah'tan." sözü kadere inanmayı ve Allah'a tevekkülü/teslimiyeti çok güzel bir şekilde ifade eder. Kişinin her durumda Allah'ın irade ve takdirine teslim ederek O'ndan gelene rıza göstermesi tevekkülün özünü meydana getirir. İnsan meşrû/helal hangi işi yaparsa yapsın¸ o işi kuralına uygun olarak yapacak¸ çalışacak¸ sabredecek¸ başarısı için Allah'tan yardım isteyecek¸ Allah'ın kendisini muvaffak kılacağına inanıp güvenecektir. Nitekim bu husus¸ ilgili bir ayette şöyle ifade edilmektedir: "Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabrederler ve Rablerine tevekkül ederler."7 Buna göre çalışma; sabır ve tevekkülle birlikte olmalıdır. Çalışmadan¸ gayret sarf etmeden¸ işleri Allah'a havale etmek asla doğru olmadığı gibi¸ Allah'ı devre dışı bırakıp "Ben yaparım¸ ben ederim." gibi yanlış bir tavır içinde olmak da asla doğru değildir. Zira her şeyi bilen¸ irade eden ve yaratan ancak Allah'tır. Allah'ın izni ve yardımı olmadan hiçbir işi başarmak asla mümkün değildir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: "Sizler Allah'a gereği gibi tevekkül ediniz. O¸ sabahleyin aç olarak yuvasından çıkıp akşamleyin tok olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır."8 buyurmuştur. Bu da bize gösteriyor ki¸ insanoğlu kendi üzerine düşeni yapacak ve çalışacak sonra da Allah'a tevekkül edecektir. Yine Allah Rasûlü (s.a.v.) bir hadislerinde: "Bir kimse Allah'a inandım¸ O'na dayandım¸ O'na tevekkül ettim; güç ve kudret yalnızca O'nundur' derse¸ Allah o kimseyi en hayırlı bir şekilde rızıklandıracak ve kötülüklerden koruyacaktır."9 buyurarak Allah'a tevekkül etmenin¸ O'na güvenip dayanmanın önemini bildirmiştir. Doğru bir tevekkül anlayışı¸ biz Müslümanların kadere olan inançlarının bir sonucudur. Tevekkül eden kişi Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş kişidir. Tevekkül etmek¸ tembellik ve miskinlik olmadığı gibi¸ çalışma ve ilerlemeye engel de değildir. Tevekkül¸ çalışıp¸ çabalamak¸ çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle beraber olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır. Tevekkül¸ kul olarak bize düşeni yaptıktan sonra sonucu Allahu Teâlâ'ya havale etmektir. Kader ise¸ bizim yaptıklarımızı Cenab-ı Hakk'ın önceden bilip takdir buyurması ve zamanı gelince de¸ olayın Allah'ın takdirine uygun olarak meydana gelmesidir. Mehmet Akif Ersoy¸ bu hususu çok güzel dile getirmiş¸ şu dizeleriyle bizlere aktarmıştır: Çalış dedikçe Şeriat¸ çalışmadın durdun¸ Onun hesabına birçok hurâfe uydurdun! Sonunda bir de tevekkül' sokuşturup araya¸ Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya! Biz mü'minler için her hususta olduğu gibi tevekkül hususunda da en güzel örnek Allah Rasûlü (s.a.v.)'dür. O'nun mübarek hayatını incelediğimiz zaman baştan sona tevekkülle dolu olduğunu görürüz. Hicret sırasında Peygamberimiz (s.a.v.)'in birtakım tedbirler alması; örneğin Hz. Ali (r.a.)'yi yatağına yatırması¸ öncelikle kuzeydeki Medine'ye değil de güneye doğru gitmeleri¸ Sevr Mağarası'nda üç gün kalmaları¸ güvenli bir yolculuk için yanlarına iyi bir kılavuz almaları¸ Sevr Mağarası'ndan çıktıktan sonra Mekke-Medine yolunun bilinen güzergâhından farklı bir rota takip ederek Medine'ye gitmeleri¸ can güvenliği için alınan diğer tedbirler bizler için Peygamberimiz (s.a.v.)'in tevekkül anlayışına çok iyi bir örnektir. Yine Peygamberimiz (s.a.v.)'in savaşlarda çok çeşitli tedbirler alması/hazırlıklar yapması¸ savaş taktikleri uygulaması¸ kılıcını kuşanması¸ zırhını giyinmesi¸ hendek kazdırması¸ hatta düşmandan korunmak için sipere girmesi O'nun tevekkül anlayışına çok iyi bir örnektir. Allah'ın Peygamberi sıfatıyla daima Allah'ın himayesinde/korumasında olduğunu bilen Rasûlullah'ın dahi¸ insan olarak elinden gelen bütün tedbirleri alıp Allah'a tevekkül etmesi zafere ve başarıya ulaşmak isteyen bütün müminler için çok iyi bir örnektir. Sonuç olarak söylemek gerekirse tevekkül; yapılacak bir işte o işle ilgili olarak bütün imkânları kullanmak¸ gerekli çabayı sarf ederek sebepleri ortaya koyup Allah'a dayanıp güvenmektir. Doğru bir tevekkül anlayışı için¸ yapacağımız bir işte önce üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeli¸ sonrasını ise yüce ilahî iradeye bırakıp O'na tevekkül etmeliyiz. Bu bakımdan tevekkül; hiçbir zaman tembelliğin¸ atâletin¸ hareketsizliğin anlamı olmamalıdır. Zira insan için ancak çalıştığının/emek verdiğinin karşılığı vardır. Kaynaklar Akay¸ Hasan¸ İslâmî Terimler Sözlüğü¸ İşaret Yay.¸ İstanbul 1995. Altıntaş¸ Hayrani¸ Tasavvuf Tarihi¸ Ankara Üniv. İlahiyat Fak. Yay.¸ Ankara 1986¸ s. 134. Cebecioğlu Ethem¸ Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü¸ Rehber Yay.¸ Ankara 1997. Çağrıcı¸ Mustafa¸ "Tevekkül"¸ Diyanet İslâm Ansk.¸ c. 41¸ TDV Yay.¸ İstanbul 2012. Ersoy¸ Mehmet Akif¸ Safahat¸ Nesil Yay.¸ İstanbul 2007¸ s. 268. Karagöz¸ İsmail¸ "Tevekkül"¸ Dinî Kavramlar Sözlüğü¸ DİB. Yay.¸ Ankara 2006. Komisyon¸ Kur'an Yolu Meâl-Tefsir¸ c. 3¸ DİB. Yay.¸ Ankara 2006. Sarıçam¸ İbrahim¸ Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı¸ DİB. Yayınları¸ Ankara 2005. Dipnot 1. 3/Âl-i İmrân¸ 122¸ 159; 4/Nis⸠81; 5/Mâide¸ 11¸ 23; 8/Enfâl¸ 64; 9/Tevbe¸ 51; 14/İbrahim¸ /11; 64/Tegâbün¸ 13; 65/Talâk¸ 3; 26/Şuar⸠217 2. 3/Âl-i İmrân¸ 173; 4/Nis⸠81¸ 132; 33/Ahzab¸ 3 3. 16/Nahl¸ 99 4. 42/Şûr⸠36 5. Tirmizî¸ Kıyamet¸ 60. 6. 53/Necm¸ 39 7. 29/Ankebût¸ 58-59 8. Tirmizî¸ Zühd¸ 33; İbni Mâce¸ Zühd¸ 14; Ahmet b. Hanbel¸ Müsned¸ 1/30¸52 9. Ebû Davud¸ Edeb¸ 103¸ İbn Mâce¸ Dua¸ 18; Ahmet b. Hanbel¸ Müsned¸ 1/66
Mehmet DERE
Yazarİki Cihanın Efendisi Peygamberimiz (s.a.v.)¸ Mekkeli müşriklerin bu sorularına "İnşâallah/Allah dilerse yarın cevap veririm" demediği için Yüce Rabbimiz tarafından ikaz edilmiş ve ken...
Yazar: Mehmet DERE
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Her ilim dalı ‘hoca-talebe’ münasebetinin zorunlu olduğu süreçlere şahitlik eder. Örneğin bir ustanın dizinin dibine oturmadan usta bir marangoz olunmayacağı gibi bir kimsenin alanında uzman bir hocan...
Yazar: Fatih ÇINAR
Sözlüklerde hoşgörü; insanların davranışlarını anlayışla karşılayıp hoş görmek, insanlar arası münasebetlerde orta yolu takip etmek, sert ve katı hükümlü olmamak, karşılıklı ilişkilerde kolaylık, kend...
Yazar: Mehmet DERE