İSLÂMÎ LİTERATÜRDE FİTNE KAVRAMI
Fitne kavramı Arapça olup sözlükte; deneme, imtihan, sınama, maddî ve manevî sıkıntı, üzüntü, fikir ayrılığı, kargaşa, karışıklık, ayrılık, savaş, anlaşmazlık, çatışma, bela ve azap, küfür, günahkârlık, şaşırtmak, yoldan çıkmak, aklını çelmek, gönlünü çalmak, bir şeye aşırı düşkünlük, azgınlık, sapıklık, iç ihtilaf ve kargaşa, kavga, musibet, kışkırtma, nifak, ihtilaf, baştan çıkarma, birbirine düşme, çekişme, zulüm, baskı, kalbin bir şeye fazla meyletmesi, şiddet, işkence, öldürmek, yakınmak, delilik gibi anlamlara gelir.1
İslâmî literatürde ise fitne; “İslâm toplumunda çeşitli dinî, siyasî ve sosyal sebeplerle ortaya çıkan her türlü sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş ve ölümle sonuçlanan ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı ve bozucu olaylar” olarak tanımlanabilir.
Fitne kavramı Türkçemizde daha çok “kargaşa, fesat, karışıklık” anlamıyla kullanılmaktadır.
Kur’an’da fitne kavramı; isim ve fiil türevleriyle birlikte 60 yerde geçmekte olup başlıca şu mânâlarda kullanılmıştır: Sınama, deneme ve imtihan; şirk, inkâr, müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları, inkâr ve şirke döndürmeyi amaçlayan baskılar; dalâlet, sapma, saptırma; kargaşa, karışıklık, fesat; azap, işkence, ateşe atma; düşman saldırısı; günah, Allah’ın, kullarına farklı imkânlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması; bela, musibet; günah; şeytanın hile ve tuzağı; şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı bâtıl inanç ve kuruntu; nifak; delilik şeklindedir.
Bir Deneme ve Sınama
Kur’an-ı Kerim’de fitne kavramının ifade ettiği deneme ve sınamanın çeşitli şekillerine işaret edilmiştir. Fitne, Allah tarafından kullarına yöneltilmiş bir deneme ve sınama olabilir. Allah insanların iman ve ahlâktaki samimiyetlerini kanıtlamaları için bir fitne (imtihan) olmak üzere onları hayırla da şerle de (hem nimet hem de sıkıntılarla) sınar. İnsanlar “dünya hayatının geçici güzellikleriyle” imtihan edilirler. Mal ve evlât birer fitne (imtihan) vasıtasıdır. Bol rızık veya genel olarak herhangi bir nimet de fitnedir. Buna karşılık insanlar bir kederle, çeşitli belâlarla da imtihan edilirler. Fitne insanlar arası ilişkilerde de söz konusu olabilir. İnkârcıların Müslümanlara karşı olumsuz tavırları Müslümanlar için bir fitnedir; zira böylece onların sabır ve sebatları denemeden geçirilmiş olur. Öte yandan Müslümanların mâruz kalacakları herhangi bir sıkıntılı durum da kâfirlerin bundan yanlış sonuçlar çıkarmalarına yol açan bir fitne olabilir.
Kur’an’a göre insan inkârcılık, münâfıklık gibi yanlış inançları veya kötü davranışları sebebiyle kendi kendisinin de fitnesi olabilir. “Kalplerinde eğrilik olanlar”ın Kur’an’daki müteşâbih âyetleri dillerine dolamalarının hedefi “fitne çıkarmak”, yani inananların zihninde şüphe ve tereddütler meydana getirmektir. Kur’an’da Ashâbü’l-Uhdûd diye anılan inançlı insanlar da inkârcılar tarafından ateşe atılmak suretiyle işkenceye tâbi tutulmuş ve böylece fitneye maruz bırakılmışlardır. Bazı âyetlerde müşriklerin Müslümanları dinlerinden vazgeçirmek, tekrar inkârcılık ve putperestliğe döndürmek maksadıyla giriştikleri yıkıcı faaliyetler, kezâ münafıkların, farklı metotlarla da olsa aynı yöndeki girişimleri fitne kavramıyla ifade edilmiştir.
Hadislerde de fitne kavramı, Kur’an’daki anlamlarıyla geniş ölçüde geçmektedir. Hadislerde ayrıca “deccâl fitnesi”, “mesih fitnesi” şeklindeki deyimlerle kıyamet alâmetleri diye bilinen gelişmelere de fitne denildiği görülür. Fitne kavramının çoğulu olan “fiten”, hadis kitaplarında Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinden sonra meydana gelmesi muhtemel olaylara dair hadisleri bir araya getiren ana bölüm başlığının adıdır. Bu rivayetler hadis kaynaklarında sadece “fiten” başlığı altında değil aynı zamanda “melâhim”, “eşrâtü’s-saat, “kıyâmus-saat”, “imâre”, “rikâk”, “megazî”, “menâkıb” ve“mehdi” gibi farklı konuların incelendiği kitap veya bâb başlıkları altında da zikredilmektedir.
2
Fitne Sosyal Kargaşadır
Hadislerde fitne kavramı, “dinî ve siyasî sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi, iç savaş” anlamında da yaygın olarak geçmekte; İslâm’ın ilk asırlarından itibaren vukû bulan dinî ve siyasî çalkantıları, sosyal huzursuzlukları haber veren bir konumda da kullanılmaktadır. Bu hadislerde fitne, genellikle İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünü tahrip eden bir komployu veya her türlü yıkıcı faaliyetleri ifade eder. Bu hadislerden birinde Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)
“Birtakım fitnelerin yağmur selleri gibi evlerinizin arasından aktığını görüyorum.” buyurmuştur.
3 Hadis âlimleri burada özellikle Hz. Osman (r.a.)’ın şehit edilmesiyle başlayıp sonraki dönemlerde devam eden kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiğini belirtirler. Peygamberimiz (s.a.v.):
“Zaman yaklaşacak, ameller azalacak, aç gözlülük yayılacak, fitneler açığa çıkacak ve adam öldürme olayları artacak”4,
“Yakında fitneler meydana gelecektir”5 anlamındaki ifadelerle başlayan hadiste de genellikle ilk iki asırdaki kargaşa ve iç savaşlara işaret edildiği düşünülmüştür. İslâm âlimleri genellikle Hz. Osman (r.a.)’ın şehit öldürülmesiyle (656) doruk noktasına ulaşan kanlı siyasî buhranı ilk fitne sayarlar ve bu olayı “büyük fitne” diye de adlandırırlar. Hz. Osman (r.a.)’ın şehit edilmesiyle başlayıp Cemel Vak’ası (656), Sıffîn Savaşı (657) ve sonrasında Hz. Ali (r.a.)’nin şehâdetiyle (661) devam edip Kerbelâ’da Hz. Hüseyin (r.a.)’inşehit edilmesiyle (680) zirveye çıkan fitne sürecinde on binlerce Müslüman hayatını kaybetmiştir. O tarihlerden bu yana İslâm dünyasında fitne, günümüze kadar çeşitli şekillerde devam edegelmiştir.
Fitnecilere Karşı Mücadele
Allah Elçisi (s.a.v.) Müslümanların fitne dönemlerinde sabır, sağduyu ve teenni ile hareket etmeleri gerektiğine dikkat çekmiş, Müslümanların fitne esnasında haklı olan kimseye/kimselere yardım etmesi, onun yanında fitnecilere karşı mücadele etmesi gerektiği bildirilmiştir.
Fitne; insanları kin ve nefrete, küfre, sapkınlığa, azgınlığa, günahlara; toplumu da tefrikaya, ihtilafa, kaosa ve çatışmalara sürükleyen yegâne âfettir. İslâm’a göre fitne çıkarmak ya da fitneye sebep olmak büyük bir suç ve günahtır. Fitne çıkararak mü’minlerin birlik ve beraberliğini parçalamaya çalışmak, toplumun güven ve huzurunu bozmaya çalışmak, hiçbir şekilde tasvip edilmeyen bir davranış tarzıdır. İnsanlara inançlarından dolayı çeşitli baskılar yapmak, hakaretlerde bulunmak, vatanından kovup çıkarmak, onların hukukunu çiğnemek, maddî ve manevî varlığını ortadan kaldırmak gibi tehlikeli sonuçlara yol açan fitneyi Kur’an-ı Kerim, «öldürmekten daha büyük, daha şiddetli» bir felaket olarak nitelendirir.
Medine döneminde nâzil olan Bakara Sûresi’nin 191-192-193-217. âyetlerinde, inkârcılar tarafından Müslümanların inançlarına yönetilen fitnenin taşıdığı tehlikenin büyüklüğü vurgulanmış; dış düşmanın gerçekleştirmeyi umduğu küfür ve şirk hâkimiyetine karşı silahlı mücadeleye girişilerek fitnenin bertaraf edilmesi ve Allah’ın dininin hâkim kılınması müşterek ideal olarak ortaya konmuş; bu suretle fitne kavramı, ferdî sıkıntı veya buhrana işaret eden eski konumundan bir iman ve zihniyet savaşının sebebi şeklinde yeni bir konuma kaydırılmıştır.
Ülkenin İdarî ve Sosyal Düzenini Sarsan Anarşi, İhtilâl
En büyük fitne; ümmet ve toplum birliğini bozan, ülkenin idarî ve sosyal düzenini sarsan anarşi, ihtilâl, bölücü ve yıkıcı hareketlerdir. Bir ülke veya toplumda ortaya çıkan fitne, çoğu zaman o ülkenin parçalanmasına ve o toplumun da perişan veya yok olmasına sebebiyet vermiştir. Tarih bunun ibret verici örnekleriyle doludur. Küçük bir topluluk ve hatta bir aile içerisinde vukû bulan fitne, genellikle o topluluğun veya ailenin dağılmasına yol açabilmiş, hem dünya hem de âhiret hayatlarını mahvetmiştir. Barışı, adaleti ve huzuru hâkim kılmakla görevli olan Müslüman; ümmetin ve milletin birlik ve beraberliğini, barışını, huzurunu bozacak, ifsat edecek her türlü fitneye ve yıkıcı faaliyetlere engel olmak zorundadır.
Fitnenin doğuracağı zararlı sonuçlar belli kişi ya da guruplarla sınırlı kalmayıp, bütün bir toplumu etkisi altına alır; çünkü fitnenin tabiatında insanların huzur ve düzenini sarsan, kişileri birbirine düşürüp düşman kamplar halinde bölen yıkıcı bir nitelik vardır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de:
“Öyle bir fitneden sakının ki, aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz.”6 anlamındakiâyet, insanları bu konuda tedbirli olmaya çağırmaktadır. Bunun için âyet ve hadislerin uyarılarına kulak vermeli, fitne ve fitnecilerle doğru yöntemlerle mücadele edilerek fitne el birliği ile engellenmelidir. Fitnenin ortadan kalkması için ellerinden geleni yapmayanlar, haksızlığa karşı mücadele etmeyenler, kusurlu ve sorumludurlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) fitne konusunda ümmetini uyarmış,
“Toplumda fenalık çoğalırsa içlerinde iyiler bulunsa bile helâkten kurtulamazlar.”7 buyurmuştur.
Müslüman, toplumun beraberliğini, barışını, huzurunu bozacak, ifsat edecek her türlü fitneye ve yıkıcı faaliyetlere engel olmak zorundadır. Allah Elçisi (s.a.v.) Müslümanların fitne dönemlerinde sabır, sağduyu ve teenni ile hareket etmeleri gerektiğine dikkat çekmiş, Müslümanların fitne esnasında haklı olan kimseye/kimselere yardım etmesi, onun yanında fitnecilere karşı mücadele etmesi gerektiği bildirilmiştir.
Dipnot
1. Mustafa Çağrıcı, “Fitne”, Diyanet İslâm Ansk., C. 13 , TDV. Yay., İstanbul 1996, s. 156; İsmail Karagöz, “Fitne”, Dinî Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yay., 5. baskı, Ankara 2010, s. 188; Hayati Hökelekli, “Fitne”, İslâm’da İnanç-İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C. 2, İFAV. Yay., İstanbul 1997, s. 52; Hasan Keskin, Kur’an’da Fitne Kavramı, Rağbet Yay., İstanbul 2003, s. 19 vd
2. Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, TDV. Yay., Ankara 1992, s. 99-100.
3. Buhârî, Fiten, 4.
4. Buhârî, İlim, 24, Fiten, 5; İbnMâce, Fiten, 25
5. Buhârî, Fiten, 9, Menâkıb, 25; Müslim, Fiten, 10, 12-13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 39, 48, 110
6. 8/Enfâl, 25.
7. Buhârî, Fiten, 4, 28.