İSLÂM VE YETİMLER
"İslâm'da yetimlerle ilgili olarak; onlara iyilik yapmak¸ ikramda bulunmak¸ kollayıp gözetmek¸ âdil davranmak¸ yedirip içirmek¸ infakta bulunmak¸ horlayıp incitmemek emredilmektedir."
Yetim kelimesi sözlüklerde¸ ergenlik çağına gelmeden babası ölen kız veya erkek çocuğu olarak tanımlanmaktadır.[1]
Câhiliye döneminde bakımsızlık¸ boşama kolaylığı¸ savaşlar¸ kadına değer vermeme ve ölüm gibi nedenlerle dul ve yetimlerin sayısı çok fazla idi. Câhiliye toplumunda yetimlere hiç değer verilmez¸ sürekli horlanır¸ yetimler kendilerini müdaafadan aciz oldukları için vârisleri onların haklarına riayet etmez¸ onlara mirastan pay vermezlerdi.[2]
Görüldüğü gibi câhiliye toplumunda yetimlere uygulanan kötü ve haksız muameleler¸ bir sosyal problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple İslâm¸ yetimler hususuna çok büyük önem vermiş¸ sosyal bir yara olan yetimlerin hak ve hukukunu koruyarak onların problemlerini çözüme kavuşturmuştur.
İslâm'ın üzerinde önemle durduğu konulardan birisi de İslâm toplumunun sosyal dengesi ve dayanışmasıdır. Bunun için de yetimin insanî ve temel haklarının ve hukukunun korunması¸ yetime özel ilgi gösterilmesi ve koruma altına alınması¸ eğitim-öğretim ve gelecekleriyle yakından ilgilenilmesi¸ yetiştirilerek hayırlı bir insan olarak topluma kazandırılması¸ devlet imkânlarından yararlanmada öncelikli kılınması gibi konular İslâm'ın yetimler hususunda üzerinde önemle durduğu konulardır.[3]
İslâm'da yetimlerle ilgili olarak; onlara iyilik yapmak[4]¸ ikramda bulunmak[5]¸ kollayıp gözetmek[6]¸ âdil davranmak[7]¸ yedirip içirmek[8]¸ infakta bulunmak[9]¸ horlayıp incitmemek[10] emredilmektedir.
İslâm¸ sadece yetimlerin kendisinin değil mallarının korunmasına da çok büyük önem vermiş; yetim malı yiyenleri çok ağır bir dille eleştirmiş¸ yetim malı yiyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette çok büyük hüsrana uğrayacaklarını bildirmiştir: "Haksızlıkla yetim malı yiyenler¸ karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar¸ çılgın bir ateşe gireceklerdir."[11] Bir hadis-i şerifte de "yetim malı yemek" yedi büyük günahtan biri sayılmıştır.[12]
Görüldüğü gibi İslâm¸ yetim malı yiyenleri çok ağır bir dille tehdit etmiş¸ yetim malı yiyenlerin şu fâni dünya için ebedî hayatta neler kaybettiklerinin¸ nasıl ceza göreceklerinin hesabını çok iyi yapmalarını istemiştir. Olgun bir mümine yakışan ise böyle büyük bir günahı işlememek ve kendisini ateşe atmamaktır.
Yetim malını yememek kadar onu korumak ve başkalarının yemesine engel olmak da önemlidir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bazı ayet-i kerimeler özellikle yetim malının korunmasına yönelik vurgular taşımaktadır: "Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın."[13] Şüphesiz meşruiyet içinde bütün insanların malları dokunulmaz olmakla birlikte¸ zayıf ve korumasız olmalarından dolayı yetimlerin malları daha çok saldırı veya istismara açık olduğu için¸ ayette bu hususta özellikle titiz olunması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca yetimin malına bütünüyle ilgisiz kalmak¸ bu malın zaman içinde ticarî değerinin kaybolmasına veya en azından bir artış sağlamamasına yol açacağından¸ bu malla ilgilenmeye izin verilmiş¸ hatta "en iyi ve en güzel" kaydından anlaşıldığı kadarıyla ilgilenmek; ticaret yapıp¸ kiraya verip vs. gelirinin/kazancının artmasını sağlamak zımnen teşvik edilmiştir. Zira en iyi ve en güzeli yapmak faziletin gereğidir.[14]
Kur'an-ı Kerim'de "Rabbin¸ Seni yetim bulup barındırmadı mı?"[15] buyrularak bizzat Hz. Peygamber (s.a.v)'in yetim olarak büyüdüğü vurgulanmakta¸ Allah'ın onu yetim iken himaye edip koruyup kolladığı belirtilmekte; Hz. Peygamber (s.a.v)'e yetimlere iyi davranması¸ şefkat ve merhamet göstermesi¸ onların hak ve hukukuna saygı ve özen göstermesi emredilmektedir.[16]
Hz. Peygamber (s.a.v)'in yetimlerle ilgilenmesi ve onların haklarıyla ilgili düzenlemelerde bulunmaya başlaması peygamberliğinin ilk yıllarıyla başlar. Habeşistan'a giden muhâcirlerin başkanı Câfer b. Ebû Tâlib¸ Necâşî'nin huzurunda İslâm'ı ve Müslümanları savunmak maksadıyla yaptığı konuşmada "Cahiliye döneminde kuvvetlilerin zayıfları ezdiğini" söylemiş¸ Hz. Peygamber (s.a.v)'in ise zayıfların yanında yer alarak onları himaye edip haklarına sahip çıktığını; Rasûlullah'ın "yetim malını yemeyi yasakladığını"¸ onun yetimleri koruyup gözettiğini¸ onların hak ve hukukunu koruduğunu; Rasûlullah'ın¸ kendilerine de zayıfların ve yetimlerin hak ve hukukunu koruyup gözetmeleri hususunda tavsiyelerde bulunduğunu bildirmiştir.[17]
Hz. Peygamber (s.a.v)'in yetimlere karşı tutumunun en güzel örneğini ünlü sahâbi Enes b. Mâlik'e olan davranışlarında görmekteyiz. Hz. Peygamber (s.a.v)¸ yetim olan Enes b. Mâlik'i himayesine almış¸ Enes'in tâlim ve terbiyesiyle çok yakından ilgilenmiştir.[18]
Enes¸ Rasûlullah'a on yıl hizmet ettiğini¸ onun kendisine daima şefkatle ve merhametle davrandığını¸ Hz. Peygamber (s.a.v)'den bir defa bile azar işitmediğini;[19] bir hatası yüzünden kendisini ikaz edecek olan hanımlarına Hz. Peygamberin "Bırakın çocuğu!" dediğini söylemiştir.[20]
Hz. Peygamber (s.a.v)¸ içinde yetim barındıran ve yetime iyi davranılan¸ onların her türlü ihtiyacının karşılandığı eve/kişilere büyük önem vermiş ve şeref atfetmiş; bu konuda şunları söylemiştir: "Müslümanlar içinde en hayırlı ev¸ kendisine iyi davranılan yetimin bulunduğu evdir. En kötü ev de¸ kendisine kötülük yapılan yetimin bulunduğu evdir."[21] Yine bir hadiste: "Ben ve yetime iyi davranan kimse (başparmağını ve orta parmağını birleştirerek) cennette şöyle yan yanayız" buyurmuştur.[22]
Hz. Peygamber (s.a.v)¸ yetimle ilgilenmenin dinî¸ sosyal ve ahlakî bir görev olduğunu¸ onları korumasına alıp iyi davranan¸ bakımı ve eğitimiyle yakından ilgilenen¸ ihtiyaçlarını gideren kimselerin ahirette büyük mükâfata erişeceğini bildirmiştir. Nitekim konuyla ilgili hadislerde de şöyle buyrulmaktadır: "Beni hakla gönderen Allah'a yemin olsun ki¸ yetime merhamet edene¸ ona yumuşak konuşana¸ onun yetimliğine ve zayıflığına acıyana ve Allah'ın kendisine lütfettiği imkânlar sayesinde komşusuna tepeden bakmayana¸ Allah kıyamet gününde azap etmez."[23]
Hz. Peygamber¸ huzuruna gelerek¸ kalbinin katılığından yakınan bir adama¸ şunu tavsiye etmiştir: "Kalbinin yumuşamasını istiyorsan¸ yoksulu doyur ve yetimin başını okşa."[24]
Hz. Peygamber yetim haklarının korunmasına da çok büyük önem vermiş¸ bu hususta "Sizi şu iki zayıf kimsenin¸ yetimin ve kadının haklarını çiğnemekten şiddetle sakındırırım"[25] buyurarak bu konudaki titizliğini ortaya koymuş; yetim malını koruyacak durumda olmayanların bu işi üstlenmemelerini¸ yetim malının velâyetini üzerine almamalarını tavsiye etmiştir. Rasûlullah¸ bu hususla ilgili olarak Ebû Zer el-Gıfârî'ye kendisini zayıf gördüğünü belirterek¸ ona yetim malının velâyetini üzerine almamasını tembihlemiştir.[26]
Hz. Peygamber¸ şehitlerin geride bıraktıkları yetim çocuklarıyla da çok yakından ilgilenmiş¸ onlara çok büyük şefkat ve merhamet göstermiş; onların her türlü ihtiyacını karşılamıştır.
Beşîr b. Akrebe adlı sahâbi anlatıyor: "Babam akrebe¸ Uhud Savaşı'nda şehit düşünce ağlayarak Rasûlullah'ın yanına gittim. Rasûlullah¸ bana "Ey sevgili yavrucak! Ağlama¸ ben baban olsam¸ Aişe de annen olsa istemez misin?" diye sorunca ben de "Elbette ki isterim ya Rasûlullah!" dedim. Bunun üzerine Rasûlullah¸ benim başımı okşadı. (Şu anda) saçlarım ağardığı halde Rasûlullahın başımı okşadığı yerler hâlâ siyah kalmıştır.[27]
Peygamberimiz¸ Mûte savaşında şehit düşen Câfer b. Ebû Tâlib'in (r.a.) şehit olduğunu duyunca hemen onun evine koşmuş¸ mübarek gözyaşları içinde Câfer'in yetim çocuklarını bağrına basıp koklamış; yas tutmaları nedeniyle Câfer'in ailesine yemek yapılmasını emretmiştir.[28]
Peygamberimizin¸ daha sonraları da bu aileyle çok yakından ilgilendiğini görmekteyiz. Abdullah b. Câfer (r.a.)¸ Rasûlullah'ın kendileriyle çok yakından ilgilendiğini şu tatlı hatırasıyla anlatmaktadır: Bir gün sokakta oynuyordum. Rasûlullah¸ beni görünce oradakilere "Abdullah'ı deveme bindiriniz" dedi¸ oradakiler de beni deveye bindirdiler. Daha sonra Rasûlullah¸ benim başımı okşamaya başladı ve her okşamasında: "Ey Allah'ım! Câfer'in evlatlarına Sen sahip çık" diye dua etti.[29]
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz ki¸ câhiliye döneminde yetimlerin hem kendilerinin hem de mallarının korunmasına önem verilmemiş¸ her türlü haksızlığa uğramışlardır. İslâm ise¸ toplumda sosyal bir yara olan yetimler konusuna çok büyük önem vermiş¸ yetimlerin hak ve hukukunu gözeterek problemlerini çözüme kavuşturmuştur. Bizzat Rasûlullah'ın kendisi¸ yetimlerle çok yakından ilgilenmiş¸ onlara son derece müşfik ve merhametli davranmış; onların her türlü ihtiyacını karşılamış¸ toplum içindeki durumlarının daha iyi bir seviyeye gelmesi için birtakım düzenlemelerde bulunmuş; ashabına da yetimler hususunda çok önemli tavsiyelerde bulunmuştur.
Müslüman olarak bizlere düşen görev¸ himayemizdeki veya çevremizdeki yetimlerle çok yakından ilgilenip onlara iyi davranmalı¸ her türlü ihtiyaçlarını karşılamalı; hak ve hukukunu her zaman koruyup gözetmeliyiz.
[1] Hasan Eren vdğr¸ Türkçe Sözlük¸ C. 2¸ TDK. Yay.¸ Ankara 1988¸ s. 1627; İlhan Ayverdi¸ Misalli Büyük Türkçe Sözlük¸ C. 3¸ Kubbealtı Neşriyat¸ İstanbul 2006¸ s. 3652; Mehmet Doğan¸ Büyük Türkçe Sözlük¸ İz Yay.¸ İstanbul 1996¸ s. 1144
[2] İbrahim Sarıçam¸ Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Evrensel Mesajı¸ DİB. Yay.¸ 4. basım¸ Ankara 2005¸ s. 348; Mustafa Fayda¸ "Câhiliye"¸ DİA.¸ C. 7¸ TDV. Yay.¸ İstanbul 1993¸ s. 18
[3] Ali Bardakoğlu¸ "Yetimler"¸ İslâmî Kavramlar¸ Sema Yazar Gençlik Vakfı yay.¸ Ankara 1997¸ s. 639
[4] 2/Bakara¸ 83¸ 177¸ 220; 4/Nis⸠36¸ 127
[5] 89/Fecr¸ 17
[6] 4/Nis⸠27
[7] 4/Nis⸠3¸ 127
[8] 76/İnsan¸ 76/8; 90/Beled¸ 15-16
[9] 2/Bakara¸ 215
[10] 93/Duh⸠9; 107/Mâ'ûn¸ 1-2
[11] 4/Nis⸠10
[12] Buhârî¸ Vesây⸠23¸ Hudûd¸ 44; Müslim¸ İman¸ 145; Nesâî¸ Vesây⸠12; Ebû Davud¸ Vesâyâ¸10
[13] 6/En'âm¸ 152; Ayrıca bkn: 4/Nis⸠2¸ 6; 17/İsr⸠34
[14] Komisyon¸ Kur'an Yolu¸ Tefsir-Meâl¸ C. 2¸ 2. basım¸ DİB. Yay.¸ Ankara 2006¸ s. 488
[15] 93/Duh⸠6
[16] Komisyon¸ age.¸ C. 5¸ s. 639; Elmalılı Hamdi Yazır¸ Hak Dini Kur'an Dili¸ C. 8¸ Çelik-Şûra Yay.¸ İstanbul 1993¸ s. 510
[17] Muhammed Hamidullah¸ İslâm Peygamberi¸ çev. Salih Tuğ¸ C. 1¸ İrfan Yay.¸ İst.¸ 1990¸ s. 299
[18] İbrahim Canan¸ "Enes b. Mâlik"¸ DİA.¸ C. 11¸ TDV. Yay.¸ İstanbul 1995¸ s. 213
[19] Buhârî¸ Edeb¸ 39¸ Savm¸ 53¸ Menâkıb¸ 23; Müslim¸ Fezâil¸ 52¸ 82; Tirmizî¸ Birr¸ 69
[20] Buhârî¸ Vesây⸠25; Ebû Davud¸ Edeb¸ 1; Müslim¸ Fedâil¸ 54
[21] İbni Mâce¸ Edeb¸ 6
[22] Buhârî¸ Edeb¸ 24; Talâk¸14¸ 25; Müslim¸ Zühd¸ 42; Ebû Davud¸ Edeb¸ 131; Tirmizî¸ Birr¸ 14
[23] İbni Hanbel¸ II¸ 263¸ 387
[24] İbni Hanbel¸ II¸ 263¸ 383¸ 387
[25] İbni Mâce¸ Edeb¸ 6
[26] Ebû Davud¸ Vesây⸠4; Nesâî¸ Vesây⸠10
[27] Buhârî¸ et-Tarih'ul-Kebir¸ II¸ 78; İsmail Lütfü Çakan¸ "Beşîr b. Akrebe"¸ DİA.¸ C. 6. TDV. Yay.¸ İst. 1992¸ s. 4
[28] Tirmizî¸ Cenâiz¸ 21; Ebû Davud¸ Cenâiz¸ 30
[29] İbni Hanbel¸ I¸ 205
Mehmet DERE
YazarŞehidler; ahirette peygamberler ve sıddıklarla beraber olacaklardır.[6]Şehidler¸ Allah katında yaşamakta ve O'nun nimetleriyle rızıklanmaktadırlar. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle a...
Yazar: Mehmet DERE
“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Millî şairlerimizden Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirinden iki dörtlükle yazımıza başlayalım. Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır, Bir tarih boyunca onun ...
Yazar: Sırrı ER