İSLÂM VE EVRENSELLİK
“İslâm” kelimesi sözlükte; barış¸ anlaşma¸ boyun eğme¸ ihlâs¸ samimiyet v.b. anlamları ihtiva etmektedir. Kur’ân ıstılahında ise genel olarak; Allah’a boyun eğmeyi¸ O’na teslim olmayı ifade eden¸ ilk peygamber Hz. Âdem’le başlayıp¸ Hz. Nûh‘la devam eden¸ Hz. İbrâhim’le belli bir olgunluğa ulaşarak “Hanîflik” adı verilen dindir. Daha sonra Hz. Mûsa’ya ve Hz. Îsâ’ya da aynı din verilmiştir. Nihayet Hz. Peygamber’le kemale ererek noktalanmıştır. Bunun içindir ki¸ Hz.
“İslâm” kelimesi sözlükte; barış¸ anlaşma¸ boyun eğme¸ ihlâs¸ samimiyet v.b. anlamları ihtiva etmektedir. Kur’ân ıstılahında ise genel olarak; Allah’a boyun eğmeyi¸ O’na teslim olmayı ifade eden¸ ilk peygamber Hz. Âdem’le başlayıp¸ Hz. Nûh‘la devam eden¸ Hz. İbrâhim’le belli bir olgunluğa ulaşarak “Hanîflik” adı verilen dindir. Daha sonra Hz. Mûsa’ya ve Hz. Îsâ’ya da aynı din verilmiştir. Nihayet Hz. Peygamber’le kemale ererek noktalanmıştır. Bunun içindir ki¸ Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde meâlen; “Biz Peygamberler topluluğu aynı dine sahip bir neslin çocuklarıyız” buyurmuşlardır. Elbetteki¸ farklı devirlerde ve farklı peygamberler tarafından tebliğ edilen İslâm; özde aynı olmakla birlikte teferruatta; zaman ve zemine uygun olarak farklılıklar da göstermiştir. Ancak bu tarihî gerçeği insanlık âlemindeki; varlığı hiçbir akıl sahibi tarafından inkârı mümkün olmayan gelişmeye paralel dini bir gelişme olarak değerlendirmek gerekir.
İslâm’ın insanlığa tebliğ edildiği ilahi kitaplar zincirinin en son halkasını teşkil eden Kur’ân-ı Kerîm de; Peygamberlik¸ vahiy ve din birliğine iman¸ Müslüman’ın temel iman esaslarından birisi hatta imanın temel rükünlerinden en önemli olanıdır.
Kur’ân-ı Kerîm dikkatle okunup incelendiğinde bütün peygamberlerin¸ onlara tabi olanların ve bir Allah’a inanan tüm Tevhid dini mensuplarının Müslüman oldukları ifade edilmektedir. Kısacası Kur’ân’a göre İslâm¸ beşeriyet tarihi boyunca bütün peygamberlerin ve onlara tabi olanların dillerinde dönen genel ve ortak bir “Parola”dır.
Önemle şu gerçeğin altını çizmek gerekir ki; İslâm Dini¸ hakikat ve Tevhid dini oluşu bakımından¸ daima var olan bu âlem ve onun Yaratıcısı var oldukça da varlığı devam eden ezelî ve ebedî bir dindir. İnsanlar onu tanısalar da¸ tanımasalar da yok olmayan bir gerçektir.
İslâm gerçeği Kur’ân’da çarpıcı bir örnekle ifade edildiği gibi kökü yerde sabit¸ dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. O ağaç Allah’ın izniyle her zaman¸ mevsimler tazelendikçe yemişini verdiği gibi (14/ İbrahim: 24-25) İslâm ağacı da insanlık tarihinin her döneminde- insanlar kabul etsin veya etmesin sarsılmadan ayakta kalmıştır. İlk insan ve ilk Peygamber Âdem (a.s)’den son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar her peygamberin asıl ve sabit olan ağaca canlılık kazandırmasıyla o ağaç meyvesini vermiştir. Hz. Peygamber’den sonra kıyamete kadarki süre içinde de -zaman zaman kuruyor gibi görünse de- aynı özelliği devam ettirerek peygamberlerin varisleri olan âlimler tarafından Allah’ın izniyle canlandırılarak meyvesini vermiş¸ sonuna kadar da verecektir. Çünkü meyve verme kabiliyetine her zaman sahiptir.
Kur’ân’ı Kerîm¸ bütün insanlığa gönderilen mutlak dinin “İslâm” olduğunu her vesile ile muhataplarına açıklarken daireyi daha da genişleterek İslâm’ın daha geniş çaptaki evrensellik boyutuna işaret etmektedir. Bu da en kapsamlı anlamıyla göklerde ve yeryüzünde var olan bütün varlıkların da dininin İslâm olduğu gerçeğidir. Çünkü varlık âleminde her şey belli kanun ve nizamlara göre cereyan etmektedir. Bu kanunu ve nizamı koyan da şüphesiz Allah Teâlâ’dır. Bütün varlıkların bu kanun ve nizama itaat etmeleri¸ İslâm Dini’ni yaşamaları¸ Allah’a itaat edip boyun eğmeleri demektir. O halde Cenâb-ı Hakk’a ve kanunlarına boyun eğmek suretiyle itaatte bulunan kâinattaki her şey müslümandır. Her şey kendisini yaratan Rabbini bilmekte ve O’na kendi kabiliyetine uygun bir tarzda ibadet etmektedir. Zira tek bir Allah’a inanma¸ O’na teslim olup boyun eğme¸ Allah’ın insanı ve bütün mahlûkatı üzerinde yaratmış olduğu fıtrat dini¸ tabii dindir. Bu gerçeği Kur’ân: “Göklerde ve yeryüzünde bulunanların ister istemez teslim oldukları Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar.” (Al-i İmran 3/83). Ve yine:
“Sen yüzünü tek bir Allah’a inanarak (Hanîf olarak) insanları üzerine yaratmış olduğu fıtrat dinine (Allah’ın Dinine) doğru çevir.” (30/30) mealindeki ayetlerle açıkça ilan etmektedir. Hz. Peygamber de bu konuyla ilgili olarak; “Her çocuk¸ fıtrat dini (İslâm) üzerine doğar. Ancak anne ve babası onu ya yahûdileştirir¸ ya hıristiyan ya da mecusi yapar…” buyurmuşlardır.
Söz konusu gerçeklere göre İslâm’ın tarihi çok eskidir. Çünkü insan yokken de âlem Allah’a teslim olup boyun eğmişti. O halde İslâm’ın tarihi insandan önce başlamaktadır. Başlangıcı varlığın¸ evrenin yaratılmasıyla beraberdir. Ancak iradeye bağlı olarak şuurlu bir biçimde yaşanması Hz.Âdem’in yaratılmasıyla gerçekleşmiştir.
İdris ŞENGÜL
YazarTefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ
“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM