İSLÂM HUKUKUNDA “KADIN”
İnsanlık tarihinde kadın, lâyık olduğu yeri ve itibarı, ancak İslâm’ın manevî ikliminde bulabilmiştir. İslâm, kadının kişisel ve toplumsal hayatında büyük bir değişiklik meydana getirmiş, ona üstün bir değer kazandırmıştır. Bunu daha net bir şekilde anlayabilmek için, İslâm’dan önce, yani Cahiliye Dönemi’nde yaşamış olan kadınların toplum içindeki acınacak durumlarını bilmek yeter. Güçlünün güçsüzü ezdiği, fakir, kimsesiz ve yoksulların horlandığı, vicdanların köreldiği, merhametten nasipsiz zalimlerin ve insafsız zorbaların kol gezdiği Cahiliye Dönemi’nde kadınlar, hanımlık haysiyetini rencide eden, insanlık dışı bir muameleyle karşı karşıya kalıyorlardı. Örnek verecek olursak; kadın, çarşıdaki bir mal gibi alınıp bırakılıyordu. Hiçbir değeri yoktu. Kimse de; “Niye böyle yapıyorsun?” diyemezdi. Alışveriş malı gibiydi. Hiçbir hakkı, üstünlüğü yoktu. Fakat İslâm’la birlikte Cenâb-ı Hak: “Kadın ve erkek farkı ayırmadan; (İçinizde en keremliniz) Allah yanında en üstününüz, takva sahibidir.”1 buyuruyor. Bir defa kadın-erkeğin birbirine olan üstünlüğünü ancak “takva”da olduğunu bildiriyor. Yine Bakara Suresi 228. ayette ise: “…(Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi) kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır (buyuruyor). Yalnız erkeklerin (onların üzerinde) kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.” buyruluyor. O bir derece de kadının himâye edilmesi, zor işleri erkeğin ifa etmesi, hanımların daha kendi yeteneklerine uygun işlerde bulunması. Yani o bir derece farkı; erkeklerin bünye olarak güçlü-kuvvetli olması, hanımların daha narin yapılı olması. Bu bakımdan bu narinliğin getirdiği noksanlığı erkeğin telâfi etmesidir. Çünkü erkek, daima bir zorluklar; ailenin gelirini temin edecek, onun birtakım çilelere daha ziyade erkek katlanacak, bir derece üstünlüğü vardır, buyruluyor. Zira erkekler ve hanımlar üzerinde, Allah katında, fazilette bir fark yoktur. Ahzâb Suresi 35. ayette Cenâb-ı Hak: “Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru hanımlar, sabreden erkekler ve sabreden hanımlar, mütevazı erkekler ve mütevazı hanımlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren hanımlar…” Velhâsıl devam ediyor böyle. Bunun devamında, sonunda: “…Allah’ı (zikreden) çok zikreden erkekler ve (çok) zikreden hanımlar var ya; işte Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” Burada, âyet-i kerîmeye baktığımız zaman, hanımlarla erkekler arasında ancak fark, fazilette bir fark var. Zira Cenâb-ı Hak: “(En ekreminiz) Allah indinde en kıymetliniz, takva sahibi olanınızdır.”2 buyruluyor. Yine: “…Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var (buyruluyor). Kadınlara da kazandıklarından nasipleri var…”3 buyrulmak suretiyle onların da bir mülkiyet hakkı bildiriliyor. Daha evvel böyle bir şey yoktu. Mülkiyet hakkı bildiriliyor. Yine bazı kişiler, Cahiliye Devri’nde merhametten nasipsiz kişiler, masum kız yavrularını, çeşitli nedenlerden dolayı, anaların yüreğinden kopararak diri diri gömmeye götürüyorlar. Yani şer bir endişeyi, daha beter bir şeyle telafi etmeye çalışıyorlardı. Cenâb-ı Hak : “Onlardan birine kız (doğumu) müjdelendiği zaman öfkesinden, yüzü kapkara olur. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir (utanır). Onu, aşağılanmaya katlanıp yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün?! (Karar veremezdi.) İşte bakın ki verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.”4 buyuruyor. İslâm nazarında kadın, bir annedir. Şefkat, merhamet, hürmet duyulması ve nezâket gösterilmesi gereken; asil, nezih bir varlıktır. İslâm, kadını yalnız biyolojik bir varlık olarak görmez. Bu, kadının manevî yapısında büyük bir sabır, tahammül, şefkat ve merhamet gerektiren terbiye etme özelliği vardır. Bu sebeple anne yüreği, çocuğun eğitim gördüğü bir yerdir. Annenin ağzından çıkan her bir kelime, çocuğun şahsiyetine konulan bir tuğla gibidir. Bu sebeple İslâm toplumunun çekirdeğini oluşturan ailedeki müstesna rolünden dolayı hanım, cemiyetin billur bir avizesi gibi görülür. Zira o, nikâhın feyz ve nuru ile toplumu aydınlatır. Nesli ve namusu korur. Evi tanzim düzenler. Malı muhafaza eder. Aileye ruhanî neşeler verir. Günah girdapları ve ahlâksızlık erozyonlarına karşı ailenin koruyucu zırhı gibidir. İslâm ile kadın, toplumda iffet ve fazilet timsali görülmüş, yani evin baş tacı olarak görülmüştür. Bunun için de Peygamber Efendimiz buyuruyor: “Cennet (sâliha) annelerin ayakları altındadır.”5 Anne; merhamette, şefkatte zirvedir. Yani baba bunu yapamaz. Çocuk eğer uyumuyorsa, anne de uyumaz. Çocuk açsa, anne de yemez. Fakat baba öyle yapamaz. Çocuğun altını baba bir sefer, iki sefer temizler, temizleyemez ondan sonra, iğrenir. Anne iğrenmez. Kısaca, kadınlara İslâm’ın verdiği hakları ve insanî değeri verebilen başka hiçbir sistem yoktur ve mümkün değil. Sâliha kadın, aslında toplumun gerçek mimarıdır. Bir darb-ı meselde: “Bir erkeği terbiye edin, bir insanı yetiştirmiş olursunuz. Bir kadını terbiye edin, bir aileyi, hatta toplumun büyük bir bölümünü yetiştirmiş olursunuz.” Tarihe baktığımız zaman da yüksek karakterli kişilerin arkasında daima sâliha bir anne, sâliha bir hanım olduğunu görürüz. Anne, ailenin huzurunu temin eden, gönülleri aydınlatan âdeta billur bir avize gibidir. Ailesine cennet saadeti bahşeden hoş kokulu bir çiçek, saadet bahçelerinin en kıymetli tezyinatıdır o anne. Şefkat, merhamet, iffet, edep, hayâ, tevazu, cömertlik, tefekkür ve tahassüs ile zirveleşen bir fazilet abidesidir. Muhammed İkbal’in bir sözüyle yazımıza son verelim. “Ey örtüsü namusunun perdesi olan Müslüman kadın diyor. Senin yüzündeki nur, iman kandilimizin sermayesidir. Toplum fidanının âb-ı hayatı sensin. Ümmetin emanetini koruyan muhafız da sensin, muhafaza eden de sensin. Fıtratındaki ulvî hasletleri aklınla keşfet, kalbinle keşfet. Hazret-i Fâtıma, senin için bir numunedir. Ondan gözünü ve gönlünü ayırma. Ta ki senin dalında da bir Hüseyin meyvesi çıksın. Gülistan, eski mevsimine gelsin.” İnşaallah... Allah’ım... Bizleri hanımlarına gerçek değerini veren, cümlemizin yavrularını, kız evlâtlarımızı İslâm fıtratı üzerine en güzel sıfatlarla donanmış, ümmet-i Muhammed’e rahmet olarak yetiştirmeyi nasip eyle. Âmin... Dipnot 1. 49/Hucurât, 13. 2. 49/Hucurât, 13. 3. 4/Nisâ, 32. 4. 16/Nahl, 58-59. 5. Ahmed, III, 429; Nesâî, Cihâd, 6.
Sümeyye YILDIZ
YazarYaşama becerilerinden yoksun bir sisteminin içine sürükleniyoruz günden güne. Varlığımızı onaylamak ve onaylatmak için arzular üzerinden meşrulaştırılıp mutluluk vadeden seçeneklere sarılıyoruz. Ne is...
Yazar: Halide YENEN
“Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır.”1 İnsanın öğrenme yollarından birisi de başkasını taklit etmektir. Yapacağı hareketi bir örnekte gören kişi o hareketi hayatına daha kol...
Yazar: Sümeyye YILDIZ
Müslümanlarda görmemiz gereken en önemli davranışların başında doğruluk ve dürüstlük olmalıdır. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emri üzerinde günümüz insanları olarak çok düşünmemiz gerekiyor. Bugün ...
Yazar: Sümeyye YILDIZ
Ailede mutluluğu etkileyen ekonomik nedenler, maddî imkânlar evliliğin kurulması ve sürdürülmesinde gerekli ve önemlidir ama yeterli değildir. Öyle olsaydı bütün zenginlerin mutlu olması gerekirdi. Hâ...
Yazar: Sümeyye YILDIZ