İNŞİRAH ZAMANI
Geçen sene yayılmaya başlayan korona hâlâ devam ederken, pandemiden önceki hayatımızı düşününce; "Serbest serbest dolaşıp istediğimiz yere seyahat ederken, bulaşma korkusu olmadan maskesiz bir şekilde yakınlarımızla görüşürken meğer ne kadar rahatmışız." deyip iç geçiriyoruz. Annemin demesine göre, bu salgın birden bitecekmiş. "Aşı yayılsın, bak görürsünüz, hastalık birden çıkacak hayatımızdan." diyor güvenle ve biz de evelallah, öyle olmasını umut ediyoruz. Bugünlerde kendisi de korona olup zor günler geçirdiği ve biz de yanına gidememekten "Ayrılık, hasretlik tak etti cana." modunda olduğumuz için, bugün annemden bahsetmek geldi içimden. Annem zaman zaman anlatır: Kırklı yıllarda çocuktuk. Kış geceleri bütün aile -ki şimdiki gibi anne, baba, çocuktan müteşekkil bir aile gelmesin akla. Ebe, dede, emmi, yenge, teyze ve ailede daha kim varsa...- akşamları bir araya gelirdi. Çoğunlukla da kim büyükse onun evinde toplanılır, yaşlı olanlar ocağa daha yakın oturur, biz çocuklar da arkaya doğru sıralanırdık. Kayısı, üzüm, dut kurusu ve ceviz gibi yemişlerle çaylar içilirken, büyüklerden biri halk hikâyelerinden anlatmaya başlardı. Tezekle yanan ocağın aydınlığında Kerem ile Aslı, Sürmeli Bey gibi hikâyeleri merakla dinlerdik. Şimdi bunları dinlerken; "Değil televizyon, bilgisayar, hatta radyo bile yok. Akşamdan akşama aile büyüklerinden dinlenen halk hikâyelerinden başka bir eğlencenin olmadığı bir hayat ne kadar da sıkıcıdır." diye düşünülebilir ama o zaman ve şartlarda, farklı bir hayat bilinmediği için eminim içinde yaşarken böyle hissedilmiyordur. Annemle babam 1950 yılında evlenmişler. O zaman annem 14, babam 17 yaşındadır. Günümüzde 14 yaşında bir kıza henüz çocuk gözüyle bakılırken, o zamanlar 15 ya da 16’yı geçip de hâlâ evlenmeyen kızlara "Evde kaldı!" dendiği için, yaşları o zamana göre normal sayılıyor. O zaman normal sayılsa da küçük yaşta evlenmenin birçok zorluğu yanında, başta kayınvalide ve evdeki diğer horantanın çok fazla beklentisinin olması, gelinin bir yandan çocuk sahibi olup onları büyütürken, bir yandan da o kadar işin altından kalkmaya çalışması doğal olarak çok yıpratıcı olsa gerek. Yanı sıra annemin birkaç senelik evliyken üç kez menenjit geçirmesi ve sayısız ameliyatları, iki evladını kaybetmeleri, oldukça zor zamanlar yaşamalarına sebep olmuştur. Ama her ikisinin de güçlü ve sağlam yapılarının yanı sıra, imanla sabretmeleri, birbirlerine olan bağlılık ve duydukları sevgi bu zorlukların üstesinden gelmelerini ve huzurlu bir aile ortamına sahip olmalarını sağlamıştır. Bazen geriye bakıp yaşadıklarımızı düşününce, hayatımızın bazı dönemlerinin çok sıkıntılı geçtiğini fark ederiz ama hayatı yaşama telaşıyla, içindeyken bunun o kadar da farkında olmayız. Yine de zaman zaman bunları düşünmek, içinde bulunduğumuz duruma şükretme ve karşılaştığımız zorluklarla daha kolay baş etme gücü verir insana. Hayat bazen ne kadar zor olsa da şükürle mücadele edildiğinde hep daha büyük bir ihsanla karşılaşır insan. Tıpkı Rabb’imizin İnşirah Suresi’nin 5 ve 6. ayetlerindeki müjdesi gibi: Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır Gerçekten güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Raziye SAĞLAM
YazarYeni bir öğretim yılı başlarken aileler tatlı bir telaş içindeler. Bizim zamanımızda eve en yakın okul, en çok tercih edilen okuldu ki bunlar da çoğunlukla devlet okulları olurdu. Zaten özel okulların...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Allah herkesi farklı kabiliyetlerde yaratmıştır. Kabiliyetine göre eğitilen ve yetiştirilen insanlar yetişkin olduklarında toplumda ihtiyaç duyulan farklı işleri yaparak hem kendi geçimlerini sağlarl...
Yazar: Emine Büşra YÜKSEL
Rum asıllı olduğu için adına Zinnîre Rûmiye de denilmiştir. İlk Müslümanlardan ve Allah yolunda en çok işkenceye katlananlardandır. Hz. Ebu Bekir (r.a.) tarafından azad edilenlerden biridir. Hz. Eb...
Yazar: N.Nida DURAN
Sevgili çocuk dostlarım;Çiftliğimizin yeni misafirleri var. Geçen ay misafir ettiğimiz Japonlar, ülkelerine döndükten sonra katıldıkları bir televizyon programında, Türkiye’mizi ve bizleri öyle güzel ...
Yazar: Raziye SAĞLAM