İNSANLIĞIN AĞAÇLA SINAVI
İnsanın sınavı ağaçla başlamıştı. Yaratıldıktan sonra eşiyle beraber cennette ağırlanan ilk insana Yüce Yaratıcı, “Şu ağaca yaklaşmayın.”[1] diye buyurmuştu. Şeytan yasaklanan o ağacın mülk ağacı, ebedîlik ağacı olduğunu yeminle söyleyerek onları aldattı. Hz. Âdem, eşiyle beraber yasağı çiğnedi ve cennetten oldu. Onların ve evlatlarının sınavları dünyada devam edecekti, dünyada da envâî çeşit ağaçlar vardı. Farklı özellik ve güzellikte olan bu ağaçlar, hayat resim tablosunun en önemli parçaları olarak güzelliğe güzellik katacaklar; dalları, yaprakları ve meyveleriyle insan ve hayvanları doyuracaklar; gölgeleriyle onları gölgeleyip koruyacaklardı. Ağaçlar kimi zaman o canlıların sığınağı olacak, kimi zaman onlardan elde edilen ürünler pek çok amaçlar için kullanılacaktı. Kimi zaman ağaçlardan kalem, kimi zaman çeşitli araçlar yapılacaktı. Şöyle içinde yaşadığımız çevreye baktığımızda kullandığımız pek çok şeyin doğrudan yahut dolaylı olarak ağaçtan elde edilmiş ahşap ürünler olduğunu görürüz. Yüce Rabb’imiz, diğer varlıklar gibi ağaçların da kendisine secde ettiğini haber verir.[2] Ağaçların secdesi, yaratılış gayelerine uygun olarak varlıklarını sürdürmek ve yaratıkların hizmetini görmektir. Rabb’imiz kitabında, diğer ağaçların yanında bereketli zeytin ağacından özel olarak bahseder.[3] Yüce Allah, Hz. Mûsâ Peygamber’e bir ağacın arkasından seslenmişti. “Oraya gelince, kutlu yerdeki vâdînin sağ yanındaki ağaç cihetinden: ‘Ey Mûsâ! Şüphesiz Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.’ diye seslenildi.”[4] Onun mûcizelerinden biri olan ve hayatında önemli bir yer tutan asası da bir ağacın parçasıydı. Son Peygamber’e, zor zamanda ashâbı Hudeybiyye’deki bir ağacın altında ölümüne bey’at etmişlerdi.[5] Yüce Rabb’imiz tevhîd sözünü, kökü yerin derinliklerinde sâbit, gövdesi de göğün derinliklerinde uzanan, her şartta ve her zaman Allah’ın izniyle meyveye duran güzel ağaca benzetir. Şirk ve küfür gibi kötü sözü de kökünden sökülmüş, ayakta duramayan bir ağaca benzetir.[6] Ağaç âhiret âleminde de var olacaktır. Muttakîler için hazırlanmış olan iki cennet de ağaçlarla dolu olacaktır ve onlara çeşit çeşit meyveler sunulacaktır. “Bu iki cennet türlü ağaçlarla doludur.”[7] Cehennemde de ağaçlar olacaktır. Zakkum ağacı da onlardan biridir. Müşrikler, “Ateş yurdunda ağaç mı olur, ateş ağacı yakıp kül etmez mi?” diyorlardı. Yüce Allah isterse olmazlar olurdu. Zaten onlar dünyada da ağaçtan ateş elde ediyorlardı. “Yaş ağaçtan size ateş çıkarandır. Ondan ateş yakarsınız.”[8] Cehennem ateşleri içerisinde ağacın olmasının anlatılması da insanlar için bir sınav sebebiydi: “Sana: ‘Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır’ demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kur’an'da lanetlenmiş ağaçla, insanları sadece denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka bir şey sağlamıyor.”[9] Müşrikler, Peygamberimiz (s.a.v.)’in gecenin bir anında Mekke’den Kudüs’e giderek gerçekleşen İsrâ mûcizesini ve o gece Rasûl’ün müşâhede ettiği şeyleri imkânsız görüyorlardı. Yüce Rabb’imiz bu âyetinde, erişilmez kudretiyle insanların imkânsız gördüklerini yapamaya kâdir olduğunu açıklıyor. Dünyada bunun örnekleri olduğu gibi âhirette de ateşlerin içerisindeki zakkum ağacının bunun bir başka örneği olduğunu bildiriyor. Nitekim magma tabakası üzerindeki dünyamız yanmadan varlığını sürdürebiliyor ve insanlar dünya üzerinde de ateşten etkilenmeyen ve yanmayan pek çok şeye tanıklık edebilmekte, yanmaz elbiseler ve eşyalar üretebilmektedir. O ağaçtan Yüce Allah’ın rahmetinden uzak olmuş, lanetini hak etmiş olan mel’unlar yiyeceklerdi. Cehennem ateşleri içerisinde ateşten bir ağaçtı zakkum, çaresizlik içerisinde olan cehennemlikler açlıklarını giderebilmek için ağaç görünümündeki zakkumdan yemek isteyeceklerdi. Ancak o, onların ne açlıklarını giderecekti, ne de onlar ondan ağız tadıyla yiyebileceklerdi. Bu yüzden o ağacın besleyici özelliğinin olmadığını ve zehirli olduğunu belirtmek için lanetli olduğu söylenmiştir. Yanı sıra ağaçtan ziyade, ondan yemek zorunda kalanların lanetli kişiler olduğuna da dikkat çekilmiştir. Ağacın tomurcukları şeytan başına benzetilerek çirkinliği ve korkunçluğuna işaret edilmiştir. Arapçada hurma ve kaymaktan yapılan bir yiyeceğe de zakkûm denirdi. Müşrikler cehennemdeki zakkum ağacını bu yemek olarak anlayıp alay ediyorlardı. Hâlbuki bu ağaç kökü cehennemin dibinden çıkan, tomurcukları şeytan başı gibi çirkin ve korkunç olan, kaynamış maden eriyiği gibi bir ateşti. Ateşler içerisinde kıvranan cehennemlikler onu yiyebilecekleri bir ağaç sanıp ona saldıracaklardı. Bazı âlimler zakkum ağacının dünya ağaçlarından küçük yapraklı zehirli bir bitki olduğunu söylerken, bazıları bu ağacın dünyada benzeri olmayan bir cehennem ağacı olduğunu söylemişlerdir.[10] “Konukluk olarak cennette ağırlanmak mı iyidir, yoksa Zakkum ağacı mı? Biz o ağacı, zalimler için bir dert/sınav aracı yaptık. O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları şeytan başı gibidir. İşte cehennemlikler bundan yerler, karınlarını onunla doldururlar. Sonra, üzerine kaynar su katılmış içki şüphesiz onlar içindir. Doğrusu sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.”[11] “Sonra, siz ey sapıklar, yalanlayanlar! Doğrusu zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız, onun üzerine kaynar su içeceksiniz, hem de susamış develerin suya saldırısı gibi içeceksiniz. İşte onlara, cezâ günü sunulacak konukluk budur. Sizi yaratan Biziz. Hâlâ tasdik etmez misiniz?”[12] “Doğrusu günahkârların yiyeceği Zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.”[13] Bu âyetlerden başka cehennemlikler için kötü kokulu cehennem dikeninden (darî’) bahsedilir. “Onlar yakıcı ateşe yaslanırlar. Kızgın bir kaynaktan içirilirler. Beslemeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur.”[14] Darî’ da cehennemliklerin feryat figanlar içerisinde açlıklarını bastırmak için yemek isteyecekleri taş, diken yahut bu görünümde bir ateş parçasının adıdır. Dünyada bile diken, zorda kalmadıkça hayvanların bile yemek istemedikleri bir şeydir. “Şüphesiz katımızda müşrikler için ağır boyunduruklar, cehennem, boğazı tıkayan bir yiyecek ve can yakan azap vardır.”[15] âyetinde de cehennemliklerin yemek zorunda kalacakları ve boğazlarına duracak olan yiyeceğin zakkum olduğu söylenmiştir. Bir hadislerinde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’tan gereği gibi sakının ve ancak Müslümanlar olarak can verin. Zira zakkumdan bir damla dünya denizlerine damlatılsa, yeryüzünde yaşayanların bütün yiyecekleri bozulur/hayatları mahvolurdu. Onu yemek zorunda kalan kimsenin hali nice olur, siz düşünün!”[16] Cehennem, bizim için öteki âlemin bir parçasıdır. Mâhiyeti bizim için tam olarak kestirilemeyecek bir yerdir. Onun hakkında bizler, âyet ve hadislerdeki bilgilerle yetiniriz. Onun hak olduğuna inanır, oraya hiç uğramamak ve düşmemek için tedbir alırız. Cehenneme düşmekten koruyacak olan, iman ve sâlih amellerdir. Biz âyetlerdeki bu açıklamalardan cehennemliklerin de acıkıp susayacaklarını, bu ihtiyaçlarını gidermek için çırpınacaklarını, ateşlerin onlara yiyecek içecek gibi görüneceklerini, ancak cehennemdeki şeylerin onların açlık ve susuzluklarını gideremeyeceğini, üstelik daha da artıracağını anlıyoruz. Yüce Rabb’imiz, korkunç cehennem tasvirlerini bize anlatarak cehenneme karşı tedbir almamızı istiyor. Cehenneme uğramamak ve ona düşmemek için ise İslam üzere olmak ve Müslüman olarak ölmek gerekir. Yüce Rabb’imizden cehenneminden bizleri korumasını niyâz ediyoruz. [1] 2/Bakara, 7/A’râf, 19-22. [2] 22/Hac 18; 55/Rahmân, 6. [3] 23/Mü’minûn 19-20; 24/Nûr, 35. [4] 28/Kasas, 30. [5] 48/Fetih, 18-19. [6] 14/İbrâhîm, 24-26. [7] 55/Rahmân, 48; 56/Vâkıa, 71-72. [8] 36/Yâsîn, 80. [9] 17/İsrâ, 60. [10] Beyzâvî, Kurtubî. [11] 37/Sâffât, 62-68. [12] 56/Vâkıa, 51-57. [13] 44/Dühân, 43-46. [14] 88/Gâşiye, 4-7. [15] 73/Müzzemmil, 12-13. [16] Tirmizî, İbn Mâce.
Ali AKPINAR
YazarEğitimci-Yazar M. Emin Karabacak’ın yeni kitabı SINAVLARDA BAŞARININ SIRLARI (Cep Telefonu ile Baş Etmenin Yolu) siz değerli okurlarla buluştu. Sinirli Anne Babaların Akıllı Telefonla İmtihanı, Bi...
Yazar: Yusuf HALICI
Önceleri tecrübe kazanmaları için tahta yakın görülen şehzadeler, sancaklarda vali olarak görevlendirilir, devlet idaresinin içinde bulunurlardı. Osmanlı devlet geleneğindeki “sancağa çıkma uygulamas...
Yazar: Bekir AYDOĞAN
Cenab-ı Allah’ın hikmeti böyle, Bu vücut şehrinin kuludur insaf. Cümle mahlûkata hoş nazar eyle, Ahlâkın, edebin yoludur insaf. Aldanma bu dünya denen kadına, Esir olma nefsin...
Yazar: İbrahim SAĞIR
“Bir diğer sınıf ise sâbikûn, önde olanlar.”[1] İnsanların kendilerine gelen peygamberlere iman noktasında ve dindarlık tecrübeleri bağlamında tekdüze olmadıkları bilinen bir gerçektir. Zira Kur’an...
Yazar: Hamit DEMİR