İnsanlarıKüçümseme Hastalığı
Hiçbirimize dünyaya gelirken “Doğmak istiyor musun?” diye sorulmadı. Aynı şekilde önümüze seçenekler konularak, “Nasıl bir vücutla dünyaya gelmek istersin?” yönünde bir liste de konulmadı. Anne rahminde nasıl bir şekil aldıysak, o halde ağlayarak dünyaya gözlerimizi açtık. Hiç şüphe yok ki, ebeveynimizden aldığımız genler ile hâmilelik süresince annemizin beslenmesi endâmımızın şekillenmesinde ve sağlıklı dünyaya gelmemizde çok etkili olmuştur. Bundan dolayıdır ki, çocuklar anne babalarına benzerler. Nitekim bir çocukla annesini veya babasını yan yana gördüğümüzde, çocuğun yanındakinin evladı olduğunu anlayıveririz. Zira yüz hatları ve mimikleri hemen kendisini ele verir. Hatta insanın zekâsı ve kâbiliyetleri üzerinde bile anne babasından intikâl eden genlerin etkisi vardır. Bütün bunlara bölge ve iklim faktörünü de ekleyebilirsiniz. Karadeniz insanının asabî, Ege insanının mülâyim olması gibi. Bütün bunların anlamı şudur: İnsan dünyaya gelirken sahip olduğu donanım ne kadarsa, bunu kendisi kazanmış değil. Yüce Yaratıcı’mız, kurmuş olduğu mükemmel bir sistemle, bizleri bazı şeyleri yüklenmiş olarak dünyaya getiriyor. Velhâsıl aynanın karşısına geçtiğimizde seyrettiğimiz kişinin şekillenmesinde bizim bir etkimiz söz konusu değil. Bizim yaptığımız, Allahu Teâlâ’nın dünyaya getirdiği minik bedenimizi beslenerek büyütmekten ibârettir. Engeller Kardeşliğe Engel Olmamalı Bunun yanında bazılarımız çeşitli sebeplerden dolayı bedensel engellerle dünyaya geliyor veya diğer insanlara göre sağlık problemlerimiz daha fazla olabiliyor. Kezâ bir kısmımızda irsî olarak bazı hastalıklar görülebiliyor. Hastalıklar ve kazâlardan ötürü sağlığımızı kaybedebiliyoruz. Belki bir kolumuz, bir ayağımız veya bunların her ikisinden birden kazâ veya hastalık sebebiyle yoksun kalabiliyoruz. Bir karşılaştırma yaptığımızda, bir kısmımız sahip olduğu beden itibarıyla diğerlerine göre çok daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Hiçbir bedensel engelimiz yoksa veya ciddî rahatsızlığımız söz konusu değilse daha fazla nimete sahibiz demektir. Bununla birlikte, kendimiz olmasa bile bir yakınımız mutlaka böylesi bir dertten muzdariptir. Dolayısıyla bahsettiğimiz durum esasında bize uzak değildir. Bir Anda Her Şey Değişebilir Şu an itibarıyla pek çok insana göre daha iyi durumda olduğumuzu düşünebiliriz, ancak hiç birimiz bir saat sonra nasıl bir durumda olacağımızı bilemeyiz. Şimdi çok sağlıklıyızdır, bedensel olarak hiçbir problemimiz yoktur. Lâkin birden vücudumuzu kaplayan bir sancı veya önemsemediğimiz bir ağrı ile iflah olmaz bir hastalığa yakalandığımızı öğrenebiliriz. Kezâ günün yorgunluğu ile yolda dalgın yürürken bir aracın çarpması veya bir binâdan üzerimize bir şey düşmesi sonrasında sakat kalabiliriz. Hatta hiç akla hayâle gelmeyecek bir belâ bizi bulabilir, sakat edebilir veya illetli bir hastalığa maruz bırakabilir. Bütün bunların örneklerini her gün görmekteyiz. Nimet Yok Olabilir Demek ki, bazı insanların böbürlendiği ve başkalarına karşı üstünlük vasfı olarak kullandığı nimetin parmaklarının arasından kayıp gitmesi an meselesidir. Bir de bakmış ki, övünüp durduğu ihsâna artık sahip değil. Kendisi de artık başkalarının alay edebileceği bir duruma düşmüş. Etrafımızda bu şekilde nice insanlar görürüz. Başkalarının bedenlerindeki engellere bakarak onlara lakaplar takarlar, hitap ederken onur kırıcı ifadeler kullanırlar veya sahip oldukları maddî imkânları karşılarındakileri ezme aracına dönüştürürler. Normal konuşmalarında bile bir küçümseme vardır. Ancak kibirlenme vâsıtası olarak kullandıkları nimet ellerinden bir alınıverdiğinde çok kötü duruma düşerler. Artık başkalarıyla dalga geçemez hale gelirler. İnsanların Onurlarıyla Oynamak İnsanın karşısındakini şaşılığı, gözlük kullanması, saçlarının dökülmüşlüğü, bir kolunun olmaması, parmak sayısının eksikliği, solaklığı, ellerinde titreme olması, topallığı, konuşurken bazı harfleri çıkaramaması, kekemeliği, kaşlarının çok gür olması, cildinde çiller veya yanıklar bulunması, boyunun kısa veya çok uzun olması, çok zayıf veya şişman olması gibi şeylerle küçümsemesi ve bunları anımsatacak lakaplarla anması kadar kötü bir alışkanlık olamaz. Oysa bu saydıklarımız ve sizin hemen aklınıza geliveren diğer hususlar, hiçbir insanın sahip olmasını isteyeceği durumlar değildir ki! Hangimiz çok şişman olmayı isteriz? Hangimiz şaşı olmayı arzularız? Hangimiz bir kolumuzun kopmasıyla çolak kalmayı arzularız? Hiçbirimiz bunları istemeyiz. Kendimiz için istemediğimiz gibi yakınlarımız için de istemeyiz. Çocuğunun bahsettiğimiz sıkıntılardan birine maruz kalmasını arzulayabilecek bir anne baba düşünemeyiz. Öyleyse hasbelkader böyle bir durumda olan bir insandan nedir alıp veremediğimiz? Yarına nasıl çıkacağımız belli değilken, ailemizden birinin her an böylesi bir durumla karşılaşabilmesi söz konusu iken, karşımızdaki insanlardan ne isteriz, neden küçük düşürücü ifadeler kullanırız? Yan Yana Olmayacak İki Kelime İki kelime Müslüman hayatında aslâ yan yana gelmemelidir. “Müslüman” ve “alay”. Demek istediğim, bir insan hem bu yüce dini benimsemiş olacak, hem de karşısındakini alaya alacak? Yaratıldığı halden ötürü veya bir hastalık-kazâ sebebiyle bedeninde meydana gelen aksaklık yüzünden diğer Müslümanı hakir görecek? Böyle bir şey tahayyül edilemez. Müslüman olan bir insan karşısındakini ifadeleriyle küçümseyemez. Allah’a Dikleniş Tahkir edici ifadeler Allah’ın yarattığı şekli beğenmemek demektir. Allah’ın o insanı yarattığı hal ile dalga geçmek onun yaratışına başkaldırı demektir. Zira böylesi bir durumda tahkir edilen Allah’ın takdiridir. Bir kazâ veya ameliyat neticesinde insanın bedeninde oluşabilecek bir eksikliği dile dolamak da aynı şeydir. Bütün bu durumlar imanın zafiyetinden kaynaklanmaktadır. Hançerlenen Yürekler Bu tür hakaretlerin karşımızdaki insanların gönüllerinde açtığı onulmaz yarayı hesap etmek mümkün değildir. O insanın kalbindeki kırıklık tedavi edilemez. Zira yapılan hakaretler onda ruhsal çöküntüye sebep olur. Etrafının onu küçümsediğini düşünür, kendisini toplumdan soyutlar ve kabuğuna çekilir. Böyle bir durumu hangimiz kendi nefsimiz veya çocuklarımız için isteyebilir? İsteyemiyorsak o zaman ne diye karşımızdaki insanların eksik gördüğümüz yanlarını dilimize doluyoruz ve onlara hayatı zehir ediyoruz? Allah’ın Kitabı Önümüzde Böyle yapan kimseler Allah’ın bir ayetini karşılarına almakta olduklarını bilmelidirler. Yüce Rabb’imiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın, kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.”1 Ayrıca unutmamak gerekir ki, bütün peygamberlerin maruz kaldıkları baskıların başında alaya alınmak geliyordu. Dolayısıyla alay etmek Allah’ın elçilerini yalanlayanların bir hasletidir. Bu ise bir Müslümana yakışacak bir özellik değildir. Bakınız Allahu Teâlâ bu hususlarda ne buyurmaktadır: “Nuh gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: ‘Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!”2 “Senden evvelki peygamberlerle de alay edilmişti. Alay edenlerin yaptıkları maskaralıklar kendi başlarına gelmişti.”3 Diğer peygamberlerle alay edildiği gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve etrafındaki Müslümanlarla da alay edilmiştir. Kur’an bunu yapanların münâfıklar olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla alay etmek kâfirler yanında münâfıkların da hasletidir: “Bu münâfıklar mü’minlerle karşılaştıkları vakit ‘Biz de iman ettik.’ derler. Fakat şeytanlarıyla (münâfık dostlarıyla) baş başa kaldıklarında ise, ‘Biz sizinle beraberiz, biz mü’minlerle sadece alay ediyoruz.’ derler Gerçekte Allah onlarla alay eder; azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.”4 Ayrıca küçümsemenin Fir’avunların bir hasleti olduğunu da hatırlatalım.5 Allah Rasûlü Uyarıyor Karşısındaki insanlarla alay eden, onları küçük görüp aşağılayan kimselerle ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Bir kimseye günah olarak Müslüman kardeşini küçük görmesi kâfîdir.”6 “Bir kimsenin başka bir kimseye dinden veya takvâdan başka bir üstünlüğü yoktur. Kişiye -günah olarak- kötü sözlü, kötü huylu ve cimri oluşu yeter.”7 Bu ifadeleri anlayabilen iz’an sahibi birisi başka bir uyarıya ihtiyaç duymaz. Sonuç olarak, insanlarla alay eden kişi kendini beğenen, karşısındakini küçük gören, yukarıdan bakan, başkalarını değerlendirirken gözlerini kısıp ezerek yorum yapan kişi, kibirli biridir. Böbürlenmesinden dolayı insanları tahkîr etmektedir. Kibir ise Allah ve Rasûlü’nün aslâ tasvip etmediği bir huydur. Bundan Allah’a sığınırız. Diline sahip olanlardan olmayı dileriz. Dipnot * Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM 1. 49/Hucurât, 11. 2. 11/Hûd, 38. 3. 21/Enbiyâ, 41. 4. 2/Bakara, 14-15. 5. Zuhruf, 54. 6. Muslim, 4650. 7. Et-Terğîb ve’t-Terhîb, 3/375.
Enbiya YILDIRIM
Yazarİnsan ne kadar büyük bir servete sahip olursa olsun, isteklerinin bittiğini söylemek mümkün değil. “Dünyada artık elde etmek istediğim bir nimet kalmadı, gönlümden geçen her şeyi yaptım.” diyenler bil...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Etrafımızda tanıdığımız pek çok insan vardır; hayatları sıradan bir şekilde devam ederken birden değiştiklerini ve Allah’a yöneldiklerini görürüz. Bazen bir Cuma sohbeti buna vesile olur. Vâizin insan...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Günümüz Müslümanları kendi Müslümanlıklarını koruma endişesi yanında bir de çocuklarının Müslümanlığını koruma endişesi taşımaktadırlar. Hatta çocuklarına yönelik endişeleri kendi Müslümanlıklarını ku...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
“Ey mü’minler, hepiniz Allah’a tevbe ediniz. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”1 diye buyuruyor Yüce Yaratıcı’mız. Kul olarak her zaman zayıf ve âciz olan insanoğlunun, ilâhî kudrete sığınma ve bağışlanm...
Yazar: Emine Elif ÇAKMAK İGALÇİ