İMAR İÇİN YIKIM: KURTULUŞ İÇİN DELİNEN GEMİ
Kehf Suresi’nde anlatılan Hz. Mûsâ’nın, ‘kendisine Allah katından rahmet ve ilim verilmiş bir kul’ ile olan yolculuğunda, ‘bindikleri gemiyi delivermesi’ de oldukça dikkat çekicidir. Olay kısaca şöyledir:
Hz. Mûsâ, kendisine Yüce Allah’ın katından özel ilim verilen kul olan Hz. Hızır’la buluşur ve onun ilminden istifade etmek için birlikte ilim-irfan yolculuğuna çıkarlar. Hızır (a.s.) da kendisine hiçbir konuda soru sormamasını ve yaptıklarına itiraz etmemesini şart koşar. Bir gemiye binerler, gemi geçimlerini deniz taşımacılığından sağlayan fakir kardeşlere aittir. Hz. Hızır, gemiyi deliverir. Bu olay karşısında Hz. Mûsâ dayanamaz, soru sormama ve itiraz etmeme konusunda verdiği sözü unutarak, gemiyi niçin deldiğini sorar. Açılan deliğe rağmen gemi batmadan yolculuğuna devam eder. Hızır (a.s.) verdiği sözü hatırlatınca Hz. Mûsâ (a.s.) itirazından vazgeçer ve yolculuk devam eder. Daha sonra Hz. Hızır, gemiyi delme gerekçesini ona anlatır.
Olay ayetlerde şöyle anlatılır:
“
Bunun üzerine yürüdüler. Nihâyet gemiye bindikleri zaman gemiyi deliverdi.
Mûsâ, ‘Halkını boğmak için mi gemiyi deldin? Gerçekten sen çok tehlikeli bir iş yaptın!’ dedi.
O kul, ‘Sen benimle beraber bulunmağa dayanamazsın demedim mi?’ dedi.
Mûsâ, ‘Unuttuğum şeyden ötürü beni kınama ve bana bu işimden dolayı bir güçlük çıkarma.’ dedi.”
1
Yolculuk devam eder. Yolculuğun sonunda Hz. Hızır, gemiyi delme sebebini de şöyle açıklar:
“
O (yaraladığım) gemi, denizde çalışan yoksullarındı. Onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların ilerisinde her (sağlam) gemiyi zorla alan bir kral vardı.”
2
“
Bunları, ben kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”
3
Mesajlar
1- İlim adamlarıyla tartışma yapmak, bilgilenmek için önemli bir metottur. Yeter ki kişi, tartışırken inatlaşmasın ve bilgisiyle gurur ve kibre kapılmasın. Bu kıssada Hz. Mûsâ (a.s.)’nın itirazı yerindedir. O, kendine göre zâhiren gördüğü bir yanlışa itiraz etmiştir. Çünkü denizin ortasında gemiyi delme, içindekilerle beraber batmasına davetiye çıkarmak demektir. Elbette her Müslüman, zararlı olduğu açık olan bir şeye seyirci kalmayacak, onu engellemeye çalışacaktır.
2- Yanlış yapan uyarılmalıdır. Hz. Mûsâ da olayın zâhirine bakarak, yanlışa itiraz etmiş ve ona engel olmaya çalışmıştır. Ancak geminin batmadığını gördüğünde ve Hz. Hızır (a.s.)’ın kendi kafasından bir şey yapmadığını, vahiyle irtibatlı olduğunu hatırladığında itirazından vaz geçmiştir.
3- İlim yolu sabırlı olmayı gerektirir. İlim yolcusu, hocasına güvenmeli, acele ederek gereksiz soru ve itirazlarda bulunmamalıdır. Hz. Mûsâ, Hz. Hızır’ın uyarısıyla ona daha önce verdiği sözü tuttu ve itirazından vazgeçti.
4- Hoca konumunda olanlar, talebelerinin itirazlarını anlayışla karşılamalı, onların itiraz ve sorularına iknâ edecek cevaplar vermelidir. Nitekim Hz. Hızır, Mûsâ Peygamber’in itirazını anlayışla kabul etmiş ve ondan ayrılmadan da itirazı cevaplamıştır. Gemiyi kusurlu hale getirmesindeki amacının, gemiyi batırmak değil, tam tersine gemiyi kurtarmak olduğunu açıklamıştır.
5- “
Hz. Mûsâ, ‘Halkını boğmak için mi gemiyi deldin.” diyerek gemi halkını kendi nefsine tercih etmiştir. Hâlbuki gemi batacak olsa boğulacaklar içerisinde kendisi ve yol arkadaşı da olacaktır. Ancak o, halkı kendi nefsine tercih etmiştir. Zaten peygamberler ve onların izinde giden önderler, halkları için fedâ-yı cân etmeye hazır olan kahramanlardır.
6- Dinin getirdiği şeylerin dış görünüşü akla uygun görünmese de onlara inanmak gerekir. Nitekim Yüce Allah’ın işaretiyle hareket eden Hz. Hızır’ın gemiyi delmesi, geminin batmasına sebep olmamıştır. Genel olarak İslâm dini, akıl dinidir. Onun emir ve nehiyleri, selîm akla uygundur. Ancak dindeki her şeyi akla uyduracağız diye bir şey yoktur. Zaten insanların aklî seviyeleri farklı farklıdır. Bir akıl sahibinin doğru, yararlı gördüğü bir şeyi; başka bir akıl sahibi yanlış ve zararlı görebilir. Onun için asıl olan vahyin aydınlığında aklı işletmek ve vahyin bildirdiğine tâbi olmaktır.
7- Şer gibi görünen şeylerde hayır, hayır gibi görünen şeylerde şer olabilir. İmtihan gereği, çok değişik olaylarla karşılaşan insan, yapması gerekenleri yapmalı alınması gereken tedbirleri almalı, ancak olayları bir bütün olarak oluş ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirmelidir.
8- Bazen hoşumuza gitmeyen şeyler hayrımıza olabilir. Sözgelimi güzel ve mükemmel olan şeyler bazen sahipleri için zarar sebebi olabilir. İmtihanın gereği kusur gibi olan şeyler, hayrımıza kurtuluşumuza vesîle olabilir. Kıssamızda geminin kusurlu oluşu, onun korsanlardan kurtulmasına vesîle olmuştur. Dolayısıyla her şeyin hayırlısını istemek esas olmalıdır.
9- İki zarar karşı karşıya geldiğinde, ağır olanı savmak için hafif olan tercih edilir. Çoğu korumak için, az fedâ edilebilir. Beterin beteri ile karşılaşmamak için, bazı olumsuzluklara göz yumulabilir. Nitekim Hz. Hızır, kusursuz gemileri gasbeden zâlimlere karşı kendince tedbirini almış ve gemiyi kusurlu hale getirmiştir. O, bu hareketi ile geminin batmayacağını bildiği için böyle yapmıştır.
10- İnsanlar mallarını koruyabilmek için bir kısım fedâkârlık ve harcamalarda bulunmasını bilmelidirler. Nitekim zekât ve infâk da malı koruyan ve bereketlendiren şeylerdir. Peygamberimiz, “
Mallarınızı zekâtla koruma altına alınız, hastalıklarınızı sadaka ile tedâvî ediniz.” buyurmuştur. Malımızın çok az bir kısmını infâk etmek, dünya ve âhirette bize bereketli kazanımlar olarak dönecektir.
11- Buradan insanların içlerindeki kötülük tutkularını harekete geçirecek süs ve debdebeden kaçınmanın gereğini de çıkarabiliriz. Eskiden mü’min hanımlar, imkânı olmayan başka hanımlar kıskanmasınlar, art niyetli kimselerin akıllarına kötülük gelmesin diye kollarındaki ziynetlerini gizlemek için kolluk takarlardı. Benzer şekilde göz hakkı olmasın diye, eskiler pazardan aldıkları eşyaları kapalı heybe yahut çuvallar içerisinde evlerine getirirlerdi.
12- Kıssanın işârî yorumu ile ilgili olarak da şunlar söylenebilir: Gemiyi delmekle Hz. Hızır, Hz. Mûsâ’ya şu hatırlatmayı yapmak istemiştir: “Ey Mûsâ, bir zamanlar annen seni tabuta koyup Nil deryasına atınca Rabb’in seni boğulmaktan nasıl korumuştu. Şimdi ne diye geminin batmasından endişe edersin? Bilmez misin, her şey Rabb’inin dilemesi iledir, Rabb’in dilemezse hiçbir şey olmaz. Seni bir başına denizin ortasında batmaktan ve boğulmaktan koruyan Yüce Allah, gemiyi ve gemidekileri de koruyacaktır.”
13- Kıssadaki geminin delinmesi olayında Mûsâ, Ruh’a;
Hızır, s
ırra; gemi, cisme; geminin delinmesi, ibadet ve riy
âzâtla bedenin benzinin solgunluğuna; geminin yolu üzerindeki zâlim kral ise, şeytana işarettir. Sivâsî’nin bu konudaki işârî yorumunun özeti şöyledir:
“Kıssada geçen Mûsâ, ruha; Allah katından kendisine ilim verilen kul ise sûfîlerin sır dedikleri şeye işarettir… Gemi ise cisimdir… Ruh ve sır bir bedende karar kılmışken; sır, riyâzât ve ibadetle cismin zâhirini harâb eder… Ruh’un ‘şu bedene biraz merhamet etsen de onu tahrîb etmeyip rahat bıraksan’ şeklindeki itirazına sır şu cevabı verir: Ey ruh, bu beden gemisinde olanlar bir alay miskinlerdir ki, bu dünya denizinde âhiret azığını bununla tahsîl etmelidirler. Ama yolları üzerinde şeytan denilen zâlim bir kral vardır… Şâyet ibadet ve riyâzât sebebiyle beden gemilerinin benzi bozuk, teni soluk olmazsa şeytan onları etkisi altına alır… Bu yüzden o bedende ibadet ve riyâzât eserlerinin görünmesini istedim…”
4 En doğrusunu Yüce Allah bilir.
Dipnot
* Prof. Dr. Ali AKPINAR
1. 18/Kehf, 71-73.
2. 18/Kehf, 79.
3. 18/Kehf, 82.
4. Bkz. Şemseddin Sivâsî, Nakd-i Hâtır, v, 109b-110b.