İKİ HADİS-İ ŞERİF IŞIĞINDA KADINLARA SABRI TAVSİYE
Enes (r.a)’ten: Peygamber (s.a.v.), çocuğu öldüğü için ağlamakta olan bir kadının yanına geldi ve ona: “Allah’tan kork ve sabret!” dedi. Kadın: “Başıma gelen musibete sen aldırış etmezsin ki.” dedi. Allah Rasûlü (s.a.v.) oradan ayrılıp gittikten sonra (kadına) “O, Allah Rasûlü idi.” dediler. Kadın buna çok üzüldü, ölecekmiş gibi oldu. Hemen O’nun kapısına gitti: “Ey Allah Rasûlü! (Beni bağışla!) Seni tanıyamadım.” deyince Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “(Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma anında olur.”1 Ebû Saîd (r.a) söyle demiştir: Kadınlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e: “Bize vaaz etmek için bir gün belirle.” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) onlar için bir gün belirledi. O gün kadınlara verdiği vaazda söylediği şeylerden biri de şu idi: “Üç çocuğu ölen bir kadının bu çocukları onun için ateşe karşı bir perde olur.”2 Her iki hadis rivayetinin ana temasını oluşturduğu üzere, başa gelen musibetlerden ötürü Allah’tan başka kimseye şikâyetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak; nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen şeyler karşısında dünya ve ahiret yararını düşünerek, ruhî dengeyi bozmamak maksadıyla insanın kalbinde bulunmakta olan sükûnet ve dayanma gücü anlamına gelen “sabır” kavramı, Kur’an’da yetmişten fazla ayette geçmektedir. Dünyaya getirilme sebepleri Allah (c.c.) tarafından, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”3 ve “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”4 şeklinde ifade buyrulan insanoğlunun bu kulluk vazifesini idrak edebilmesi için gerekli olan ahlakî faziletlere kaynaklık etmesi sebebiyledir ki Kur’an’da mü’minlere ısrarla sabırlı olmaları tavsiye ve emredilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.), çekmiş olduğu sıkıntılar karşısında Müslümanlara, onların bu zor anlarının geçici olduğunu, bunun karşılığının Allah (c.c.) tarafından verileceğini bildirmek suretiyle sabrı tavsiye etmiş; kendisi ise “Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme!”5 ayeti kerimesine binaen hayatı boyunca sabır konusunda ümmetine örnek teşkil etmiştir. “Sabredenleri müjdele!”6 ayet-i kerimesine izafeten incelenen sabır kavramı dört çeşittir: a. Kulluk ve ibadette sabır, b. Günah ve isyandan kaçınma hususunda sabır, c. Kulluktan uzaklaştıracak fazla mal ve dünyalık karşısında sabır, d. Meşakkat, sıkıntı ve üzücü hadiseler karşısında sabır. Konuyu ihtiva eden hadis rivayetleri, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in evladını kaybetmiş olan kadınlara yapmış olduğu tavsiye üzerinedir. İlk rivayette görüldüğü üzere kadın, öncelikle Hz. Peygamber (s.a.v.)’i tanımayıp sıradan birisi zannetmiş ve onun kendisine söylemiş olduğu ifadeler üzerine acısını anlamadığını düşünerek kendisine sitemde bulunmuş; sonra da inanılmaz derecede pişmanlık yaşamıştır. Burada Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, söylemiş olduğu “Allah’tan kork ve sabret.” ifadesiyle kadını büyük üzüntüsü karşısında teskin etmek isterken, muhtemelen üzüntüsünün isyana dönüşmemesi için de onu uyarmak maksadında olmuştur. Hadisin ikinci kısmında, “(Asıl) sabır, felâketle ilk karşılaşma ânında olur.” demek suretiyle acının zirvesinde olunduğu an, bu derdin Allah (c.c.) tarafından geldiğini kabullenerek ona sığınmakla geçerli olacağını kastetmek vesilesiyle sabrın tanımını yapmıştır. Bela geldiği vakit, bir müddet feryat figan ettikten, yakışıksız söz ve düşüncelerle bir sürü günah kazandıktan sonra yapılmış olan sabır, istenilen ve tam manasıyla kabul edilen bir sabır örneği değildir. İnsanın hayatta en çok sevdiği varlıklardan biri olan evladını kaybetmesi üzerine büyük üzüntüye kapılması olağandır ki sabır, başa gelen felakete üzülmemek anlamını da taşımamaktadır. Nitekim üzülmek, dertlenmek beşerî bir haldir. Hz. Peygamber (s.a.v.) dahi Hz. Hatice, Hz. Hamza, oğlu İbrahim gibi çok sevdiği kişiler vefat ettiği vakit derin bir hüzün içine girmiş fakat asla isyan noktasına gelmemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in oğlu İbrahim’in öldüğü vakit gözyaşı dökmesi, bu durumun caiz olduğunu göstermektedir: Enes b. Mâlik (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte demir ustası Ebû Seyf’in yanına gittik. (Onun hanımı, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in oğlu İbrahim’in sütannesi olduğundan) Ebû Seyf İbrahim’in sütbabası idi. Hz. Peygamber (s.a.v.) İbrahim’i kucağına aldı, öptü ve kokladı. (Aradan zaman geçti) Yine onun yanına gittik. İbrahim can çekişiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Yanımızda bulunan Abdurrahman b. Avf: “Sen Allah’ın Rasûlü olduğun halde ağlıyor musun?” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Avf’ın oğlu! Bu (gözyaşı) merhamettendir.” Sonra bu gözyaşını bir diğeri takip etti. Yani Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gözyaşları arka arkaya akmaya başladı. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Göz yaş döker, kalp hüzünlenir. Ancak biz Rabb’imizin razı olmayacağı bir şeyi söylemeyiz. Ey İbrahim! Gerçekten biz senin bizi terk etmen sebebiyle üzgünüz.”7 Dipnot 1. Buhari, Cenaiz, 7; Ebu Davud, Cenaiz, 23/3124. 2. Buhari, Cenaiz, 6. 3. 51/Zariyat, 56. 4. 67/Mülk, 2. 5. 16/Nahl, 22. 6. 2/Bakara, 155. 7. Buhari, Cenaiz, 43; Müslim, Fedail, 62..
Hatice AKKAYA
YazarHz. Aişe (r. anhâ.) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna beş on kişilik bir Yahudi heyeti girdi. Huzura girince selam vermiş olmak için ‘ölüm üzerinize’ anlamına gelen ‘Es-Sâmu aleyküm!’ d...
Yazar: Hatice AKKAYA
Tam adı Sitti Mükrime/Mükerreme Hatun’dur. 1435’te doğduğu rivayet edilmektedir. Dulkadiroğlu Süleyman Bey’in kızıdır. Sitti kelimesi, Arapça Seyyide kelimesinden gelmektedir. Arapça “benim hanımım” m...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Kişiyi ahiret yurduna kavuşturacak olan hayat yolundaki imtihanı beraber aşabilmek, sorunlara birlikte göğüs gerip mutluluğu beraber yaşayabilmek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine mazhar olup insan...
Yazar: Hatice AKKAYA
Eğer siz de bel ağrısı sıkıntısı çekiyorsanız, herkesin kendisinin uygulayabileceği yöntemlerle ağrılarınızı azaltabilir hatta tamamen kurtulabilirsiniz. Nasıl mı? Yrd. Doç. Dr. Gamze Şenbursa, bel ağ...
Yazar: Nesibe AYDIN