İBN ECÂ SEYAHATNÂMESİ’NDE DARENDE
Seyahat eden her kişi dininin ve ülkesinin elçisidir. Müslüman seyyahlar, İslâm'ı en güzel şekilde temsil etmiş, farklı coğrafyalarda farklı milletlere, dinlere mensup toplumlara Müslümanları ve İslâm medeniyetini tanıtmışlardır. Gittikleri yerlerde Müslümanlığın onlara giydirmiş olduğu temiz ahlak elbiseleri ve şerefleri ile dikkatleri üzerlerine toplamışlar; hak, adalet ve barış yoluyla hayatı yöneten, dünyanın ilerlemesi, yükselmesi ve uygarlığı için çalışan bir dinin mensupları olduğumuzu anlatmışlardır. Seyahatleri esnasında yaşanan olayları, yolculuk anılarını, karşılaştıkları manzaraları, tanıştıkları insanları, şehirleri, coğrafyaları, âdetleri, gelenekleri kaleme alan seyyahlar, yazılarını edebî kaygı gözetmeden yazsalar dahi ölümsüz birer edebî eser bırakmışlardır. Seyahatnameler yıllar boyunca tarihe ışık tutarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu tür eserleri edebiyat ve tarih alanı ile sınırlı tutmak mümkün değildir. Seyahatnameler mimarî, estetik, sosyolojik, psikolojik, folklorik vs. gibi konuları da muhteva etmeleri sebebiyle her alandan meraklının ilgisini çekmeyi başaran eserlerdendir. Meşhur seyyahlardan İbni Battuta, Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi’nin eserleri Müslümanların yazdığı seyahatnamelerin başlıcaları olarak söylenebilir. 15. Yüzyıl seyyahlarından İbn Ecâ et-Türkî (1417-1478)’nin eserinde Mısır’dan Tebriz’e olduğu kadar, Anadolu coğrafyasının da özeti sunulmaktadır. Bir Türk Seyyâhın Kaleminden Muhammed b. Mahmud b. Ecâ et-Türkî, Memlûkler dönemi müelliflerindendir. İbn Ecâ, Memlûk ordusunda ordu kadılığı (kazaskerlik) yapmıştır. İbn Ecâ, Sultan Kayıtbay Dönemi’nde Emîr Yeşbek ed-Devâdâr’ın yanında Dulkadiroğlu Şehsuvar’a karşı yapılan son sefere katılmıştır. Bu sefer esnasında İbn Ecâ, Memlûk kumandanı Emîr Yeşbek tarafından Şehsuvar’a elçi olarak gönderilmiştir. Ayrıca Memlûk Sultanı Kayıtbay tarafından Akkoyunlu Uzun Hasan’a da elçi olarak gönderilmiştir. Müellif hem katılmış olduğu sefer hem de yapmış olduğu elçilikler esnasında gördüklerini yazmıştır. İbn Hacer el-Askalânî’nin öğrencisi olan İbn Ecâ’nın gerek Memlûk ordusunda kazaskerlik görevi yapmış olması ve gerekse elçilik vazifesinde bulunmuş olmasından dolayı Memlûk devlet teşkilâtı ve teşrifatına oldukça vâkıf bir kimse olduğu görülmektedir. Bu sebeple müellifin eserinde vermiş olduğu bilgiler Türk tarihi açısından çok büyük bir öneme sahiptir. İbn Ecâ, adından da anlaşılacağı üzere Türk kökenli bir müelliftir. Zaten yazmış olduğu eserde, Türk kökenli ve Türkçeyi çok iyi konuşan birisi olduğu açıkça görülmektedir. Aynı zamanda bir mütercim olan İbn Ecâ, Vâkıdî’nin Fütûhu’ş-Şam adlı kitabını on iki bin beyitte Türkçeye nazmen tercüme etmiştir. Bu durum da onun Türk kökenli olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı bir Türk tarihçisi ve seyyahı tarafından kaleme alınan eser, Türk tarihi ve kültürü açısından ayrıca öneme sahiptir. ( s. 20) Eserin Tarihî Değeri İbn Ecâ tarafından kaleme alınan “Kitâb fî Târih Yeşbek ez-Zâhirî” adlı eser; Memlûkler, Dulkadiroğulları ve Akkoyunlu Devleti hakkında tarihî, dinî, coğrafî, sosyal ve kültürel alanlarda çok önemli bilgiler yer almaktadır. Eser bir seyahatnâmedir. İbn Ecâ’nın Kitâb fî Târih Yeşbek ez-Zâhirî adlı eserini, İbn Ecâ Seyahatnâmesi adıyla, Dr. Mehmet Şeker tarafından Türkçeye tercüme edilmiş, Ötüken Neşriyat’tan yayımlanmıştır. İbn Ecâ Seyahatnâmesi; iki buçuk asrı aşkın Mısır ve Suriye’de hâkimiyet tesis etmiş büyük bir Türk Devleti olan Memlûkler Dönemi’nde kullanılan deyim ve terimler, Türkçeden Arapçaya geçmiş kelimeler ve dönemin kültürel hayatını oluşturan terminoloji hakkında çok zengin bir malumatı ihtiva eden bir kaynak olarak karşımızda bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, eserde Memlûkler Dönemi’nde kullanılan fakat günümüzde anlamı değişmiş ya da şu an kullanılmayan kelime ve deyimler de mevcuttur. Eser; Mısır ve Suriye’de hâkimiyet tesis etmiş olan Memlûklerin, Çukurova Bölgesi’nde varlık gösteren Dulkadiroğulları Beyliği’nin, Doğu Anadolu ile Azerbaycan ve Irak Bölgelerinde hüküm süren Akkoyunlu Devleti’nin coğrafî varlığı, siyasî ve kültür tarihi hakkında ana kaynaktır. İbn Ecâ Seyahatnâmesi’nde Memlûkler, Dulkadiroğulları ve Akkoyunlu Devleti’nin sınırları içerisinde bulunan yerlerin, nehirlerin ve dağların adları, kalelerin ve köprülerin adları, devlet kademesinde görev yapan önemli şahsiyetlerin adları ve hususiyetleri, sarayda ziyafet düzeninin nasıl olduğu gibi birçok farklı alanda önemli bilgiler ve açıklamalar yer almaktadır. ( s.12) İbn Ecâ Seyahatnâmesi’nin Türk tarihi açısından önemli bir kaynak olduğu müşahede edilmektedir. Çünkü eser 15. yüzyılın ikinci yarısında Mısır, Suriye, Doğu ve Güney Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Irak bölgelerinde hüküm süren Türk devletlerinin ve beyliklerinin siyasî ve kültür tarihini daha farklı cephelerden anlama adına müracaat edilebilecek bir eser hüviyetindedir. Bu sebeple eserin ve aynı zamanda eserin Türkçeye tercümesinin, Türkoloji sahasında bir boşluğu dolduracağı kanaatindeyiz. Eserde, Memlûkler Dönemi idarî ve askerî teşkilâtına dair Türkçe terimler bulunmaktadır. Bu durum eserin, askerî teşkilât açısından da kıymete sahip olduğunu göstermektedir. Eserde Memlûk kumandanı Emîr Yeşbek başta olmak üzere dönemin ünlü şahsiyetlerinden bazılarının adları ve bunların bazı hususiyetleri zikredilmektedir. Başka eserlerde pek üzerinde durulmayan birtakım meselelerin de eserde zikredilmesi ayrıca önemi haizdir. İbn Ecâ’nın Emîr Yeşbek ile sefere çıktığı tarih 1 Nisan 1471’dir. İbn Ecâ’nın elçilik görevlerini bitirip seferden Kahire’ye dönüş tarihi ise 23 Ağustos 1472’dir. İbn Ecâ 1478 senesinde vefat etmiştir. Netice itibariyle İbn Ecâ Seyahatnâmesi 1471 ile 1478 yılları arasında yazılmıştır diyebiliriz. (s.21) Darende’ye Yolculuk “Altıncı senenin sonunda pazar günü yolculuk ettik (Hicri: 876/ Miladi: Haziran 1472) ve Özekli dağına yakın "Sârûz” diye adlandırılan bir mekâna geldik. Sonra oradan da yolculuk edip Ertelû Ebkâr Pınarı’na vardık. Oradan da hareket ettik ve Hurmân kalesine vardık. Öğlene varmadan Emîr Yeşbek, Ce(y)hân nehrine akan bir nehrin kıyısına vardı. İkindi vakti onun yanından bir ceride hazırlanıp atına bindi. Cerîde (yol gösteren rehber)’nin yanında Darende Kalesi’ni keşif için ve kalenin durumuna bakmak için bazı emirler ve bazı memlûkler de bulunmaktaydı. Onlarla birlikte hareket ettik ve akşamdan sonra boş bir mezra yakınlarında bir pınara vardık. Oradan da gecenin son üçte birinde hareket ettik. Darende şehrine öğleden önce vardık. Orada ancak çok az yerde benzerleri bulunan, sadece kapısı ve burcu olan yüksek bir kale gördük. Buna rağmen kale gayet korunaklıydı. Kalenin alt tarafından da büyük, suyu gayet soğuk ve tatlı bir nehir akmaktaydı. Darende, bostanları ve bağları olan bir beldeydi. Onun meyveleri sebzeleri boldu. Her yönden dağların kuşattığı bir vadide yer almaktaydı. Orada ikindiye yakın bir vakte kadar konakladık. Oradan gittik ve Allah’ın haram ayının dördünde Perşembe gecesi Elbistan’a ulaştık. El-Vatak’ı gördük ve oradan ayrıldılar. Biz de sabaha kadar orada kaldık. Sonra oradan da ayrıldık ve Göksu civarında konakladık. Buradan ayrıldıktan sonra Tekli Beli Dağı’nın başında konakladık. (s.115-116)” Osmanlı öncesinde Darende Kalesi’ni elinde tutan Memlûklar’dan kalan bir tamir kitabesi günümüze kadar ulaşabilmiştir. Kitabe Memlûklu Sultanı Melik Eşref Kansu el-Gavri’ye aittir. Sultan Gavri, Osmanlılara karşı sınır bölgesindeki kaleleri tamir etmekte iken Darende Kalesi’ni de tamir ettirmiştir. Hicri 12 Rebiülevvel 911/13 Ağustos 1505 tarihli Arapça kitabenin Türkçe karşılığı ise şöyledir: “Bu kale, Şerefli, Âlî, Mevlevî, Mevlânâ es-Sultan el-Me‘âlî el-Melik el-Eşref Kansu’nun -Allah onu şerefli makamında aziz ve muzaffer eylesin- emr-i şerifiyle tamir edildi. Bu şerefli ferman Malatya niyabetine bağlı Darende Naibusaltanası el-Eşrefî’ye verilmiştir. -Allah kendine tabi olan hizmetkârlarının boyun eğdiği kahramanlarını aziz ve muzaffer kılsın- Darende’de bulunan 70 kahraman askerin her birine 500 dinar tahsis eyledi. -Her kim bunu işittikten sonra değiştirirse, Allah’ın laneti onun üzerine olsun- Şeref ve kahramanlık yiğitleri asıl bu hizmeti Allah rızası için yapmışlardır. Tarihi 12 Rebiülevvel Sene 911(13 Ağustos 1505).” (Darende Tarihi, s. 188.) Kaynaklar: Akgündüz Ahmet, Öztürk Said, Baş Yaşar, Darende Tarihi, Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı Yayınları, İstanbul, 2002. Mehmet Şeker, İbn Ecâ Seyahatnâmesi, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
YazarMustafa ile Sâliha Sultan’ın oğlu olan I. Mahmud, 3 Muharrem 1108/2 Ağustos 1696’da Edirne’de doğdu. Çocukluk yıllarının geçtiği Edirne’de İbrahim Efendi’den ilk eğitimini aldı. 1115/1703 tarihind...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Kültür nedir?Kültür kelimesi ve kavramı için bugüne kadar dilciler, edebiyatçılar, filozoflar, sosyologlar ve farklı alanlardaki uzmanlar, çeşitli tarifler yapmışlardır. Tabii herkesin kendisine göre ...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Mustafa Takî Efendi (k.s.), tefsir, hadis, fıkıh, kelam, İslâm tarihi ve tasavvuf gibi İslâmî disiplinlerde olduğu kadar tarih ve edebiyat gibi diğer ilim dallarında da iyi yetişmiş entelektüel bir il...
Yazar: Fatih ÇINAR
Hocam, İslâm tefekkürüne göre, ilim ve bilim arasında bir farklılık var mıdır?İyi ki böyle bir soru sordunuz. Çoğu insan ilim ve bilim kavramlarını aynı şey zannediyor ve birbirine karıştırıyor....
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ