İbâdet Ahlâkı
Yüce Allah Ankebût Sûresi 45. âyette şöyle buyurmaktadır:
“(Rasûl’üm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”
Her insan bu dünyada mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürmeyi ister. İslâm dini insanı dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu kılmayı amaçlayan ilâhî bir dindir. Bu amacı gerçekleştirmek için inananlara çeşitli ibâdetleri yapmayı farz kılmıştır. O ibâdetlerin başında da namaz ibâdeti gelmektedir.
Tefsirini yapmaya çalıştığımız bu âyette Yüce Allah, peygamberine ve onun şahs-ı mânevîsinde bütün inananlara Kur'ân okuyarak namaz kılmayı emretmektedir. Zira namaz, Allah’ın emrettiği şekilde kılındığı takdirde insanı bütün kötülüklerden ve hayâsızlıktan alıkoyar. Çünkü namaz, ibâdetlerin en büyüğüdür. Allah, insanın bütün yaptıklarını görmekte ve bilmektedir.
Âyetin baş tarafında ifade edildiği üzere vahiy yoluyla Hz. Muhammed (s.a.v.)’e vahyedilmiş olan Kur'ân-ı Kerîm âyetlerini okuyarak namaz kılmak emredilmektedir. Zira namazda Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinden okumak namazın sıhhatinin şartlarındır.
Âyetin ikinci kısmında fahşâ ve münker kelimeleri geçmektedir. “Fahşâ” kelimesi genel olarak “bütün çirkin söz ve davranışlar” anlamına gelmektedir.[i] Özel olarak ise, zinâ başta olmak üzere edep, iffet ve hayâ gibi faziletlerle çelişen bütün davranışlar için kullanılmaktadır. “Münker” kelimesi ise, ma’rûf kelimesinin zıddı olarak; “aklın ve şerîatın benimsemediği, sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı bütün söz ve davranışlar” anlamına gelmektedir.[ii]
İbn Mes’ûd (öl. 32/652-53) ve İbn Abbas (öl. 68/687-88), bu âyette namazın ahlâkî etkilerine ve insanı kötülüklerden alıkoyucu özelliğine vurgu yapıldığını belirtmişlerdir.[iii]
Namazda abdest başta olmak üzere kırâat, rükû, secde, ta’dîl-i erkân gibi zâhirî şartlara uymak gerektiği gibi, ihlas, huzû ve huşû gibi mânevî şartlara da riâyet etmek gerekmektedir. Bütün bu şartlara riâyet edilerek kılınan namaz, insanı bütün kötülüklerden ve hayâsızlıktan alıkoyar.
Aynı zamanda insanı rûhen ulvîleştirir, insân-ı kâmil mertebesine çıkarır. Kim namazda şerîatın zâhirî şartlarına uymazsa namazı bozulur. Namazını iâde etmesi gerekir. Namazı zâhirî şartlara uygun olarak kılan, fakat huşû ve huzûdan yoksun gaflet içinde kılınan namazın iâde edilmesi gerekmez. Ancak huzû, huşûdan yoksun gaflet içinde kılınan namaz insan ruhunu yüceltmez, insanı kötülükten alıkoyup iyiliklere yöneltmez.
İnsanı kötülüklerden uzaklaştırmayan, iyiliğe sevk etmeyen namaz, sırtta taşınan bir vebalden ibarettir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz de, namazın insanı kötülüklerden uzaklaştırması ve iyiliğe sevk etmesi konusunda, “Nice namaz kılanlar vardır ki, yorgunluktan başka namazından elde ettiği bir şey yoktur.”[iv] buyurmuştur.
Bu hadisten anlaşılacağına göre namaz kılarken hem şerîatın zâhirî kurallarına hem de bâtınî kurallarına uymak gerekir. Aksi takdirde kılınan namaz bizi Yüce Allah’ın âyette bahsettiği o yüce amaca ulaştırmaz.
İbâdet ahlâkı hususunda Kur'ân-ı Kerîm’de bizlere Şuayb (a.s.) örnek verilmektedir. Şuayb (a.s.), peygamber olarak gönderildiği Medyen halkına samîmî nasîhatlerde bulunmuş, onları her türlü kötülükten ve hayâsızlıktan uzak durmaya davet etmişti. Ancak Medyen halkı bu davete karşılık; “Ey Şuayb! Atalarımızın öteden beri tapındığı putlardan ve/veya mallarımızı dilediğimiz gibi alıp satmaktan vazgeçmemiz gerektiğini, sana namazın mı emrediyor?!”[v] diyerek itirazda bulunmuşlardır.
Bu âyetlerden anlaşıldığına göre Allah’ın kılınmasını emrettiği namaz, kişiyi her türlü hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoymalıdır.
Namaz ibâdeti bütün ilâhî dinlerde emredilmiş olan önemli bir ibâdettir. Zira peygamberlerin atası olan Hz. İbrahim, “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duâmı kabul et!”[vi] şeklinde duâ ederek Allah’tan niyazda bulunmuştur.
Yine Hz. İsmail (a.s.) ile ilgili Kur'ân-ı Kerîm’de, “Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.”[vii] denilmektedir.
Hz. Mûsâ’ya ise Yüce Allah, “…Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.”[viii] buyurmak suretiyle namaz kılması emredilmiştir.
Hz. İsâ (a.s.) ise, “Allahu Teâlâ, yaşadığım sürece bana namazı kılmamı ve zekâtı vermemi emretti.”[ix] diyerek kendisine de namaz ibâdetinin emredildiğini belirtmektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki, namaz ibâdeti bütün ilâhî dinlerde mevcut olduğu gibi Kur'ân-ı Kerîm’de de inananlara farz kılınmış olan önemli bir ibâdettir. Kur'ân âyetlerinden ve Peygamber Efendimizin hadîs-i şeriflerinden anlaşıldığına göre namaz, insanı bütün kötülüklerden ve hayâsızlıktan alıkoymak için emredilmiş bir ibâdettir.
Namaz Allah’ın emrettiği ve Hz. Peygamber’in kıldığı şekilde kılınırsa insanı kötülüklerden ve hayâsızlıklardan uzaklaştırdığı gibi ruhu yüceltir ve insanın Allah’a lâyık kâmil bir mü’min olmasını sağlar. Huşû ve huzû’dan uzak gâfilce kılınan namaz ise Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi kişiye yorgunluktan başka bir şey kazandırmaz ve büyük bir vebâle dönüşür.
Nitekim namazı gafletle kılan, şartlarına riâyet etmeyenlerle ilgili Yüce Allah, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarında gâfildirler.”[x] buyurarak kınamaktadır.
Namaz, kırâat, rükû’, secde gibi belirli hareketleri yapmaktan ibaret olan bir spor değildir. Namazın insanı ulaştırmak istediği yüce bir gayesi vardır. Namaz insanın ahlâkını güzelleştirmek, insan ruhunu yüceltmek, kötülüklerden uzaklaştırıp iyiliklere yöneltmek için emredilmiştir.
[i] Ebü’l-Kāsım Hüseyin b. Muhammed er-Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân (İstanbul: Kahraman Yayınları, 1982), 562.
[ii] Hayreddin Karaman vdgr., Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir (Ankara: DİB Yayınları, 2008), 4/274.
[iii] Ebû Ca‛fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Câmiʿu’l-beyân fî te’vîli âyi’l-Kur’ân (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, 1992), 10/144-145.
[iv] İbn Mace, “Sıyam”, 21; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/373.
[v] 11/Hûd, 87.
[vi] 14/İbrâhîm, 40,
[vii] 19/Meryem, 55.
[viii] 20/Tâhâ, 14.
[ix] 19/Meryem, 31.
[x] 107/Mâûn, 4, 5.
Mehmet SOYSALDI
Yazar1. Kûşe-i vahdetimiz halvetimiz yâr iledirSarmışız sînemize vuslatımız yâr iledir2. Sorma zâhidlere bilmez “len terânî” sırrınıTûr-ı Eymen’de nihân sohbetimiz yâr iledir3. Okuduk Mushaf-ı hüsnündeki “...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Yüce Allah Kalem Sûresi 4. âyette şöyle buyurmaktadır:“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”Yüce Allah, peygamberleri insanlara örnek olarak gönderdiği gibi son peygamber Hz. Muhammed’i de en güzel ör...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Neccarzâde Şeyh Rızâ (1679-1760)Bâb-ı keremin Cennet-i Rıdvâna değişmemHâk-i kademin kuhl-i Sıfahân’a değişmem Bir mûr-ı zâifim reh-i aşkında HabîbâDergâhını bir mülk-i Süleymân’a değişmem S...
Yazar: Vedat Ali TOK
Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli isimlerinden biridir. Eski Türk şiirini ve Divan edebiyatını derinlemesine bilen, ancak şiiri sade bir dille ve yeni bir biçimde sürdürme...
Yazar: Oğuzhan AYDIN