Hz. Peygamber(s.a.v.)ve Çocuklar
Peygamberimiz, inanan büyük, küçük herkes için güzel bir örnektir. Rabb’imiz şöyle buyurmaktadır: “And olsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”1 Mademki Allah Rasûlü bizim için örnek onun baba, büyükbaba veya bir büyük olarak çocuklarla iletişimi nasıldı? Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Rasûlü, büyükleri olduğu gibi küçükleri de eğitmek için bütün fırsatları kullanırdı. O, anne babaların çocuklarının eğitimi konusunda dikkatli olmalarını ısrarla istemiştir: “Çocuklarınıza güzel davranıp iyilik ve ikramda bulununuz. Onları en güzel şekilde terbiye ediniz.”2 Başka bir rivâyette de kişinin çocuğunu eğitmesi sadaka vermesinden daha hayırlı olduğunu bildirmektedir: “Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi, sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”3 Allah Rasûlü çocukların eğitimine önem verir ve adeta onları eğitmek için en küçük fırsatları dahi kollardı. Bu fırsatlardan birinde Enes b. Mâlik’e şöyle tavsiyede bulunmaktadır: “Yavrucuğum, hiçbir kimseye karşı kalbinde bir hile ve kin beslemek olmaksızın sabahlamaya ve akşamlamaya gücün yeterse bunu mutlaka yap! Yavrucuğum, işte benim sünnetim budur kim benim sünnetimi yaşatırsa beni sevmiş olur kim de beni severse Cennet’te benimle birlikte olur.”4 Sahabeden Ömer b. Ebû Seleme’nin bildirdiğine göre kendisini Allah Rasûlü yemeğe çağırmış ve şöyle demiştir: “Ya Ömer! Oğulcağız! Buyur otur. Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye.”5 Çocukların Seviyelerine Göre Konuşur ve Onlara Sevgisini Gösterirdi Eğitimde muhatabın akıl ve bilgi seviyesini dikkate almak önemlidir. Çocuklarla konuşurken onların anlayabileceği kelime ve cümleler seçilmesi muhatabın anlaması bakımından önemlidir. Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur. “Biz (peygamberler), insanların aklî seviyelerine göre konuşmakla emredildik.”6 Allah’ın Elçisi bazen çocukların yanaklarını okşayarak onlara olan sevgisini gösterirdi. Onun bir dokunuşu, çocuklar için iftihar vesilesi olup unutulmayacak bir kıymete sahipti. Hatta sonraki yıllarda, bu türden hatıralarını başkalarıyla paylaşırlardı. Abdullah b. Sa’lebe ve Cabir b. Semüre bu şanslı çocuklardandı. Cabir başından geçen o mutlu hatırayı şöyle anlatmıştı: “Rasûlullah ile birlikte ilk namazı (öğle namazını) kıldım. Sonra o, ailesinin yanına gitmek üzere çıktı, onunla birlikte ben de çıktım. Yolda onu çocuklar karşıladılar. Onların her birinin yanaklarını teker teker okşamaya başladı. Benim de yanağımı okşadı. Elinde öyle bir serinlik ve hoş bir koku hissettim ki sanki elini attarın (koku satanın) sepetinden çıkarmıştı.”7 Allah Rasûlü çocukların gösterişli elbiseler giymesinden hoşlanırdı. Halid b. Said kızı Ümmü Halid şöyle bir olay anlatmaktadır: “Ben Habeş toprağından küçük bir kız çocuğu iken geldim. Allah Rasûlü bana yünden siyah bir elbise giydirdi. Bu elbisenin üzerinde süslemeler vardı. Allah Rasûlü eliyle o süslemelere dokunmaya ve “Senah, senah” demeye başladı. Senah Habeşçede güzel demekti.”8 Başka bir rivâyette de aynı kız babasıyla birlikte üzerinde sarı, yeni bir elbise olduğu halde Allah Rasûlü’nün yanına gelince ona şöyle diyerek onu onurlandırmış ve sevincine ortak olmuştur: “Güzel güzel, gömleğini güle güle giy.”9 Çocuklarla Şakalaşırdı Allah Rasûlü, çocuklarla çocuklaşır ve onların seviyelerine uygun oyunlar oynar ve şakalaşırdı. Muhammed b. Rebî’, Efendimiz’le bir hatırasını şöyle anlatmaktadır: “Beş yaşımda iken Peygamber (s.a.v.)’in bir kere bir kovadan (ağzına su alıp) yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum.”10 Efendimiz’in arkadaşlarından olan Enes b. Mâlik’in Ebû Umeyr adında küçük bir kardeşi vardı. Ebû Umeyr’in sevdiği, oynadığı küçük de bir kuşu vardı. Kuş bir gün ölünce Ebû Umeyr’i üzgün gören Efendimiz Ebû Umeyr’e takılarak “Ey Ebû Umeyr, küçük kuş ne yaptı?” diye onu teselli etti.11 Çocukların Hatalarını Hoşgörü İle Karşılardı Rasûlullah, çocuklar yaramazlık yahut hata yaptığında onları azarlamaz, kınamaz, dövmez; uyarır, hatalarını düzeltmek üzere onlara yol gösterirdi. Rafi’ b. Amr, çocukken bir gün Ensar’dan birinin hurmalarını taşlarken yakalanmış ve Allah Rasûlü’nün huzuruna getirilmişti. Rasûlullah onu derhal cezalandırmak yerine önce, “Çocuğum, hurmaları neden taşlıyorsun?” diye sormuş, o da “Yemek için.” diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Peygamberimiz “Hurmaları taşlama da altına düşenlerden ye.” buyurarak ona doğruyu öğretmiş, başını okşamış ve “Allah’ım, onun karnını doyur.” diyerek dua etmişti.12 Enes b. Malik şöyle bir olay anlatmaktadır: Rasûlullah ahlâk yönünden insanların en güzel huylusu idi. (Ben çocukluğumda kendisine hizmet ettiğim sıralarda) bir gün beni bir ihtiyaç göndermişti. Ben de (o günkü çocukluğun verdiği bir sorumsuzlukla) “Vallahi ben (bu işe) gitmem.” dedim. Oysa içimde Allah’ın Peygamberi’nin emrettiği işe gitmek vardı. Derken çıktım (bu iş için yola koyuldum). Sokakta oynaşan çocuklara tesadüf ettim (onlarla birlikte oyuna dalıp işimi unuttum. Bir süre sonra) bir de baktım ki; Rasûlullah arkamdan başımı tutmuş gülümseyip duruyor. (Bana), “Ey Enesçik, sen dediğim yere gittin mi?” dedi. (Ben de) “Evet ya Rasûlallah (şimdi) gidiyorum.” dedim. Hz. Enes (rivâyetine devam ederek) dedi ki: “Allah’a yemin olsun, ben kendisine yedi ya da dokuz yıl hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı ‘Niye böyle yaptın?’; yapmadığım bir işten dolayı da ‘Niye böyle yapmadın?’ dediğini bilmiyorum.”13 Çocukların Oyun Oynamasını İsterdi Allah Rasûlü, kardeşlerin kendi aralarında oyun oynamalarını önemser ve bunu özendirirdi. Bu durum, çocukların sosyalleşmeleri bakımından önemliydi. Torunları Hasan ve Hüseyin’in güreş yapmalarını ister, güreş yaparlarken de onları cesaretlendirici destek de verirdi. Fakat bir gün iki gözbebeği torunları güreş yaparlarken yaşça küçük olan Hüseyin’i desteklemesi gerekirken abisi Hasan’ı destekliyor ve “Haydi Hasan! Seni göreyim Hasan! Ha gayret Hasan!” diyordu. Bu olağandışı durumu fark eden torunlarının annesi kızı Hz. Fatıma bunun sebebini yani niye Hüseyin’i desteklemediğini sorunca Efendimiz şöyle cevap vermektedir: “Cebrail de Hüseyin’i destekliyor!” buyurur.14 Çocuklarla Namaz Kılardı ve Onlara Karşı Alçakgönüllüydü Allah Rasûlü, kim davet ederse etsin zengin fakir ayrımı yapmadan şâyet müsaitse davete icabet ederdi. Enes b. Mâlik’in rivâyet ettiğine göre Enes’in anneannesi Müleyke, kendi yaptığı bir yemeğe Rasûlullah’ı davet etti. Allah Rasûlü de hazırlanan yemekten yedi ve sonra ev halkına “Haydi kalkın da size namaz kıldırayım!” dedi. Enes’in ifadesine göre “Bunun üzerine ben, kalkarak çok kullanılmaktan kararmış bir hasırımızı getirmeğe gittim ve onun üzerine biraz su serptim. Daha sonra Rasûlullah onun üzerine namaza durdu. Yetim ile ben de arkasına safa durduk. Anneannem de arkamıza durdu. (Böylece) Rasûlullah bize iki rekât namaz kıldırdı. Sonra izin isteyip evine gitti.”15 Yine Enes b. Malik’in bildirdiğine göre Medine’de köle bir kız çocuğu vardı. Bu kız çocuğu Allah Rasûlü’nün elinden tutardı da kendi istediği yere götürür o da itiraz etmeden onun istediği yere giderdi.16 Çocuklar Hastalandıklarında Evlerinde Ziyaret Ederdi Nasıl sağlık insanlar içinse hastalık da öyledir. Sağlığı da hastalığı da ve hastalığın tedavisini veren de Allahu Teâlâ’dır. İnsan olarak hastalandığımız zaman tedavi sebeplerini ararız fakat gerçek şifa veren Allah’tır. İbrahim (a.s.) Allahu Teâlâ’nın bu özelliğinden şöyle bahsetmektedir: “Ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur). Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren, içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O’dur. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.”17 Hz. Peygamber (s.a.v.), hastaların ziyaret edilmesini ısrarla tavsiye etmiştir. Hatta erkekleri ziyaret ettiği gibi kadınları da ziyaret etmiştir. Sahabi hanımlardan Ümmü’l-Alâ hastalandığı zaman kendisini Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ziyaret ettiğini ve şöyle dediğini bildirmektedir: “Ey Ümmü’l-Alâ, sana müjdeler olsun çünkü ateşin altın ve gümüşün paslarını giderdiği gibi bir Müslümanın hastalığı da onun günahlarını giderir.”18 Hz. Peygamber (s.a.v.) sadece büyükleri değil; çocukları da hastalandığında ziyaret ederdi. Enes b. Mâlik’in bildirdiğine göre zaman zaman Hz. Peygamber (s.a.v.)’e hizmet eden bir Yahudi çocuğu vardı. Bir ara bu çocuk hastalandı. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona hasta ziyaretine geldi ve başının yanında oturdu. Ve çocuğa hitaben “İslâm’a gir.” buyurdu. Çocuk yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası “Ebû’I-Kasım’a itaat et (yani O’nun emrini kabul et).” dedi. Bunun üzerine o çocuk hemen (şehadet kelimelerini söyleyip) Müslüman oldu. Müteakiben Peygamber (s.a.v.) hastanın yanından çıkarken: “Bu çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Allah’a hamdolsun.” diyordu.19 Dipnot *Dr. Mustafa KARABACAK 1. 33/Ahzâb, 21. 2. İbn Mace, Edeb, 3. 3. Tirmizi, Bir ve Sıla, 33. 4. Tirmizî, İlim, 16. 5. Buhârî, Et’ıme, 3; Müslim, Eşribe, 107-109. 6. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, Müeessesetü’r-Risâle, 1401/1981, X, 242, hadis no: 29282. 7. Müslim, Fedâil, 80. 8. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 36. 9. Buhâri, Cihâd, 188, Edeb, 17. 10. Buhârî, İlim, 18, Ezân, 154, Teheccüd, 36, Rikâk, 6; Müslim, Mesâcid, 265. 11. Buhârî, Edeb, 81, 112; Müslim, Edeb, 30. 12. Ebû Dâvûd, Cihad, 85. 13. Ebû Dâvûd, Edeb, 1. 14. İbn Hacer, el-İsâbe, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut, 1415, II, 68. 15. Buhârî, Salât, 20, Ezân, 171; Müslim, Mesâcid, 266. 16. Buhârî, Edeb, 61. 17. 26/Şuarâ, 77-82. 18. Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1. 19. Buhârî, Cenâiz, 80.
Mustafa KARABACAK
YazarSözlükte “temizlemek, arıtmak” anlamlarına gelen tezkiye kelimesi ruhu manevî kirlerden temizlemek demektir. Allah Rasûlü’nün görevlerinden biri de insanın manevî kirlerinden arındırıp ruhen yücelmesi...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Mahrem kelimesi Arapça “haram” kelimesinden gelmektedir. “Mahrum”, “hürmet”, “muharrem”, “tahrim” gibi kelimeler de aynı köktendir. Sözlükte “helâl olmayan, yasaklanan şey” manasındaki mahrem kelimesi...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Rasûlullah (s.a.v.) Necd tarafına bir süvâri gönderdi. Bunlar Benî Hanîfe Kabilesinden Sümâme b. Üsâl denilen bir adam getirdiler. Getirdikleri bu kişi Yemâmeliler’in reisiydi. Onu mescidin direklerin...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Kur’an’da gençlik, iki zayıf dönem çocukluk ve ihtiyarlık arasındaki güç ve kudret, bilme ve yapabilme vaktidir: “Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardında...
Yazar: Mustafa KARABACAK