HUZURUN DİĞER ADI KANAAT
İnsan çeşitli duygularla donatılmış ve birbirine benzer durumları olsa da birbirine benzemeyen yönleri de olan bir varlık. Ömür dediğimiz yaşam savaşı içerisinde zamanını doldurmaya çalışan insan, yer yer ruhi ve duygusal bunalımlar yaşıyor. İnsanî değerlerden uzaklaşıp robotlaşma eğiliminde ilerleyen bir zaman dilimi içerisinde kontrolsüz bir şekilde akışa kaptırıyor kendini insanlık… Günümüzde hastanelerin dolup taşmasına hayret etmemek mümkün değil. Bunların birçok sebebi olduğunu düşünmekle birlikte birey olarak ihmal ettiğimiz ve kendi duygularımızı kontrol etmememizin de etkisinin olduğunu göz ardı etmemek lazım. Birçok şeyde olduğu gibi insanlık, kelimeleri de acımasızca tüketir oldu. O kadar çok şey söylendi ki kelimeler de yetersiz kalıyor neredeyse. Bir bakıyoruz ki eskiye özlem, eskideki değerlerin günümüze göre çok daha iyi olduğu hissine kaptırıyor bizi. Sürekli bir şeylerin üretilmesi ve bunların tüketilmesiyle birlikte insanlığın da tüketildiği bir zaman dilimini yaşar olduk. Sadece kendini düşünen, diğer insanların neler yaptığının pek düşünülmediği bir yaşam doğru değil. Çünkü hep beraber bir şeyler yaptıkça anlam kazanan dünya, aşırı bencilliği kaldırmaz diye düşünüyorum. Yeni nesle bir şeyler öğretebilmek, insanî değerleri güzel bir şekilde aktarabilmek günümüzde ciddi bir şekilde zorlaştı. Çünkü tahammül duvarları yıkıldı. Teknolojinin kolaylıklarının yanında her şeye birden ulaşabildiğimiz için sabırsız bireyler haline geldik. İstisnaları elbette tenzih ederim ama çoğunluk bu durumda maalesef. Televizyondaki dizi ve filmleri izleyen gençlerimiz, insanî duygulardan biri olan özentinin de verdiği tesirle, o hayatlara bir hayranlık duyuyor. Neler var bu dizilerde, zenginlik, şatafat, her şeye sahip olma… Peki, insanlığın ihtiyacı olan huzur ve mutluluk, sadece lüks hayatlarda mı gizli? Herkesin bir tercihi, düşüncesi olabilir bu konuya dair. Ama hasbî duygulardan uzak olan her şey insanın kalbini yorar. Kalp yorulunca da insan erken yaşlanır denilebilir. Günümüzdeki bu baş döndürücü hızın arasında yorgun bir nesil görüyorum aslında. Bir bakıyorsunuz henüz işe yeni başlayan biri, işin ilk gününden emeklilik hesaplarına başlıyor. Bazı şeylerde eksiklikler olacak ki bu kadar umutsuz ve karamsar bir tablonun girdabına giriyoruz. Dünyada tamamen mutlu bir insan var mıdır, bunu bilemiyorum. İnancımıza göre dünya bir imtihan sahası olduğuna göre, bütün insanlar bir şeylerle sınanıyor. Şükür kavramı, kanaatkâr olma kavramı bu aşamada devreye girerek insanları bir nebze mutlu edebilir. Duygularımızı kontrol edebilmek, neyi nerede kullanacağımızı bilmek çok önemli… Dizilerdeki bu aşırı zenginlik hali, gerçek hayatta yok. Zenginlik derken maddi şeylerden bahsediyorum. Oysa gerçek zenginlik çok daha farklı olabilir. Mesela sağlık bir zenginliktir, sevenlerinizin ve sevdiklerinizin yanınızda olması bir zenginliktir. Elimizdekilerle yetinmeyip hep daha fazlasının olmasını istemek, buna kafa yorup kendimizi üzmek, bize bir şey kazandırmaz. Kanaat kavramını lügatlerden indirip biraz irdelemenin faydalı olacağını düşünüyorum. Dünyada her şeyi elde edemeyiz, her istediğimiz olmaz. Böyle bir şey yok çünkü… Filmlerde gördüğümüz sahnelerde insanlar her şeyi elde edebiliyorlar. Ama onlar film, gerçek hayat böyle değil. Sürekli başkalarının sahip olduklarını düşünmek ve sürekli onlara özenmek, bizim yerimizde saymamıza neden olur, oysa elimizdekilerinin kadrini ve zenginliğini görebilsek bizden huzurlusu ve mutlusu olmaz. Kanaatkâr olmayı belki bu nimetlerden kaçma olarak yorumlayanlar olabilir ama o özenilen hayatı ulaşamayacaksak durduk yere kendi kendimizi kemirip bitirmemizin ne âlemi var? Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek diye bir söz var. Neden hep başkaları daha iyi olur, neden daha fazla kazanırlar, biz kazanamayız gibi düşüncelerin girdabına girersek, o fırtınada kalır çıkamayabiliriz. Dünyanın dışına çıkıp diğer gezegenleri aşıp galaksi boyutlarını da aşınca bir nokta olarak bile görünmeyen dünyada, bizim daha küçük varlıklar olduğumuzu düşününce, çok da fazla hayale kapılmamak lazım. Dünyada nasıl seçemediğimiz şeyler var ise hayatımıza dair bazı şeyleri de seçemiyoruz. O yüzden elimizde olmayan şeylere üzülmek yerine kanaatkâr olmayı seçmemiz, hayatımızın geri kalanını güzel geçirebilmek adına çok yerinde bir reçete…
Erol AFŞİN
YazarEmevi halifelerinin sekizincisi olan Ömer bin Abdülaziz; daha hayatta iken “İkinci Ömer” diye ün salan İslâm’ın bu büyük halifesi, tam bir hak, adalet ve takva abidesidir. Hazret-i Ömer’in torunu o...
Yazar: Muammer YILMAZ
Yâ Resûl, yâ Nebî, ravzâna geldim; “Dost” ile ne hoştur, halvetin Sen’in!.. Kesrette yol açtın, vahdeti buldum; Sevr ile yayıldı, hicretin Sen’in!.. Sen; a Fahr-i Âlem, a tevhîd “Gül”ü; Vahiyde...
Yazar: Rıfat ARAZ
Duygularımızı doğru ve yerinde kullanmamız ihtiyacı tamamen insanîdir. Yaşadığımız dünya üzerinde milyarlarca insan bulunmakta ve bu da milyarlarca farklı düşünce anlamına geliyor. Dünya nüfusu arttık...
Yazar: Erol AFŞİN
Ülkemizde insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri adına tarım ve hayvancılık geçmişten bu yana önemli bir iş kolu olarak karşımızda idi. Şehirleşmenin hızlı bir şekilde ilerlemesiyle birlikte köylerde...
Yazar: Erol AFŞİN