HOCA AHMED YESEVÎ VE SÜNNET
“Hoca Ahmed Yesevî’nin hayatı incelendiğinde onun ilme¸ irfâna¸ ahlâka kısacası Hakk’a ve halka adamış biri olarak görülür. Onun düşünce sistemini şekillendiren pek çok unsur bulunmaktadır. Bunlar arasında Hz. Peygamber’in ahlâkî güzellikleri ve gerek pratik gerek teorik olarak onun sünneti gelir.”
Türk-İslâm kültür ve edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden birisi de Pîr-i Türkistan lakabıyla maruf Hoca Ahmed-i Yesevî (ö.562/1166) Hazretleridir. Onun kimliğiyle ilgili bilgi verecek olursak o¸ bugün Kazakistan sınırları içinde bulunan Türkistan’ın batısında Çimkent şehrinin biraz doğusunda Sayram kasabasında; Hz. Ali soyundan gelen¸ Şeyh İbrahim’in oğlu olarak dünyaya gelmiştir. O küçük yaşlardan itibaren babasından başlayan dini tedrîsâtını¸ farklı hoca ve mekânlarda devam ettirerek tamamlamıştır. Bilhassa hocası ve şeyhi olan Yûsuf-ı Hemedânî’nin (ö.535/1140) onun hayatında ayrı yeri ve bir etkisi vardır. Hanefî mezhebine mensuptur. O¸ hicrî 562 mîlâdî 1166 tarihinde Türkistan şehrinde vefat etmiştir. Türkistan şehrinde Timur’un yaptırdığı türbesinde metfundur.
Hoca Ahmed Yesevî’nin hayatı incelendiğinde onun ilme¸ irfâna¸ ahlâka kısacası Hakk’a ve halka adamış biri olarak görülür. Onun düşünce sistemini şekillendiren pek çok unsur bulunmaktadır. Bunlar arasında Kur’an ayetleri başta gelmektedir; bunun yanında¸ Hz. Peygamber’in ahlâkî güzellikleri ve gerek pratik gerek teorik olarak onun sünneti gelir.
Eseri Dîvân-ı Hikmet'te Hoca Ahmed-i Yesevî¸ Hz. Muhammed'in (s.a) sünnetine sımsıkı bağlanmaya çok önem veren¸ buna teşvik eden ve bunu pratik hayatına yansıtan birisi olarak kabul edilir. O¸ Hz. Peygamber’in sözlerine göre yaşamayı¸ ona ümmet olmanın gereği sayar ve bu konuda bize gerekli ciddî uyarılarda bulunur.
"Mustafâ'nın sözlerine (göre) amel et"[1] (Hikmet 124).
Fâsık¸ fâcir günaha girip yeri basmaz¸
Oruç-namaz kazâ eyleyip misvâk asmaz¸
Resűlullah sünnetlerini göze iliştirmez¸
Günahları günden güne artar dostlar.[2] (Hikmet 86)¸
Sünnetlerini sıkı tutup ümmet ol¸
Gece gündüz salât-selâm söyleyip yakın ol (Hikmet 142)¸
Sünnetlerini sıkı tutup¸ ümmet olun¸
Ümmet olan şer yolundan yanmaz olur. (Hikmet 162)¸
Tanrı Teâlâ sözünü¸ Rasûlullah sünnetini¸
İnanmayan ümmetini ümmet demez Muhammed. (Hikmet 37)¸
Ten-can ile sünnetlerini yaptınız mı?
Rasûl için ağlayıp inleyerek geçtiniz mi? (Hikmet 38)¸
Âdem Safî sünnetlerini dile alsam¸
"Yâ Rabbenâ zalemnâ" deyip feryâd etsem (Hikmet 64)
Ahmed-i Yesevî sünnete bağlılığını¸ Hz. Muhammed'in (s.a) vefat yaşı olan 63 yaşından sonraki ömrünü yer altında yaptırdığı bir hücrede geçirerek göstermek istediği rivayet edilir. Konuyla ilgili beyitler şöyledir:
Sabah erken pazartesi günü yere girdim
Mustafâ’ya mâtem tutup girdim ben işte
Altmışüçte sünnet dedi işitip bildim
Mustafâ'ya mâtem tutup girdim ben işte (Hikmet 8)
Altmış üç yaşta sünnetlerini sıkı tutup
İşitip okuyup yere girdi Kul Hoca Ahmed (Hikmet 10)
Altmışüç yaşta sünnet oldu yere girmek
Resûl için iki âlem berbât edivermek (Hikmet)10
Altmış üçdür peygamberin yaşını bilsen¸
Farz ve sünnet buyruğunu edâ kılsan. (Hikmet 162)
Böylece altmış üç yaşında kabre girip ömrü boyunca izinden gittiği Hz. Muhammed'in vârisi olduğunu göstermek istemiştir. Yukarıdaki beyitlerde de görüldüğü üzere ona göre kabre girmek Rasûullah'ın sünnetidir:
Kabre girmek Rasûlullah sünnetleri
İbadet eylemek Hakk Rasulû'nün âdetleri (Hikmet 9).
Ahmed Yesevî¸ "O sebepten altmış üçte girdim yere" nakarat mısralı ikinci hikmetinde Hz. Muhammed (s.a) ile olan özel ilişkisini ve altmış üç yaşından sonra hayatının geri kalan kısmını yer altında geçirmesinin sebebini şöyle anlatmaktadır:
"Rahmet denizi dolup taştı¸ ana rahmine düşüp belirince "zikir söyle" diye bir ses geldi ve bütün organlarım titreyiverdi. Rûhum cesedime girdiğinde kemiklerim "Allah" dedi. Dört yüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak; nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek; on dört bin âlim kendisine hizmet eyleyecek (ben Ahmed-i Yesevî) dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm ve dokuz saat duramadım¸ göğe uçtum; Arş ve Kürsü derecesini varıp kucakladım. Arş üstünde namaz kılıp dizimi büktüm. Dileğimi söyleyip¸ Hakk'a bakıp gözyaşı döktüm.
Bir yaşımda ruhlar bana pay verdi; iki yaşımda peygamberler gelip gördü; üç yaşımda kırklar gelip halimi sordu; dört yaşımda Hak Mustafâ hurma verdi; nice günahkâra yol gösterdim¸ yola girdi; nereye varsam Hızır Babam bana yoldaş oldu. Yedi yaşımda Arslan Babam beni arayıp buldu. Sekizimde sekiz yandan yol açıldı; hikmet söyle diye başıma nurlar saçıldı; Allah'a hamdolsun Pir-i kâmil Hak Mustafâ mey içirdi (Hikmet 2).
On sekiz yaşımda Kırklar ile şarap içtim; Hak Mustafâ'nın güzelliklerini gördüm. Yirmi yaşımda Allah'a hamdolsun pir hizmetini tamamladım (Hikmet 3). Yirmi sekiz yaşımda âşık oldum (Hikmet 4). Otuz bir yaşımda Hızır Baba'm mey içirdi. Otuz üç yaşımda sâkî olup mey sundum. Otuz altı yaşımda kemal sahibi oldum; Hak Mustafâ bana cemâlini gösterdi (Hikmet 5). Altmış üç yaşımda ‘Kul yere gir' diye bir çağrı geldi; nefsimi Hû kılıcı ile kırıp teptim; ondan sonra cananımı arayıp buldum; ölmeden önce can vermenin derdini çektim (Hikmet 7). Pazartesi günü sabah erken Mustafâ'ya mâtem tutup yere girdim (Hikmet 8). Altmış üç yaşında yere girmek sünnet oldu" (Hikmet 10).
Yine eserinde sünneti ayrı bir kaynak olarak görmekte ve ona çok değer vermekte¸ dini hüküm olarak da sünneti¸ farzdan sonra ikinci kaynak olarak kabul etmektedir.
Sünnet imiş¸ kâfir de olsa¸ verme zarar
Gönlü katı¸ gönül inciticiden Allah şikayetçi; (Hikmet 2)
Ümmet olsan zikrini söylemek size sünnet
Gelin yığılın zâkir kullar zikir söyleyelim (Hikmet 60
Altmış üçdür peygamberin yaşını bilsen¸
Farz ve sünnet buyruğunu edâ kılsan. ((Hikmet 184)
Dedi "Benden sonra ümmetimin olacağı
Farz ve sünneti bırakıp günah işleyeceği” (Hikmet 24)
Bütün bu malumattan sünnetin¸ Hoca Ahmed-i Yesevî'nin düşüncelerini ve düşünce sistemini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Hoca Ahmed-i Yesevî'de; Hz. Peygamber'e (s.a) karşı sevgi ve O'nun sünnetine uymada kendine has duygusal yön de hâkimdir. Bu altmış üç yaşında yer altına girmiş olmasına dair rivayet bunu göstermektedir. Buradan elbette Hz. Peygamber’in yolundan gitmiş olmak için herkesin aynı yolu izlemesi gerektiği sonucunu çıkarmamak gerekir.
[1] Hoca Ahmed Yesevî¸ Dîvân-ı Hikmet¸ (Haz. Hayati Bice¸) Hikmet 124¸ TDV. Yay¸ Ankara 2009.
[2] Divan-ı Hikmet¸ Hikmet 86.
Ahmet YILDIRIM
YazarRamazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ
“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER