HİNDİSTAN GEZİSİ
Hindistan Gezisi ( 13-18 Mart 2008)
“Jama Mescidi Hindistan‘ın en büyük camii. Şah Cihan’ın yaptırdığı eser.
Yapım yılı 1568. Avlusunda 25.000 Müslüman namaz kılabiliyor. 4 Kulesi var. İki de minaresi mevcut. Hintli Müslümanlar ile beraber
Cuma ezanını beklemeye başlıyoruz.”
Hindistan gezisi için¸ 12 Mart 2008 Çarşamba günü saat: 09.30’da¸ aracımızla Safranbolu’dan İstanbul’a doğru yola koyulduk. 4 saatlik bir yolculuğun sonunda İstanbul’daydık.
13 Mart 2008-Perşembe
Sabah kalktık. Otelde yaptığımız kahvaltı sonrasında 16.00 sıralarında Atatürk Havaalanına vasıl olduk. Şerif Bey’e aracımızı bırakıp helalleştikten sonra¸ Dış Hatlar Gidiş Terminaline geçtik.
Hindistan’a birlikte gideceğimiz arkadaşlarımızın çoğu buradaydı. Onlarla Bosna¸ Suriye ve Ürdün gezilerinde de beraberdik.
Saat.18.30’a kadar sohbet ettik. Uçağın kalkmasına az bir süre kala Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi de teşrif ettiler. Uçağa binme zamanımız gelmişti…
Uçağımız 18.50’de havalanıyor… Uçak yolculuğu rahat geçiyor. Akşam ve yatsı namazlarımızı kılıyoruz. Yerden 10700 m. yukarıda namaz kılmak; değişik bir güzellik¸ değişik bir ferahlık... Rotamız Yeni Delhi…
Yeni Delhi’ye az kaldı. İstanbul’dan kalkalı 4365 km. yol gelmişiz. Ortalama 25 dakika sonra Yeni Delhi’de olacağız inşallah… Hindistan Yeni Delhi Havaalanına Türkiye saati ile 00.30 civarında iniyoruz. Hindistan saati ile: 04.00.
Hindistan
Yüzölçümü: 3.287.590 km2.Komşuları: Bengaldeş¸ Bhutan¸ Myanmar¸ Çin¸ Nepal¸ Pakistan Nüfus: 1.125.000.000 Din: Hindu: % 81¸3 Müslüman: Hristiyan: %2.3 Diğer: % 4.4 Başkent: Yeni Delhi Para birimi: Hindistan Rupisi (INR)
Giriş işlemlerinden sonra¸ gezi boyunca bize hizmet verecek olan otobüse biniyoruz.
Hindistan’a iner inmez yaptığımız ilk iş¸ saatlerimizi 3¸5 saat ileri almak oluyor. Böylelikle saat farkını ortadan kaldırmış bulunuyoruz. Kısa bir yolculuk sonrası kalacağımız oteldeyiz. Hepimiz sabah 08.30’da lobide buluşmak üzere odalarımıza geçiyoruz. Veysel Bey ile beraber kalacağımız oda numarası: 205¸ geniş bir oda¸ temiz ve bakımlı… Yarın Nizamuddin Hazretlerinin¸ Muhammed Bedayuni Hazretlerinin¸ Muhammed Baki Billâh Hazretlerinin¸ Mazhar-ı Can-ı Canan Hazretlerinin kabirlerini ziyaret edeceğiz.
Nizamuddin Evliya Hazretleri
1238 yılında Bedayun’da doğmuştur. Babası Seyyid Ahmed Buhari Hazretleri bir veliydi¸ annesi Bibi Züleyha Hatun ise dindar bir hanımdı. Nizamuddin daha 5 yaşında iken babası vefat etti. Annesi ile yalnız kaldılar. Günlerce açlık çektikleri oldu. Böyle günlerde muhterem annesi ona:
“Muhammed bugün de Allahu Teala’nın misafiriyiz. ’’ derdi. Nizamuddin şiddetli açlık ve fakirliğin verdiği ızdırabı hissedeceği yerde¸ böyle geçen günlerden zevk alırdı.
Onu tanıyanlar günahkâr yaşantılarını bırakıp¸ tertemiz bir hayata geçerlerdi. 1325 senesinde vefat etti.
Muhammed Bedayûni (k.s)
Hindistan’ın Bedayun şehrindendir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Altın Silsilenin mübarek halkalarından yirmi altıncısıdır. Tefsir¸ hadiş tasavvuf sahasında zamanın en iyi âlimlerinden olan Bedayuni hazretleri 1722 yılında Delhi’de dar-ı bekaya irtihal buyurmuşlardır.
Muhammed Bâki
Billâh (k.s)
1563 senesinde Afganis-tan’ın başkenti Kabil’de doğmuştur. Nazarla ve sohbetle insan yetiştirmede mahirdi. Baki Billâh Hazretleri Delhi’ye yakın Cihanabad’a yerleşmiş ve orada irşada başlamıştır. Başta İmam-ı Rabbani olmak üzere birçok gönül ehli yetiştirmiştir. 1603’te vefat etmiştir.
Abdullah Dehlevi (k.s)
Mübarek nesebleri; ana tarafından Abdülkadir Geylani (k.s) Hazretlerine¸ baba tarafından İmam Hz. Ali (r.a) Hazretlerine ulaşır. 1745 senesinde Pencap eyaletinde doğmuştur. Aşk derecesinde peygamber sevgisine sahipti. İslâm dinini en iyi bilenlerdendi. 1824 senesinde vefat etmiştir.
Sabah kalktığımızda saatin 10.55 olduğunu üzüntü ile görüyoruz. 6 saatlik uçak yolculuğuna 3¸5 saatlik zaman farkı da eklenince uyanamamışız. Hemen giyinip lobiye iniyoruz. Geç kalmışız. Vakıf Başkanı’mız ve arkadaşlarımız gitmişler… O anki duygumu; “Geçti kervan¸ kaldık dağlar başında …’’ şeklinde ifade edebilirim… Hemen otel personeli ile iletişim kuruyoruz. Zaten bizim için Tur Firması bir görevli bırakmış…
Onunla beraber bir taksiye biniyoruz. Bu Hintli arkadaşın ismi Rohıd¸
11.35¸ Veysel Bey acıkıp acıkmadığımı soruyor.
’’- Sen nasılsan ben de öyleyim.’’ diyorum.
Şu an Red Fort Street’te ilerliyoruz. Üzüntülüyüm. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi¸ dosttan ayrı düştük. İkincisi¸ bu günkü programın sabahki bölümünü kaçırmıştık. Ayrıca Cuma namazını kılabilecek miyiz? Bir de korkum var… Sonra açıklayacağım… Bu karışık duygularla beraber Red Fort’un önüne geliyoruz. Saat: 11.43¸ Grubumuz burada değil. Rohıd’e en yakın camiyi soruyoruz. Jama Masjid (Cuma Mescidi )’nin yakınında olduğumuzu söylüyor.
Jama Masjid
Hindistan’ın en büyük camii. Şah Cihan’ın yaptırdığı eser. Yapım yılı 1568. Avlusunda 25.000 Müslüman namaz kılabiliyor. 4 Kulesi var. İki de minaresi mevcut. Hintli Müslümanlar ile beraber Cuma ezanını beklemeye başlıyoruz…
Bir Hintli hoca hemen mescid girişinde bir sandalyeye oturmuş vaaz ediyor. Cuma namazı için birlikte saf tuttuğumuz Hintli kardeşlerimiz uzun gömlek giyiyorlar. Genel olarak beyaz renkli ve hâkim yakalı. Etekleri iki yandan yırtmaçlı. Hintli Müslüman kardeşlerimizin büyük çoğunluğu beyaz takke giymişler. Çoğunda çorap yok. Genelde fakirlikle açıklanabilecek bir sadelik görüyorum bu kardeşlerimde. Dua ediyorum.’’ Allah’ım¸ Hintli Müslüman kardeşlerimin sayısını¸ gücünü ve şuurlarını arttır. Âmin…’’
Saat: 12.40. O güzel çağrı başlıyor. Ezan okunuyor. Saat:12.45¸ Cuma namazımızı kılıyoruz.
Cuma çıkışında ayakkabılarımızı giyerken Vakıf Başkanı’mız ile arkadaşlarımızı buluyoruz. Aynı camide namaz kılmışız. Vakıf Başkanımız beni görüyor ve ’’ Bayraktar nerede?’’ diye latif bir ifade ile soruyor. Hüsamettin Bey: ’’ Otelde uyuyor.’’ diye cevap veriyor. Başkanımız: ’’ Hayır. Burada…’’ diye cevaplıyor.
İşte yukarıda bahsettiğim korkum buydu. Görev adamı iseniz görevinizin başında bulunacaksınız. Sonra mahcup olursunuz. Ne yapalım? Gafletimizin bedelini yine de ucuz ödüyoruz.
Cuma sonrası birlikte mescidde Kadem-i Şerif’i öpüyoruz. İki cihan güneşinin ayak izini öpmek nasip oluyor. Bu ülkede 240.000.000’dan fazla Müslüman yaşıyor. Şu anda Mazhar-ı Canı Canan Hazretlerinin türbesini ziyaret ediyoruz. Saat: 14.20
Mazhar-ı Can-ı Canan (k.s)
Asıl adı Mirza’dır. Miladi 1699 yılında doğmuştur. Doğuştan veliydi. Şemseddin ve Habibullah lakapları ile anılan bu mübarek zat¸ çok arzuladığı şehitlik mertebesine ulaştığı için ’’ Mazhar-ı Can-ı Canan ‘’ diye tanınmıştır. Soyu Resulullah (s.a.v ) Efendimize dayanır.
Miladi 1780 yılında Muharrem ayının 7.gecesi¸ istilacı Moğol askerlerince hançerlenen pir¸ 3 gün sonra¸ Muharrem’in 10.günü ( aşure günü )¸ ecdadı İmam Hüseyin ( r.a ) ve Şah-ı Merdan Ali ( r.a ) gibi ebedi âleme göç etmiştir. Saat:16.20’de türbeden ayrılıyoruz.
14 Mart 2008-Cuma
Sabah 06.45’te kalktık. Artık yoğurdu üfleyerek yiyorduk. Kahvaltı salonuna iniyoruz.
Kahvaltıdan sonra otobüse geçiyoruz. Burada trafik soldan işliyor. Araçların direksiyonları da sağda… Rotamız Serhind bölgesi. 280 km. yolumuz var. Yol kenarlarında ilginç görüntüler… Sağ tarafımızda İndia Gate (Hindistan Kapısı)¸
İndia Gate
Parlamento yolunun doğu ucunda. 42 m. yüksekliğinde¸ taştan yapılmış¸ zaferi sembolize eden bir geçit. 1.Dünya savaşında ve 1919 yılındaki Afganistan çatışmalarında ölen 90.000 Hint askerinin isimleri bu anıtın üzerine tek tek kazınmış.
Sol yanımızda meclis binası.Şu an hava güneşli¸ fakat sisli. Rehberimiz Sercan Ünsal Bey¸ genelde sabahları böyle olduğunu söylüyor. Sol tarafta Red Fort¸ bütün ihtişamı ile zamana meydan okuyor sanki…
Red Fort
Kırmızı Kale anlamındadır. Hintçe adı: Lal Qila. İsmini yapıldığı taşların renginden almış. 1648 yılında Şah Cihan tarafından yaptırılmış. Şah Cihan¸ bu kalenin bulunduğu şehir kendi adını taşımasına rağmen ( Şahcihanabad )¸ başkent olarak Agra şehrini tercih etmiş.
Şu anda otobüste Veysel Bey Safranbolu lokumu ikram ediyor. Sol tarafta bir Hindu tapınağı. Hindu dinine(!) mensup Hintliler sıraya girmişler tapınağı ziyaret için…
Ellerinde çiçekler¸ meyve ve yiyecekler var. Bunları tanrılarına(!) hediye ediyorlarmış.
Şu an Haryana Eyaletinin sınırından giriyoruz.
Saat:13.36 Şu anda Pencap eyaletinin Çandigar şehrinin Serhind kasabasına varmak üzereyiz.
Burada İmam-ı Rabbani Hz.lerinin türbesini¸ Muhammed Masum Hz.lerinin türbesini ve
Seyfeddin-i Serhendi Hz.lerinin türbesini ziyaret edeceğiz. Müslüman Hintli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.
Müceddid-i Elf-i Sanî İmam-ı Rabbani (k.s)
Asıl ismi Ahmed Faruk-u Serhendî olan İmam-i Rabbani Hazretleri; Hz. Ömer´in (r.a.) neslinden gelmektedir. 1563´de Hindistan´ın Serhend şehrinde dünyaya gelmiş ve aynı yerde 1624 tarihinde vefat etmiştir.
Imam-ı Rabbanî´nin zamanında Hindistan´da çok geniş fikrî çalkantılar vardı. Halkı İslâm’dan uzaklaştırmaya ve İslâm’ı tanınmaz hale getirmeye çalışan yönetime karsı¸ İmam-ı Rabbani Hazretleri çok geniş bir hizmet halkası oluşturur. Yetiştirdiği talebelerle¸ daha sonra hem bu talebelerine¸ hem de nüfuzlu kişilere yazdığı mektuplarla İslâm’ı müdafaaya çalışır.
İmam-ı Rabbani müceddiddir. Dine sokulmaya çalışılan hurafe¸ bid´at ve batıl inançları reddedip¸ dinin aslını muhafazaya çalışmış ve o devir insanının ihtiyacı olan dinî meselelerde yeni bir takdim şekli oluşturmuştur. Hizmeti sadece kıta Hindistan´ına bağlı kalmamış¸ zamanla dünyanın her tarafına kök budak salmıştır.
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin fikir¸ izah ve hizmet esasları bütünüyle mektuplarında mevcuttur.
Muhammed Masum Hazretleri (k.s)
İmam-ı Rabbani’nin üçüncü oğlu. H. 1007 tarihinde doğdu. Çocukluk çağları diğer çocukların çocukluk hallerine hiç benzemezdi. Çocuk olduğu halde¸ diğer çocukların yaptıklarını yapmazdı. Hiç bir zaman kundağını kirletmezdi. Ramazan ayının gündüzünde asla süt emmezdi. Dadısı Ramazan’ın başında her ne kadar ona süt emzirmek için uğraşmışsa da bir türlü emziremedi. Sonradan iş anlaşıldı ve artık Ramazanda gündüzün kendisine süt emzirmek için uğraşmadılar.
On altı yaşında irşat postuna oturur. Müritlerine devamlı sünnet-i seniyyeye ittibayı emreder ve “Bid’at işlemeyeceksiniz¸ isterse en basit bir işte bile olsa..” derdi.
Kerametleri saymakla bitmez.
H.1097’de vefat ettiler.
Mübarek; uzun boylu¸ vücutları heybetli¸ buğday benizli¸ az esmer idi. Mübarek alınları açık¸ burunları azıcık kalkıktı. Gözleri iri¸ mübarek sakalları beyazdı¸ vücut azaları da mütenasip idi. Gözünde biraz kırmızılık vardı.
Seyfeddin-i Serhendi (k.s)
Muhammed Masum-i Faruki’nin altı oğlundan birisidir. Tasavvuf bilgilerinin mütehassısı idi. 1639 senesinde Serhend şehrinde doğup¸ 1684 de orada vefat etti. Mübarek babasının türbesinin birkaç yüz metre cenubundaki büyük türbededir.
Ziyaretimiz esnasında duygulu anlar yaşıyoruz. Müslüman Türkler olarak 4570 km. uzakta İslam büyüklerinin kabirlerinde dualar ediyoruz. Buradaki Müslüman kardeşlerimizin ihtiyaçları için bağışlarda bulunuyoruz. Onlarla kucaklaşıyoruz.
Allah (c.c)¸ İslâm’a hizmet eden büyüklerimizin şefaatlerine nail eylesin.
Saat: 16.30¸ İkindi namazını kılıyoruz.
Saat:17.30’da Yeni Delhi’ye dönmek üzere otobüse biniyoruz. Dönüş yolundayız. Akşam namazı vakti giriyor.
Fehmi ağabey otobüste akşam ezanını okuyor. Abdestliyiz.
Ezan okunurken Hüsamettin Bey: ’’-Yeni Delhi için İftar vakti.’’ diyor.
Gerçekten Ramazan ayındayız sanki… Akşam namazını cemaat olarak kılıyoruz.
Şu an Yeni Delhi’ye 96 km. mesafe var. Saat: 20.55¸ yolculuğumuz trafik sebebiyle uzuyor.
Arkadaşlarımızın birçoğu uyuyor…00.04’te Delhi’ye ulaşıyoruz.
Yarın inşallah Delhi’deyiz.
Yaşar ÖZKAN
YazarSözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Hayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ