HİKAYE: ÇİLEK VE MEZARLIK
Bahar tüm güzelliğiyle usulca sızıvermişti minicik yüreğine. Tabiatı çok seviyordu.
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; yazı¸ bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...
Adres : Zaviye Mah. Hulusi Efendi Cad. No : 71 Darende 44700 Malatya
E-Posta : bilgi@somuncubaba.net
Bir Hadisi Şerif
"İstanbul elbet birgün fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan¸ onu fetheden asker ne güzel askerdir"
İstanbul'un Fethi
Bir çocuk varmış her çocuk gibi gezip oynamayı çok severmiş. Babası onun hal ve hareketlerinden akıllı ve zeki bir çocuk olduğunu anlayınca özel hocalar tutarak çok güzel bir şekilde eğitim almasını sağlamış. Tam yedi yaşında iken yedi tane yabancı dil biliyormuş. İşte bu çocuk Osmanlı padişahlarından ikinci Murat'ın oğlu Fatih Sultan Mehmet'miş.
Bir gece küçük Fatih'i uyku tutmamış. Hocası gece yarısı olduğu halde hâlâ uyumadığını fark edince yanına gitmiş. Bir de bakmış ki küçük Mehmet yerde uzanmış kalemlerle bir şeyler çiziyor. Merak edip "Ne yapıyorsunuz Sultanım" diye sorunca küçük Fatih'ten büyük bir cevap almış. "İstanbul u fethediyorum." İşte Fatih Sultan Mehmet çocukluk yılları İstanbul'un fethi'nin hayalleriyle geçmiş.
Büyümüş koskocaman bir delikanlı olmuş. Tam 21 yaşındayken Osmanlı imparatorluğunun padişahı olmuş. Hayallerinin süslediği bu şehrin fethine Hocası Akşemsettinin duaları ve Ulubatlı Hasan gibi nice yiğit askerleriyle hazırlanmış. Hatta Rumeli hisarının planını bizzat padişahın kendisi hazırlamış. Vezirleri de sırtında taş taşıyarak kalenin yapılmasına yardım etmişler.
Fatih¸ tam 21 yaşına gelince çocukluk hayallerini süsleyen planı uygulamaya koymuş. Öyle bir plan yapmış ki gemileri denizden değil karadan yürütmüş. Gece gündüz uyumadan planlar hazırlamış. Bir de "Ulubatlı Hasan” adında dev cüsseli bir askeri yok mu? Düşmanın üzerine öyle bir atılmış ki diğer arkadaşları da ardı sıra arkasından surlara tırmanmaya başlamışlar. Öyle savaşıyormuş ki Bizans askerleri nereye kaçacaklarını şaşırmışlar. Surların üzerine kadar çıkmayı başaran "Ulubatlı Hasan"ın " o sırada ayağı bir taşa takılıp surlardan aşağı düşmüş. Bizans askerleri¸ bu kahraman askeri surların dibinde görünce ok ve taş yağmuruna tutmuşlar. Ulubatlı Hasan bütün gücüyle direnerek bayrağı burçlara dikmeyi başarmış. O kadar çok yara almış ki¸ sağ kolunu kullanamaz hale gelmiş. Ulubatlı Hasan¸ vücûduna saplanan okların tesiriyle surların üzerinde şehit düşmüş ama 29 Mayıs 1453 günü İstanbul'un Fethi gerçekleşmiş.
Dilara Şimşek
Tekerlemeler
Nerden gelirsin?
Zikzak kalesinden.
Ne gezersin?
Açlık derdinden.
Nerde yattın?
Beyin konağında.
Altına ne serdiler?
Perde.
Desene kupkuru yerde.
Bıyıkların neden yağ oldu?
Bıldırcın eti yedim.
Bıldırcın yağlı mıydı?
Gökte uçarken gördüm.
Saçların neden ağardı?
Değirmenden geldim.
Değirmen dönüyor mu?
Sesini duydum.
Ayakların neden ıslandı?
Çaydan geçtim.
Çay derin miydi?
Köprüyü dolaştım¸
İşte geldim size ulaştım.
Bilmeceler
1- Kutuplara giden zenci ne olur?
2- Gece gündüz yufka açar!
3- Şehirden şehire koşarım¸ köyden köye giderim fakat hiç hareket etmem.
4- Ağzı vardır konuşmaz¸ yatağı vardır¸ fakat hiç uyumaz.
5- Ben iki hasretlinin arasında dururum. Onları konuştururum.
1- Donar. 2- Deniz. 3- Yol 4- Akarsu 5- Telefon.
Çocuklar Çiçek Gibidir
Güzel kokular saçarlar
Çocuklar çiçek gibidir
Hep renkli renkli açarlar
Çocuklar çiçek gibidir
Evlerinin sevincidir
Ana-baba övüncüdür
Yeni açan goncadır
Çocuklar çiçek gibidir
Yeşil fidan dala benzer
Pembe¸ beyaz ala benzer
Taze açan güle benzer
Çocuklar çiçek gibidir
Enes PALA
Hikâye
Çilek ve Mezarlık..
Meryem Aybike SİNAN
Bahar tüm güzelliğiyle usulca sızıvermişti minicik yüreğine. Tabiatı çok seviyordu. Baharla birlikte¸ bahçelere adeta yüce yaradanın nuru iniyor gibiydi. Nereye baksa efsunkar bir fırçanın izlerini görüyordu. Kendisinde sonsuzluk duygusu uyandıran masmavi gökyüzüne baktı. İçine sebebini bilmediği derin bir huzur yerleşiverdi. Gökyüzü Allah'ın eviydi ona göre.
Sabahın erken saatleriydi. Güneş bitişik bahçelerin üzerine yeni inmişti. Bitişik bahçeyi ayıran çite sarılmış mavi¸ pembe sarmaşıklara baktı. Nasıl da taptaze açmışlardı. Öğlene kadar gözlerini yuman bu narin çiçekleri çok seviyordu. İşlerini ne çok seviyorlardı. Her gün yeni baştan sağalmak ve sonra can çekişmek.Yüce Yaradanın emirlerini ne güzel dinliyorlardı.
Niçin yaratıldıklarının alabildiğine farkındaydılar.
Hayatın ta kalbine inivermişlerdi.
Öylesine sevimli¸ öylesine büyülü.
Merve¸ içinin titrediğini hissetti.Her şeye bu güzelliği bağışlayan ¸kendisine de bunu görmesi için güzel bakışlar bahşetmişti..Bahçedeki zambaklar¸hercai menekşeler¸sarı yaban gülleri¸kırmızı Isparta gülleri ¸kadifeler yüzüne gülüyor gibiydiler.Onlara tek tek dokunmak ¸onları okşayıp sevmek geçiyordu içinden.Güzellikleriyle bahçeyi cennetten bir köşeye döndürmüşlerdi.
Topraktan fışkıran çiğdeme¸ nevruza baktı. Toprağın bağrında Allah'ı her an tespih eden bin bir çiçek¸ bin bir böcek ne güzel bir uyum içindeydiler.
Dalıp geden Merve¸ annesinin sesi ile daldığı düşüncelerinden sıyrıldı. Eve doğru yürüdü.Annesi kızındaki bu garip değişikliği anlamakta güçlük çekiyordu.Henüz sekiz yaşında olmasına rağmen durmadan okuyor¸araştırıyor durmadan soruyordu.
Gülsüm Hanım¸ gülümseyerek:
-Hadi yavrum¸ giyin teyzenlere gidiyoruz. Yeni gelinlerini göreceksin. Bak o da gelmiş.
-İstanbul'dan mı anne?
-Evet kızım. Orada uslu uslu oturursun değil mi? Öyle sağa sola dönen¸ ortalığı karıştıran çocukları teyzen sevmiyor¸ biliyorsun?
-Tamam anne. Çok uslu olacağım.
Çabucak hazırlanıp yola koyulmuşlardı bile. Zaten Esma Teyzesinin evi iki sokak ötedeydi. Mezarlığı geçtikten sonra evleri çıkacaktı karşılarına.Mezarlığı ne zaman görse yüreğine derin bir sızı çöküverirdi. Sevdiği bir çok insanın orada yatıyor olması hüzün verici olsa da mezarlıklar eskisi gibi ürkütmüyordu.Dedesi¸ mezarlıklarla ilgili ne güzel şeyler anlatmıştı kendisine.
Teyzesi¸ kendisini sıkıca kucakladıktan sonra bir köşeye büzüşüvermişti. Annesini mahcup etmeyecekti. Bir süre oturduğu yerden kalkmadı. Ancak yeni gelini merak ediyordu. Açık kapıdan kafasını uzatıverdi. Süslenmiş¸ güzelce döşenmiş¸ genişçe bir misafir odasıydı burası. Gelin Hanım¸ önüne konan çeşitli bahar meyvelerinden yiyordu. Neler vardı neler.Vişne¸kiraz¸yenidünya.çilek¸erik...Öyle güzel görünüyorlardı ki.Çilekleri çok seviyordu.Gözleri takılıp kalmıştı. İçini çekti. Boğazı gıdıklanıyordu. Nasıl da pespembe¸ kokulu parlak çileklerdi öyle. Çok değil¸ bir tane uzatsa nasıl sevinecekti. Ama gelin Hanım¸ oralı olmuyordu bile. Küçük Merve¸ öylesine içerlemişti ki.. Oysa annesi yemek yediklerinde küçük bir kedi bile baksa mutlaka onun da önüne aynı yiyecekten kor¸ Yüce Allah'ın adını anar¸ günah¸ ağzı var dili yok hayvancağızın¸ derdi. Bu geline kimsecikler bir şeyler öğretmemiş miydi yoksa. Annesi kimseye bir şey uzatmamış mıydı? İyilik nedir¸ tok gözlü olmak nedir bilmiyor muydu? Küçük Merve¸ çileklere dalıp gitmişti.
Gülsüm hanım¸ olanları hüzünle seyrediyordu. Küçük kızının çileğe nasıl düşkün olduğunu da biliyordu. Daha fazla dayanamadı ve:
-Hadi kızım Merve¸ sen yavaş yavaş eve git. Ben arkandan geliyorum yavrum¸ dedi.
Küçük kız¸ yutkunarak yola çıktı.Ancak aklı¸ o canlı ve güzel kokulu çileklere takılmıştı.. Kendi büyüdüğünde böyle bir şey yapmayacaktı. İşte yine mezarlık görünmüştü. Yine telaşlanmıştı. Aslında korkmuyordu mezarlıklardan. Dedesi "ahirete açılan kapı "demişti mezarlıklar için. Hem oralarda ne kadar tanıdığı vardı. Onlara her geçtiğinde mutlaka bir fatiha okumalısın diyordu dedesi. Küçük kız durdu ve küçücük avuçlarını açtı. Dilinin döndüğünce dedesinin öğrettiği Fatiha'yı okudu. Dua bitip de ellerini yüzüne sürerken gözleri bir noktaya takıldı..
Oracıkta..Mezarlık duvarının üzerinde bir avuç taptaze çilek duruyordu. Küçük kız sevincinden düşünemedi bile. Avuçladığı çileklerden yemeğe koyuldu.
Hayretle olup biteni seyreden Gülsüm Hanım hüngür hüngür ağlıyordu. Bir taraftan kızına:
-Canım yavrum¸ baharı andıran bu aydınlık yüreğin hiç bozulmasın emi¸ hiç bozulmasın. Yüce Allah'ım çocukları çok çok ama çok seviyor...
Çocuklar İçin sayfamızda yayınlanmasını arzu ettiğiniz; bilmece¸ bulmaca¸ fıkra ve şiirlerinizi bekliyoruz çocuklar...
Adres : Zaviye Mah. Hulusi Efendi Cad. No : 71 Darende 44700 Malatya E-Posta : bilgi@somuncubaba.net
Abdulaziz HATİP
Yazar“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ