HICÂZ NOTLARI VIII "KÂBE"
Kâbe'yi ilk gördüğünüzde¸ edilen dualar kabul edilirmiş¸ derler. Ne dua ettim hatırlayamıyorum; fakat hareme Suudilerin ilave ettiği revaklardan geçerek avluya ulaşırken birden Kâbe'yi görmek beni o kadar çok mutlu etti ki bunu satırlara dökmem imkânsızdır. Resimlerde ve kamera görüntülerinde daha büyük gözüken avlu kısmı ne hikmetse bana daha küçük göründü. Çocukluğumdan beri resimlerine baktığım¸ yüksek lisans tezimde imar faaliyetlerini çalıştığım Kâbe'yi ve
Kâbe'yi ilk gördüğünüzde¸ edilen dualar kabul edilirmiş¸ derler. Ne dua ettim hatırlayamıyorum; fakat hareme Suudilerin ilave ettiği revaklardan geçerek avluya ulaşırken birden Kâbe'yi görmek beni o kadar çok mutlu etti ki bunu satırlara dökmem imkânsızdır. Resimlerde ve kamera görüntülerinde daha büyük gözüken avlu kısmı ne hikmetse bana daha küçük göründü. Çocukluğumdan beri resimlerine baktığım¸ yüksek lisans tezimde imar faaliyetlerini çalıştığım Kâbe'yi ve Harem'i çıplak gözlerle görmek gerçekten muhteşemdi. Rabbim burayı görmeyenlere en kısa süre içerisinde görmeyi nasip etsin temennisinde bulunuyorum.
Kâbe âyet-i kerimede ifadesini bulduğu gibi; "Doğrusu insanlara (mabed olarak) ilk kurulan ev Bekke (Mekke)de olandır. Âlemlere uğur¸ bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur."[1] İnsanoğlunun yeryüzünde ibadet etmesi için inşa edilen ilk mabet[2] olan Kâbe'yi ilk defa inşa eden Hz. Âdem (a.s)'dir. Ölümünden sonra mabet oğulları tarafından tamir edilmiştir.[3] Nuh tufanı sonrasında Kâbe'nin yeri kaybolmuş ve Hz. İbrahim (a.s)'a kadar da belirsiz kalmıştır.[4] Hz. İbrahim'e Allah (c.c) Kâbe'nin yerini açıklamış[5] ve oğlu Hz. İsmail'le birlikte Kâbe'yi yeniden inşa etmişlerdir.[6]
Yapının yüksekliği¸ Hz. İbrahim zamanında 9 zira (4¸5 m.)¸ uzunluğu 30 zira (15 m.) genişliği ise 22 zira (11 m.) olarak yapılmıştır.[7] Hz. İbrahim'in inşasından sonra yıkılan Kâbe müteaddit defalar daha inşaat geçirmiştir. Mekke'nin yakınlarında yaşayan Amalikalılar ve müteakip devrede Cürhümlüler Kâbe'yi inşa etmişlerdir.[8] Bunlardan sonra Huzâalılar Mekke'nin ve Kâbe'nin idaresini ellerine almışlardır. Huzâalılar'ın¸ üç yüz senelik idarelerinden sonra¸ Kureyşlilerin lideri Kusay¸ şehrin hâkimi olmuş¸ onun zamanında ise Kâbe yıkılıp yeniden yapılmıştır.[9]
Hz. Muhammed (s.a.v)'e peygamberlik vazifesi gelmeden önce Kureyşliler Kâbe'yi yıkıp yeniden inşa etmişlerdir. Bu tamir sonrasında sel sularının yeni yapıyı tahrip etmemesi için kapısının yerden yüksek yapılması ve bu kısmın toprakla doldurulması kararlaştırıldı. Duvarlar yapılırken bir sıra taş bir sıra da ahşap malzeme konuldu. İnşaatın bitmesiyle Kâbe'ye dört zira bir karış (2 m. 26 cm.) yüksekliğinde¸ kilitlenebilir özelliği bulunan bir kapı takıldı. Ayrıca Kâbe'nin iç kısımları da sel baskınlarına karşı toprakla takviye edildi. Yapının tavanı ise¸ Bakom veya Bâkûm adlı bir dülger ustası tarafından saçaksız düz bir şekilde yapılarak ve tavanı taşıması için de iki sıra halinde altı adet direk dikildi.[10] Önceki yapımda yüksekliği dokuz zira (4¸5 m.)[11] olan Beytullah'ın yüksekliği bu sefer on sekiz zira (9 m.) olarak yapıldı. Yapının oluğu¸ suyunu Hatîm'e aktaracak şekilde tavana yerleştirildi. Kureyşliler¸ Hacerülesved taşını yerleştirmede ihtilafa düştüklerinde¸ hakem tayin edilen Hz. Muhammed (s.a.v) kaftanını yere sererek Hacerülesved'i onun üzerine koymuş¸ daha sonra da her kabileden bir adam çağırıp¸ onları kaftanın köşelerinden tutturmuş ve Hacerülesved'i hep birlikte duvara yerleştirmişlerdir.[12]
Kureyş'in inşası sonrasında Kâbe'nin¸ Abdullah b. Zübeyr tarafından Hz. İbrahim (a.s)'in yaptığı esas temeller üzerine inşasına kadar ciddi bir tamir geçirdiği bilinmemektedir. Kâbe¸ Abdullah b. Zübeyr'in Emevîlerle yaptığı mücadelelerde büyük hasar görmüştür (64-72/683-692). Şehri muhasara eden ilk Emevî ordusu¸ Kâbe ve çevresinde karargâhını kuran Abdullah b. Zübeyr'e mancınıkla taş atmışlardır. Atılan bu taşlar¸ Kâbe'nin duvarlarına da isabet etti. Bu esnada Abdullah b. Zübeyr'in adamlarından birinin¸ okunun ucunda bulunan ateşin kıvılcımlarının yanlışlıkla Kâbe'nin örtüsüne sıçraması sonucu¸ yapı alev aldı (64/683).[13] Çıkan yangın sonrasında Kâbe'nin duvarları tahrip oldu.[14] Bunun üzerine Abdullah b Zübeyr¸ Kâbe'yi Hz. Aişe'nin Hz. Peygamber (s.a.v)'den tavsif ettiği şekliyle Hz. İbrahim (a.s)'in temeli üzerinde inşa etmeye karar verdi.[15] Gerekli malzemeyi tedarik ettikten sonra Kâbe'yi yıkan Abdullah b. Zübeyr¸ Hz. İbrahim (a.s)'in yapmış olduğu temele kadar açtırdı ve açılan bu temelle birlikte (Kâbe'nin kuzeyinde bulunan Hatîm (Hicr) denilen yeri de almak suretiyle)[16] inşaata başladı.[17]
Eski yüksekliği on sekiz zira (9 m.) olan yapının yeni inşaatı¸ eski temelin ilavesi de dâhil edildiği için¸ bu yüksekliği kâfi gelmedi ve binanın boyu¸ genişliğine göre kısa kaldı. Bunun üzerine 9 zira (4¸5 m.) daha ilave edilmek suretiyle yapının boyu yükseltildi. Kureyş'in yapımında tavana destek olan¸ 6 direğe bu sefer 3 direk daha ilave edildi.[18] Abdullah b. Zübeyr¸ Kâbe'nin duvarlarını kireç getirtip bu malzemeyle yapıyı yeniden inşa ettirdi.[19] Kâbe'ye bir kapı daha yaptıran İbn Zübeyr¸ bu kapıyı eski kapının tam hizasına yerleştirdi. Kapıları iki kanatlı ve on bir metre (5¸5 m.) yüksekliğinde yaptırılan¸ yapının oluğu ise Hatîm'e akacak şekilde düzenlendi.[20]
Abdullah b. Zübeyr'in yaptırdığı yapı uzun süre bu şekilde kalamadı. Mekke'de Emevîlere karşı sürdürülen isyan 73/693 yılında Abdullah b Zübeyr'in öldürülmesi ile bastırıldı. Mekke valisi olan Haccâc b. Yûsuf¸ halife Abdülmelik b. Mervân'dan¸ İbn Zübeyr'in Kâbe'yi inşasında¸ yapının aslından olmayan bazı kısımlar ilave ettiğini ve ikinci bir kapı açtırdığını yazarak¸ izni dâhilinde bu fazlalıkları yıktırıp Kâbe'yi¸ Cahiliye dönemindeki konumuna getirtmek istediğini belirtti.[21] Halifenin izni doğrultusunda Haccâc¸ duvarlardan 6 zira bir karışlık yeri (Hicr-İbn Zübeyr'in ilave ettiği yeri)[22] yıktırarak¸ arka tarafta açtırdığı kapıyı da kapattırdı. Haccâc bunların haricindeki yerlere dokunmadı.[23]
Velid b. Abdülmelik (86/705) halifeliğinde Mekke valisi Halid b. Abdullah el-Kasrî'ye 30 bin Dinar göndererek Kâbe'nin kapısını¸ içerisindeki sütunları ve yağmur sularını akıtan oluğu altın levhalar ile kaplattı. Böylece Halid b. Abdullah el-Kasrî¸ Kâbe'yi altınla süsleyen ilk kimse oldu. Velid b. Abdülmelik 91/710 yılında bu yapılanları görmek için hacca gitti.[25] Beraberinde Şam'dan getirttiği kırmızı¸ beyaz ve yeşil mermerlerle Kâbe'nin iç kısımdaki duvarlarını da kaplattı.[26]
Kâbe'nin bu yapısı 1040/1630 yılına kadar herhangi bir değişikliğe uğramaksızın geldi. Bu uzun süre zarfında sadece yapıya basit onarımlar ve süsleme çalışmaları yapıldı. Fakat XVI. yüzyıl sonlarına doğru Kâbe'nin kuzeybatı duvarında ciddi boyutlarda çatlamalar olmuş¸ İstanbul ulemasının Kâbe'nin yeniden yıkılıp yapılmasının caiz olmadığı kararından sonra I. Ahmed¸ Başmimar Mehmed Ağa'dan tehlike arz eden kısma karşı önlem almasını istemiştir. Böylece 80 bin altın harcanarak yıkılmaya yüz tutan yerler yeniden yaptırıldı. İstanbul'da hazırlanan altın ve gümüşlerle tezyin edilen dört ayak ve on altı kirişten oluşan ve demir kuşaklarla takviye edilen ahşap çatı elden geçirildi. Eski yağmur oluğu sökülerek yerine gümüş kaplama üzerine altın süslemeli yeni bir oluk yerleştirildi. Yapının kapı kemeri de yenilenerek¸ üzerindeki gümüş kitabe levhası da altın bir kitabe levhası ile değiştirildi (1021/1612).[27]
IV. Murad zamanındaki sel baskınını uğrayan Kâbe'nin¸ suların duvarların yarısına kadar çıkması sonucunda kuzeybatı duvarı tamamen¸ kuzeydoğu duvarı kapıya kadar¸ güneybatı duvarının da bir kısmı yıkıldı (1039/1629-30). Mısır'dan gönderilen Mimar Mehmed Rıdvan Ağa'nın nezaretinde altı buçuk ayda Kâbe'nin Hacerülesved köşesi hariç bütün duvarları temellerine kadar sökülerek orijinalliği bozulmadan yeniden yapıldı. Harap olan kısımların taşlar yenilendi.[28]
Suudi Krallığı zamanında ise 1958 yılında ilk olarak dam ve duvarların iç tarafında bulunan mermer kaplamalar¸ 1982 yılında yapının zemin mermerleri değiştirildi. 1996 yılında ise duvarların dış yüzeyinde bulunan taşlar numaralanıp sökülerek değiştirilmesi icap eden taşlar yenilendi. Ayrıca bu tadilatta yapının direkleri ile zemini yeniden elden geçirildi.[29]
Kâbe'nin Örtülmesi (Kisvetü'l-Kâbe)
Kâbe'nin Câhiliyye döneminden beri giydirildiği bilinmekle birlikte ilk defa ne zaman giydirildiği hususu ile ilgili olarak muhtelif rivayetler vardır. Ezrakî'de geçtiğine göre Kâbe'yi ilk giydirenin Es'ad isimli bir Himyerî Tubba' (Yemen hükümdarlarına verilen isim) olduğu kaydedilmektedir.[30] Onun deriden bir örtü ile Kâbe'yi giydirdiği ifade edilmektedir. Câhiliyye döneminde deriden mamul örtüler ve meâfir[31] kumaşları ile örtülmüş olan Kâbe¸ Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde Yemen kumaşı¸ Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde ise Kıbtiyye beziyle giydirildi.[32]
Muaviye'nin hilafetinde Kâbe'ye biri Ramazan ayının sonunda (Ramazan'ın 27. günü) giydirilen Kıbtî bezi diğeri ise Aşure gününde örtülen Atlas örtü olmak üzere iki örtü hazırlanmaya başlandı.[33] Abdullah b. Zübeyr'in inşaatı tamamlanınca da Kâbe¸ Kıbtiyye kumaşı ile örtüldü.[34] Abbâsî halifesi Me'mun zamanında ise beyaz renkli üçüncü bir örtünün daha hazırlanması sağlandı. Halife Nâsır-Lidinillâh'ın 579/1183-84'te Kâbe'ye gönderdiği örtülerin yeşil renkli olup¸ üzerindeki yazıların kırmızı renkte olduğu ifade edilmektedir. Aynı halifenin¸ hilafetinin sonlarına doğru gönderdiği örtülerin rengi ise siyah olup¸ yazıları sarı renkte idi. Abbâsî hilafeti sonrasında Kâbe¸ birkaç yıl Yemen'de hüküm süren Resûliler tarafından örtüldükten sonra¸ Sultan I. Baybars'ın hükümranlığının ikinci yılında (661/1262) bu iş Memlüklerin uhdesine geçti. 761/1360 yılında Sultan Melikü's-Sâlih'in kardeşi Hasan¸ 826/1423'te Melik Eşref Barsbay'ın ve daha sonra iktidara gelen Memlük sultanlarının Kâbe'ye iç örtü gönderdikleri¸ bu örtünün güneşten zarar görmediği için de her yıl değiştirilmediği bilinmektedir.[35]
Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır'ı fethetmesiyle birlikte Kâbe'nin örtülmesi artık Osmanlılar tarafından yapıldı. Yavuz¸ örtülerin eskiden olduğu gibi yine Mısır'dan götürülmesini emretti. Kanunî döneminde ise Kâbe'nin dış örtüsü Mısır'da dokunurken iç örtüsü ise İstanbul'da hazırlanmaya başlandı. III. Ahmed döneminde ise bütün kumaşlar artık İstanbul'da dokunuyordu. İstanbul'dan son olarak Sultan Abdülaziz tarafından 1861'de gönderilen iç örtü¸ 1943 yılına kadar kullanıldı. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in ayaklanmasıyla birlikte örtüler¸ Mısır'dan gönderilmeye başlandı. 1926 yılında Mısır ve Suudîler arasında anlaşmazlık baş gösterince Mısır'da hazırlanan örtülerin gönderilmesi durduruldu. Bunun üzerine Kral Abdülaziz¸ örtülerin hazırlanması için Mekke'de bir atölye kurdurdu. On yıl sonra 1936 yılında örtüler¸ yeniden Mısır'dan gönderilmeye başlandı. Fakat 1962 yılında Mısır'dan gönderilen örtü Suudîler tarafından geri çevrildi. Bundan sonra Mekke'de Kâbe için özel olarak kurulan fabrikada örtüler hazırlanmaya başlandı.[36]
Son zamanlarda hazırlanan Kâbe örtüleri 14 m. uzunluğunda ve 0.95 m. genişliğinde kırk sekiz parçadan oluşmaktadır. Örtünün tamamı 638¸ 4 metre karedir. Örtüler kitabeli olarak dokunmuştur. İç içe giren üçgenler arasında lafza-i celâl¸ kelime-i tevhid ve "sübhanallâhi ve bihamdihî sübhanallahi'l-azîm" ibareleri altın ve gümüş tellerin kullanılmasıyla yazılmıştır.[37]
Kâbe hizmetleri ise yapının ilk inşasıyla birlikte başlamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v) bu görevleri eskiden beri yürüten ailelere bıraktı. Hz. Ömer bu işler için beytülmalden tahsisat ayırdı. Muâviye'nin halifeliği ile de bu işler düzenli hale getirilerek bu hizmetlerin yürütülmesi için özel görevliler tahsis edildi. Osmanlı idaresinde ise bu hizmetleri hadım ağaları yapıyorlardı. Günümüzde ise bunlar yerlerini memurlar ve hademelere bırakmışlardır.[38]
[1] 3/Al-i İmrân¸ 36
[2] Zerkeşî¸ Muhammed b. Abdullah (794/1391-92)¸ İ'lâmu'l-Mesâcid bi Ahkâmi'l-Mesâcîd¸ (thk. Ebû'l-Vefâ Mustafa el-Merâğî) Kahire¸ 1982¸ s. 29.
[3] Ezrakî¸ Ebû'l-Velîd Muhammed b. Abdullah b. Ahmed (250/864)¸ Kâbe ve Mekke Tarihi¸ (trc. Y. Vehbi yavuz)¸ Çağrı Yay. İstanbul 1980¸ s. 35-41.
[4] Ezrakî¸ 43.
[5] 22/Hacc 26
[6] 2/Bakara 127
[7] İbn Abdürabbih¸ Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed el-Endelûsî (327/938)¸ Kitâbu'l-Ikdi'l-Ferîd¸ (şrh. Ahmed Emin-İbrâhim el-Ebyârî-Abdusselam Harun)¸ Beyrut tz¸ IV¸ 276.
[8] Ezrakî¸ 78-90; Çağatay¸ Neşet¸ İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı¸ Ankara 1982¸ s. 89.
[9] Ezrakî¸ 105.
[10] Ezrakî¸ 156-160; Yılmaz Can¸ İslâm'ın Kutsal Mabetleri¸ (Kâbe¸ Mescidü'l-Haram ve Mescidu'n-Nebi)¸ Samsun 1995¸ s. 10¸ 11.
[11] Ezrakî¸ 160; İbn Abdürabbih¸ VI¸ 276.
[12] Ezrâkî¸ 159¸ 160; Can¸ 10¸ 11.
[13] Halife b. Hayyât¸ Ebû Amr b. Ebû Hureyre el-Leysî (240/854)¸ Tarih¸ (thk. Ekrem Ziyâ el-Umerî)¸ Riyâd 1985¸ s. 252; Belâzûrî¸ Ahmed b. İsa b. Cafer (279/895)¸ Kitâbu Cümeli min Ensâbi'l-Eşrâf¸ (thk. Süheyl Zekkâr-Riyâd Zirikli)¸ Beyrut 1996¸ V¸ 369; Taberî¸ Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr (310/932)¸ Tarihu't-Taberî (Tarihu'l-Ümem ve'l-Mülûk)¸Beyrut 1997¸ III¸ 360¸ 361; Ezrakî¸ 186; İbn Şihne¸ Muhibbuddîn Ebû'l-Velîd Muhammed (815/1412)¸ Ravzu'l-Menâzir fi İlmi'l-Evâil ve'l-Evâhir¸ (thk. Seyyid Muhammed Mühennâ) Beyrut 1997¸ s. 123.
[14] Halife b. Hayyât¸ 252; Ezrakî¸ 187¸ 189.
[15] Ezrakî¸ 190.
[16] Belâzurî¸ Ahmed b. İsa b. Cafer (279/854)¸ Futûhu'l-Büldân¸ (çev. Zâkir Kâdiri Ugan)¸ İstanbul 1956¸ I¸ 80.
[17] Ezrakî¸ 190-193; Mukaddesî¸ Şemseddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Beşârî (375/986)¸ Ahsenü't-Tekâsîm fî Ma'rifeti'l-Ekâlîm¸ (ed. M. J. De Goeje)¸ Leiden 1906¸ s. 75.
[18] Ezrakî¸ 190¸ 193.
[19] Belâzurî¸ Ensâb¸ V¸ 370; Ezrakî¸ 190.
[20] Ezrakî¸ 193-4; Belâzurî¸ İbn Zübeyr'in dibâ (kalın ve kıymetli bir cins ipekli kumaşı) ile Kâbe'yi giydirdiğini söylemektedir. Futûh¸ I¸ 81.
[21] Ezrakî¸ 197.
[22] Belâzurî¸ Futûh¸ I¸ 81; Ezrakî¸ 197¸ 198.
[23] Belâzurî¸ Ensâb¸ V¸ 370; Yâkûbî¸ Ahmed b. Ebû Yakûb b. Cafer b. Vehb (284/897)¸ Tarih¸ (thk. Abdu'l-Emîr Mühennâ)¸ Beyrut 1993¸ II¸ 191; Ezrakî¸ 197¸ 198.
[24] Fatih Erkoçoğlu¸ Emevî Devleti'nin Dönüm Noktası Abdülmelik b. Mervân¸ Ankara 2011¸ s. 451.
[25] Yâkûbî¸ Tarih II¸ 206; Ezrakî¸ 198¸ 199.
[26] Ezrakî¸ 199.
[27] Ezrakî¸ 202-211; Sadettin Ünal¸ "Kâbe"¸ DİA¸ İstanbul 2001¸ XXIV¸ 17.
[28] Ezrakî¸ 213¸ 214; Ünal¸ XXIV¸ 17.
[29] Ünal¸ XXIV¸ 17.
[30] Ezrakî¸ 233.
[31] Yemen'de bulunan bir kabilenin ve şehrin adıdır. Burası bez ve kumaşları ile meşhur olmuştur. Yâkût¸ V¸ 178¸ 179.
[32] Belâzurî¸ Futûh¸ I¸ 81.
[33] Ezrakî¸ 236.
[34] Ezrâkî¸ 193-4; Belâzurî¸ İbn Zübeyr'in dibâ (kalın ve kıymetli bir cins ipekli kumaşı) ile Kâbe'yi giydirdiğini söylemektedir. Futûh¸ I¸ 81.
[35] Ünal¸ XXIV¸ 18.
[36] Ünal¸ XXIV¸ 18.
[37] Ünal¸ XXIV¸ 19.
[38] Ünal¸ XXIV¸ 19.
Fatih ERKOÇOĞLU
Yazar“Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” mefhumu, insanlara genel manada güzellikleri telkin eder. Yaratılmışların en şereflisi olan insan elbette ki, “ahsen-i takvim” olduğu için fıtrî olarak da, cismî o...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Yavuz Sultan Selim’in kısa süren saltanatından sonra Osmanlı Devleti’nin başına geçen oğlu Kanûnî Sultan Süleyman da babası ve dedeleri gibi tasavvufa meyilli bir padişahtı. Hatta o tasavvufa meyli ba...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
"Ümmü'd-Dünya olarak anılan Mısır¸ Nil Nehri'nin varlığı ile elde ettiği zenginlik sayesinde cazibe bölgesi hâline gelmiştir. Nil Nehri bölgede Mısır Medeniyeti' olarak adlandı...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU