HİCÂZ NOTLARI III "BAKÎ' MEZARLIĞI"
"Bakî Mezarlığı¸ Mekke'deki Cennetü'l-Muallâ gibi İslâm tarihi ve kültürü bakımından önemli mezarlıklar arasındadır. Mezarlığın önemi başta Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eş ve çocukları olmak üzere burada medfun olan çok sayıda sahabe ve tabiinden kaynaklanmaktadır."
Medine'de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in inşa ettirdiği Mescit'in doğusunda yer alan Bakî Mezarlığı yapmış olduğumuz Hicâz Araştırma ve İnceleme Gezimiz'de müstakil olarak zikri hak eden bir konudur. Genişletme sonrasında bugün Mescid-i Nebevî'nin doğu duvarları doğrudan Bakî Mezarlığı ile bağlanmıştır. Yüksek duvarlarla çevrili olan mezarlığa ise cenaze defni haricinde girmeniz mümkün değil. Bunun için vakit namazlarının ardından hemen mezarlığın kapısına koşacaksınız ve orada cenaze alayını beklemeye koyulacaksınız. Ancak o zaman giriş imkânı bulabiliyorsunuz. Ya da Mescit'in üst katlarından genel fotoğraflar alarak idare edeceksiniz.
Bu tarz bir uygulamayı hiç hoş görmedim. Mısır¸ Suriye¸ Lübnan¸ Ürdün ve Tunus gibi yine Arap olan ülkelerde Tunus kısmen hariç tutulacak olursa bu şekilde bir uygulamaya rastlamadım. Mesela Dımeşk'teki birçok sahabi ve tabiîni bağrında ağırlayan Bab Sağîr Mezarlığı'na her vakit giriş imkânı bulabiliyorsunuz. Ama Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şehrinde¸ onun sahabilerinin yattıkları mekânları ziyaret için ise illa ki cenaze defin vakitlerini beklemeniz gerekmekteydi.
Neden ben özgür bir şekilde bu mezarlığı ziyaret edemiyordum. Sonra mezarlık içerisinde sadece hafif yükseltiler ve muhtelif taşlar yer almaktaydı. Neden atalarımın burada yatanların mezar yerlerinin kaybolmaması ve ziyaret edenlerin rahatlıkla bu mezarları bulabilmeleri için saygı ve ihtiram üzere yapmış olduğu ve belki de sanatsal olarak da birbirinden değerli o mezar taşlarını artık bugün göremiyordum. Bu uygulama Vahhabî inancının sert uygulamalarından birini teşkil ediyordu. Minare bid'at olmuyor¸ ama mezar taşı bid'at
Bu anlaşılır değildi. Gerçi Suudlu Bedevîler bunu da aşağıda zikredeceğimiz Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uygulamalarına dayandırıyorlardı.
Bakî Mezarlığı¸ Mekke'deki Cennetü'l-Muallâ gibi İslâm tarihi ve kültürü bakımından önemli mezarlıklar arasındadır. Mezarlığın önemi başta Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eş ve çocukları olmak üzere burada medfun olan çok sayıda sahabe ve tabiinden kaynaklanmaktadır. Peygamberimizin kızları Hz. Fâtıma¸ Hz. Zeyneb¸ Hz. Rukiyye¸ Hz. Ümmü Gülsüm ile oğlu İbrahim; amcası Hz. Abbâs b. Abdülmuttalib¸ halaları Safiye ve Atike binti Abdülmuttalib¸ sütannesi Halime¸ torunu Hz. Hasan¸ kesik başı annesi Hz. Fâtıma'nın kabrinin yanına defnedilen Hz. Hüseyin de buradadır. Yine Hz. Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidîn'in kabri de buradadır. Peygamberimizin hanımları: Hz. Âişe¸ Hz. Sevde¸ Hz. Hafsa¸ Hz. Zeyneb binti Huzeyme¸ Hz.Ümmü Seleme¸ Hz. Cüveyriye¸ Hz. Ümmü Habibe¸ Hz. Safiyye ve Hz. Zeyneb binti Cahş. Bunlardan başka Ukayl b. Ebû Tâlib¸ Ebû Süfyân b. el-Hâris¸ Abdullah b. Ca'fer et-Tayyâr¸ Hz. Osman¸ Es'ad b. Zürâre¸ Abdurrahman b. Avf¸ Sa'd b. Ebû Vakkâs¸ Sa'd b. Mu'az¸ Ebû Saîd el-Hudrî¸ 63/682 yılında Medine'de vukû bulan Harre Savaşı'nda hayatını kaybedenler ve İmam Mâlik b. Enes'in mezarları da burada yer almaktadır.
2007 yılında bir grup hocamızla İsrail'e yapmış olduğumuz bir araştırma gezisinde iki ayrı olaya şahit olmuştum. Birincisi Kudüs'te¸ Hz. Davud (a.s.)'un kabrinin olduğu mekânda vukû bulmuştu. Hocalarımızla birlikte kabri ziyaret etmiştik. Sanduka bizim sanduka¸ duvarlardaki çiniler bizim. Fakat etraf Yahudi doluydu. Bu bölgenin artık Yahudi yerleşimciler tarafından kullanıldığını bildiğimden etrafıma çok da dikkat etmemiştim. Bu yapılar topluluğunun çatısına çıktığımızda Prof. Dr. Mehmet Özdemir Bey'in de dikkatiyle yukarıdan hazire olduğunu anladığımız ve içerisinde yerlerde bitkiler arasında yatan beyaz mermerleri gördük. Hemen aşağıya indim. Etrafı yüksek duvarla çevrili olduğundan fark edilemiyordu hazire. Duvarı atladım ve yerde yatan mezar taşlarının fotoğraflanabilecek olanlarını fotoğrafladım. Mezar taşları oldukça kalındı¸ rüzgârla ya da yağmurla yıkılacak hatta parçalanacak gibi görünmüyorlardı. Anlaşıldığı üzere birisi gelmiş ve balyozla bu mezar taşlarını yere indirmişti.
İkinci olaya ise Hayfa'da şahit olmuştum. Atalarımızın yapmış oldukları istasyon binası ve zafer tâkına yakın bir yerde bulunan bir mezarlık da aynı kaderi paylaşmıştı. Biri ya da birileri bilinçli olarak o kalın mezar taşlarını balyozla parçalamışlardı.
Yukarıda Yahudilerin bizim değerlerimize yapmış oldukları balyozlu hareketten bahsettim¸ fakat burada ise bizim değerlerimize yine bizden birilerinin yapmış oldukları balyozlu bir hareket söz konusu idi. Bu arada aklıma gelmişken Vahhâbî zihniyetinin akıl babası olan İbn Teymiyye'nin Dımeşk'teki mezarının da aynı kaderi paylaştığını ve delinin birisi tarafından mezar taşının kırıldığını üzülerek ifade etmek isterim.
Mekke'deki eski adı Hacun olan ve Peygamberimizin sevgili annesi Âmine ile eşi Hz. Hatice'nin de mezarlarının bulunduğu Cennetü'l-Mu'allâ'nın Osmanlılar döneminde çekilmiş bir fotoğrafını görmüştüm. Osmanlıların yapmış oldukları birçok türbe ve mezar taşı vardı bu mezarlıkta. Bugün ise burada aynı Bakî Mezarlığında olduğu gibi etrafı yüksek duvarla çevrilmiş halde içerisinde mezar olduğunu gördüğünüz hafif yükseltilerle ve bunların başlarındaki taşların dışında herhangi bir şeye rastlayamıyorsunuz. Kâbe ve Harem'le ilgili kurulmuş olan müzelerde olduğu gibi bu mezarlıklardaki mezar taşlarının da en azından bir kısmının sağduyulu Bedevîler tarafından kurtarılmış olabileceği ümidini taşımak istiyorum.
Bilindiği üzere Cahiliye inançlarından yeni kurtulmuş insanları eski inançlarına sevk edecek alışkanlıklardan uzak tutmak düşüncesiyle ilk önceleri Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından mezarlıkların ziyaret edilmesi¸[i] kabirlerin kireçle yapılması¸ kabir üzerine oturulması ve kabirlerin üzerine bina ve kubbe yapılması yasaklanmıştır.[ii]
Hz. Peygamber (s.a.v.) mezarları ziyaret hususunda koymuş olduğu yasağa ilk kendisi uymuş ve kendi annesinin mezarını ziyarete gitmemiştir. Fakat daha sonra Allah (c.c.) tarafından bu yasak kaldırılmış böylece Hz. Muhammed (s.a.v.)¸ Müslümanların kabirleri ziyaret etmesine izin vermiştir.[iii] Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ annesinin kabri dâhil kabirleri ziyaret etmiş ve bu dünyadan ayrılan Müslümanlar için de hayır duada bulunmuştur.[iv] Fakat Hz. Muhammed (s.a.v.)¸ peygamber kabirleri bile olsa mezarlara karşı tazim ve tapınma ifade eden fiil ve hareketlerde bulunmayı yasaklamıştır.[v]
Hz. Peygamber (s.a.v.) bizzat uygulamalarıyla mezarların nasıl yapılması gerektiğini göstermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ Bakî Mezarlığı'nda bulunan oğlu İbrahim'in kabrini düz olarak kapatmış¸ üzerine çakıl taşı koyup su dökmüştür.[vi]
İbrahim en-Nehaî'nin Hz. Peygamber (s.a.v.)¸ Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.)'in mezarlarını gören birinden naklettiğine göre bu halifelerin mezarları¸ yerden yüksek ve üzerlerinde beyaz mermer parçaları bulunmaktaydı.[vii] Medine sınırları içerisinde bulunan bir diğer önemli kabristan olan Uhud şehidlerinin kabirleri de kabarık ve yerden biraz yüksek bir vaziyetteydi.[viii] Uhut Dağı'nda vukû bulan sel sonrasında buradaki şehitlerin bir kısmı Bakî Mezarlığı'na taşınarak buraya defnedilmişti.
İlk iki halifenin mezarlarıyla ilgili yukarıda verilen bilgilerden Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.)'in gösterdiği şekilde cenazelerin gömüldüğünü bize göstermektedir. Hz. Osman (r.a.)'ın halifeliği esnasında mezarları düzletmesi¸[ix] mezarların üzerlerine birtakım şeylerin yaptırıldığını ya da mezarların birbirlerinden yüksek yapıldığını akla getirmektedir. Fakat yine de mezarların üzerine bina veya kubbe gibi yapıların yapıldığına dair bu dönemle alakalı elimizde malumat yoktur.
Müslümanların tesis ettikleri şehirlerde oluşturdukları mezarlıklar da yukarıda anlattıklarımızdan farklı değildi. Bu şehirlerde her kabilenin yerleştikleri mahallelerde kendilerine ait mezarlıkları bulunmaktaydı.[x] Basra şehrinde Mirbed'in güneybatı kısmında şehrin mezarlığı bulunmaktaydı. Bu mezarlık Basra'daki en büyük mezarlık idi. Burada Selm b. Ziyâd ve Emevî halifesi Abdülmelik b. Mervân'ın kardeşi ve Basra valisi olan (Haccâc b. Yûsuf'tan önce) Bişr b. Mervan gibi kişilerin kabirleri bulunmaktaydı.[xi] Bu dönemde mezarlıklarda birbirini ayırıcı özellikte kubbe veya büyük yapılar yoktu. Ayırt edici bir özelliğin olmaması nedeniyle bir zencînin mezarının yakınına defnedilen Emevîlerin Kûfe valisi Bişr b. Mervân'ın mezarı¸ sonraları bu iki mezarın karışmasıyla birlikte ayırt edilememiştir.[xii]
Müteakip devirlerde ise bu uygulama mahiyet değiştirmiş ve özellikle bazı bölgelerde kabristanlarda süslü mezar taşları ve kubbeli yapıların inşasına başlanmıştır. Özellikle bizim atalarımızın bu tarz faaliyetlerde katkılarının büyük olduğu bilinmektedir. Bu süslü mezar taşları sanatsal bir kaygı ile yapılmış olup dünyada yaşamış olan bu insanların ölümleri sonrasında ziyaretçilerinin mezarlarını ziyaretlerinde ve mezar yerlerinin tespitinde bir kolaylık temin ettiği gibi -özellikle Osmanlı dönemi mezarlıklarındaki farklı mezar taşlarında- mezar sahibinin dünya yaşamındaki mevkiini gösterir işaretlerin¸ yazıların ve süslemelerin varlığı¸ tarih bilimiyle uğraşanlara da büyük katkı sağlamıştır. Zira Osmanlı dönemindeki birçok bürokratik kurum ve mesleğin¸ mezar taşlarından tespit edildiğini burada hatırlatmamız gerekir.
Osmanlı devletinin çekildiği yerlerde düşmanlarının ilk olarak Osmanlı mezarlıklarını tahrip etmeleri¸ mezarlıkların çoğu insan nezdinde bir nevi tapu vazifesi gördüğünün kanıtıdır. Bu hareketle o coğrafyaların sanki yüzyıllarca hiç Osmanlı egemenliğinde kalmamış gibi gösterilmesi hedeflenmektedir.
Son söz olarak tamam kabristanlarımızda aşırı miktarlarda paralar harcayarak çok süslü sanat eserleri meydana getirmeyelim¸ türbe ziyaretlerinde ölçülü olalım. Dilek ve isteklerimizi Yüce Allah'tan niyaz edelim. Fakat atalarımızın da bizlere bıraktıkları mirasa sahip çıkalım¸ koruyalım¸ yaşatalım. Daha mütevazı ve sanatsal değeri de havi mezar taşlarıyla bir zamanlar bizlerin de burada yaşadığımıza dair tarihe kayıt düşelim.
[i] es-San'anî¸ İbn Ebû Bekir Abdurrezzâk b. Hişâm (h. 211/m. 826)¸ el-Musannef¸ (Thk. Habibu'r-rahman el-A'zamî)¸ baskı yer ve tarihi yok¸ III¸ 569; Ayrıca Kabir ziyaretinden nehyedilmenin sebeb ve hikmeti ile ilgili olarak bkz. Zeynü'd-Dîn Ahmed b. Ahmed b. Abdi'l-Latifi'z-Zebîdî¸ Sahîh-i Buhârî Muhtasarı ve Tecrid-i Sarîh Tercemesi ¸ (trc. Kâmil Miras)¸ Ankara 1972¸ IV¸ 373¸ 374.
[ii] Müslim¸ Cenâiz¸ 11/ 93¸ 94¸ 95.
[iii] Müslim¸ Cenâiz¸ 11/ 105¸ 106¸ 107.
[iv] Zebîdî¸ Sahîh-i Buhârî Muhtasarı¸ IV¸ 374; Muhammed Hamidullah¸ İslâm Peygamberi¸ (Çev. Salih Tuğ)¸ İstanbul 1993¸ II¸ 1090¸ 1091.
[v] Hamidullah¸ II¸ 1090¸ 1091.
[vi] Zebîdî¸ IV¸ 608.
[vii] Zebîdî¸ IV¸ 607; Beyhan Karamağaralı¸ Ahlat Mezartaşları¸ Ankara 1972¸ 1.
[viii] Zebîdî¸ 607.
[ix] İbn Şebbe¸ Ebû Zeyd Ömer b. en-Nümeyrî el-Basrî¸ Tarihu'l-Medineti'l-Münevvere¸ (Ahbâru'l-Medineti'l-Münevvere)¸ (Thk. Fehîm Muhammed Şeltut)¸ Beyrut 1990¸ III¸ 1018¸ 1019.
[x] Kûfe için bkz. Belâzurî¸ Ahmet b. İsâ b. Ca'fer (h. 279/m. 895)¸ Futûhu'l-Buldân¸ (Çev. Zâkir Kadiri Ugan)¸ İstanbul 1956¸ II¸ 71; Yâ'kûbî¸ Kitâbu'l-Büldân¸ 361; Ayrıca bkz. Yılmaz Can¸ İslâm Şehirlerinin Fiziki Yapısı¸ Ankara 1995¸ 99.
[xi] Sâlih Ahmed el-Alî¸ "Hıtatu'l-Basra"¸ (Sumer¸ VIII¸ (Bağdat 1952)¸ 283.
[xii] Sâlih Ahmed¸ agm¸ 284.
Fatih ERKOÇOĞLU
YazarYavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
"Tunus¸ M.Ö. 216 yılında 30 bin asker ve 30 fi lle birlikte¸ çok zor şartlar altında bugünkü İspanya'dan yola çıkarak¸ Fransa'yı geçip Alpleri aşarak Roma'yı sıkış...
Yazar: Fatih ERKOÇOĞLU
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi