HESÂBA ÇEKİLMEDEN NEFSİ HESÂBA ÇEKMEK
İnsan, Yüce Allah’ın yaratmış olduğu en şerefli varlıktır. Yaratılıp bu dünyaya gönderilerek başıboş bırakılmamıştır. İnsanın yaratılışının bir gâyesi vardır. İnsan yaratılış gâyesini bilmeli ve o doğrultuda bir hayat sürdürmelidir. Yaratılış gâyesine uygun olarak hayat sürmeyen insanlar hüsrâna uğrayacak ve dünya ve âhirette kaybedenlerden olacaktır. Dünya ve âhirette hüsrana uğrayıp kaybetmemek için insan, bu dünya hayatı boyunca zaman zaman kendisini muhasebeye çekmesi gerekir. Nasıl ki kârını zararını, gelirini giderini iyi hesaplamayan bir tâcir/esnaf yaptığı ticaret sonunda her şeyini kaybederek iflas etmeye mahkûmsa, bu dünyada kendini sık sık muhâsebeye çekmeyen insan da kaybetmeye ve iflas etmeye mahkûm olur.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün sahâbe-i kirâma:
- Müflis kimdir biliyor musunuz, diye sorar. Sahâbe-i kirâm:
- Bize göre müflis parası ve malı olmayan kimsedir, demişler. Bunun üzerine Rasûlullah:
- Şüphesiz ki ümmetimden müflis olan o kimsedir ki, kıyâmet günü namaz, oruç ve zekâtla gelendir. Aynı zamanda şuna sövmüştür, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, bunu da dövmüştür. Bunun üzerine iyiliklerinin sevâbı şuna buna verilir. Üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir. Sonra da cehenneme atılır.” buyurmuştur.[1]
İşte kıyâmet günü her şeyini kaybeden, iflas eden bir insan olmak istemeyenin mutlaka nefsini sık sık hesâba çekmesi gerekir.
Nefis muhâsebesi, insanın kendisiyle yüzleşmesi ve kendini kontrol altına almasıdır. Buna günümüzde modern tabirle “otokontrol” denilmektedir. Nefis muhâsebesi yapmak sadece insanlara mahsus bir husustur. Çünkü Yüce Allah, insana akıl denilen bir nimet vermiştir ve bu yolla insanı diğer varlıklardan farklı ve üstün kılmıştır. Yüce Allah, “
Nefsini tezkiye eden (günahlardan temizleyip parlatan) kurtulmuştur. Onu kirletip kötülüklere gömen de zarar etmiştir.”
[2] buyurmak suretiyle nefis muhâsebesinin önemine vurgu yapmaktadır.
Nitekim İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadislerinde,
“Hesâba çekilmeden önce kendinizi hesâba çekiniz. En büyük teftiş için hazırlanınız. Çünkü dünyada nefsini hesâba çeken kişinin, kıyâmet gününde hesâbı hafif olur.” buyurmuştur.[3]
Hz. Ömer de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ifade etmiş olduğu bu hakîkati şöyle dile getirmiştir:
“Âhirette hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz. Ötede amelleriniz tartılmadan önce burada kendiniz tartın.
” Zira rivâyet edildiğine göre Hz. Ömer her gün, “Bu gün Allah için ne yaptın?” diyerek kendi nefsini hesâba çekermiş. Hatta bir rivâyete göre Hz. Ömer, kendisine ölümü hatırlatması için bir kişiyi görevlendirmiş ve o şahıs her gün gelip “Ey Ömer ölüm var!” diyerek kendisine hatırlatmada bulunuyormuş, saçlarına ak düşünce Hz. Ömer, bu zata, “Artık sana ihtiyaç kalmadı.” diyerek vazîfesine son vermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) nefis muhâsebesine o kadar önem vermiştir ki, bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kişi, nefsini hesâba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kimse ise, nefsin arzularına tabi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temennî eden kimsedir.”[4] Bu hadisler doğrultusunda kendisini sık sık hesâba çeken kişi, hem kendisi hem de çevresindeki insanlar için güzel işler yapar ve sâlih amellerini artırmaya gayret eder.
Nefis muhâsebesi, nefsin arzu ve isteklerini meşru ölçülerde karşılamak, meşru olmayan isteklerine ise gem vurmak şeklinde olabilir. Bu şekilde nefsine hâkim olan insan, Yüce Yaratıcıya gerçek anlamda kul olabilir. Nefsini hesâba çeken, günah ve hatalardan kendisini uzak tutan insanların oluşturduğu toplum huzur toplumu haline gelir. Zira nefsini muhâsebe eden ve kontrol altında tutan insan, çevresindeki insanlara karşı saygılı ve hoşgörülü davranır. Böylece o toplumda temel insan haklarına saygısızlık yapılmaz. Ancak insanın erdemli davranışlar sergilemesi kolay değildir. Nefsine hâkim olan insanlar bunu başarabilirler. Nefis insana dâimâ kötülüğü emreder. Nitekim Yüce Allah, Hz. Yûsuf (a.s)’ın diliyle, “
Ben nefsimi temize çıkarmıyorum; çünkü nefis kötülüğü çokça emredendir; ancak Rabb’imizin merhamet ettiği (nefisler) müstesnâ. Şüphesiz ki Rabb’im çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
[5]
Nefis Muhâsebesi Nasıl Yapılır?
Nefis muhâsebesi yaparken şu hususlara dikkat etmek gerekir:
- İnsan sürekli Allah’ın denetim ve gözetimi altında olduğunu bilmeli, ona göre hareket etmelidir.
- Geçmiş günahlarını hatırlamalı ve hemen tevbe etmelidir.
- İnsan başkalarının hatâlarıyla uğraşma yerine kendi hatâlarını görmeli ve onları düzeltmeye gayret etmelidir.
- İnsan, yaptığı iyi ve güzel şeyleri Allah’tan bilmeli, yaptığı kötülükleri ise nefsinden bilmelidir.
- İnsan, hayatı boyunca bütün aşırılıklardan kaçınmalıdır.
- Sürekli Allah’ın Gözetimi Altında Olduğunu Düşünmek
Nefis muhâsebesinde en etkili yöntem, insanın dâimâ Allah’ın murâkabesi altında olduğunu bilmesi ve bu şuuru canlı tutmasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu hususu “ihsan” terimiyle ifade etmektedir. Nitekim “İhsan nedir?” sorusuna,
“İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına ona kulluk ve ibâdet etmendir. Sen onu görmesen de o seni görüyor ya.”[6] şeklinde cevap vermiştir. Buna göre insan, Allah’ın her yerde kendisini görüp her söylediği sözü işittiğini bilmeli ve ona göre hal ve hareketlerini düzenlemelidir. Zira bu şuurda olan bir insan aslâ Allah’ın yasakladığı davranışlarda bulunamaz.
İnsan, hayatı boyunca aslâ şu iki hususu aklından çıkarmamalıdır:
- Allah’ın varlığı, birliği ve her yerde insanı görüp gözettiği gerçeği. Bu duygu ve düşünceyle hayatını sürdüren bir insan, Allah’ın emirlerine aykırı hiçbir iş yapamaz. Böylece kendisini günah ve hatâlardan uzak tutmuş olur.
- Ölüm gerçeği, yani bu dünyanın fânî olduğu ve mutlaka bir gün ölümle hayatının son bulacağı ve yaptıklarından hesaba çekileceği, dolayısıyla ebedi olan âhiret hayatı için çalışıp sâlih ameller yapmak.
Ölüm bir hakîkattir. Yüce Allah,
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizleri hayırla da şerle de imtihân eder, deneriz. Siz bize döndürüleceksiniz.”
[7] buyurmaktadır.
Yine başka bir âyette: “
Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”
[8] buyrulur.
Ölümden kaçmak kurtulmak mümkün değildir. İnsan ondan gâfil olsa da bir gün gelecek ölüm onu bulacaktır. O halde insan, her an ölüme ve öldükten sonraki hayata hazır olmalıdır. Çünkü ecel gizlidir, ne zaman geleceği belli değildir. Her an Azrâil gelip emâneti/canı teslim alabilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde,
“Kişiye nasîhatçi olarak ölüm yeter.”[9] buyurmuştur.
- İşlenen Günahları Hatırlamak ve Tevbe Etmek
İnsan beşerdir, hatâ yapabilir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde,
“Bütün Âdemoğulları hatâlıdır. Hatâlı kulların en hayırlısı ise, hatâsını bilip tevbe edenlerdir.”[10] buyurmaktadır. İnsanı meleklerden ayıran en önemli özelliği, hem sevap hem de günah işleyebilecek bir özellikte yaratılmış olmasıdır. Çünkü melekler nurdan yaratılmış olup dâimâ Allah’a itâat eden varlıklardır. Onlar aslâ Allah’a isyan etmezler.
İslâm’ın getirdiği ilkeler yaratılışa uygun ilkelerdir. Çünkü İslâmî ilkeleri insanı yoktan var eden Yüce Allah göndermiştir. Allâhu Teâlâ insanın hatâ ve günah işleyebileceğini kabul etmektedir. Ancak günahta ısrar etmesini hoş karşılamamaktadır. Dolayısıyla insan, bilerek ve bilmeyerek işlediği günahlardan dolayı pişman olmalı ve hemen Allah’a tevbe etmelidir. Şâyet insan, işlediği günahlardan dolayı samîmî olarak pişman olup da tevbe ederek Allah’a yönelirse Allah Gafûr ve Rahîm’dir, kullarını affeder. Tevbesi kabul edilen kulların günahları silinir ve o günahı hiç yapmamış gibi tertemiz bir hale gelir. Nitekim bu konuda Allah Rasûlü (s.a.v.),
“Günahtan tam dönen ve tevbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.”[11] buyurmuştur.
- Başkalarının Hatâları Yerine Kendi Hatâlarını Görmek
Çoğu insan başkalarının hatâsını görüp kendi hatâsını görmemezlikten gelir. Bu tutum nefis muhâsebesini yapmada önemli bir engeldir. Hâlbuki Yüce Allah, “…
Nefislerinizi temize çıkarmayınız.
Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.”
[12] buyurmaktadır. Aslında insanın kendi hatâ ve eksikliklerini görüp de onları düzeltmeye çalışması bir eksiklik değil, çok önemli bir erdemdir. Kişi lehine büyük bir kazanımdır. Kişi kendi ayıplarını ve kusurlarını görüp onları telâfî etmeye çalışsa başkalarının hatâlarını araştırmaya vakti kalmaz.
İnsân-ı kâmil mertebesine yükselmenin en önemli yolu, nefis muhâsebesidir. Bunun için de insan başkalarının hatâsını araştırıp, onları ayıplamayla meşgul olacağı yerde nefsinin eksikliklerini tesbit edip onları telâfî etme yoluna yönelmelidir.
- Yapılan İyilikleri Allah’tan, Kötülükleri İse Nefisten Bilmek
İnsan, dâimâ yaptığı iyilik ve güzellikleri Allah’tan bilmeli, kötülükleri ise nefsinden bilmelidir. Zira Yüce Allah, “
Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şâhit olarak da Allah yeter.”
[13] buyurmaktadır.
Yapılan iyilikleri ve güzellikleri nefisten bilmek insanı gurur ve kibre sevkeder. Bundan dolayı insan, yaptığı iyilik ve güzellikleri Allah’tan bilmeli, yani “Allah’ın lütfuyla bu iyiliği yapmaya muvaffak olabildim.” demelidir. Şâyet Allah muvaffak kılmasa insan hiçbir şey yapamaz. Yapılan kötülükler ise insanın nefsinin eseridir. Her ne kadar kötülükleri de Allah yaratmasına rağmen kötülükler aslâ Allah’a nisbet edilmez. İnsan kötülüğü yapmak ister ve Allah da yaratır. Dolayısıyla istediği ve yaptığı için insan sorumlu tutulmuştur.
- Aşırılıklardan Kaçınmak Gerekir
İslâm her konuda aşırılığı yasaklamış ve haram kılmıştır. Çünkü Yüce Allah,
“Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
”[14] buyurmaktadır. Hayatın her merhalesinde ifrat ve tefritten uzak durmak dâimâ orta yolu takip etmek gerekir. Aşırılık ibâdette de olsa Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından hoş karşılanmamış ve yasaklanmıştır.
Bir defasında ashaptan üç kişi Rasûlullah’ın ibâdet hayatını sormak için Hz. Âişe vâlidemize gelirler. Peygamber (s.a.v.)’in ahlâkını ve ibâdetlerini sorarlar. Hz. Âişe (r.anhâ) onlara Peygamberimiz (s.a.v.)’in ne kadar mükemmel ibâdet yaptığını bildirince, onlar:
“Biz nerede, Rasûlullah nerede? Şüphesiz ki Allah, onun geçmiş ve gelecekte işlemesi muhtemel olan günahlarını bağışlamıştır.” dediler.
İçlerinden biri, “Ben geceleri devamlı namaz kılacağım.” dedi.
Bir diğeri, “Ben de her gün oruç tutacağım.” dedi.
Bir diğeri ise, “Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim.” dedi. Allah Rasûlü (s.a.v.) sahâbîlerin bu aldıkları kararı duyunca onlara,
“Şöyle şöyle söyleyen kişiler sizler misiniz?” buyurdu. Onlar da “Evet ey Allah’ın Rasûlü!” dediklerinde; Hz. Peygamber (s.a.v.),
“Sizi uyarıyorum. Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na en saygılı olanınızım. Fakat ben, bazen nâfile oruç tutarım, bazen iftar ederim. Gecenin bir kısmında nâfile namaz kılarım, bir kısmında uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o kimse benden değildir.”[15] buyurmuştur.
Kısacası insan hem bu dünyada huzurlu bir hayat sürmek, hem de âhirette ebedî saadete erişmek istiyorsa, sık sık nefsini hesâba çekmeli ve âhireti için hazırlık yapmalı ve sâlih amellerini çoğaltmalıdır.
[1] Müslim, Birr, 59.
[2] 91/Şems, 9-10
[3] Tirmizî, Kıyamet, 25.
[4] Tirmizî, Zühd, 31.
[5] 12/Yûsuf, 53.
[6] Buhârî, Tefsîr, Lokman, 31.
[7] 21/Enbiyâ, 35.
[8] 4/Nisâ, 78.
[9] El-Münzirî,
et-Terğîb ve-t Terhîb, 4: 109; Beyhakî,
Şuabu-l-Îmân, 10556.
[10] İbn Mâce, Zühd, 30.
[11] İbn Mâce, Zühd, 30; et-Taberânî,
el-Mu’cemü’l-kebîr, 10: 150.
[12] 53/Necm, 32.
[13] 4/Nisâ, 79.
[14] 2/Bakara, 190.
[15] Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5.