HER DERDİN DEVÂSI ALLAH'TANDIR
Divan Edebiyâtımızda kullanılan bazı kelimelere birkaç türlü anlam vermek mümkündür. Ancak şiirin tamamına bakıldığı veya şairin üslûbu hakkında bir kanâat oluştuğu takdirde bu anlamlardan birisi üzerinde karar kılmak mümkündür.
Divan Edebiyâtımızda kullanılan bazı kelimelere birkaç türlü anlam vermek mümkündür. Ancak şiirin tamamına bakıldığı veya şairin üslûbu hakkında bir kanâat oluştuğu takdirde bu anlamlardan birisi üzerinde karar kılmak mümkündür.
Hulûsî Efendi’nin aşağıdaki gazeline baktığımızda¸ yâr-ı vefâ-dâr – vefâlı sevgili¸ cânân - sevgili¸ firâk - ayrılık¸ merdüm-i çeşmin – göz bebeği … gibi kelimeleri dikkate alırsak¸ sanki şiirin konusunun maddî bir aşk olduğu zannedilir. Oysa Hulûsî Efendi’nin şiirlerinde bunun gibi kelime ve terkipler daha çok hakîkî dost¸ Hz. Peygamber ve Cenâb-ı Hak (celle celâluhû) makâmlarında kullanılmaktadır. Son beyite baktığımızda¸ Hulûsî Efendi merhûmun kulluktan söz etmesi¸ isyânının ve günahlarının bağışlanmasından bahs etmesinden yâr-ı vefâ-dâr ile cânân’dan maksadının Allah olduğunu; firâk’ın ise Cenâb-ı Hak’tan uzaklaşma olduğunu anlamamız gerekmektedir. Diğer taraftan¸ Dil ülkesine câlis olan Sultân’ndan murâd ise Sultân-ı hakîkî olan Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlerin gönlüne tecellî etmesi anlaşılır.
Gazelin tamamına baktığımızda¸ derdime dermân¸ bî-çâre cân¸ yâre¸ yanan sîne¸ âteş-i sûzân¸ yaşlı gözler¸ çâk olmuş gönül¸ ciğeri yanık olmak¸ bî-çâre dil¸ çâre-i ihsân gibi kelime ve tamlamalardan anlaşıldığına göre Hulûsî Efendi bütün bu sıkıntılarının dermânı¸ Lokmân’ı¸ gönül âleminin gerçek Sultân’ı¸ en iyi çâre¸ kendi ifâdesinde Yine Sen’sin diye seslendiği Allah Teâlâ hazretleridir. Çünkü derdi veren de¸ çâreyi ihsân eden de O’dur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.)¸ “ li-külli dâin devâ” buyurarak¸ her derdin mutlaka bir çâresinin olduğunu ifade etmiştir. Bunun için maddî ve manevî bütün sıkıntılarımız için şifâ ihsân edecek Allah’tır. Zâten Zümer Sûresi 36. âyette de şöyle buyrulmaktadır: “Allah kuluna yetmez mi? Ey Muhammed! Seni O’ndan başka şeylerle korkutuyorlar…” Tabiidir ki bu arada esbâba da mutlaka tevessül edilmelidir.
Bu genel değerlendirmeden sonra beyitlerin bugünkü dille ifadesine geçebiliriz:
1. Ey yâr-ı vefâ-dâr derdime dermân yine Sen’sin
Bî-çâre olan cânıma cânân yine Sen’sin
Ey en vefâlı dost olan Allâh’ım! Benim derdimin dermânı Sen’sin. Çâresiz kalan gönlümün gerçek sevgilisi de Sen’sin.
2. Cângâhıma urdun okunu kalmadı tâbım
Merhem urucu yâreme Lokmân yine Sen’sin
Gönül evime manevî bir ok saplandı da tâkatim kalmadı. Benim gönlümdeki yaranın dermânını Lokman Hekim’den değil Sen’den bekliyorum.
3. Derd ile yanan sîneme erişdi firâkın
Bu yanmasına âteş-i sûzân yine Sen’sin
Benim zâten çeşitli dertlerle yanan sîneme bir de ayrılığın acısı eklenince gönlüme sanki yeni bir yakıcı ateş gelmiş gibi oldu. Bu ateşin sebebi de senden olan gafletimdir.
4. Akar gözümün yaşı revân oldu kesilmez
Her katreleri dürr ile mercân yine Sen’sin
Bağrımdaki ateşten dolayı gözümün yaşı devamlı akmaktadır. Göz yaşımın damlalarını inci ile mercan yapacak¸ akan yaşlara göre sevabımı artıracak olan yine Sen’sin.
5 . Çâk etse sînemi ol merdüm-i çeşmin
Dil ülkesine câlis ü Sultân yine Sen’sin
Senin gözbebeğinden benim gönlüme bir nazar olsa da sînem parça parça olsa ne olur. Çünkü yere göğe sığmayıp mü’min kulunun gönlüne sığacağını ifade eden Cenâb-ı Hak¸ gönül ülkesinin gerçek Sultânıdır.
6. Hasretle ciğer yaralanıp oldu zahm-nâk
Bî-çâre dile çâre-i ihsân yine Sen’sin
Hasretimden dolayı ciğerim yaralandı. Bu çâresiz gönlüme ihsan edip çâre olacak da Sen’sin.
7. Kulluğa kabûl eyle Hulûsî-i fakîri
İsyân ile cürmüne gufrân yine Sen’sin
Yâ Rabbi! Benim isyânıma ve günahıma bakmayarak bu fakir Hulûsî’yi kulun olarak kabul et. Çünkü günahları bağışlayacak olan da yine Sen’sin.
Mehmet AKKUŞ
YazarHayatın ayrılmaz bir parçası olan ölüm, tarih boyunca düşünürler, din önderleri ve âlimlerin varlığı anlama ve anlamlandırmalarını sağlayan temel kavramlardan biri olmuştur. Bu anlamda ölüm, şairleri ...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Fâil-i muhtâr olan Cenâb-ı Hak¸ akâid kitaplarımızda "lâ-Yüs'el ammâ yef'al" olarak ifâde edilir. Yani Allah-ü Teâlâ yaptığı bütün fiillerinde hiçbir güce karşı hesap verecek değildir. Fâil-i ...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ