HAYIR VE ªERR ALLAH'TAN
Bu bilmenin imkânı ve özgürlük düºüncesine bir kısıtlama getirmediği meselesi¸ insan aklını zorlasa da bu böyledir. Dolayısıyla zamana mahkûm bir varlığın zaman üstü bir varlığı anlamaya çalıºırken¸ öncelikle kendi konumunu ve sınırlarını iyi tespit etmesi gerekmektedir.
Her mü'min¸ imanını ikrar ederken¸ "Hayrın ve ºerrin Allah'tan olduğuna da iman ederim." ifadesini dile getirir. Aslında bu ifade¸ Kadere imanın daha ayrıntılı bir ºekilde beyan edilmesinden ibarettir. Çünkü hayır ya da ºer olarak nitelenebilen her ºey sonuçta kaderin birer cüzüdür. Genel olarak her mü'min¸ kadere iman etmekle mükelleftir. Kadere iman¸ çoğu kez Allah'ın değiºmez yazgısına iman olarak anlaºılır. Bu bir yönüyle doğru olmakla birlikte kader anlayıºının tam bir ifadesi olarak görülemez. Bu konuda en çok dikkatlerden kaçan husus¸ kaderin insana dönük yönüyle ilâhî ilimle iliºkili boyutunun farklı olduğudur. Çoğu kimse bu farkı dikkate almadan¸ kaderi yalnızca tek bir ºey olarak yani Allah'ın yazgısı ºeklinde telakki eder.
Her ºey Allah'ın kuºatıcı bilgisi içerisinde cereyan ettiğinden¸ yazgı bu bilgiye göre gerçekleºir. Bu¸ kaderin Allah'ın ezeli bilgisiyle iliºkili olan boyutudur. Bu boyutta zaman ve tarih¸ geçmiº¸ an ve geleceğe bölünmesi mümkün olmayan tek bir anın bütün açıklığıyla yansımasından ibarettir. Pek çok teolog ve felsefeci¸ bu tek bir anı¸ "daimi bir ºimdi" yani geçmiºi ve geleceği söz konusu olmayan "an" olarak ifade eder. Her ºeyi sürekli olarak geçmiº¸ an ve gelecek zaman kategorilerinden birisi içerisinde anlama ve değerlendirme alıºkanlığından dolayı zihnin bu "daimi ºimdi"yi kavraması güçtür. Ancak Allah'ın bilgisi söz konusu olduğunda¸ meseleyi baºka türlü ifade etmek de mümkün gözükmemektedir. Bütün varlığın kaynağı ve yaratıcısı olan ezelî bir varlığı¸ tarihsel bir varlık gibi algılamak¸ yani O'nu¸ geçmiº¸ an ve gelecek gibi zaman kategorileri içerisine hapsetmek imkânsızdır. Bu imkânsızlık ontolojik bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Ontolojik açıdan baktığımızda¸ geçmiº¸ an ve gelecek gibi tüm zaman dilimlerinin sahibi olan bir varlığın¸ yarattığı varlıkların alanı içerisinde hapsolduğunu düºünmek¸ mantıksal olarak en küçükten en büyüğe doğru sıralanan bir halkalar zincirinde¸ en küçük halkanın en büyük halkaya kadar tüm halkaları içine alabileceğini düºünmeye benzer. Bu itibarla Allah¸ yaºanmıº¸ yaºanan ve yaºanacak olan tüm tarihi¸ objektifin sayısız parçalardan oluºan bir fotoğraf karesini yakalaması gibi bilir.
Bu bilmenin imkânı ve özgürlük düºüncesine bir kısıtlama getirmediği meselesi¸ insan aklını zorlasa da bu böyledir. Dolayısıyla zamana mahkûm bir varlığın zaman üstü bir varlığı anlamaya çalıºırken¸ öncelikle kendi konumunu ve sınırlarını iyi tespit etmesi gerekmektedir. O¸ bu sınırı iyi tespit ettiğinde¸ ötesinin yalnızca bir iman konusu olduğunu anlayacak ve böylece kendisini sorumluluk alanının ötesine geçmeye zorlamayacaktır.
ªimdi bu noktayı nazar-ı dikkate alarak öncelikle¸ kaderin ne anlama geldiğini kısaca belirtelim. Kaderin bir yazgı oluºunu dile getirirken¸ her ºeyden önce konunun insanî boyutunu göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. İnsanın sorumluluk alanı içerisinde olan hadiseler söz konusu olduğunda yazgı¸ tıpkı bir fotoğraf makinesinin objektifine takılan nesnelerin görüntülerinin aynen olduğu gibi kaydedilmesine benzer. Bunu güncel bir örnekle ºöyle ifade edebiliriz: Bir grizu patlamasında¸ eğer patlama¸ büyük ölçüde bir ihmaller zincirinin sonucunda gerçekleºmiº ise¸ yazgı¸ bu ihmallerin boyutuna bağlı olarak patlama ºu ºiddette gerçekleºecek ve sonuç da ºu ölçüde kötü olacaktır¸ ºeklindedir. Dolayısıyla böyle bir olayda¸ yazgının olayı belirlediğini söylemek¸ fotoğraf makinesinin¸ çektiği fotoğrafın içeriğini kendisinin belirlediğini söylemeye benzer. Bu açıdan Allah¸ söz konusu olayda ihmali bulunan herkesi¸ kıyamet gününde hesaba çekebilir ve sorumluluğu ölçüsünde cezalandırabilir. Burada herkesin aklına gelebilecek soru ºudur: "Nasıl olur da Allah¸ henüz gerçekleºmemiº bir olayı¸ gerçekleºmiº gibi yazmakta ya da takdir etmektedir?" Bu sorunun cevabı¸ yukarıda yaptığımız analizin içerisindedir. Bu soruyu soran¸ geçmiº¸ an ve gelecek zaman kategorileri içerisine hapsolmuºtur. Hâlbuki yazgı ve takdirde bulunan¸ zaman üstü¸ daha doğrusu bütün zamanların sahibi olan Ezelî ve Ebedî Varlık'tır. Bizim için henüz gerçekleºmemiº olan¸ O'nun için nasıl gerçekleºecek ise¸ öylece gerçekleºmiº gibidir. Zira her ºey O'nun ilminde¸ nasıl gerçekleºmiº ya da gerçekleºecek ise öylece bulunmaktadır. Örneğin O¸ büyük ölçüde insan iradesine bağlı olarak hür bir ºekilde gerçekleºecek bir olayı¸ ne ise o olarak yani mahiyetine uygun bir ºekilde yazmakta ve kaydetmektedir. Bu yüzden hiç kimse¸ sorumluluğunun faturasını ilâhî yazgıya ve takdire çıkarma hakkına sahip değildir.
Bu açıdan baktığımızda¸ "hayır ve ºerrin Allah'tan olması"nın anlamı¸ hayır ve ºer bütün varlıkların yaratıcısının O olması anlamındadır. Daha doğrusu¸ hayır ve ºerrin varlığının O'nun varlığına bağlı olmasıdır. Çünkü ister hayır ister ºer olsun¸ hiçbir ºey O'na rağmen; O'nun izni olmadan gerçekleºemez. Bunların hiçbirisi kendiliğinden var olma imkânına sahip değillerdir. Diğer bir deyiºle onlar¸ bütünüyle ilahi irade ve kudretten bağımsız olarak var olamazlar. Ancak bu hiçbir zaman¸ insanın sorumluluk alanında gerçekleºen herhangi bir ºerrin¸ ona iliºkin ilâhî irade ve kudretten dolayı zorunlu olarak gerçekleºtiği¸ dolayısıyla sorumluluğun ilâhî irade ve kudrete ait olduğu anlamına gelmez. Zira Allah¸ insan fiilleri söz konusu olduğunda¸ her ºeyi onun iradesine uygun olarak yaratır. Bu itibarla ilâhî iradenin¸ insan fiillerinde belirleyici ve zorlayıcı bir rolü olduğu söylenemez.
Elbette yaratmanın kanunları ve yaratılıºın bu kanunlara uygun olarak gerçekleºmesi bütünüyle Allah'a aittir. O'nun ºu buyruğu bu konuya açıklık getirmektedir: "Onlara bir iyilik gelirse: Bu Allah'tandır' derler¸ bir kötülüğe uğrarlarsa Bu¸ senin tarafındandır' derler. De ki: Hepsi Allah'tandır." (4/Nis⸠78.) Buna karºın¸ söz konusu yaratılıº kanunları çerçevesinde gerçekleºen hür bir insanî fiilin sorumluluğu ise tamamen insana aittir. Bu bakımdan¸ Allah¸ söz konusu âyetin hemen ardından ºöyle buyurmaktadır: "Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır¸ sana ne kötülük dokunursa kendindendir".
Bu âyetlerin bize gösterdiği açık sonuç ºudur: Allah'ın bütün fiilleri salt hayırdır. Yaratma ve var etme bütünüyle hayır olan fiillerdir. Hayır ve ºer¸ bu yaratma sayesinde varlık alanına çıkma fırsatı bulmuº¸ böylece iyinin ve hayrın ºerre nisbetle kıymeti anlaºılabilir olmuºtur. İnsan fiilleri söz konusu olduğunda iyilik ve kötülük¸ Allah'ın yaratmasına bağlı olarak değil¸ doğrudan insanın niyetine ve iradesine bağlı olarak ortaya çıkar. Bu nedenle aynı tarzda gerçekleºen iki fiilden birisi iyi¸ diğeri ise kötü olabilir. Örneğin vatan savunması esnasında¸ düºmanı öldürmek iyi¸ herhangi bir kimseyi malını gasp etmek için öldürmek ise kötüdür. Elbette her iki fiil de Allah'ın yaratılıº kanunlarına bağlı olarak gerçekleºmiºtir. Fiillerin bu boyutlarıyla Allah'a ait oluºu tamamen hayırdır. Ancak onlar¸ insanî iradeye bağlı olarak gerçekleºmiº olmaları yönüyle bazen iyi bazen de kötü olabilirler.
Metin ÖZDEMİR
Yazar15 Temmuz’da köprüye yürüyenler arasındaydık. Bir hafta sonra kızımın düğünü vardı ve biz düğün hazırlıklarıyla uğraşırken, hiç aklımıza gelmezdi böyle bir gecenin yaşanacağı. O akşam çocuklarla Çeng...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Bu ümitsizlik ve dışlanmışlık hissi¸ bazen çok tehlikeli bir biçimde¸ "Bir kere bahtın kara olmaya dursun¸ ne yapsan boş; dua da etsen sesini Rabbine duyuramazsın." tarzınd...
Yazar: Metin ÖZDEMİR
“Hazret-i Peygamber (s.a.v) Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fakirlere yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever ve cömertti. ...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
"Belaları büyük bir talihsizlik ve eksiklik olarak görmek yerine¸ onları ebedî hayır ve saadetin temînini sağlayan birer fırsat ve imkân olarak görmek gerekir. Bu fırsat ve imkânı değerlend...
Yazar: Metin ÖZDEMİR