HAYATIN SON TADI: “ÖLÜM”
Allah baki, Onun dışındakiler ise fanidir. Ölüm; hayatın başında ve henüz doğum sırasında binlerce belirsizliği barındıran bir ömrün en belirgin tek gerçeği…
Ölüm; oyun ve eğlence sanılan dünya hayatının baştan belli net skoru…
Ölüm; kimisi için şeb-i arus/düğün gecesi, kimisi için dünyanın bin bir meşakkatinden kurtuluş, kimisi için ise acı dolu günlerin başlangıcı… Ama herkes için ölüm, geçici/fâni âlemden ebedi(bâki) âleme geçiş ânı.
Ölüm, daha yalın bir ifade ile bütün beşeri faaliyetlerin sona ermesi ve Azrail’in, Allah’ın emrine istinaden, içimizden birini, bir daha dönmemek üzere alıp götürmesidir.
Allah açısından, fani varlığımızın sağlığı da bitkisel ölümü de mümkünattandır. O, “Ol!” der oluruz, “Öl!” der ölürüz. Sağ olmak ve yaşamak elbette bizim ve bizi sevenler için önemlidir. Varlığımızdan salih amel ve sadaka-i cariye nev’inden yeni varlıklar neşet etmişse eğer, hayatımız hem insanlar arasında, hem de Rabb’imiz nezdinde ölümsüzlük kazanacaktır.Her nabız atışı, bir yandan hâlâ hayatta oluşumuzun müjdesini verirken diğer yandan da sayılı ömür sermayesinin bir bir tükenişini anlatır.
Ölümün Acı Tadı
Hayatta acı ve tatlı birçok duyguyu tadıyoruz. Hayatın son tadı ise kolayca tahmin edileceği gibi ölümdür. Kur’ânda ölüm olayını tat alma duygusu ile irtibatlandırıyor:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”1 Bu tadın ölen için acı ya da tatlı oluşu, hiç şüphesiz göğüs kafesinde taşıdığı kalbin durumu ve amel defterine kaydettirdiği amellerine göre netlik kazanacaktır. Her halde ölüm, ölenden çok ölenin dostlarını yakıyor. Ölen ölmüştür, o an manevî durumuna göre bir takım duyguları yaşamıştır. Oysa kalanlar, ölene yakınlığı nispetinde aylarca gönül acısı çekerler. Peygamberimiz de bizden bu realiteye karşı psikolojik yönden hazırlıklı olmamızı istemektedir:
“Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.”2
Ölüm, ağzımızın tadını bozar çünkü ölenin bizden kopuşuyla derin bir sarsıntıya uğrarız. Ölü yakını, sevgi ve merhametine sığınamadığı annesinin öksüzü, şefkat ve himayesinden mahrum kaldığı babasının yetimidir artık. Mevtanın, içinde yaşadığı sosyal çevreden her biri ile anne-baba, âbi-abla-kardeş, karı-koca, teyze-dayı, amca-hala, dede-nine-evlat-torun vb sıfatlarla kurulu olan ilişkisi sona ermiştir.
Mü’min olsun kâfir olsun ölen herkesin kendince bir pişmanlığı olacaktır:
“Ölen herkes pişmanlık duyar: İyi insan keşke daha fazla iyilik yapsaydım diye, kötü insan ise yapmasaydım diye pişman olur.”3
Peygamberimiz, yanından geçen bir cenaze için
“Hem kendisi kurtuldu hem de kendisinden kurtulundu.” buyurur. Ashab; “Bu ne demek Ya Rasûlallah!” der. Bunun üzerine Allah Rasûlü, “
Mü’min ise dünyanın meşakkatinden kurtuldu, rahata kavuştu. Günahkâr ise, dünyada kalanlar, memleketler, ağaçlar ve hayvanlar ondan kurtulmuştur.”4 buyururlar.
Güzel Ölüm
Ölüm hayatın kendisi kadar gerçektir, doğaldır ve alternatifsizdir. Peygamberler dahil hiç kimse ölümden muaf tutulmamıştır, hiçbir şekilde de bu realiteden kaçmak mümkün değildir. Allahu Teâlâ;
“Nerede olursanız olunuz, sağlam kaleler içinde bile olsanız ölüm size yetişir, yakalar.”5 buyuruyor. Madem ölüm kaçınılmazdır, o halde diğer dünyevi işlerimizi güzelleştirme yönünde sarf ettiğimiz çabayı bu son tat alma işinde de göstermeliyiz. Ölümün ne kadar güzel olduğunu, Âl-i İmran Suresi 102. ayette emredildiği gibi iman ile Müslüman olarak ruhunu teslim eden, ilahi huzura temiz bir kalp, sağlam bir iman ve salih amellerle çıkan kimseler bilir. Üstad Necip Fazıl, bu güzelliği söyle ifade eder:
Ölüm güzel şey budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.
Mü’minler ölümü yer değişikliği sayarlar, kâfirlere göre ise ölüm bir yok oluştur. Yok oluş düşüncesi korkutur, Daha iyi bir yere göç etme düşüncesi ise insanı umutlandırır ve rahatlatır. Bu sebeple imanlı ölüm güzeldir.
Ölüm, en etkili nasihattir. Her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyor, çevremizden birileri öldükçe de, sıra bir gün bize de gelecek diye kaygılanıyor ve ahirete hazırlanmak gerektiğini düşünüyoruz. Bir yolculuğa çıkarken yanımıza yeteri kadar para, yiyecek ve giyecek alır, her ihtimale karşı bir de kaza sigortası yaptırırız. Peki, aniden gelmesi muhtemel olan bu sonsuzluk yolculuğu için yanımızda ne kadar azık veya erzak bulunuyor? Oysa Yüce Rabb’imiz bizleri bu konuda da uyarmıştı:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının. Herkes yarın için (Kıyamet günü) ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”6 Bu sebeple, iman ve İslâm’dan uzak bir yaşantı ile en değerli varlığı olan ömür sermayesini sorumsuzca tüketmek yerine, Allah’ın rızasına uygun bir yaşam tarzıyla güzel ölebilmenin icabına bakmak gerekir.
Ölümle Başlayan Rahmet Dönemi
Müslüman birisi öldüğünde
“Hakk’ın rahmetine kavuştu, rahmet-i rahmana kavuştu.” denilir ve gıyaben ölen kişi “rahmetli, merhum” diye anılır. Zira ölen Müslüman, anne, baba, evlat ve dost himayesinden, üyesi olduğu sigorta şirketinin sosyal güvencesinden, rahmeti ve himayesi sonsuz olan ilahi himayeye kavuşmuştur. Allah, mü’minlerin, “
Biz Allah içiniz ve Ona dönücüleriz.”7 diyerek takdir-i ilâhîye teslimiyet gösterdiklerini beyan eder.
Azrail ile dostluk kurmak mümkün olsaydı ve gelmeden önce haber vermesi konusunda kendisiyle anlaşmış olsaydık sonuç yine aynı olurdu. “Hani gelmeden önce haber verecektin?” diye sorsaydık belki de bize şöyle diyecekti.
“Sevgili dostum, Sen de biraz anlayışsızmışsın. Haber vermez olur muyum? Hem de kaç defa. Şu zaman komşun ölmüştü. Şu zaman da arkadaşın. Hatta sizin eve de geldim ve aileden birilerini götürdüm. Etrafında dolaşıp duruyordum, anlamadın mı? Bir ara dizlerin tutmaz oldu. Başın, dişin, miden ağrıdı. Tansiyonun ve şekerin yükseldi. İşte bütün bunlar birer işaretti. Sonunda geldim işte. Kusura bakma, emir büyük yerden, ben de görevimi yapıyorum.” derdi.
Şair şöyle diyor:
Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak,
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
Musalla taşında duran tabutumuzun başında Hoca Efendi’nin, “Nasıl bilirsiniz?” sorusuna acaba kaç dostumuz, gür bir ses ile “İyi biliriz!” diye şahitlik edecek ve “Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın, mek
ânı cennet olsun rahmetlinin.” diyerek dua edecek?
Şair şöyle diyor:
Yâdında mı doğduğun günler, ağlarken sen gülerdi âlem
Öyle bir hayat yaşa ki olsun mevtin sana hande, âleme matem.
Allahu Teâlâ her birimize, kâmil iman ve salih amelle güzel ölümler nasip eylesin…
Dipnot
1. 29/Ankebut, 57.
2. Tirmizi, Zühd,4; Kıyame,26.
3. Tirmizi, Zühd,59.
4. Buhari, Rikak,42; Müslim, Cenaiz, 61.
5. 4/Nisa, 78.
6. 59/Haşr, 18.
7. 2/Bakara, 156.
Mukadder Ârif YÜKSEL
Yazar